Sözcü Haber |
- IŞİD’den reklam ve tövbe açılımı
- Bu yıl dünya tarihinin en sıcak yılını yaşayabiliriz
- Sokaklarda 'devre tatil' dolandırıcılık
- Malum sesi (Tübitak)lasakta mı saklasak, (Tübitak)lamasakta mı saklasak?
- Brezilya-Türkiye
- Tercih motorlarına dikkat edin
- Halsizlik anemi belirtisi olabilir
- Çarpıcı şiddet araştırması
| IŞİD’den reklam ve tövbe açılımı Posted: 15 Jul 2014 01:30 AM PDT Orta Doğu'da birçok kişiyi değişik yollarla saflarına katan terör örgütü IŞİD, Batı'da da yeni militanlar arıyor. Örgütün görsel propaganda birimi olduğu ileri sürülen el-Hayat Medya Center isimli kuruluşun hazırladığı videolarla, Kanada ve ABD'de her meslekten insana çağrı yapılıyor. Kanada'nın Ontario eyaletine bağlı Timmins kentinde yaşarken, Müslüman olduktan sonra "Abu Muslim" ismini alan Andre Poulin'i hazırladıkları videoda kullanan IŞİD, Kanadalı gencin hayatını militan adaylarına örnek gösterdi. Öte yandan IŞİD, sosyal paylaşım sitelerindeki hesapları üzerinden örgüt karşıtlarına yaptırılan tövbenin metnini yayınladı. Irak ve Suriye'nin belirli bölgelerinde kontrolü elinde tutan IŞİD'in, daha önce kendisine karşı savaşmış veya farklı bir örgütte yer almış kişilere yaptırdığı tövbe metninde, "İslam Devleti bilgisi olmaksızın hiçbir gruba katılınmayacağı, daha önce bağlı bulunulan gruba ve kendisine ait silahların teslim edileceğine dair" söz veriliyor. 255 Sünni mahkuma infaz İnsan Hakları İzleme Örgütü, Irak'ta güvenlik güçleri ve hükümete yakın milislerin 9 Temmuz'dan bu yana en az 255 Sünni mahkumu öldürdüğünü açıkladı. HRW'nin açıklamasında ölümlerin IŞİD saldırılarına karşı misilleme gibi göründüğü belirtiliyor. Yeniçağ |
| Bu yıl dünya tarihinin en sıcak yılını yaşayabiliriz Posted: 15 Jul 2014 12:45 AM PDT Küresel iklim değişikliği nedeniyle dünyamızın bu yıl kavrulduğunu belirten Dünya Meteoroloji Örgütü, kuraklık ve su sıkıntısına dikkat çekti İstanbul Karbon Zirvesi Komite Başkanı Prof. Dr. Etem Karakaya, Dünya Meteoroloji Örgütü'nün (WMO) 2014 Mayıs ayını dünyanın en sıcak ayı ilan etmesine işaret ederek, bu yıl dünya tarihinin en sıcak yılının yaşanabileceğini söyledi. Sera gazı azaltımı politikalarının yanı sıra bir diğer önemli konunun da iklim değişikliğine uyum olduğunu belirten Prof. Dr. Karakaya, "Bu yıl sıcaklıklar mevsim normallerinin üzerinde seyrediyor. Ocak itibariyle neredeyse hiç kar yağmadı. Dünya Meteoroloji Örgütü (WMO) 2014 Mayıs ayını "tarihin en sıcak ayı" olarak ilan etti. Bu yıl dünya tarihinin en sıcak yılını yaşayabiliriz." diye konuştu. Yağışların azalması ve yüksek sıcaklıkların yaşanması sonucunda barajlardaki su seviyesinin rekor sayılabilecek düzeyde azaldığına değinen Karakaya, dünyadaki ortalama sıcaklığın her geçen gün arttığını ve bu sürecin doğal bir değişim olmadığını söyledi. Türkiye çok etkilendi Küresel iklim değişikliğinin, geleceği tehdit eden en büyük sorunlardan biri olarak görüldüğünü kaydeden Adnan Menderes Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Etem Karakaya, bu yıl yaşanacak en büyük sorunun küresel ısınma kaynaklı kuraklık ve su sıkıntısı olacağına işaret etti. Türkiye'nin 2012 yılı sera gazı envanterine göre, iklim değişikliğine yol açan sera gazı emisyonlarının 1990 yılına göre yüzde 133 oranında artarak 440 milyon ton karbondioksit eşdeğerine ulaştığını söyleyen Prof. Karakaya, "Elde edilen bilgiler günümüzdeki toplam karbon salınımı oranının yarısının son 25 yılda üretildiğini gösteriyor. ABD hükümetinin açıkladığı raporlara göre 2010-2040 yılları arasında dünyanın mevcut enerji ihtiyacı yüzde 50 daha da artacak" dedi. Karakaya çok sayıdaki ülke gibi Türkiye'nin de küresel ısınmanın olumsuz etkilerini oldukça şiddetli yaşadığını dile getirdi. Özellikle bu yıl yağışların azlığı nedeniyle tarımsal ürünlerin azaldığını dile getiren Prof. Karakaya, "Malatya'da kayısı üretimi geçen yıla göre yüzde 90 oranında azaldı. Geçtiğimiz yıl buğday üretimi 23 milyon tona ulaşırken, bu yıl bu miktar 17 milyon tona düştü. Sulu arazilerde kullanılan yoğun su tüketimi etkisiyle de yer altı suları ve ırmaklar kuruma seviyesine geldi. Sulu olmayan arazilerde ise çiftçiler neredeyse hiç mahsul alamadılar. Bu durum da gelecekte yaşanması muhtemel ciddi su sorunlarının habercisi. Bu nedenle Türkiye'nin iklim değişikliğine uyum politikaları geliştirip, su kullanımı, bölgelere göre ürün çeşitlendirmesi konusunda ciddi önlemler almalı." şeklinde konuştu. Yeniçağ |
| Sokaklarda 'devre tatil' dolandırıcılık Posted: 15 Jul 2014 12:30 AM PDT Caddelerde anket yapacağız diye durdurulan, götürüldükleri mekanlarda yoğun ışık ve müzikle psikolojik baskı oluşturularak devre tatil satın alan vatandaşlar, caymak istediğinde böyle bir şirket dahi olmadığını görüyor Bursa Tüketiciler Derneği Genel Başkanı Sıtkı Yılmaz, yaz sezonu nedeniyle son günlerde kendilerine ulaştırılan şikayet ve başvuruların, "devre tatil sözleşmeleri" nde yoğunlaştığına dikkati çekti. "Devre tatil satan şirketlerin sözleşme adreslerinde bulunmamaları nedeniyle tüketicinin 'cayma bildirimleri'PTT tarafından tüketicilere iade edilmekte, tüketici mağduriyeti ikiye katlanmaktadır" ifadesine yer veren Yılmaz, aslında devre tatille ilgili tüketici mağduriyetinin, kentlerin işlek caddelerinde yapılan "devre tatil" anketleriyle başladığını belirtti. Tüketici korunmalı Yerel yönetimlerin bu yanıltıcı uygulamalara karşı önlem alması ve tüketiciyi koruması gerektiğini vurgulayan Yılmaz, "Anketten sonra tüketici araçlarla şehirden alınarak, tatil yörelerine götürülüyor. 'İkna odaları'nda yoğun müzik ve psikolojik baskı altında gece yarılarına kadar tutulan tüketici, 10 ile 30 bin lira arasında bir borcun altına imza atıyor. Tüketicinin böyle bir baskı altında sözleşmeyi okuması ve anlaması mümkün değildir, zaten asıl amaç da budur" dedi. Yılmaz, 28 Mayıs'ta yürürlüğe giren Tüketici Kanununa rağmen eski satış usullerine devam edildiğine, satıcı ve sağlayıcının hangi yöntemi kullanırsa kullansın adaletten kaçamayacağını bilmesi gerektiğine değindi. Yılmaz, yeni kanuna göre, tüketicinin, 14 gün içinde hiçbir gerekçe göstermeksizin ve cezai şart ödemeksizin sözleşmeden cayma hakkına sahip olduğunu da sözlerine ekledi. Yeniçağ |
| Malum sesi (Tübitak)lasakta mı saklasak, (Tübitak)lamasakta mı saklasak? Posted: 14 Jul 2014 11:30 PM PDT Ankara Cumhuriyet Başsavclığı "Anayasal düzene karşı işlenen suçlar soruşturma" bürosu 17 aralık operasyonundan sonra Başvekil ve oğlu Bilal Erdoğan arasında Konya Şeb-i aruz törenlerinin yapıldığı gün cereyan eden paraları sıfırla bahisli telefon görüşmelerinin ses kayıtlarıyla ilgili olarak "ses kayıtlarının internete düşmesinin üzerinden 6 ay geçtikten sonra" ses analizlerinin yapılması için TUBİTAK`tan bilirkişi raporu istemiş. Ankara Cumhuriyet Savcılığının Başvekil ve oğlu arasında geçen paraları sıfırlama konulu telefon görüşmelerinin internete düşmesiyle ilgili olarak başlatılan ve aynı mihval üzerinde sürdürülen yada en azından öyle olduğu iddia edilen soruşturma kapsamında,seslerin teknik veri analizlerinin yapılması,ses geçişlerindeki mevcut izdüşüm oranlarının tespit edilmesi,yani özetle ses kaydının orijinal olup olmadığının tespit edilmesi amacıyla "Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırmalar Kurumu ( TUBİTAK )" tan talep ettiği bilirkişi raporu veri analiz labaratuvarlarında yürütülen titiz çalışmaların sonunda hazırlanmış (!) ve savcılığa sunulmuş. Bilin bakalım, başvekil ve oğlu arasında geçen paraları sıfırlama bahisli ses kaydı ile alakalı olarak TUBİTAK`tan gelen rapor neler söylemiş, lafı uzatmaya gerek yok yediden yetmişe aklı başında olan kim varsa herkesin tahmin ettiği gibi TUBİTAK`tan gelen ısmarlama raporun malum olan sonuçlarına göre; başvekilin Üsküdar Kısıklı`da ki ikametinde mevcut olan milyar dolarların operasyon ihtimaline karşılık seri biçimde hiçbir delil ve iz bırakmadan çıkarılması ve farklı yatırım seçenekleriyle değerlendirmek suretiyle eritilmesiyle alakalı olarak başvekil ve oğlu Bilal arasında 24 saat içinde 5 kez yapılan telefon görüşmelerini içeren ve mahkeme kararı ile yapılan dinleme esnasında yasal olarak elde edilen tape kayıtlarına ait olan ve muhtelif internet sitelerinde yayımlanan sesler yüzde yüz montaj (!) 17 aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonu sonrasında kabine üyesi 4 vekilin gecikmeli de olsa kamuoyundan gelen baskıların başvekil ve partisini, ciddi anlamda yıpranması üzerine istifa etmelerinin akabinde beklenen kapsamlı kabine değişikliği sonrası bilim sanayi ve teknoloji bakanlığı koltuğunu, AKP hükümetinin 12 yıllık mazisi içinde sicili ve karakteri en temiz ismi olan Nihat Ergün'den devralan ve halen aynı vazifeyi icra mahiyetinde makamı gereksiz yere işgal eden fikri ışık,başvekil ve oğlu arasında geçen telefon görüşmelerinin ses kayıtlarının montaj olup olmadığı ile alakalı olarak, kendi bakanlığına ( bilim sanayi ve teknoloji ) bağlı olarak faaliyetlerini yürüten "Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu ( TUBİTAK )"na talimat verip vermeyeceği hususu sorulduğunda: "Ses kayıtlarını şahsen dinledim ve hissettim kesinlikle montaj o nedenle gereksiz yere kurumu meşgul etmenin anlamı yok" şeklinde akıllara zarar, dillere destan asırlar boyunca ibret-i alem olarak fıkra niyetine anlatılacak ve sahne gösterilerine malzeme olacak içerikte "AKP zihniyetinin her ne pahasına olursa olsun şahı koru ideolojisine hizmet eden" söylerken kendisinin bile komik bulduğu saçma sapan bir açıklama yapmış ve milletin gözünün içine bakarak üstüne basa basa yalan üstüne yalan söyleyerek herkesi alaya almıştı.. Şimdi aradan 6 ay geçti, "hissttim ses kayıtları kesinlikle montaj o yüzden TUBİTAK mühendislerini boş yere uğraştırmanın anlamı yok" diye izahat veren bilim, sanayi ve teknoloji bakanı ve bu izahattan sonra aynen boş lakırtı babında telaffuz ettiği gibi ses analizi ile alakalı olarak TUBİTAK yada ilgili özel yada tüzel herhangi bir kurum yada kuruluşa bu istikamette hiç bir talimat yada emir verilmediği dahası "bakanın şahsi montaj tespitinin akabinde ses kayıtlarının analizi için yapılacak labaratuvar çalışmalarının" sadece zaman kaybı olacağı ve gereksiz yere kurum çalışlarının meşgul edileceği sabit fikrinin başta Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı olmak üzere kabinenin diğer üyeleri, başvekil, AKP`li vekiller ve iktidar partisinin diğer mensubiyetleri tarafından kabul gördüğü ve aksi durum yani" başvekil ve oğlu Bilal arasında ki milyar dolarların sıfırlanması bahisli" ses kayıtlarının bağımsız analiz kuruluşlarında teknik veri değerlendirme testlerine tabi tutulması ve bunun soncunda kimsenin aklında şüphe kalmayacak şekilde ses kaydının montaj yada farklı ses teknikleri kullanılarak kelime türetilmesi esasına dayanan bir tür dublaj çalışması olup olmadığının bilimsel olarak tespit edilmesi düşüncesi yada teklifi asla gündeme gelmediği ve hatta bu konuda açıklama yapan bağımsız kuruluşları adres gösteren muhalefet partisi vekillerine hükümet cephesinden ve parti yönetiminden, anlamsız ve maksadını aşan niteliklerde çok sert tepkiler verildiği halde şimdi ne oldu da 2 ay öncesine kadar teklif edilmesine bile tahammül edilemeyen TUBİTAK yada benzer bir kuruluşun analiz çalışmalarına iktidar partisi ve mensubiyetleri "çölde serap misali" pür neşe ve şen kahkahalar eşliğinde külliyen ve kati olarak sahiplenir oldu ? Ankara Cumhuriyet Savcılığı ses kayıtlarının internete düşmesi ile alakalı olarak yürüttüğünü iddia ettiği soruşturmanın hiçbir şüphe ve tereddüte yer kalmayacak şekilde tüm yönleriyle aydınlatılması için soruşturmayı başlattığı ilk gün teknik anlamda destek almak için zorunlu olarak yapması gereken " ses analizi alanında uzmanlaşmış teknik veri alt yapısı mevcut " uluslararası saygınlığı olan kurum yada yerli yada yabancı kuruluşların uzmanlığına başvurması gerektiği halde,bu istikamette bilirkişi raporu hazırlanması amacıyla ilgili ses dosyalarının analiz çalışmalarının yapılması talebi ile TUBİTAK`a başvuruda bulunmak için neden altı ay bekledi ? Diğer bir konu başvekil ile oğlu Bilal arasında cereyan eden milyar dolarları sıfırlama bahisli telefon görüşmelerinin internete düşmesinden sonra bugüne kadar geçen aşağı yukarı 6 aylık zaman zarfı içinde "Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu" içinde aktif olarak çalışan teknik ve idari personelden aralarında "TUBİTAK başkan yardımcısı ve Bilgem Başkanı Dr.Hasan Palaz`ın da" olduğu kaç kişi sorgusuz sualsiz ve haklarında adli yada idari hiç bir soruşturma yada kovuşturma olmadığı halde görevlerinden alındı ? Ses kaydının web sitelerine düşmesinin ve konu ile alakalı olarak Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı`nın soruşturma başlatmasının üzerinden geçen 6 aylık zaman dilimi içinde bizzat başvekilin emir ve talimatı doğrultusunda görevlerinden uzaklaştırılan TUBİTAK personelinin yerine atanan isimlerin bulundukları pozisyonlar itibariyle "teknik donanım, alt yapı, mesleki tecrübe, sorumluluk ve liyakat açısından" yeterlilik düzey ve seviyeleri neydi ? Bu süreç içinde görevden almalar ve aksi yönde gerçekleşen atamalarda "yönetmelik ve teamüllere" ne derece riayet edildi ? Emr-ü ferman üzerine iş akitlerinden olan çalışan buraya dikkat edin ( kadrolu personelin ) uğradıkları idari haksızlıkların yargı önünde hesabının sorulması ve kazanılmış olan yasal haklarının idari tasarrufla ellerinden alınması işlemlerinin durdurulması amacıyla anayasal hakları gereği olarak ilgili yargı makamlarına yaptıkları başvurular neticesinde,mahkemelerin verdiği "özlük haklarının geri verilmesi ve mevcut yürütmenin durdurulması" istikametinde ki kararlar hükümet tarafından neden ciddiye alınmadı ? Ve yine mahkemenin "idarenin haksız ve usulsüz olarak cebren ve keyfi olarak yaptığı işlemlerin iptal edilip geri alınması şeklinde verdiği göreve iade kararları, TUBİTAK`tan tabir yerinde ise sürülen personel için neden olması gerektiği gibi hakkıyla uygulanmadı ? Hasılı kelam bu kadar yanlışın içinden tek bir doğru dahi çıkmaz 17 aralıktan bu yana sorulması icab eden lakin hükümet cephesinin top çevirmekten, boş lakırtılarla gündem değiştirmekten ve aynı zamanda paralel senfoni orkestrası ile oyunculuk maharetlerini sergilemekten dolayı cevaplamaya bir türlü vakit bulamadığı" yavuz hırsız ev sahibini bastırırmış "darb-ı meselin işaret buyurduğu üzere,soranı da sorduğuna pişman eden sualler silsilesine dair aşikar hakikatler bu milletin hafızasından silinmediği müddetçe, ağzınla kuş tutsan nafile boynunun eğriliğinin nedeni sual edilince devenin verdiği cevap ile onca fırtınanın ardından kurumdan gelen cevabın mahiyeti aynı aslında. Hakkaniyet ölçüsünde kıdem ve liyakat esası göz önünde bulundurularak silsile-i meratip gereği yazılı hukuk ve teamüllere dayanmayan merkezi idarenin emir talimat ve yönlendirmesi ile keyfi ve cebri tasarrufu neticesinde partizan dürtülerle şekillenen bir teşkilatın idari yada hukuki anlamda alacağı kararlar ve tasarrufta bulunduğu işlemler usul ve esaslar açısından her daim şaibeli kalmaya mahkumdur. Hükümetin 17 aralık sonrası tüm kamu kurumları üzerinde "tahakküm ve taassub otoritesini" tesis etme adına yürüttüğü cebri ve fevri hak,hukuk,nizam ve intizam tanımayan insafsız eylemleri ve işlemlerinin ardından şekillenen idari yapı,parti hegamonyasının menfaatleri istikametinin haricinde "mevcut partizan çıkar çarkının sürdürülmesine zarar verme ihtimali olan hiç bir tasarrufta bulunamayacaktır. Gelinen bu noktada bilimselliği ve objektjtifliği ön planda tutması ve somut bilginin dışında hiç bir parametreye itibar etmemesi icab eden tamamen bilimsellik üzerine bina edilmiş olan teknolojik araştırmaların merkezi konumunda bulunan bir kurumun verdiği raporlar bile iktidar partisinin" kamu kurumları içinde kurgulayarak fiilen uyguladığı parti esaslı doğrudan yapılanma" hamlelerinin doğal neticesi olarak maalesef ki hem konu ile ilintili olan diğer kurumlarda hem de kamuoyun da hakkettiği değer itibar ve güvenilirliğe erişemiyor. Konuyu netleştirme adına tek bir sual edip bahsi kapatayım : Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının başvekilin ses kayıtlarıyla ilgili olarak seslerin analizinin yapılması için bilirkişi sıfatıyla teknik bilgisine başvurduğu TUBİTAK`ın yaptığı teknik veri ve data çalışmaları sonrasında "başvekil ve oğlu Bilal arasında geçen telefon görüşmesine ait ses kaydı kesin olarak montajdır" açıklamasına kim inanır ? Başvekil, kabine üyeleri, AKPli sıra vekilleri,parti mensubiyetleri kökten bağlantılı olanlar, çark istifadecileri ve medyatik uzantıları dışında sahi buna kim inanır ? Tek bir söz kafi iken yalandan yere buraya kadar uzattığım mevzuyu bayat bile olsa bir espiri ile bitireyim olsa olsa kadir inanır ................................ (!) Malum-u ilam / pembekonak@hotmail.com |
| Posted: 14 Jul 2014 10:30 PM PDT Yedi farkı bul desen aralarındaki, bulamazsın mümkün değil! Mesela bak Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü'nün "Daha İyi Yaşam" raporuna; ikisi de en sonda. Listenin sonunda altlı üstlü komşu olmuşlar! Bak Birleşmiş Milletler'in "İnsani Yaşam İndeksi" sıralamasına; biri 85. diğeri 90. sırada! Keza milli gelir desen aynı; biri 54. diğeri 62. sırada! Gelir eşitsizliğinde Brezilya önde gibi gözükse de Türkiye yolsuzluk performansıyla öne geçmiş vaziyette… Brezilya ise yolsuzlukta yediği farkı 2014 Dünya Kupası Finalleri'ne 3,5 milyar avro, 2016 Rio Olimpiyatları'na da 2,5 miyar dolar harcayarak kapatmış durumda… İki ülke de refah devleti olma yolunda 3. dünya ülkeleriyle kıyasıya rekabet içinde! İki halkta sosyal adaletsizlikten, yoksulluktan, eğitim problemlerinden tükenmiş durumda! İki halkta 2013'ü meydanlarda geçirdi tabi haliyle… Birinde toplu taşıma zamları oldu kıvılcım, diğerindeyse şirin bir park.-ki burada Marx'ın "İnsanları yaşamlarını değiştirmeye iten şey, gelecekteki daha iyi yaşam koşulları değil günün ağır koşullarına verilen tepkidir." sözünü hatırlatmak gerekir- Halkların birinin dilinde "not football, need food!" sloganları vardı, diğerinde "Her yer GEZİ, her yer direniş!". Yoksulluktan, işsizlikten, adaletsizlikten ayaklanan cesur çocukları vurmakta da kafa kafayaydı keza iki devlette! Brezilya'da "Santiago Ilidio Andrade" oldu sonsuzluğun adı, Türkiye'de "Ali İsmail, Berkin Elvan…" Onlar uyudular belki ama "Halklar Uyandı!" her iki yurtta da. Her iki yurtta da aynı korku, halkını satanın korkusu! Her iki yurtta da yıkılmakta "Sırça Köşkler", zafer yakın her iki yurtta da! Diller farklı, sloganlar farklı, coğrafyalar farklı ama acılar aynı! Açlık aynı açlık, polis kurşunuyla ölüm aynı ölüm, hırsızlar bildiğimiz hırsızlar, isyan her yerde aynı!.. Demem o ki; GEZİ' de yanan ateş RİO' da yananla aynı! ATEŞİ YAKAN DA AYNI ATEŞTE YANACAK OLAN DA AYNI! M.Yavuz |
| Tercih motorlarına dikkat edin Posted: 14 Jul 2014 09:30 PM PDT ÖSYM Başkanlığı, 2014-ÖSYS tercihleri için "tercih robotu" adı altında tercih destek hizmeti verdiğini iddia eden bazı internet sitelerinin, TC kimlik numaraları ve ÖSYM şifrelerini aldıkları adayların güvenlik ve gizliliğini tehdit edecek girişimlerde bulunabilecekleri uyarısında bulundu. ÖSYM Başkanlığı, ÖSYS tercihi yapacak adaylara tercih desteği verdiği ifade edilen bazı internet sitelerine ilişkin açıklama yaptı. 2014-ÖSYS tercih seçiminde "tercih robotu" adı altında tercih destek hizmeti verdiğini iddia eden bazı internet sitelerinin, adayların TC kimlik numaraları ve ÖSYM şifrelerini almak suretiyle güvenlik ve gizliliğini tehdit edecek girişimlerde bulunabilecekleri uyarısında bulunuldu. Açıklamada, "Adayların bu sitelerde yaptıkları paylaşımlar, tüm kimlik bilgilerinin bu türden sitelerin eline geçmesine izin vermekte ve her türlü potansiyel kötü kullanıma imkan sağlamaktadır" denildi. Yeniçağ |
| Halsizlik anemi belirtisi olabilir Posted: 14 Jul 2014 09:00 PM PDT Halsizlik, kalp çarpıntısı, fiziksel aktivite sonrasında nefes nefese kalma gibi belirtiler yaz aylarındaki aşırı sıcak havaların doğal bir sonucu gibi görünüyor olabilir. Ancak, yaz aylarında da kış aylarında olduğu kadar aktif seyreden anemi (kansızlık), sıcak havaların neden olduğu sanılan halsizlik, hareketlerde kısıtlanma, uyuma isteği gibi belirtilerle varlığı hakkında ipuçları verebiliyor. Araştırılmalı... Emsey Hospital Hematoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ayşen Timurağaoğlu, konuyla ilgili görüşlerini paylaşıyor. Aneminin en sık görülen belirtileri halsizlik, çabuk yorulma, uyku isteği, baş dönmesi; daha ileri durumlarda ise yol yürürken, merdiven-yokuş çıkarken çarpıntı, nefes darlığı olarak öne çıktığını belirten Prof. Dr. Ayşen Timurağaoğlu, sözlerini şu şekilde sürdürüyor: "Anemide halsizlik, çarpıntı gibi belirtilerin yanı sıra; hafıza problemleri, konsantrasyon bozuklukları, iç sıkıntısı, üşüme, saç dökülmesi ve tırnaklarda kolay kırılma, dil ve dudak kenarlarında yara gibi fiziksel etkiler de görülebilmektedir. Bunları emosyonel ve fiziksel performans bozukluğu olarak tanımlayabiliriz. Anemi nedeniyle kişinin aile ve sosyal yaşamı olumsuz etkilenir. Anemi zaman zaman hafif belirtilerle ortaya çıksa dahi, mutlaka detaylı olarak araştırılmalı ve düzenli olarak takibi yapılmalıdır. Bu belirtiler giderilmediği takdirde, ortaya daha ciddi bir tablo çıkacaktır." Anemi nedenine göre tedavi edilir. Bundan dolayı aneminin neden geliştiği araştırılmalıdır. Demir eksikliği tedavisinde bebeklerde şurup veya damla kullanılırken, yetişkinlerde ağızdan demir ilacı alınması sağlanır. Erişkin hasta da kan kaybı olup olmadığı araştırılmalı ve kanayan yer tespit edildiğinde tedavisi yapılmalıdır. Prof. Dr. Timurağaoğlu'nun da belirttiği gibi, anemi (kansızlık) kişinin genel sağlık durumu açısından hayati bir öneme sahiptir. Halsizlik, çarpıntı gibi belirtilerin kansızlık nedeniyle olabileceği unutulmamalı, mutlaka uzman bir hekime danışılmalıdır. Yeniçağ |
| Posted: 14 Jul 2014 08:30 PM PDT Şiddet yaygınlaşıyor Liselerde yapılan araştırmaya göre gençler; sınıflarında, okul servisinde, evlerinde fiziksel ve sözel şiddete uğruyor. Şiddet görenlerin gelecekte bu davranışları sergileme olasılığı ise çok yüksek Genç Hayat Vakfı'nın yaklaşık 2 bin öğrenciyle görüşerek hazırladığı "Liseli Gençler ve Şiddet Algısı Araştırması" gençlerin okulda ve sokakta şiddetin her türlüsüyle karşı karşıya kaldıklarını gözler önüne serdi. Şiddet algısına yönelik araştırma kapsamında İstanbul'daki 11 lise türünden seçilen 50 lisede 9. sınıfa (lise 1) giden 1714 öğrenci ile 173'ü öğretmen ve 42'si okul yöneticisi olmak üzere toplam 1929 kişiyle görüşüldü. En çok sınıfta Gençler şiddete en fazla sınıflarda maruz kalıyor. Sınıflardaki şiddet oranı yüzde 42.2 iken gençlerin yüzde 15.1'i okuldan sonra okul dışında, yüzde 13'ü okul bahçesinde ya da okul koridorunda, yüzde 4.4'ü okul tuvaletinde, yüzde 2.6'sı okul servisinde şiddet görüyor. Araştırmada gençlerin yüzde 57.4'ünün kendi yaşıtı öğrencilerin şiddetine uğradığı dikkat çekiyor. Şiddet uygulayan diğer kişilerin dağılımı ise şöyle: Çok arkadaşı olan bir öğrenci tarafından yüzde 15.3, ondan büyük öğrenciler tarafından yüzde 14.7, güçlü bir öğrenci tarafından yüzde 11.9, tanımadığı bir öğrenci tarafından yüzde 10.4, popüler bir öğrenci tarafından yüzde 10.2. Kızlara sözel şiddet Şiddet türleri cinsiyetlere göre de farklılık gösteriyor. Araştırmaya göre, kız öğrenciler, lakap takılması, alay edilmesi, kötü şakalar yapılması gibi sözel şiddete maruz kalırken, erkek öğrenciler ise fiziksel şiddete uğruyor. Örneğin kız öğrencilerin yüzde 9.4'ü, erkek öğrencilerin ise yüzde 15.2'si tehdit alıyor. Tüm şiddet türlerine en çok 16 yaş grubu şahit oluyor. Her yaşta başka Araştırmada dikkat çeken bir başka detay da şiddet türleri ve yaş arasındaki ilişki. 14 ve 17 yaş grubundaki gençler en çok fiziksel şiddete maruz kalırken, 17 yaş grubunda sözel şiddet türünde bir azalma ve izole edici şiddet türünde bir artış gözleniyor. Tüm şiddet türlerine en çok 16 yaş grubu şahit olurken, bu durum 17 yaş grubundaki şiddet hareketliliğini açıklıyor. Gençler şiddet görme nedenlerini etnik köken, engelli, zayıf ya da kilolu, zengin ya da fakir, çalışkan ya da tembel olmalarına bağlıyor. Evde de durum aynı Araştırmaya katılan öğrenciler, okulda olduğu gibi hanelerinde de şiddete uğradıklarını ya da şiddete tanık olduklarını belirtiyor. Öğrencilerin yüzde 36,6'sı 'Hanede de şiddet görüyorum'diyor. Gençlerin yüzde 16.4'ü hanede maruz kaldıkları şiddeti sözel veya duygusal, yüzde 7.4'ü fiziksel, yüzde 3.4'ü silah ve bıçakla tehdit, yüzde 2.7'si silah veya bıçak gibi kesici aletle yaralama olarak tarif ediyor. Yeniçağ |
| You are subscribed to email updates from Sözcü Haber To stop receiving these emails, you may unsubscribe now. | Email delivery powered by Google |
| Google Inc., 20 West Kinzie, Chicago IL USA 60610 | |








Hiç yorum yok:
Yorum Gönder