GÜNDEM


More

Sözcü Haber

Unknown on : 18 Ekim 2014 Cumartesi 0 YORUMLAR
Unknown
ETİKETLER :

Sözcü Haber


Emperyalizme ve Faşizme Karşı Savaşım, Dünyanın En Ahlaklı, En Soylu İşidir

Posted: 17 Oct 2014 12:32 PM PDT


Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Merkezi "Tüm ADD Şube Başkanları, Yönetimleri ve ADD Üyelerine" 15.10.2014 tarihli 2014/1583 sayılı bir genelge göndermiş.

Genelgenin imza kısmında "ADD Genel Merkezi" yazıyor. Genel Başkan Çölaşan "Şube Kapatma", Kemalist Şube Başkan ve ADD üyelerini "ihraç" işleri ile iştigal ettiğinden, Genelgeye imza atmaya zaman bulamamış anlaşılan. Neyse biz gelelim genelgenin içeriğine.

Genelgede, "Atatürk Cumhuriyetine karşı planlı saldırıların artarak ve ağırlaşarak devam" ettiğinden söz edilerek, Şube başkanları, yönetici ve üyelere bunlara karşı mücadele verirken "yasalar saygılı olmaya özen göstermeleri" direktifi veriliyor ve arkasından da "…….örgüt disiplini ve etik kurallar dışına çıkmalarına, kurumsal yapıyı güç durumda bırakacak davranışlar sergilemelerine asla izin verilmeyeceği bilinmelidir" denilerek, Şube Yönetici ve üyeleri açıkça "tehdit" ediliyor.

Kemalist Cumhuriyet; tarihinin gördüğü en kapsamlı araç ve ihanet yöntemleri kullanılarak dinci faşist bir diktatörlük tarafından ele geçirilmiştir. Bu ele geçirme her alanda ve her anlamda gerçekleşmiştir.

Atatürkçüler, İşte bu dinci faşist diktatörlüğe karşı savaşım vermektedirler. Yalnız dinci faşizme karşı değil, aynı zamanda dinci faşizmi üreten emperyalizm bataklığına karşı da savaşım vermek durumundadırlar. Çünkü emperyalizme karşı durulmadan, emperyalizm yenilmeden "faşizmin" yenilmesinin bağımsızlığın gerçekleşmesinin olanaksız olduğunu bize Mustafa Kemal Atatürk öğretmiştir.

1920'li yıllarda "Bugünlerde başımıza musallat edilen Yunan, bütün düşman âleminin parçasından başka bir şey değildir. En büyük düşman, düşmanların düşmanı, ne falan, ne de filan millettir. Bilâkis bu, adeta her tarafı kaplamış ve saltanat halinde bütün dünyaya hâkim olan kapitalizm afeti ve onun çocuğu olan emperyalizmdir" diyordu.

Bu gün "başımıza musallat edilen" dinci faşizm, PKK bölücülüğü "düşman âleminin" yani emperyalizmin parçasından başka bir şey değildir. Öyleyse Kemalistler/Atatürkçüler; "Bizi mahvetmek isteyen emperyalizme karşı bizi yutmak isteyen kapitalizme karşı heyeti milliyece mücadeleyi öngören bir mesleği takip eden" yani savaşan insanlardır.

Savaş, elbette istenmeyen, bedeli insan canı-kanı olan, toplumları yıkıma ve on yıllarca geriye götüren bir olgudur. Savaşın iyisi olmaz. Ama savaşın "haklı ve meşru olanı" ve "haksız ve gayrimeşru olanı" vardır.

Örneğin, Suriye'yi işgal etmeye yönelik emperyalist güçlerin başlattığı savaş "haksız ve gayrimeşru"dur. Ülkesini savunan Esad'ın savaşımı "haklı ve meşru" dur.

Tüm dünyada Emperyalizme karşı verilen savaşlar haklı ve meşru savaşlardır... Emperyalizme ve faşizme karşı savaş vermek, yalnızca haklı ve meşru değil aynı zamanda dünyanın en ahlaklı, en soylu işidir

Dünyadaki ve ülkemizdeki bağımsızlık savaşlarından çıkardığımız deneyimlerden bilinir ki emperyalizmin dümen suyuna girmiş, iktidarı ele geçirmiş egemenlerin belirlediği yasal sınırlar içerisinde kalınarak emperyalizme karşı, faşizme karşı mücadele verilemez. Bırakalım devrim iddiasında olan bir örgütü, kendi meşruluğunu esas almayan, kimliğini savunmayan hiçbir muhalif güç faşizmin yasalarına yaslanarak ve onun icazetine sığınarak ayakta kalamaz.

Emperyalizmle, emperyalist bataklığın yarattığı Faşizmle çatışma göze alınmazsa, örgütlenmede, çalışma yöntemlerinde iktidarı ele geçirmiş egemenlerin çizdiği "yasalara saygılı olmaya özen gösterilerek" emperyalizm nasıl kovulacak, faşizmin nasıl yıkılacak, bağımsızlık nasıl sağlanacak?

Kemalist Devrimi, devrimciliği ve mücadelenin meşruluğunu savunmak bir tarafa, dinci faşist bir diktatörlükle çatışmamak için, kendi varlıklarına yönelen saldırılara karşı bile dik duramayan, gasp edilen yasal haklarını bile devrimci bir duruşla sahiplenemeyenler Atatürkçü değil, Mandacı- Masonlardır, icazetli Atatürkçülerdir.

Anlaşılan odur, icazetli Atatürkçüler, Mandacı ve Masonlar ADD'yi , iktidarı ele geçirmiş egemenlerin istediği çizgiye getirmek için her olanağı kullanmaya kararlı.

Emperyalizmin dümen suyuna girmiş, iktidarı ele geçirmiş egemenlerin belirlediği meşruluk anlayışı faşist yasaları temel alırken, çoğu zamanda bu yasaları bile tanımazken, Kemalist devrimciler için meşruluk; doğru ve haklı olanın, Kemalist devrimin ve halkın çıkarına olanın savunulmasıdır. Bunun için savaşım verilmesidir.

Ülkemize egemen olan dinci faşist diktatörlüğe karşı her türlü araç ve yöntem kullanılarak verilen savaşım haklıdır, meşrudur. Kemalist Devrimcilik meşrudur. Meşru olmayan, Kemalist devrimcilerin bu soylu savaşımını genelgelerle engellemeye yönelmektir.

AKP faşizminin Kemalist, yurtsever, devrimci, demokrat, ilerici bütün kesimlere, halka baskı ve zulmünü arttırdığı bugünlerde, büyük bir kararlılık, gurur ve onurla, her zamankinden daha çok, lafı döndürüp dolaştırmadan, açık ve net olarak Kemalist devrimin savunulması, faşizmin yüzüne haykırılması gerekir.

Her türlü bedeli ödeyerek her koşul altında Kemalist devrimin meşruluğunu haykırma bilinci ve cesareti olan tüm dostların, ideolojik çarpıklığın, icazetli Atatürkçülüğün, dinci faşist diktatörlüğe karşı verilen savaşımı YASAKLAMA girişimlerine karşı duracağına olan inancımla…

Mahmut ÖZYÜREK

Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni!

Posted: 17 Oct 2014 12:30 PM PDT

Gazeteci-Şair-Yazar-Sinemacı Tarık Dursun K için, İzmir Gazeteciler Cemiyeti Ayavukla Kilisesi'nde, İzmir Gazeteciler Cemiyeti Onur Üyeliği Takdim Töreni düzenlendi.

İzmir Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulunun oybirliği ile aldığı kararla, ''Onur Üyesi'' seçilen Tarık Dursun K törene katılarak, belgesini aldı.

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı ve Karşıyaka Belediye başkanlarının hazır bulunduğu etkinlikte; Hülya Soyşekerci ve Şükran Yücel konuşmacı, Gazeteci Lütfü Dağtaş yöneticiydi.

Hülya Soyşekerci edebiyatçı, Şükran Yücel sinemacı, Lütfü Dağtaş gazeteci yönünü tanıttı.
Şükran Yücel yaptığı konuşmasında, ''Sinema, Tarık Dursun K'nın kıymetini bilememiştir. O aşk filmlerinin unutulmaz yönetmeni olmak istemiştir. Öykülerin her biri ayrı bir film konusu olabilir. Eserleri, film senaryosu bulmakta zorlananlar için iyi bir kaynaktır. Rejisör, senarist ve sinema eleştirmeni olarak sinemaya katkıları önemlidir'' dedi.
Tarık Dursun K'nın fotoğraflarından oluşan bir sergi görülmeye değerdi.

Etkinlik sonrası verilen kokteylde; sinema, edebiyat, basın ve sanat çevresinden pek çok kişi, geç vakitlere kadar sohbeti sürdürdü.









Haber : Osman Gazi OKTAY
Fotoğraf : Özkan SUCUOĞLU

Aydın Özcan’dan Eğitim İş’i Ziyaret!

Posted: 17 Oct 2014 12:16 PM PDT


İzmir Barosu'nun 25-26 Ekim 2014 tarihinde, İzmir Fuarı içindeki Atlas Pavyon'da yapılacak olan olağan genel kuruluna, Cumhuriyetçi Avukatların başkan adayı olarak katılacak olan Aydın Özcan, İzmir Eğitim İş 1 Nolu Şube'yi ziyaret etti.

Aydın Özcan'ın şubelerini ziyaretten memnun kalan yöneticiler, Atatürk İlkelerini ve Cumhuriyet'in değerlerini savunanları, İzmir Barosu yönetiminde görmek istediklerini belirttiler.

Cumhuriyetçi Avukatlar Grubu olarak uzun süredir, ilçelerdeki ve kent merkezindeki iş hanlarındaki avukatları ziyaret ettiklerini söyleyen Aydın Özcan, Eğitim İş yöneticileriyle yaptığı konuşmada ''Cumhuriyetçi Avukatların 60 proje ve tek adayla girecekleri bu genel kurula; avukat haklarını, yargı ve ülke bağımsızlığını koruma yönünde varlık gösteremeyen mevcut yönetim, telaş içinde gitmektedir. Cumhuriyetçi Avukatların, AKP ile ittifak ettiği yalanı bazı çevrelerce bilinçli olarak yayılmaktadır. Biz adaylarımızı siyasi partilerle görüşerek belirlemedik. Adaylarımız belirlenirken, birikimleri ve baroya yapacakları katkılar göz önüne alındı.

Cumhuriyetçi Avukatların birlikteliğini bozmak için her türlü hile, tertip ve yalandan medet umanlar, hüsrana uğrayacaktır. İzmir Barosu, Cumhuriyetçilerin yönetimde olduğu dönemde öncü baro görevi üstlenmiştir. Yeni yönetimimizle, baromuzu tekrar eski konumuna getireceğiz. Demokratik kitle örgütlerimizle birlikte, halkımızın ve ülkemizin sorunlarına sahip çıkacağız'' dedi.

Eğitim İş yöneticileri onu, öğretmen-avukat, ve eşleri avukat olan üyelerini, Aydın Özcan ve yönetimini destekleme konusunda bilgilendirecekleri sözünü vererek uğurladı.


Haber ve fotoğraf : Osman Gazi OKTAY

Arınç Siyaset ve Yalan

Posted: 17 Oct 2014 12:10 PM PDT


" Siyaset en iyi yalanı en doğru zamanda söyleyebilme sanatıdır " M.Alemdar

Davutoğlu idaresinde ki müstemleke kabinesi tepe lambasından gelen acil kodlu emir üzerine " uluslararası entegrasyonu ve saygınlığı bulunan " sivil toplum kuruluşu niteliği haiz " Kimse Yok mu " derneğinin faaliyetlerini sekteye uğratacak ve hatta tamamen sonlandıracak akıllara zarar bir karara imza attı ve derneğin bakanlar kurulu tarafından verilen " izin almadan yardım toplama yetkisini " iptal etti

Taraf gazetesinin attığı manşetle gündeme gelen " Kimse Yok mu Derneğinin izin almadan yardım toplama yetkisinin kaldırılması " konusunun bakanlar kurulunda imzaya açıldığı ve kabine üyesi bakanların mevzu ile alakalı değerlendirmelerde bulunup karara imza atıkları iddiası son kabine toplantısı sonrası hükümet sözcüsü bülent Arınç`a basın mensupları tarafından sorulmuş ve sözcü her zaman ve durumda pozisyonu idare etme, konunun muhtevasıyla ilgili olarak oluşması muhtemel tepkileri en aza indirme ve böylece hükümetine zaman kazandırma uyanıklığı içinde akıcı üslubunu biraz da tecrübeli siyasetçi duruşu ile süsleyerek katılımcıları ve kamuoyunu tatmin edecek seviyede Hollywood yıldızlarına taş çıkartırcasına serin kanlı biçimde mükemmel derecede " doğru ve dürüst adam oyunculuğunu " sahneye koyarak kısa süreliğine de olsa etki ve tesiri altına aldığı halk kitleleri üzerinde " hitabet illizyonu " teknikleriyle, güven veren adam imajı oluşturup " içinde bulunduğu mecliste kendisini dinleyen topluluğun genel eğilimleri ve beklentileri istikametinde beyanda bulunarak " işin hakikatini değil de sadece milletin duymak istediğini söyleyerek " nabza göre şerbet verme amiyane tabirle ortamın gazını alma kavilinde tavır sergilediği gibi bakanlar kurulu sonrası basın emekçisi bir arkadaş tarafından sual edilen " Kimse Yok mu Derneği " ile ilgili vahim iddiaya da kendinden emin bir şekilde cevap vermiş " böyle bir konu gündemimizde yok şayet olsaydı haberim olurdu " demişti

Ancak gel gör ki yılların duayen siyasetçisi şahsiyeti ve karakteri itibariyle bugüne kadar muhalefet partisi mensuplarının dahi doğruluğu ve dürüstlüğünün yanında beyefendi kişiliği ile bildiği takdir ettiği ve özellikle askeri vesayet dönemlerinde müdahil avukat olarak dahil olduğu tertip mahkemelerinde müvekkilleri için yaptığı savunmalarla " her zaman doğruları söyleyen adam " iltifatı ile anılan Arınç, söz " Kimse Yok mu " derneğinden açıldığında milletin gözünün içine baka baka utanmadan sıkılmadan yalan söylüyordu

Sorulan sual karşısında duruşunu hiç bozmayan hükümet sözcüsü " dün yetki verdim bugün aldım şeklinde bir uygulama olamaz " diyerek yerleşik düzen sahiplerinin organize bir biçimde katlettiği ve bu nedenle güzel ülkemin idare sistematiğinden fersah fersah uzakta olan ve yasal haklar zemininde hür platformlarda siyasal örgütlenmeler kurarak devlet nizamının kontrol noktalarını bütünüyle ele geçiren mevcut otoritenin,tek parti hegamonyasına dayalı oligarşik otoriterya tesis edebilmek ve siyasi mevcudiyetini kurumsallaştırabilmek adına anayasa başta olmak üzere tüm idari silsilenin bağlı olduğu mevzuat ilke ve teamülleri yok sayan uygulamaları neticesinde mahiyeti kaybolan " hukuk devleti " ilkesinden dem vuruyor ve böylece timsah gözyaşları eşliğinde kamuoyunu açıkça ve alçakla uyutmayı yeğliyordu

Ama duayen siyasetçinin " emniyet mensuplarına yönelik olarak icra edilen siyasi ve idari operasyonların " gidişatı ile ilgili olarak devlet yönetiminin en önemli saç ayaklarından birisini oluşturan yargı erkinin tesis etmeye çalıştığı adalet kavramıyla asla bağdaşmayan ve muz cumhuriyetleri haricinde hiç bir devlet yönetiminde yaşanma ihtimali dahi olmayan " özür dilesinler bu iş bitsin " şeklinde akıllara zarar garabet ve cehalet kokan yorumlarını bir televizyon kanalında icra ederken,her daim üzerinde aksesuar mahiyetinde duran sözde ciddiyetinden (!) hiç bir şey kaybetmediği hakikatinden yola çıkarsak altına imza atmış olduğu bir düzenlemeden " haberim yok " şeklinde bahsetmesini ve sesi dahi titremeden kamuoyunu göstere göstere yalan beyanlarla yanıltmaya teşebbüs etmesini çok görmemek lazım (!)

Siyaset paradigması,muhtevasında bulunan " hakikatleri olduğu gibi değil de işine geldiği şekilde görme ve aynı şekilde aksettirme içgüdüsü,güneş gibi aleni realiteleri dahi mensup olunan partinin menfaatlerine ters olması münasebetiyle inkar ettirmeye muktedir,o yüzden,bakanlar kurulunda imzaya açılan ve kendisi de dahil olmak üzere tüm bakanların koşulsuz imzaladığı bir hukuk skandalı için hükümet sözcüsü bülent arınç beyefendinin (!) " bakanlar kurulunda böyle bir husus gündeme gelmedi gelseydi benim haberim olurdu " şeklinde açıklamalarda bulunmasına şaşırmamak lazım gelir çünkü :

" Siyaset,en iyi yalanı en doğru zamanda söyleyebilme sanatıdır "

Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun olduğu 1970`ten beri aktif siyaset içinde bulunan Bülent Arınç da sanatını icra etmekte &


Malum-u ilam
twitter.com/rasyonelboyut

"Kobane'yi kurtaracak tezkere" değil "CHP'yi kurtaracak tezkere" çıkarmalı

Posted: 17 Oct 2014 12:02 PM PDT


AKP Ortadoğu coğrafyasında düştüğü bataklıktan çıkmak için malzeme ararken, Y-CHP'nin Genel Başkanı Dersimli Kemal hemen imdada koştu.

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yaptığı gibi CHP içindeki Soros muhipleri dışında kimseye danışmadan, medyanın karşısına çıktı "Gelin, askerimizin kara harekâtını Kobani'nin kurtarılması ve IŞİD'ten temizlenmesi amacıyla sınırlandıralım. Tezkereyi hemen çıkaralım" açıklamasını yaptı.

Hemen belirtelim, IŞİD tarafından sahneye sürülen ve yurttaşlarımıza dizi film gibi izlettirilen vahşetin sorumlusu sadece IŞİD değildir. IŞİD sadece kendisine verilen esas oğlan rolünü oynamakta. Bu dramın senaryosu ve yapımcısı AB-D Emperyalistleridir. Dolayısıyla gerçek sorumlu AB-D Emperyalistleridir.

"Dersimli Kemal" gerçek sorumluları değil, "esas oğlan" rolünü oynayan IŞİD'i hedef almaktadır.

"Dersimli Kemal" in daha önceleri Kürt Açılımına verdiği destek, PKK'ya genel af çıkarma söylemleri, (AB)(D)ullah Öcalan'a ev hapsini dillendirmesi, PKK'lıların mezarlarını ziyaret, Türklük kavramının Anayasa'dan çıkarılmasına verdiği yadsınamaz destek, Vicdani Ret'te, 1930'lu yılların PKK'sı "Dersim" konusunda AKP ve BDP ile aynı çizgiye gelmek, AKP'nin yaptıklarına ve yapmaya çalıştıklarına omuz vermeler Dersimli Kemal'in siyasetteki özetidir.

Sanki AKP ve "Dersimli Kemal" arasında gizli bir protokol varmış gibi bir tablo ortaya çıkıyor. Dersimli Kemal, Atatürk'ün fikirlerine ve düşüncelerine aykırı ne varsa siyasetinde onu yapmaktan çekinmemektedir.
AKP'nin iktidara getirilmesindeki önemli isimlerden biri olan Morton Abramowitz, "Kürt meselesinin, RTE'nin en zayıf yerini oluşturduğunu ve geleceğinin sisli olduğunu" yazıp söylemişti.

İşte Dersimli Kemal RTE'nin en zayıf karnı olan Kürt sorununda bu güne değin takındığı tutum Recep Tayyip Erdoğan ve küresel güçler için mutluluktan başka bir şey değildir.

Son olarak "Gelin, askerimizin kara harekâtını Kobani'nin kurtarılması ve IŞİD'ten temizlenmesi amacıyla sınırlandıralım. Tezkereyi hemen çıkaralım" açıklaması kimin istemiydi.

Birincisi, ABD Emperyalistleri bu bahaneyle yani IŞİD'i durdurma bahanesiyle Türk Ordusu'nu da Arap coğrafyasına, Ortadoğu cehennemine sokmak istemektedirler.

İkincisi ABD hizmetkârlığında sınır tanımayan RTE ve onun yönetip yönlendirdiği AKP-sözde sivil toplum örgütleri, PKK- HDP bunlardan hiç de geri kalmayan CHP'nin başındaki Sorosçu ekip Türkiye'yi böyle bir felaketin, cehennemin içine atma konusunda en az AB-D kadar isteklidirler.

Demek ki; bu istem yani "Kobane'yi kurtaracak tezkere" son tahlilde ve özünde AB-D koalisyonunun rüyasıdır.

İşte bu istem ve rüyayı "Dersimli Kemal" dillendirmiştir. Böylece AB-D Emperyalistlerine hizmette kusur etmediğini, AKP'nin yerine AB-D hizmetkârlığında, Türkiye'yi emperyalistlerin yatağına atma konusunda AKP'den daha maharetli olduğunu göstermek istemiştir.

Açıkça görüldüğü üzere "küresel bir çete" ile karşı karşıyayız. Bu çetenin elemanları, kendi aralarında kavga ediyor(muş) gibi olsalar da söz konusu emperyalizmin çıkarları olunca aynı kucakta birleşmekte hiçbir sakınca görmüyorlar.

Bizi bu süreçte en çok kaygılandıran CHP'nin duruşudur. Çünkü

Cumhuriyet Halk Partisi;

Cumhuriyeti kuran iradenin adıdır.

Cumhuriyet Halk Partisi;

Emperyalizmle mücadelenin karargâhıdır.

10 Kasım 1938'e kadar doğru tanımlamalardı bunlar.

Bu gün görülüyor' ki Emperyalist haydutlar ve işbirlikçileri Cumhuriyeti; Kâbe'si Washington olan AKP ve uydularına değil, kurucu partiye yani CHP'ye yıktıracaklar. Bu yıkım ekibinin amiral gemisinde ABD oturmaktadır.

Türkiye'nin en büyük Demokratik kitle örgütü olan Atatürkçü Düşünce Derneği yönetiminde olduğu gibi, CHP'nin üst yönetimi de Sorosçu- Mandacı bir ekip tarafından işgal edilmiştir.

CHP'yi bu işgalden kurtarmak ve geri almak, emperyalizme enstrüman olmaktan uzaklaştırmak, kendi kimliğine yani "ALTIOK PROGRAMINA" geri döndürmek yaşamsal değerde bir görevdir.
Şimdi "biz ne yapabiliriz" seslerini duyar gibiyim.

Ama unutulmamalı Kemalist Devrimciler, bu koşullar altında bile gücü oranında müdahale etmenin yol ve araçlarını bulabilen, geliştirebilen ve uygulayan kişilerdir.


Mahmut Özyürek

Siyasilerin Berberi!

Posted: 17 Oct 2014 11:56 AM PDT

4 yılı çıraklık, 2 yılı kalfalık olmak üzere, 44 yıldır bu mesleği yürüten 2 çocuk babası Hasan Hüseyin Bütün, Milas'ta siyaset yapan pek çok kişinin berberi.

Bütün, askerlik görevini tamamlayıp döndüğü 1978 yılından beri, kışlık Yeni Sinema karşısındaki, bir başka berberden devir aldığı dükkanda hizmet vermekte.

Gazipaşa ve Firuzpaşa Mahalleleri Muhtarlık binasının, daha sonra Milas Kültür Merkezi'ne dönüştürülen sinema bahçesine inşa edilmesiyle; siyasi çevre ile ilişkilerini güçlendiren Hasan Hüseyin Bütün, Muhtar Recep Panay'ın en iyi dostlarından biri.

9 yıl önce emekli olan Bütün, halen aynı dükkanda mesleğini yürütmekte. Boş zamanlarını muhtarlık binasının temizliği dahil, gelen konuklara ikramda bulunmakta, mahalle sakinlerinin sorunlarına yardımcı olmaktadır.

24 saat kapısı açık olan muhtarlıkta, acil durumlarda muhtara ulaşarak gelmesini de sağlamaktadır.

Dükkanda kullandığı koltukları ve pek çok malzemeyi halen kullanmakta olan Bütün, ''Koltuklar eski ama rahattır. Kilolu insanlar bile çekinmeden oturabilir. Kırılması mümkün değildir'' dedi.

Eski Milas Belediye Başkanlarından Ünal Çetin, İl Genel Meclisi Üyesi Mehmet Kocabaş, Gazipaşa-Firuzpaşa Mahalleri Muhtarı Recep Panay, Gümüşlük Mahallesi Muhtarı Tahsin Drama, Eski Anavatan Partisi İlçe Başkanı Mustafa Tüfekçi, DSP İlçe Başkanı Salih Ayaz, MHP İlçe Başkanı Suat Yıldırım, İşçi Partisi İlçe Başkanları Latif Akgül, şu anki başkan Gülabi Demir ve AKP İlçe Başkan Yardımcısı Mehmet İlpınar müşterilerinden birkaçı.

Pek çok konunun ve olayın tanığı olan Hasan Hüseyin Bütün, sanki yaşayan tarih.


Haber ve fotoğraf : Osman Gazi OKTAY

İngiliz Muhiplerinden – Soros Muhiplerine

Posted: 17 Oct 2014 11:50 AM PDT


ADD GENEL MERKEZİ; ADD ÖNCEKİ GYK ÜYESİ VE GENEL BAŞKAN YARDIMCILARINDAN SN. PROF.DR. AHMET SALTIK'IN YAZILARINA "ADDWEB" DE YER VERMEYEREK, KEMALİST UYANIŞTAN NE DENLİ RAHATSIZ OLDUĞUNU BİR KEZ DAHA GÖSTERMİŞTİR.

SN. SALTIK IN YAKINMASI, KONU İLE İLGİLİ KENDİSİNE GÖNDERDİĞİM "AÇIK MEKTUBU" BİLGİ VE DEĞERLENDİRMENİZE SUNUYORUM.

MAHMUT ÖZYÜREK



Sayın Genel Başkan Tansel Çölaşan,

ADD Genel Yönetim Kuruluna,

Bu bir e-dilekçedir ve GYK'da görüşülerek yasal yanıtı beklenmektedir.


ADD webine kezlerce yolladığımız (arşivimizde kayıtlı) hiçbir yazı, son Haziran 2014 genel kurulu sonrası ADD webine konmuyor..
(Öncesinde de yazılarımıza ciddi bir ambargo uygulanıyordu..)

Hiçbir yanıt da verilmiyor ve yayımlanmama gerekçesi belirtilmiyor.

Bu tutum ADD geleneklerine ve Tüzüğüne, hukuka, hakkaniyete..... uygun mudur?
Ya da bunlara uygun değilse neye uygundur?

Bu keyfi ve kabul edilemez tutumu sürdürecek misiniz? Niçin?

ADD üyelerinin bir hukuku, birbirine asgari saygı - sevgi yükümü yok mudur?

ADD'nin bir yayın kurulu ve yönergesi yok mudur?

Gönderdiğimiz makaleler bu kurulda görüşülmüş müdür?

Gerekçeli red kararları varsa bunları bize neden iletmiyorsunuz?

Hiç olmazsa kuralları - çizginizi öğrenir ve becerebilirsek kendimizi bu kurallara uyuma zorlarız??

Sayın Genel Başkan ve GYK'nun Sayın Üyeleri,

Bu bir e-dilekçedir.

ADD'yi Genel Başkan böylesine kişisel dışlamalarla yönetemez; buna izin verebilir misiniz??

Bu dizelerin yazarının ADD'ye hizmeti çeyrek yüzyıla yakındır ve kapsamını- niteliğini
Genel Başkan çevresindeki değerbilir kıdemli ADD GYK üyelerinden öğrenebilir..
Sorunun GYK gündemine alınmasını ve değerlendirilerek alınacak kararın bize ulaştırılmasını diliyoruz.

Not : Güncel bir makalemiz ektedir.
(Ortadoğu Yangını Nasıl Söndürülebilir?)

Sevgi ve saygı ile. 08.10.12

Dr. Ahmet SALTIK

ADD Çankaya Şubesi Delegesi
ADD 2004-2006 Dönemi Genel Başkan Yardımcısı


Saygın Öğretmenim;

"Öğretmenim" kelimesini bilinçli olarak kullanıyorum. Çünkü sizin bilim insanı kimliğiniz yanında "Kemalizm" konusundaki eylem, etkinlik ve ürettiğiniz değerler bizler için hep öğretici, eğitici, yol gösterici oldu.

ABD, tarafından kullanılan, özünde birbirinden hiç de farklı olmayan, gerici ve cihatçı yapılanmaların, yani AKP ile IŞİD'in çıkarttığı yangın, bu yangının yarattığı kaos ortamını açık bir isyana dönüştürerek, ülkemizi savaş alanına çeviren PKK'nın durdurulması ve ortadan kaldırılması yakıcı bir özgörev olarak önümüzdedir.

Bu özgöreve ilişkin düşün ve görüşlerinizin "ADD e-ileti" sayfalarında yer verilmemesi, yazılarınıza "sansür" uygulanması, yayına konulmamasına ilişkin yakınmanızı okudum. İçim acıdı.

Anımsarsınız ADD 2006 Olağan Genel Kurulunda genel başkan adayı olarak DTCF konferans salonunda yaptığınız konuşmada siz, "ADD üzerinde okyanus ötesinden planlanan bir operasyon" dan söz etmiştiniz. Yine aynı genel kurulda Genel Başkan adayı olan saygın Kemalist Ertuğrul Kazancı ise "AB ile masaya oturmak dahi ihanet-i vataniyedir" demişti.

O Genel Kurulda 1000'i aşkın delegeden hiç biri kalkıp "siz ne demek istiyorsunuz? Bu ağır bir suçlamadır/söylemdir, belgeniz bilginiz varsa açıklayın" demedi, diyemedi..

Aynı genel kurulda Atatürkçü/Kemalist bilinç değil, Rütbe/cübbe tutkusu ağır bastı. Bilinen sonuç ortaya çıktı.

Gerek Sn Kazancı'nın, gerekse sizin öne sürdüğünüz sav/iddiaların gerçek olduğu ADD Genel Başkanlığının 2006/1 sayılı genelgesi ile ortaya çıktı. Sözü edilen genelgede, örgütün ayrıcalıklı simgesi haline gelen (ADD, hiçbir yerli ve yabancı "fon"dan maddi katkı almama onurunu taşıyan örgüttür.) tümcesi kaşla göz arası, bir hokus-pokusla kaldırıldı.

Anımsamakta yarar var sanırım. ADD Isparta Şubesi olarak "Avrupa Birliği (AB)'den hibe alan kurumu ve kuruluşlar "Anadolu'nun bağrına sokulmuş birer Truva Atı" olarak nitelemiş, Emekli Orgeneral Şener Eruygur'un 2. Başkanı, Prof. Dr. Fatma Nur Serter'in Yönetim Kurulu üyesi olduğu Çağdaş Eğitim Vakfı'nın AB'den uyduruk üç proje karşılığı 700.000 Avro hibe aldığı, AB'den hibe alan örgütlerde yöneticilik görevi üstlenenlerin aynı zamanda ADD de yönetici olmalarının Kemalizm'in evrensel ilkelerine aykırı bir durum ortaya çıkaracağını savunmuş ve karşı çıkmıştık.

O dönemde bu devrimci/Kemalist duruş, E. Kazancı, Siz ve sizin gibi düşünen saygın Kemalistlerin karşı durmalarına rağmen hakkımda "ADD Üyeliğinden kesin ihraç istemi ile disiplin kuruluna, ve ayrı ayrı 5.000 er liralık tazminat davası açılmasına" neden olmuştu.

Bunları neden anımsama gereği duydum? O günlerde siz bilim insanı kimliğiniz ve inceliğinizle, Sn. Kazancı'nın engin birikim ve deneyimi ile yaptığınız uyarı, karşılık bulmuş olsaydı, bu gün "ADD Atatürkçülüğün ve vatan savunmasının karargahı" konumunu korur ve sürdürürdü.

Peki ne oldu?

AB projesi ile bütün savunma hatlarını ve bağımsız bir devlet olma bilincini yitiren Türkiye, Atatürkçü direniş yerine "AB Atatürkçülüğü"ne teslim edilmiştir.

ADD'nin temsil etmesi gereken Kuvayı Milliye ruhu, temel özelliği Atatürk düşmanlığı olan G.Fuller'in Kuvayı Milliyesine dönüştürülmüş, İcazetsiz, bağlantısız ve devrimci Kemalizm terk edilmiştir.

"Vatan Savunmasında Emperyalizmle cepheden saflaşan" ADD , Atatürk'ün altı ilkesinin altısını da "Laiklik" olarak algılayan, halka hakaret eden, koyun diyen, seçim akşamı geldiğine feysbukta Aziz Nesin'in "Türklerin yüzde 60'ı aptaldır." sözünü paylaşan, "bu millete oh olsun" diyen mandacı-masonların yönetip yönlendirdiği bir örgüte dönüştürülmüştür.

Atatürkçülüğü çağdaşlaşma söylemiyle Batı uşaklığına indirgemeye çalışan sahtekarların ve laikliği milliyetçilikten kopararak, Atatürkçülük ile millet arasına mayınlar döşeyen, Sömürgecilerin kontrolünde olan Mason, Lions ve Rotaryenler üzülerek belirtelim ADD'nin üst yönetimini ele geçirmişlerdir.

Kan bedeli kurulup, yüceltilen ADD'nin üst yönetimi, "kötünün kötüsünü" engellemek için "ehven-i şer"den yana tavır koyan, Kemalizm'i salon toplantıcılığı olarak anlayıp, algılayan Rotary, Mason ve Lionsların elinde itibarsızlaştırıldı, eylemsizliğe, eyyamcılığa dönüştürüldü. Halkçı-devrimci özü boşaltıldı. Batının NGO örgütlenmelerine öykünen bir ADD yaratıldı. 1996 yılında TRT'de "Atatürkçülük" adına yaptığı konuşmalarda "Artık bağımsızlık kavramı değişti, devletler birbirine bağımlı" diyerek "Atatürkçülük" vaazı verenlerin, sizin söyleminizle "Okyanus ötesi" güçlerce parlatılıp nasıl ADD'nin en tepesine getirildiğinin tanığıyız hep birlikte.

Bu, sizin 2006 da Kongre salonunda kaybolup giden çığlığınızdan çok daha önce, yani 1997 yılından bu yana uygulanan bir programdı, Derneği güncel konularda sesi çıkmaz, eylemi görülmez, etkinliği duyulmaz bir NGO ya dönüştürme operasyonu 2014 de amacına ulaşmış oldu.

Örgütün il ilçe şubelerinde büyük bir özveri, engin bir devrimci bilinçle savaşım veren ve çoğunluğu oluşturan, her biri diğerinden değerli ADD Şube yönetici ve üyelerini bu değerlendirmelerimin dışında tutuyorum.

Değerli Öğretmenim;

Türkiye'de gericiliğin yuvalandığı kalelerden biri olan Isparta'da "Kemalizm'in Bayrağını" yere düşürmeden, cephede vuruşarak yükseklerde dalgalandıran ADD Isparta Şubesi yöneticilerini sırtından hançerleyen, Şubeyi yerle –yeksan ederek kapatanlar Isparta da yuvalanmış cihatçı, nur cemaati üyeleri değil, Mandacı –Masonluğu tescilli ADD Genel Merkez yöneticileriydi.

Nasıl'ki 12 Eylül Cuntacılarınca Kemalizm'i ve tam bağımsızlığı savunanların başı komünizm suçlamaları ile ezilmişse, bu gün sömürgeciler tarafından özenle devşirilen mandacı- mason güruh "Halkçı-Devrimci Kemalizm'i ve tam bağımsızlığı" ödünsüz savunanların başını, şeytanın aklını zorlayacak, akıl ahlak dışı yöntemlerle ezmeye çabalıyorlar.

Şimdi eğer buradan, bu noktadan çıkılabilecekse veya çıkmaya karar verilecekse bu duruma gelinme nedenlerinin açıkça ortaya konulması gerekmektedir. Bu nedenle Atatürk'ün kurduğu cumhuriyeti yıkma ve yönünü değiştirme konusunda katkı yapan kişi ve siyasetleri net, açık bir şekilde ortaya serilmelidir.

ADD kendi öz görevine, antiemperyalist, halkçı, devrimci çizgisine oturtulacaksa, öncelikle ADD yi "itibarsız, eylemsiz, etkisiz kılan" unsurlar unvanı, makamı ve rütbesi ne olursa olsun ADD'den temizlenmesi öncelikli ve yaşamsal görevdir.

Değerli Öğretmenim; son söz olarak bir konuya daha açıklık getireyim. Bizim için "mason olma" Localara Üye olup olmama değil, "mason zihniyetli olma"dır... "Mason zihniyeti" nedir? Atatürkçü, milliyetçi, ulusalcı, solcu, devrimci görünüp: özünde mandacı, Amerikancı, sabetayist, israil uşağı, batı hayrânı olmaktır. Türkiye'ye, Türk ulusuna değil Avrupa Birliği'ne, ABD'ye, israil'e örtülü veya açık, doğrudan veya dolaylı hizmet sunmak demektir.

Nasıl'ki dün "İngiliz Muhipleri Cemiyeti" üyelerini aramıza alarak emperyalizme karşı mücadele olanaksız idiyse, Bugünün AB'ci Atatürkçüleri, yani "yeni mandacıları" , Mason, Lions ve Rotaryenleri aramıza alarak, içimizde barındırarak ne emperyalizme karşı verilecek mücadelede başarı kazanılabilir, ne de Tam Bağımsızlık güvence altına alınabilir. 09.10.2014

Mahmut ÖZYÜREK

Hiç yorum yok: