GÜNDEM


More

Sözcü Haber

Unknown on : 30 Ekim 2014 Perşembe 0 YORUMLAR
Unknown
ETİKETLER :

Sözcü Haber


Mustafa Kemal'den yadigar kalan eşyalar

Posted: 29 Oct 2014 10:00 AM PDT

Atatürk'ün özel eşyaları

Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün özel eşyaları, Anıtkabir2de bulunan Atatürk ve Kurtuluş Savaşı Müzesi'nde sergileniyor. İşte Atatürk'ün bazı özel eşyaları...

Atatürk'ün giysileri...









































































Yılan tarafından ısırılan bacak bu hale geldi

Posted: 29 Oct 2014 07:59 AM PDT


Venezuella'da zehirli yılan tarafından ısırılan 13 yaşındaki bir kız çocuğunun bacağı tamamen çürüyerek bu hale geldi.

Adı belirtilmeyen kız çocuğu köyünde tarlada çalışırken ısırıldıktan sonra bir süre yaşlılar tarafından geleneksel yöntemlerle iyileştirilmeye çalışıldı.

Ancak geleneksel yöntemin işe yaramayıp bacağı simsiyah hale getirmesinden sonra çocuk başkent Caracas'taki bir hastaneye getirildi. Doktorlar kas dokusu tamamen çürüyen bacağı derhal kesme kararı aldı. Ancak bacaktaki çürümenin böbrekleri de iflas ettirmesi ve kan basıncının iyice düşmesi nedeniyle çocuğun yaşama ihtimalinin zayıf olduğu bildirildi.

Cumhuriyet

Facianın yaşandığı madenin sahibi bakın kim çıktı

Posted: 29 Oct 2014 07:41 AM PDT



Karaman'ın Ermenek ilçesindeki bir maden ocağında su baskını nedeniyle işçiler mahsur kaldı. Facianın
yaşandığı madenin sahibinin 2009 yılında AKP'den belediye başkan adayı olduğu öğrenildi.

Ticaret Sicil belgesine göre Ermenek merkezli şirketin sermayesi 900 bin lira ve tek pay sahibi Saffet Uyar olarak görülüyor.

Wall Street Journal Türkiye'nin haberine göre; Uyar, 2009 yılında Karaman'a bağlı Güneyyurt için AKP'den belediye başkanlığına aday olmuş ancak seçimi kaybetmişti.

Uyar daha önce 1994 ve 1999 seçimlerinde belediyenin başkanlıklarını kazanmıştı.

Cumhuriyet

Facia 2 yıl önceden 'geliyorum' demiş

Posted: 29 Oct 2014 07:40 AM PDT


Karaman'ın Ermenek İlçesi'ne bağlı Güneyyurt Beldesi'nde 18 işçinin mahsur kaldığı ocakta 2012 yılında da benzer bir su sızmasının meydana gelmesi üzerine, kuzeni Azim Uyar'dan da yardım istediği ve tamir yoluna gittikleri belirtildi.

Karaman'ın Ermenek İlçesi'ne bağlı Güneyyurt Beldesi'nde 18 işçinin mahsur kaldığı kömür ocağının sahibi Has Şekerler Madencilik'in sahibi Saffet Uyar'ın, Soma'da 1 işçinin yaşamını yitirdiği 27 işçinin de yaralandığı, Kasım 2013'te kapatılan Uyar Madencilik'in sahibi Azim Uyar'ın amcasının oğlu olduğu ortaya çıktı. Bu arada, Saffet Uyar'ın yine, 2012 yılında aynı ocakta, benzer bir su sızmasının meydana gelmesi üzerine, kuzeni Azim Uyar'dan da yardım istediği ve tamir yoluna gittikleri ileri sürüldü.

Güneyyurt Beldesi'nde iki dönem Anavatan Partisi'nden Belediye Başkanlığı da yapan, ancak Ak Parti'den girdiği iki seçimi kaybeden, facianın meydana geldiği Has Şekerler Madencilik şirketinin sahibi Saffet Uyar hakkında yeni ayrıntılar ortaya çıktı.

KUZENİNİN MADENİ DE KAZADAN SONRA KAPATILDI

Saffet Uyar'ın Soma'da 2013 yılının ekim ayında meydana gelen kazada, 1 işçinin öldüğü 27 işçinin de yaralandığı maden ocağının sahibi Azim Uyar'ın amcasının oğlu olduğu ortaya çıktı. Azim Uyar'a ait Darkale Kömür Ocağı'nda da, 2013 yılının Ekim ayında yerin 300 metre altında meydana gelen kazada, işçilerden 49 yaşındaki evli 6 çocuk babası Yunus Güçlü hayatını kaybetmiş, 27 işçi de yaralanmıştı. Kazanın ardından Azim Uyar'a ait bu maden ocağı, Kasım 2013 tarihinde tamamen kapatıldı. Bu maden ocağında çalışan işçilerin tazminatlarını alamadıkları gerekçesiyle Azim Uyar'a açtıkları davanın devam ettiği öğrenildi.

İYİ YIL ÖNCE DE AYNI OCAKTA SIZINTI OLMUŞ

Bunun yanı sıra, Ermenek'teki madende, 2012 yılında da yine su sızıntısının meydana geldiği saptandı. Saffet Uyar'ın o tarihte, şans eseri bu sızıntının farkına varan işçilerin dışarıya çıkmalarının ardından kuzeni Azim Uyar'dan yardım istediği de ileri sürüldü. Daha sonra hem başka madenlerden, hem de Azim Uyar'ın maden şirketinden getirilen pompalarda suyun çekildiği, ardından da tamir yoluna gidildiği öğrenildi.


Cumhuriyet

Çifte emeklilik mi geliyor?

Posted: 29 Oct 2014 07:36 AM PDT



Tasarrufu artırmak isteyen ekonomi yönetiminin planlarında İngiltere'deki 'zorunlu giriş' sistemi ve 100 bin lira yatırana ölene kadar 500 lira emeklilik maaşı ödenmesi de var.

Bireysel Emeklilik Sigortası yoluyla tasarrufu artırmak isteyen ekonomi yönetimi yeni formüller geliştirdi. Formüller arasında İngiltere'deki 'zorunlu giriş' sistemi ve 100 bin lira yatırana ölene kadar 500 lira emeklilik maaşı ödenmesi de var. Star gazetesinin haberine göre tasarrufları artırmak amacıyla kapsamlı çalışma başlatan ekonomi yönetimi yeni bir paket üzerinde çalışıyor. Bireysel Emeklilik Sistemi (BES) ile tasarruf oranları artırılırken, masada çifte emeklilik maaşı duruyor.


İKİ SİSTEM VAR

İngiltere, ABD ve Almanya'daki modelleri inceleyen ekonomi bürokratları ikinci emekliliğin çerçevesini çizdi. Zorunlu sosyal güvenliğe ilave olarak 'Yıllık Gelir Sigortası' ve işyeri bazlı 'Otomatik Katılım Sistemi' devreye alınacak. Birinde toplu para yatırana ölene kadar ikinci emeklilik maaşı bağlanırken, diğerinde ise yeni işe başlayanlar zorunlu olarak ikinci emeklilik sistemine girecek.

Ekonomi bürokratlarından edinilen bilgilere göre Türkiye 'de sadece bir sigorta şirketi tarafından uygulanan yıllık gelir sigortası bazı teşvik ve kolaylıklarla tüm sistemi kapsar hale gelecek. Buna ilişkin komite çalışırken önümüzdeki günlerde rapor hazır hale gelecek.

100 BİN LİRA YATIRANA 500 LİRA ÖMÜR BOYU EMEKLİ MAAŞI
Bu sisteme göre örneğin 100 bin lirasını sisteme yatıran bir kişi ölene kadar 500 lira emekli maaşı alacak. Alacağı rakam yaşına göre ve yatırdığı miktara göre değişecek. Ekonomi yönetimi İngiltere'de uygulanan 'Zorunlu Giriş, Gönüllü Çıkış' modelini de uygulamak için çalışıyor. Burada herhangi bir şirket iş yerine yeni başlayan personelini zorunlu olarak 'Otomatik Katılım' adı altında ikinci emeklilik için sigortalayacak. Paranın, işveren, devlet ile işçi katkısı olarak konulması formülü üzerinde duruluyor. Çalışan isterse sistemden hemen çıkabilecek.

SON SÖZÜ BABACAN SÖYLEYECEK

Ekonomi yönetiminin uluslararası formüller üzerindeki inceleme süreci devam ediyor. Yeni emeklilik modelinde son sözü Başbakan Yardımcısı Ali Babacan söyleyecek. Babacan'ın tasarrufları artıracak çifte emekliliğe ilişkin çalışmaları önümüzdeki günlerde açıklaması bekleniyor. Hazine'nin üzerinde çalıştığı düzenleme için dünya örnekleri de mercek altına alındı. Söz konusu düzenleme için AB başta olmak üzere dünyanın farklı ülkelerindeki sistemler de model olarak inceleniyor. Almanya ve ABD'de ömür boyu ikinci maaş sistemi uzun süredir uygulanıyor. İngiltere'de bu alanda farklı alternatifler sunuluyor.

Radikal

2015 yılında 20 bin personel alınacak

Posted: 29 Oct 2014 07:04 AM PDT



Bakanlıktan açıklama: 20 bin yeni memur alınacak

Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Prof. Dr. Eyüp Gümüş, Sağlık Bakanlığı olarak 2015 yılında 20 bin personel alacaklarını açıkladı.

Uzman ebelikle ilgili çalışmalarının devam ettiğini, doğumları koordine edecek ebelere eğitimlerden geçirilerek uzman statüsü verileceğini belirten Gümüş, "Yine ameliyathane teknikerlerimizin yardımcı sağlık personelinin vasıflarını arttırarak sadece hastayı getirme götürme değil diğer işleri de eğitim ve sertifikasyondan sonra ameliyathanedeki en büyük yardımcı pozisyonuna getirerek değerlendireceğiz.2015 yılı için söylüyorum bizim alacağımız yine personel sayısı bütçeden sonra belli olacak genel olarak 20 bin civarında sağlık personeli alacağız. Burada daha ziyade uzman, tekniker pozisyonundaki yüksekokuldan mezun olmuş teknikerleri değerlendireceğiz. Bunun çalışmasını arkadaşlarımız yapıyor." diye konuştu.

Cumhuriyet

26 bin suçlu serbestçe dolaşıyor

Posted: 29 Oct 2014 06:54 AM PDT


İngiltere'de kalabalık hapishanelerinde yer kalmadığı için binlerce suçlu kefaletle serbest kalıyor. Muhafazakar partinin iktidarda olduğu İngiltere'de, hükümetin refah yasaları ve ekonomik kısıntılarının buna yol açtığı belirtiliyor.

Mirror gazetesinde yer alan habere göre, İngiltere'de açıklanan polis rakamlarına göre, son 3 yılda 26 bin 312 suçlu kefalet ödeyip serbest kaldıktan sonra kayıplara karıştı.

Başbakan David Cameron ve İçişleri Bakanı Theresa May, ekonomik kısıntılar getiren refah yasaları doğrultusunda hapishaneleri kapattıkları ve çalışan memurları işten çıkardıkları için bu rakamlardan dolayı suçlananların başında geliyor.

Serbest dolaşanların büyük çoğunluğunu hırsızlar oluştururken, diğer suçlular; tecavüzcüler, seks suçluları, pedofililer, ölüm tehdidi yapanlar ve gaspçılardan oluşuyor.

Cumhuriyet

Kobani'de çatışma

Posted: 29 Oct 2014 06:48 AM PDT



IŞİD'in Kobani'ye yönelik saldırıları 45. gününe girerken çatışmalar doğu ve iç kesimlerde yoğunlaştı. Yoğunlaşan çatışmalar Türkiye tarafında tedirginliğe yol açarken, bombardıman Türkiye tarafından da izlendi.

Kobani dün güne çatışma ve patlama sesleriyle uyanırken, ABD öncülüğündeki koalisyon ülkelerinin uçakları da havadan bombardıman ile IŞİD hedeflerini vurdu. Kobani'deki çatışmalar dün sabahtan itibaren Kobani'nin iç ve doğu bölümünde yoğunlaştı. Özellikle Mürşitpınar Sınır Kapısı civarında şiddetlenen çatışmalar sırasında tarafların birbirlerine yakın mesafeden ateş ettikleri görüldü. Kalabalık grupların olduğu binaların etrafındaki çatışmalarda ise zaman zaman havan topu ve Doçka kullanıldı. Günlerdir sınır kapısını ele geçirerek peşmergenin geçişini engellemeyi ve Kobani'nin dış dünyayla bağlantısını kesmeyi hedefleyen IŞİD militanları, YPG'lilerin savunması ve uluslararası koalisyonun hava bombardımanı ile engellendi. ABD öncülüğündeki koalisyon güçlerine ait savaş uçakları ise Mürşitpınar Sınır Kapısı yakınındaki IŞİD mevzilerini bombaladı.YPG'den yapılan açıklamada, Kobani'nin doğusunda, Kaniya Kurda, Belediye Caddesi ve Azadi Meydanı'nda şiddetli çatışmaların sürdüğü en az 16 IŞİD militanının öldürüldüğü, 4 YPG'linin de çatışmalarda yaşamını kaybettiği bildirildi. Serekaniye'nin batısındaki Zinka köyünde YPG tarafından IŞİD militanlarına yönelim eylemde 4 cihatçı militanın öldürüldüğü belirtildi. Günlerdir savaş uçaklarının bombardımanın yanı sıra havan ve roketlerin de sürekli olarak patlatıldığı Kobani, şiddetli çatışmaların ardından harabeye döndü. IŞİD militanlarının saldırısının ardından sınır hattındaki binaların büyük bölümü ya tamamen yıkıldı ya da büyük ölçüde hasar gördü. Sınır hattındaki önlemlerini en üst seviyede tutan güvenlik güçleri bölgeye sivillerin geçişine izin vermedi.

Şanlıurfa Valisi İzzettin Küçük, çatışmalarda şimdiye kadar 35 merminin Türkiye topraklarına düştüğünü söyledi. Küçük, "Bir ay önce sınırdaki 3 mahalle boşaltıldı. Söz konusu yerleşim birimlerine zaman zaman çatışmalardan seken mermiler düşüyor. Kobani'deki çatışmalardan şimdiye kadar 35 mermi Türkiye topraklarına düştü. Çok şükür şu ana kadar ölü veya ağır yaralı olmadı. İlk gün düşen bir Doçka mermisi vardı onda da bir kişi hafif yaralandı" dedi.


Cumhuriyet

Femen üyelerinden Hollande'a protesto

Posted: 29 Oct 2014 06:46 AM PDT



Fransa Cumhurbaşkanı Hollande Paris'te iki Femen üyesi tarafından protesto edildi.

Hollande Paris'te yürüdüğü sırada kendisine doğru iki Femen'in geldiğini görünce, "Benimle diyaloğ kurmak istiyorsanız Cumhurbaşkanınız hazır" diyerek Femenlerin yaklaşmasına izin verdi.
Femen'ler, önceki aylarda Rusya lideri Putin'in Paris'teki bir müzede bulunan mumyalanmış büstüne saldırdığından dolayı 1500 Avro para cezasına çaptırılan arkadaşları için bu protestoyu yaptıklarını Hollande'a ilettiklerinden sonra uzaklaştılar.


Cumhuriyet

Papa: Evrim de büyük patlama da gerçek

Posted: 29 Oct 2014 06:44 AM PDT


Katoliklerin ruhani lideri Papa Francis, evrim ve 'büyük patlama' hakkında şaşırtıcı bir çıkış yaptı. Francis, her ikisinin de bir yaratıcı gerektirdiğini savunsa da, evrimin de büyük patlamanın da 'gerçek' olduğunu söyledi.

Vatikan'daki Papalık Bilim Akademisi'nde konuşan Papa Francis, "İncil'de yaratılışı okuduğumuzda, tanrının elinde sihirli bir çubukla her şeyi yapabildiğini düşünme riski var. Oysa durum böyle değil" diyerek konuyu evrime getirdi:

"Tanrı insanları yarattı ve nihai bütünlüklerine erişebilmeleri için, her birine bahşettiği iç kurallar çerçevesinde onları serbest bıraktı. Doğada evrim, yaratılış nosyonuyla çelişkili değil çünkü evrim, evrimleşen varlıkların yaratılmış olmasını gerektirir."

Francis, Büyük Patlama hakkında da şunları söyledi: "Bugün dünyanın başlangıcı sayılan büyük patlama da ilahi bir yaratıcının müdahalesiyle çelişmiyor, bundan ziyade böyle bir müdahaleyi gerektiriyor."

Cumhuriyet

Cumhur'un başkanı sadece AKP’yi kucaklayacak’

Posted: 29 Oct 2014 06:24 AM PDT


Cumhuriyet Bayramı'nda Cumhuriyet'in de aralarında bulunduğu medya organları görmezden geliniyor.

İlk kez Çankaya Köşkü dışında bugün yapılacak 29 Ekim resepsiyonuna yaklaşık 4 bin davetlinin katılması bekleniyor. Ancak, cumhurbaşkanı seçilmesinin ardından yeni sayfa açtığını belirten Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, resepsiyon için Cumhuriyet'in de aralarında bulunduğu çok sayıda gazete ve televizyonu görmezden geldi.

Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanmasının ardından AKP Genel Merkezi'nde yaptığı son "balkon konuşması"nda "toplumsal uzlaşma" mesajları vermişti. "Bugün sadece Recep Tayyip Erdoğan değil, milli irade bir kez daha kazanmıştır. Sadece şahsıma oy verenler değil, oy vermeyenler de kazanmıştır" diyen Erdoğan, şu ifadeleri kullanmıştı:

"Kardeşlerim gönülden ifade ediyorum, bugün yeni bir toplumsal uzlaşma sürecini hep birlikte başlatalım diyorum. Eski tartışmaları eski Türkiye'de bırakalım istiyorum. Gerilimleri, çatışma kültürünü, sanal sorunları eski Türkiye'de bırakalım istiyorum."

Erdoğan, Köşk'te yalnızca kendisine oy verenlerin değil 77 milyonun Ccumhurbaşkanı olarak görev yapacağını vurgulamıştı.

Cumhuriyet bayramında Cumhuriyet'e ambargo

Ancak Erdoğan, ev sahipliğinde yarın yapılacak ilk Cumhuriyet Bayramı Resepsiyonu'nda bu sözlerini unuttu. Erdoğan'ın ekibinin "Cumhurun resepsiyonu olacak" şeklinde yansıttığı resepsiyonda ilk etapta 3 bin kişilik bir davetli listesi öngörülmüştü. Ancak bu sayının yarın 4 bine çıkması bekleniyor. Bu çerçevede seçimlere katılan tüm siyasi partiler resepsiyona davet edildi. Bu yolla Erdoğan'ın tüm kesimleri "kucakladığı" mesajı verildi. Ancak, medyaya gönderilen davetiyelerde aynı hassasiyet gösterilmedi. Türkiye'nin en köklü kurumu olan ve Cumhuriyet'in ilanından aylar sonra Atatürk'ün talebiyle kurulan Cumhuriyetgazetesi, bu en anlamlı bayramda Köşk ambargosuna takıldı.

Yalnız Cumhuriyet değil, Fox TV, Halk TV, Birgün, Evrensel gazeteleri de resepsiyona davet edilmedi. Erdoğan, cemaatin yayın organları Zaman ve Bugün gazeteleri ile Kanaltürk ve Bugün TV'yi de resepsiyona çağırmadı.

Atlı birlikler karşılayacak

Bayramla birlikte ilk kez görücüye çıkacak olan yeni yerleşkede konuklar 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül döneminde başlatılan atlı birlik uygulamasıyla karşılanacak. Resepsiyon alanında klasik Türk müziği dinletisi sunulacak, görevlilerden bir kısmı folklorik kıyafetler giyecek.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın ev sahipliğinde ilk kez düzenlenecek 29 Ekim resepsiyonuna muhalefet katılmayacak. Ak Saray olarak tanımlanan yeni Cumhurbaşkanlığı binasında yapılacak 29 Ekim resepsiyonu böylece AKP döneminde ilk kez muhalefetin katılımı olmadan yapılacak.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Köşk'e çıktıktan sonra muhalefet partilerini kürsü ve meydanlarda hedef almasıyla tarafsızlığı kamuoyunda tartışılmaya başlanırken, muhalefet partileri Erdoğan döneminde ilk kez yapılacak 29 Ekim kutlamalarında Köşk'e tavır aldı. CHP, MHP ve HDP bu akşam düzenlenecek 29 Ekim resepsiyonuna katılmayacak.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, resepsiyonun Çankaya Köşkü yerine yeni Cumhurbaşkanlığı binasında yapılmasını eleştirerek"Kaçak binada resepsiyona katılmayın. Gitmeyin, kirlenmeyin, gidenler kirlenecektir. Biz CHP olarak o binayı kullanmayacağız"ifadeleriyle CHP'nin resepsiyona katılmayacağını açıklamıştı.

Muhalefet katılmayacak

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli de 29 Ekim kutlamaları kapsamında Anıtkabir'de yer alacaklarını, resepsiyonda bulunmayacaklarını ifade ederek MHP'nin resepsiyona gitmeyeceğini söylemişti. HDP içinde resepsiyonuna katılım konusunda alınan herhangi bir karar olmamasına karşın, Erdoğan'ın Kobani eylemleri nedeniyle HDP'yi katil olmakla suçlamasının ardından HDP'den de katılım olmayacağı dile getirilmişti.

30 Ağustos'ta HDP katılmıştı

Erdoğan'ın ev sahipliğinde yapılan ilk resepsiyon olan 30 Ağustos resepsiyonuna CHP ve MHP'den katılım olmazken, HDP'yi Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan temsil etmişti. Bu akşam yapılacak resepsiyona HDP'nin de katılmayacak olmasıyla birlikte 29 Ekim resepsiyonu muhalefetin katılımı olmadan yapılacak. Başka bir deyişle Ak Saray olarak tanımlanan yeni Cumhurbaşkanlığı binasında gerçekleştirilecek resepsiyonda AKP yalnız kalacak.



Cumhuriyet

Seks yapmakla meşguldüm

Posted: 29 Oct 2014 06:22 AM PDT


Avustralya'da bir anne 4 yaşındaki çocuğunu yatak odasına kitleyip kapının altından verdiği yemeklerle besledi. Korkunç anne çocuğuyla ilgilenmektense seks yapmayı tercih ettiğini söyledi.

Avustralya'da yaşanan korkunç olay, geçtiğimiz yıl ortaya çıktı. Adelaide kentinde 4 yaşında ve sadece 8.3 kilogram ağırlığındaki çocuk, açlıktan ve susuzluktan ölmek üzereyken bulundu.

Daily Mail gazetesinin haberine göre, mahkemede açığa çıkan detaylar ise tüyler ürpertti. Annesi çocuğuna yemek vermek yerine, çocuğu için hazırladığı yemekleri Facebook'ta paylaşıyordu. Çöp evde hiçbir şey atılmıyordu, oğlan odadan çıkarılmıyordu.

Kadın mahkemede, seks yaptığı için çok meşgul olduğunu, bu yüzden oğluyla ilgilenemediğini söyledi. Bir gün kocası, kadına şiddet uygulayınca eve çağırılan polis, evin korkunç halini ve çocuğu buldu.

Çocuk bulunduğunda vücudunun susuzluk oranı %10'a ulaşmıştı. %15 ölümcül sınır olarak kabul ediliyor.

Aradan geçen aylarda çocuk, koruyucu aileye teslim edildi. Mahkemede, 4 yaşındaki çocuğun davranış problemlerine sahip olduğu ve hala tuvalet eğitimi görmediği belirtildi. Sabahları uyanan çocuk yataktan kalkmıyor, birinin odasına gelip onu çıkarmasını bekliyor.

Babanın, çocuğu hakkında "aşağı yukarı her gün beslendiği" ve "duyabildiğimiz kadarıyla mutluydu" dediği kaydedildi.

Anne ve babanın Aralık ayında sonlanması tahmin edilen davada, hapis cezası alması bekleniyor.

Cumhuriyet

Kardeşçe ve eşit yaşamayı seçmiş, güçlü ve onurlu bir milletiz

Posted: 29 Oct 2014 06:20 AM PDT


Biz; hiç kimsenin imtiyaz sahibi olmadığı, herkesin kanun önünde eşit ve özgür olduğu, bağımsız bir ülkeyi canıyla kanıyla kurmuş bir milletiz.

Kökenlerimize, inanç farklarımıza göre ayrışmayı değil, Cumhuriyet ideallerinin birleştirici kanatları altında kardeşçe ve eşit yaşamayı seçmiş, güçlü ve onurlu bir milletiz. İşte bu nedenle, Cumhuriyet bizi biz yapan en önemli değerlerimizden biridir. İşte bu nedenle 29 Ekim bizim en büyük bayramımızdır. Çünkü, çok iyi biliyoruz ki "Cumhuriyet bilhassa kimsesizlerin kimsesidir".

Büyük Önder Atatürk'ün yol gösterici liderliğiyle kurduğumuz Cumhuriyet'i korumak ve yükseltmek bu ülkenin bütün yurttaşlarının görevidir. Gelin bu 29 Ekim'de Cumhuriyet coşkusunu hep birlikte, tek yürek olarak kutlayalım. Gelin, Cumhuriyet'e sahip çıkmanın demokrasiye, özgürlüğe, eşitliğe, kardeşliğe sahip çıkmak demek olduğunu herkese gösterelim. Yaşasın Cumhuriyet.
CHP Genel Başkanı

'Kraliçe Elizabeth, Erdoğan'ın yanında fakir kalıyor'

Posted: 29 Oct 2014 06:18 AM PDT


CHP İstanbul Milletvekili Umut Oran, Cumhurbaşkanlığı bütçesinin, İngiliz Kraliyet Ailesi için ayrılan bütçeden daha fazla olduğunu belirterek, "Kraliçe Elizabeth fakir kalıyor 12'ncinin yanında" dedi. Oran, Erdoğan'ın Ak Sarayı için her vatandaşın cebinden 9,2 TL çıktığını da söyledi.

TBMM'de basın toplantısı düzenleyen Umut Oran, Atatürk'ün "Yarın Cumhuriyeti ilan ediyoruz arkadaşlar" dediği bir günde gazetecilerle bir araya geldiğini anımsatarak şöyle konuştu:

Atatürk'ün manevi ağırlığında ezildi

Öyle veya böyle askeri darbelerle kesintiye uğramış olsa da gelenekleri, kurum ve kuralları bulunan Türkiye Cumhuriyeti'nde bugüne kadar 11 kişi cumhurbaşkanlığı yaptı. 12. Cumhurbaşkanı ise tüm teamül, kuralları yıkan "her şeyi ben bilirim" diyerek geldi o yüce makama oturdu. Oturdu oturmasına ama Atatürk'ün manevi ağırlığı altında ezilmiş olsa gerek ki Çankaya Köşkü'ne tahammül edemedi. 11 Cumhurbaşkanı'nın anılarıyla bezenmiş, Türkiye Cumhuriyeti'nin hafızasını oluşturan Çankaya Köşkü'nde oturmamak için bin dereden su getirdi.

Obama 214 yıllık binadan yönetiyor

Oysa 12'cinin, 'beni telefonla aradı' diye mutlu olduğu ABD Başkanı Barack Obama kaç yıllık binada oturuyor biliyor musunuz? Tam 214 yıllık bir binada, White House'ta yani Türkçe söylersek Beyaz Ev'de oturuyor. Beyaz Ev tam 214 yıllık ve burada ABD'nin 2. Başkanından itibaren bugünkü 44. Başkan olan Obama'ya kadar 42 ABD Başkanı oturmuş, tüm dünyaya hükmetmiş. Yani 238 yıllık bir ülke olan ABD'de Başkanlar 214 yıldır aynı binadan ülkeyi yönetiyor.

Obama protestocuları izliyor, 12'nci kendine Berlin Duvarı örüyor

ABD'de Başkan Obama, 50 metre ötesinde kendisini protesto edenleri, Beyaz Ev'in penceresinden izleyebilmektedir, bizde ise 12'nci, kendisine yeni Berlin Duvarları inşa etmekte, bırakın protesto edilmeyi sineye çekmeyi, halkı bile görmek istememektedir. Hitler'in her türlü taktiğini uygulayan makul şüphe diye kendine muhalif gördüğü herkesi içeri atacağı düzenlemeye de cüret eden 12'nci, kendine saray yapmaktan da çekinmedi. Ama halkı ne kadar kandırmaya çalışsa da gerçeklerin er veya geç ortaya çıkmak gibi güzel bir huyu vardır. Biz de elimizden geleni yapacağız, yılmadan doğruları anlatmaya devam edeceğiz.

İşgal Sarayı'nda oturacak

800 yıllık imparatorluk üzerine kurulmuş 90 yıllık Türkiye'de ise 12'nci daha gelir gelmez sıkılıverdi kendisine Atatürk Orman Çiftçiliğinde Saray yaptırdı. Orası Kaç-AK'tır, mahkeme kararlarıyla AOÇ işgal edilerek yapıldığı belgelenmiştir, yani 12'nci, İşgal Sarayında oturacaktır. Atatürk'ün vasiyeti çiğnenerek yapılan bu İşgal Sarayı, CHP iktidarında eğitim kurumlarına bağışlanacaktır. Cumhuriyetin kalbi 90 yıldır olduğu gibi yine 1071 rakımlı tepeden, Çankaya Köşkü'nden atacaktır.

Çankaya Köşkü, Çankaya AVM olmasın uyarıyorum

Belki de kupon arazi meraklısı 12'nci, Çankaya Köşkü'nün bulunduğu milyar dolarlar değerindeki araziyi önce TOKİ'ye oradan da Residence'çılara devretmeyi veya Bilal'in vakfı TÜRGEV'e vermeyi planlıyordur. Ama şimdiden kendisini uyarıyorum Cumhurbaşkanlığı Köşkü'nü Çankaya AVM'ye çevirmeyi, oraya çirkin TOKİ bloklarını dikmeyi sakın aklında dahi geçirmesin, 76 milyon vatandaş buna izin vermez!

12'ncinin sevdiği bir söz var 'Nereden Nereye", onu söyleyerek biraz rakamlardan bahsetmek, bütçeyi nasıl delik deşik ettiğini, nasıl şatafat içinde yaşayıp, har vurup harman savurduğunu anlatmak istiyorum. Ayrıntıları size verdiğim kitapçıkta var arkadaşlar ama akıl almaz rakamların bazılarını burada aktarmak istiyorum:

Cumhurbaşkanlığı bütçesi yüzde 2106 arttı

- AKP iktidara geldiğinde 2002 yılında Cumhurbaşkanlığının bütçesi 18,8 milyon TL idi, 12'ncinin 2015 bütçesi ise tam 397 trilyon. Yani cumhurbaşkanlığı bütçesi 12'nci için yüzde 2106 arttırıldı! Asgari ücretteki, fazla mesaideki kuruşluk zamları da düşünürsek tam Nereden Nereye vakası.. 12'ncinin şatafatı için hepimizin cebinden 1 Ocak'tan itibaren 5 TL 20'şer kuruş çıkacak haberiniz olsun, benden söylemesi

- 397 trilyon büyük rakam daha anlaşılır hale getirelim, yani bu şu demek tam 445 bin 566 asgari ücretli işçinin bir aylık maaşı, 12'nci ve ekibi için 12 ayda harcanacak.

- 12'ncinin bütçesi 397 trilyon beyefendiye zor yetiyor, ama koskoca İngiliz Kraliyeti ise 126 trilyon ile idare ediyor işlerini. Yani Kraliçe Elizabeth fakir kalıyor 12'ncinin yanında.

İşgal Sarayı için harcanın para da sır biliyorsunuz resmi olarak açıklamıyorlar ama 2012 yılından itibaren 700 milyon TL'ye ihale edildiği hep söylendi. Türkiye'de ihaleler biliyorsunuz neredeyse iki katı ödeneğe bitirilir! Örtülü Ödenek ve Kalkınma Bakanlığı bütçesinden ne kadar aktarıldığı ise bilinmiyor, 12'ncinin her şeyi örtülü çünkü! 12'ncinin İşgal Sarayı için rahatlıkla 1 milyar TL Harcandığını söyleyebiliriz ama resmi olan 700 milyon TL üzerinden de biraz hesaplama yapmak gerekirse

Saray için her vatandaş 9 TL ödedi

- İşgal Sarayı için de 76 milyon vatandaşın her birinin cebinden 9,2 TL daha gidecek

- 3 bin ağacı kestiler sonra tanesi 2 bin Euro'ya getirdikleri ağaçları da kuruttular

- 300 bin metrekarelik İşgal Sarayı, Sultan Abdülmecit'e yeten Dolmabahçe'nin tam 6 katı büyüklüğünde

- İşgal Sarayı, ABD Başkanı Obama'ya yeten Beyaz Ev'in de tam 6 katı büyüklükte

Kremlin, İşgal Sarayı'nın müştemilatı sayılır!

- Erdoğan'ın rol modeli Putin'in Kremlin Sarayı, 12'ncinin İşgal Sarayı'nın yanında müştemilat sayılır. Çünkü işgal sarayı Kremlin'in tam 12 katı büyüklükte!

Hollande'ın Elysee Sarayı bahçıvan kulübesi gibi

- Fransızlar ise acınacak durumda çünkü 292 yıllık eski püskü Elyse Sarayında onlarca Fransız Kralı, Cumhurbaşkanı ülkeyi yönetti ama 12'ncinin İşgal Sarayı Elysee'den tam 27 kat daha büyük. Mösyö Hollande'ı bahçıvan kulübesinde oturuyor diye küçümsüyordur kesin!

- İşgal sarayı yapılmasa idi buraya 'resmi' olarak harcanan 700 milyon TL ile Mars'a 3 uydu gönderirdik ya da bu paraya 350 yatak kapasiteli tam teşekküllü 14 hastane yapar vatandaşın derdine derman olurdu.

Erdoğan için her vatandaş şimdiden 20'şer TL kaybetti

Bitmedi biliyorsunuz 12'nci bir de kendine uçan saray yaptırdı. Yıllarca süren iç düzenlemesiyle beraber TC-TUR uçağı da 436 milyon TL'ye mal oldu. Pentagon'a gizli kırmızı hattı bulunduğuna emin olduğum bu uçak için de hepimizin cebinden 5,7'şer TL daha çıkacak. Yani işgal sarayı, 12'ncinin bütçesi ve uçan sarayı için her vatandaş cebinden şimdiden 20'şer TL ödemiş durumda.

Clinton'lar arkadaşlarının su parasını bile ödedi

Hep ABD örneği veriyoruz ama kurum ve kurallara bağlı gelenekleri güçlü bir devlet olduğu için bu kaçınılmaz, son bir örnekle bitirelim. Hillary Clinton açıkladı anılarında Beyaz Ev'den ayrıldıklarında yüklüce bir borç ödemişler, çünkü ziyaretlerine gelen herkesin yiyip içtiklerini görevliler not etmiş ve hesabı koymuşlar görevden ayrılan başkanın önüne. Bir de 12'ncinin şatafatına, lüks içinde, yaldızlı hayatına, özel işler için maaile kıtalararası uçuşlarına aldıkları harcırahlarına bakın. Ondan sonra Sayın Ahmet Necdet Sezer'in oğlunun nikahında Çankaya Köşkü'nün elektrik, su harcaması ve görevli garsonların günlük maaşlarını kendi cebinden ödemesini gel de hatırlama.

Tevfik Fikret'le mesaj verdi: Tıksırıncaya kadar yiyin

Tevfik Fikret'in 102 yıl önce nerdeyse bugün için yazdığı "Han-ı Yağma" yani "Yağma Sofrası" şiirini biraz kısaltarak okuyarak sözlerimi bitirmek istiyorum:

Efendiler pek açsınız, bu çehrenizde bellidir

Yiyin, yemezseniz bugün, yarın kalır mı kim bilir?

...

Bütün bu nazlı beylerin ne varsa ortalıkta say

Haseb, neseb, şeref, oyun, düğün, konak, saray

Bütün sizin, efendiler, konak, saray, gelin, alay

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,

Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

...

Verir zavallı memleket, verir ne varsa, malini

Vücudunu, hayatını, ümidini, hayalini

Bütün ferağ-ı halini, olanca şevk-i balini

Hemen yutun düşünmeyin haramını, helalini...

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin

Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin

Bu harmanın gelir sonu, kapıştırın giderayak

Yarın bakarsınız söner bugün çıtırdayan ocak

Bugünkü mideler kavi, bugünkü çorbalar sıcak

Atıştırın, tıkıştırın, kapış kapış, çanak çanak...

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı pür-neva sizin

Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin.




Cumhuriyet

Peşmergeler tarihi İpek Yolu'ndan geçti

Posted: 29 Oct 2014 06:11 AM PDT



KUZEY Irak Kürt Bölgesel Yönetimi'nin, PKK'nın Suriye'deki yapılanması PYD'nin kontrolündeki Kobani'de IŞİD güçlerine karşı savaşmak için gönderdiği 150 kadar Peşmergenin 84'ünün gece yarısından sonra uçakla Şanlıurfa'ya gelmesinin ardından, karadan yola çıkan grup da bu sabah Habur Sınır Kapısı'ndan Türkiye'ye giriş yaptı.

Polis, konvoyun tarihi İpek Yolu'ndan geçişi sırasında sıkı güvenlik önlemi aldı


Cumhuriyet

29 Ekim benim doğum günüm

Posted: 29 Oct 2014 06:09 AM PDT



Böyle bir günde doğmuş olmak insana mutluluk verir. Ben yaşamım boyunca geminin gittiği istikamete baktım. Orada daima biri çıkıp: "Kara göründüüüü!" diye bağırır. Umutsuzluk bir sanatçının yanında olacağı bir duygu değildir. Atatürk'ün Dolmabahçe rıhtımında yabancı gemilere bakarak yaverine söylediği laf anlamlıdır ve de öyle olmuştur: "GELDİKLERİ GİBİ GİDERLER".

Çocukların öldürülmediği bir dünya...

Posted: 29 Oct 2014 06:08 AM PDT


Berkin Elvan'ın annesi Gülsüm Elvan: Çocukların öldürülmediği bir ülke ve dünya hayal ediyorum.

Devletler tarafından ya da bir hareket tarafından öldürülmüş olması durumu değiştirmez. Çünkü öldürülen çocuktur. İsmi çocuk, tarafı çocuk, düşüncesi çocuk! Adının ne olduğu önemsizdir çünkü yaşı çocuktur. Hepsinden geriye kalan hafif bir tabut, küçük bir mezar ve tarifi imkânsız, telafisi imkânsız kocaman bir acıdır.

Dünyanın herhangi bir yerinde bir çocuk vurulduğunda biz de vuruluruz. Çocuklar vurulduğunda, bizim çocuklarımız da vurulur. Hikayelerimiz ve acılarımız karışır birbirine.

Çocukların öldürülmediği, düşünce ve vicdan özgürlüklerinin devlet tarafından dizayn edilmediği, töre cinayetlerinin, kadına ve çocuğa şiddetin son bulduğu, çocuk gelinlerin olmadığı, tacizin ve tecavüzün son bulduğu bir Türkiye hayal ediyorum. Uzakdoğu'da ya da Filistin'de, Kobani'de veya Rojava'da, Erbil, Kerkük, Bağdat'ta, Halep'te, Afrika'da, Afganistan'da ve tüm dünyada, savaşın ve şiddetin karşısında ezilen, katledilen halkların yanında yer alan bir Türkiye hayal ediyorum.

Barışın ve adaletin teminatı olacak bir Türkiye hayal ediyorum. Biliyorum sadece HAYAL EDİYORUM

Berkin Elvan'ın annesi

Atatürk ilke ve devrimlerine geri döneceğimiz bir ülke

Posted: 29 Oct 2014 06:07 AM PDT


Bir hayal değil gerçek benimkisi, daha önce yaşanmış ve yaşanabilir.

Bir hedef ki mutlak ulaşılacak. Ortaçağ ile hesaplaşmasını ve yarım kalan Cumhuriyet devrimini tamamlamış bir Türkiye. Yüzünü gerçek barış ve kardeşliğe, yurtta barış, dünyada barış ilkesine dönmüş bir Türkiye. Emperyalizmi defetmiş, tam bağımsızlığını geri almış; etnik köken, mezhep, siyasi görüşü farklılıklarını bir yana bırakarak, inananı inanmayanı, başı açığı başı kapalısı ile yeniden ortak vatan, ortak aidiyet duygusuna geri dönmüş, birlikte kederlenip birlikte sevinen; ortak geçmiş ve ortak gelecek bağı altında bir ulus olmanın hazzını duyan bir Türkiye. Milli ve planlı ekonomiye, gerçek üretime ve kalkınmaya, tarım ve hayvancılığa yönelmiş, açlık kaygısı yaşamayan, kendi kendine yeten, kaynaklarını kendi ulusunun refahı için kullanan, üreten ve hakça bölüşen, teknolojiyi kullanan, bilimi rehber edinen bir Türkiye. Namuslu, vatansever, liyakatli, küresel çıkarları değil ulusalçıkarları gözeten insanların ülkeyi yönettiği, her köşesinde çağdaş ve sürekli eğitimin yapıldığı, insan hakları ve özgürlüklerin her yerde ve herkes için geçerli olduğu, gücün ve zorbalığın değil hukukun üstün ve egemen olduğu, herkesin hukuka tabi olduğu, evrensel demokratik standartların oturduğu, hapishanelerin değil kültürel etkinliklerin dolup taştığı, kamu kaynaklarının yağmalanmadığı, yağmalayanın yanına kâr kalmadığı, birbirleriyle kavga etmeyen, kucaklaşan, mutlu, müreffeh ve güleryüzlü insanların olduğu bir Türkiye. Komşularının toprak bütünlüğüne saygılı, içişlerine karışmayan, itibarlı, kendi topraklarını da kararlılıkla koruyan, ordusu güçlü bir Türkiye. Kısacası yeniden birliktelik ve ortaklık duygusu ile milli ruha ve heyecana geri dönmüş, bağımsız ve başı dik bir ulus olarak geleceğe daha güvenle bakan bir Türkiye. Bu mümkün. Hepimiz aynı gemideyiz. Titanik batarken birinci sınıfta, altın çatal ve kaşıkla yemek yiyen de, en altta üçüncü sınıfta olanlar da kurtulamadı. Kurtuluşumuz Cumhuriyete, Atatürk ilke ve devrimlerine geri dönmek ve rehber edinmekte.
İstanbul Barosu Başkanı

Cumhuriyetimizin 91.Yılını, Bağımsız Türkiye Cumhuriyetinin doğum günün kutluyoruz‏

Posted: 29 Oct 2014 04:37 AM PDT



Cumhuriyetimizin 91. yılına,

Sevr'i hortlatmak, Lozan'ı yok etmek için Türk Ulusal Bağımsızlık ve Aydınlanma Devrimine düşmanlık güden sömürgecilerle, Vahdettin'leri "ecdatları" sayan işbirlikçilerinin ihanetlerinin zirve yaptığı,

Başta ulus-devlet ve bağımsız Türkiye olmak üzere, 1923 Devrimini ortadan kaldırmak için uygun ortam yaratılmaya çalışıldığı, kurtuluş Savaşımızın tüm kazanımlarının yok edildiği,

Ülke ve ulusumuz için yaşamsal önem taşıyan" Yurtta Barış, Dünyada Barış" ilkesinin tersyüz edilip "yurtta ve dünyada savaş" çığlıklarının atıldığı,

Eşkıya başına af, yurttaşlarımızı birbirine düşman etmek amaçlı etnik ve mezhepsel ayrışmanın körüklendiği, yerel yönetimleri Orta Çağın feodal beyliklerine dönüştürüp Türkiye'yi Selçuklu ve Osmanlı'nın çöküş dönemlerindeki "fetret" (yönetilemezlik) ortamına düşürme amaçlı yasaların peş peşe uygulamaya konulduğu, Hukuku ve adaleti katletmek için her türlü komplonun pervasızca uygulandığı,

Bir siyasi iklim ortamında ulaştık.

Bu siyasal iklim ortamına gelmemizin nedenleri ve sorumluları ise bellidir.

İktidar ve muhalefetiyle Cumhuriyetle Kemalizm i birbirinden ayırarak, Kemaliz mi basit bir Batılılaşma veya çağdaşlaşma hareketi olarak algılayan ve halkın böyle algılamasına neden olanlar,

Kemalist Cumhuriyetin "emperyalizme karşı verilen bağımsızlık savaşı sonunda çağdışı bir düzeni yıkarak yerine devrimci bir cumhuriyetin kurulması" olduğu tarihsel gerçeğini unutturanlar,

Atatürkçülüğün, özünde Kemalist cumhuriyetin savunuculuğu değil, yalnızca laikliği, çağdaşlığı savunan göstermelik bir makyaj, devrimci tam bağımsızlık rotasından çıkartılmış düzenin savunuculuğuna indirgeyenler,

Türkiye'de gericiliği ayakta tutan esas gücün emperyalizmin varlığı olduğu, Emperyalizmi yıkmadan gericiliği ayakta tutan geri toplumsal ilişkileri ortadan kaldırmanın olanaksızlığı gerçeğini yadsıyarak, NATO'nun, Avrupa Birliğinin kucağına oturarak gericiliğe karşı mücadele verdiğini söyleyen sahte Atatürkçüler, Bu günkü siyasal iklime gelişimizden en az Atatürk düşmanı dinci gericiler kadar sorumludurlar.

Kısaca Atatürkçülüğün köhnemiş düzen, gericilik ve emperyalizmle ödün vermeden mücadele eden bir devrimci hareket olduğunu gerçeğini anlayıp anlatmayanlar, Cumhuriyetle Kemalizm'i karşı karşıya getirerek, 6 Ok'un birlikte ve bütünlüklü olarak Cumhuriyet olduğunu gerçeğini görmezden gelenler sorumludurlar.

Tüm bunlara karşın, Mustafa Kemal Atatürk öncülüğü ve önderliğinde, emperyalizme karşı verilen bağımsızlık savaşının sonucu olarak kurulan çağdaş Türkiye Cumhuriyeti'ni Sevr'i hortlatmak, Lozan'ı yok etmek için çabalayan "çok zayıf beyinli bahtsızlar" bu cumhuriyetin kurucusu olan Türk ulusunun tüm ögeleri arasındaki yıkılmaz dayanışma karşısında yenilgiye uğramaları kaçınılmaz sonuçtur. Kurtarıcımız ve kurucumuz M. Kemal Atatürk'ün söylemiyle; "Temeli büyük Türk milletinin ve onun kahraman evlâtlarından oluşan büyük ordumuzun vicdanında, akıl ve bilincinde kurulmuş olan cumhuriyetimizin ve milletin ruhundan doğmuş ilkelerimizin, bir vücudun ortadan kaldırılması ile bozulabileceği fikrinde bulunanlar, çok zayıf beyinli bahtsızlardır. Bu gibi bahtsızların, cumhuriyetin adalet ve kudret pençesinde lâyık oldukları davranışla karşılaşmaktan başka talihleri olamaz." (1926 İzmir suikast girişiminden sonra Anadolu Ajansı'na verdiği demeçten)

Bilelim ki Türkiye Cumhuriyeti, 91 yıl önce, şimdiki sultanlık heveslilerinin o günkü öncüllerince değil; doğudan batıya, kuzeyden güneye her dil, din, inanç ve kültürden gelen yoksul halkımızın Bağımsızlık ateşiyle kuruldu. O gün olduğu gibi bugün de ulusa ihanet içinde olanlar, bölgeyi vatansızlaştırmaya çalışanlara karşı aynı Bağımsızlık ateşi, Türkiye'mizin tek ve en büyük gücüdür. Bu duygularla Atatürk Cumhuriyetinin 91. Yılını, Bağımsız Türkiye Cumhuriyetinin doğum günün kutluyoruz.



YÖNETİM KURULU ADINA;

Mahmut ÖZYÜREK

Ulusal Eğitim Derneği Isparta Şube Başkanı

Ülkemizin çok değerli hukukçuları..

Posted: 29 Oct 2014 04:23 AM PDT



Sayın Hukukçular,

TC. Devleti Anayasası'nın ülkede halen geçerli olduğu, Anayasa'nın 2 nci maddesinde laik hukuk devletine yönelik anayasal kuralın değiştirilemezliğinin hükme bağlandığı, yine Anayasa'nın 90 ncı maddesi uyarınca temel haklara ilişkin evrensel kuralların da ülkede geçerliliğinin ifade edildiği, bu kurallara dayalı olarak ortaya çıkan Anayasa Mahkemesi ve İHAM kararları da Prof Dr Rennan Pekünlü için hukuksal güvence yarattığı halde,

Yaşananlara bakıldığında hukuk ve Anayasa askıya alınmışcasına yerel mahkeme tarafından Prof. Dr. Rennan Pekünlü'ye, "eğitim ve öğrenim hakkını engellediği" gerekçesiyle iki yıl bir ay hapis cezası verilmiş, bu karar Yargıtay tarafından onanmış, Anayasa Mahkemesine yapılan bireysel başvuru ise sonuçsuz kalmıştır.

Suç ve suç unsuru bulunmayan olayda muhatap kalınan yerel mahkeme ve Yargıtay süreci ve de ortaya çıkan mahkümiyet kararı, tabi olunan hukukun ve yargı organlarının güvence yaratamadığını göstermiştir.

Öğrencilere türbanlı olarak öğrenimlerine devam olanağı sağlamak için geçmişte Anayasa'da yapılan değişiklik, anayasanın laik hukuk devletine yönelik hükümlerinin değiştirilemezliği gerekçesiyle, yine yasalarda yapılan değişiklikler ise, Anayasa'nın değişmez hükümlerine aykırılığı gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilirken; Anayasa Mahkemesi, türbana serbesti getirmediğini saptadığı yasalar hakkında ise iptal kararı vermemiştir.

Bir yasa ile ilgili olarak verilen Anayasa Mahkemesi kararı üzerinden 10 yıl geçmeden, Anayasa'nın 152 nci maddesi uyarınca, o yasa hakkında Anayasa Mahkemesine başvurulamayacak olmasına, konu ile ilgili Anayasa Mahkemesi kararları üzerinden de 10 yıl geçmemiş bulunmasına, Anayasa Mahkemesi kararlarının Anayasa'nın 153 ncü maddesi uyarınca bir mahkeme olan Anayasa Mahkemesi dahil herkesi bağlamasına, hele de konunun Anayasa'nın değiştirilemez hükümleri kapsamında da kalmasına rağmen, bu çerçevede İHAS ve İHAS kararlarında, Anayasa ve Anayasa Mahkemesi kararlarında bir farklılık ta söz konusu değilken, 2010'da yapılan Anayasa değişikliği ile yapısı değiştirilen Anayasa Mahkemesi'nin kendi varlık nedenini ve de tüm bunları da görmezden gelip, ortaya çıkan sonuca bakıldığında adeta anayasanın değiştirilemez hükmünü bile değiştirircesine, güvence yaratmak bir tarafa anayasayı ihlal ile yukarıdaki sonucun doğmasına neden olduğu açıktır.

Konu hakkında İHAM'ne başvuru yapılmış olup, bu inceleme devam etmektedir. Sayın Pekünlü hakkındaki hapis cezasının infazı ise sağlık nedenleriyle ertelenmiş olup, infaz işlemleri 20 Kasım 2014'ten sonraki 10 gün içinde başlayacaktır.

Anayasamızı yok sayan bu karar hakkında Hukuksal yorumlarınızı kamu ile paylaşmanızı saygılarımızla rica ederiz.

ULUSALCI GÖNÜLLÜLER adına,

Lâle Gürman

Bu Çocuk Daha Doğumunda Gayrimeşrudur

Posted: 29 Oct 2014 03:15 AM PDT


 
 
28 Ekim tarihli Isparta yerel basınında 1995 yılında kurulan, Atatürkçü Düşünce Derneği Isparta Şubesinin; ADD Genel Merkez Genel Kurul kararı ile kapatıldığını, yerine" "ADD Gül Isparta Şubesi olarak yeni bir Şube'nin açıldığını öğrendik.
"ADD Gül Isparta Şubesi Geçici Yönetim Kurulu", Basın mensupları ile yapılan "kahvaltılı basın toplantısı"nda yaptığı açıklamalarda basın temsilcilerine Atatürkçü kamuoyunu yanıltacak, gerçek dışı, doğruları saptıran kimi açıklamalarda bulunmuş.
Gerek Basınımızın, gerekse kamuoyunun gerçekleri bilip, öğrenmesi amacıyla aşağıdaki açıklamanın yapılması zorunluluğu doğmuştur.
Öncelikle belirtmeliyiz ki, Atatürkçü mücadelenin, Kemalist/Atatürkçü ve devrimci örgütlerin meşruluğunu yok etmek, örgütleri itibarsız ve değersiz kılmak, halkın gözünde onları şaibeli, tartışmalı hale getirmek için on yıllardır Cumhuriyet ve Atatürk düşmanlığı tescilli karşı devrimci kişi ve örgütlerin hedefinde olduğu bilinir bir durumdur. Bu kampanyaya kişilikleri ve kimlikleri çok iyi bilinen "özel görevli","Atatürkçü !" maskeli kimilerinin katılmış olması hiç de yadırganacak bir durum değildir. Bunlara Cumhuriyet tarihinin ihanet çöplüğünde sık sık rastlanıldığı hafızalardadır.
Anlaşılmayan 1995 te kurulan, yüzlerce Atatürkçünün emeği ve ödediği bedellerle yüceltilerek 2013 yılına kadar getirilmiş olan ADD Isparta Şubesi;
1.    -Karşı devrimcilerle yani Atatürk düşmanı kimi kişilerle bir araya gelerek, onlarla aynı yol ve yöntemleri kullanarak,  ADD Yöneticilerine onların ağzıyla saldırarak, pervasızca,  şaibeler yaratıp düşmanlık saçarak ele geçirdikleri ADD Isparta Şubesi niçin kapatılmış/kapattırılmıştır?
2.    "Biz önceki yönetimlerle de kırgınlıkları gidermek için yoğun çaba harcadık. Ama yaşananlar geride kaldı. Şimdi ADD Gül Isparta Şubesi olarak ardımıza bakmadan çalışmalarımıza devam edeceğiz"diyerek, kendi yarattıkları bataklığın pisliğini önceki yönetimlere bulaştırmaya çalışmaktadırlar. Bu en hafif söylemle "akli melekeleri erozyona uğramış zavallılığın" şarlatanlığın tartışmasız  göstergesidir. Bizler Kemalizm'i ret ve inkâr eden özel görevlilerle aynı siyasi iklimde olmayı  "düşkünlük" olarak algılar ve değerlendiririz.
3.     Yapılan açıklamada,  "Yeni bir çocuk doğdu. Artık Isparta'daki faaliyetlerimize Gül Isparta Şubesi ile devam edeceğiz" deniliyor.  ADD Isparta Şubesini hukuk dışı yöntemlerle ele geçirerek katledenler, şimdi "gayrimeşru" olarak "Gül Isparta ADD" adıyla  "yeni bir çocuğu" ortaya sürmüşlerdir. BU ÇOCUK DAHA DOĞUMUNDA GAYRİMEŞRUDUR. Çünkü hukuk, ahlak, dışı yöntemlerle kapattırılan önceki şubenin yerine,  aynı adla yeni bir şube kurulması dernekler yasasına göre olanaksızdır. Bu nedenle yasaya karşı hile-hülle yapılarak adının başına "gül" eklenerek, yasalar yok sayılmış, Kemalist-Devrimci ilkeler ayaklar altına alınmıştır. Yasalara karşı hile-hülle yapılarak bu eylemi gerçekleştirenler Isparta'daki Atatürkçüleri de hile ile aldatıp kandırabileceklerinin hesabı ve düzenbazlığı içindedirler.
4.    ADD Isparta Şubesi önceki yöneticileri olarak bizler;  Hukuksuzlukta, ahlaksızlıkta, sorumsuzlukta, saldırganlıkta, suçlamakta sınır tanımayan, her yaptığı hukuk dışı olan, ADD Genel Merkezini de yalan, karalama ve iftiralarına ortak eden bir gurubun 2013 yılı başlarında "özel çaba ve özel yöntemler kullanarak" Atatürkçü Düşünce Derneği Isparta Şubesini yok etme girişimlerine karşı hukuk ve adalet zemininde mücadele verdik.
5.    Bu hukuk mücadelesini kaybedeceğini anlayanlar, ADD Genel Merkez Genel Kurulunda ADD Isparta şubesinin kapatılmasına ve yine bir "takiyye" ile  "ADD GÜL ISPARTA ŞUBESİ"NİN açılmasına ortam hazırlamışlardır.
6.    Yani kişiler aynı, zihniyet aynı, amaç aynı ama derneğin adının başına "GÜL" kondurarak Atatürkçülerin aklıyla alay edilmektedir..
7.    Bu yalnızca bir ad değiştirme değildir. ADD Isparta Şubesinin 1995-2013 arasındaki mücadelesini, Kemalist hafızasını/belleğini silme, hafızasızlıktan medet umma operasyonudur. Yaşananların doğru hatırlanmasından rahatsız olmak genellikle geçmişiyle sorunlu,  geçmişiyle barışık olmayanların veya en azından yapılanın-edilenin anımsanmasını, bilinmesini istemeyenlerin işidir.
8.     Bu Operasyon, aynı zamanda Atatürkçülüğün fantezileştirilerek karikatürleştirildiği,  günü kurtarmak için "varmış gibi" sözde eylemler yaparak, Atatürkçülüğü kaplıcalarda, hamamlarda, piknikte  "onuncu yıl marşı" söylemeye indirgeyerek,  şarkılı- danslı ortamlarda boy göstererek yapılabileceği anlamındaki seviyesiz kültürün ADD' ye egemen kılınmasıdır.
9.    Atatürkçülerin veya Atatürk adına hareket eden herkesi hamam- kaplıca kültürünü Atatürkçülük olarak topluma yutturacağını sanan, mücadele içinde bedel ödemiş Atatürkçülere akıl yoksunu yakıştırmalarda bulunanlara anımsatalım,
                   Adının başına "gül" kondurularak Atatürkçü olunmuyor! Atatürkçülük, emperyalizme, dinci faşizme karşı, ülke ve ulus yararı açısından ciddi sonuçlar almak için yapılan devrimci bir mücadelenin/savaşımın adıdır. Günümüzde giderek keskinleşen bu savaşım sürecinde; taklitle, takiyye ile veya sahte görüntülerle, günü kurtarmak için "varmış gibi" sözde eylemlerle Atatürkçü Düşünceden çözüm bekleyen yığınları oyalamak Atatürkçülüğe karşı yapılabilecek en pervasız ihanettir.
GÜL ADD Şubesi kurucularının, 2012 yılından bu yana ADD' ye, Atatürkçülüğe  karşı yaptığı bunca tahribat ve erozyondan sonra bulanan ortamın, yaygınlaşan ölçeksizliğin, seviyesizliğin aşılmasının, Emperyalist kuşatma, kurumlaşma ve saldırılara karşı Kemalist direncin büyütülmesinin yolu; adının başına "Gül" kondurmak değil, bu yıkımı, bu erozyonu daha da büyütmeden Atatürkçü/devrimci siyasal iklim ortamını terk etmeleridir.   Basınımıza ve kamuoyuna saygı ile duyururuz.
 
 
ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ ISPARTA ŞUBESİ 
ÖNCEKİ YÖNETİM KURULU ÜYELERİ
 
O.Mümtaz ÇAPÇI - Feray SELEK - Abdullah GÖKTAŞ -Muhittin PEKER  -   Niyazi ÇAMURCU -Vedat HALICIOĞLU 

Tayfun Gülnar ‘’İmgelere Övgü’’

Posted: 29 Oct 2014 02:42 AM PDT



Tayfun Gülnar ''İmgelere Övgü'' isimli ilk kişisel resim sergisi ile 23 Ekim - 15 Kasım 2014 tarihleri arasında Derinlikler Sanat Merkezi'nde…


Catacumbae ateşlerinde eriyen inançlılar; masum orantlardan yayılan sıcaklar; Balkan esintilerinin sürekliliği ve bitmezliği…

Felliniyen bir kasvet, ironinin gücünü de içinde barındıran, düşsel gerçekliğin bütün imkanlarını zorlayan…

Akdeniz fırtınası bulutlarının dönüştürdüğü siyahın gücü; Fransisken yoksunluğunun örttüğü yalnızlığın telaşı.

Hiçliğin kapıları; belki de algının… Huxley. Kimin ifade edebileceği meçhul bir gerilim: Ikonoklazmın örtük şiddeti ile beheading'in aşikar şiddeti arasındaki.

Yol gösterici seyyahların ve Doğurganlık kültlerinin iyimserliği.

Kısacası Tayfun, belki de

Natura'ya olabildiğince (hatta olduğunca) saygı göstererek onu içselleştirmeye çalışanların kavramları ve sözlerini imgeleştiriyor gibi aslında.

Tapınılabilecek nesne/figür/durum/olay ya da olguyu arayan; tapınılamayacak gibi algılanan/görünen/belirenlerin ise tapınma nesne/figür/durum/olay ya da olgusuna dönüşebilirliğinin ihtimalini sorgulayan.

A. Sinan Güler, Ekim 2014.



Tayfun Gülnar
1992 yılında İstanbul'da doğdu.
2009 yılında Avni Akyol Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi resim bölümünü tamamladı.
2010 yılında Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Heykel Bölümünü, 2011 yılında ise Resim Bölümünü kazandı.
Sanatçı çalışmalarına İstanbul'da devam etmektedir.

Ödüller
2013 ve 2011 yılında, İpek - Ahmet Merey Ödülleri Başarı Ödülü
2011 yılında, Ulus Lions Kulübü Sanat Ödülleri İkincilik Ödülü

Seçilmiş Karma Sergiler
2014 yılında, "Genç Kuşak 3", KAV Genç Sanat, Ankara
2013 yılında, "MONOLOG" Basın Müzesi Grup Sergisi
2011 yılında, "EgeArt Genç Sanatçılar" Karma Sergisi, Ege Üniversitesi, İzmir
2010 yılında, 2. Uluslararası Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi ve Azerbaycan Sanat Okulu "Gelenekten Geleceğe'' Sempozyumu ve Karma Sergisi, "Aydın Ayan ve Öğrencileri" Sergisi, 13. Şefik Bursalı Sanat Ödülü Sergisi

2009 yılında, "Genç Buluşma" Karma Sergisi.



Sanatın İşlevi!

Posted: 29 Oct 2014 02:27 AM PDT



Sanat, insanın dünyayı ve yaşamı değiştirerek yaşanılası hale getirmesi, güzelleştirmesidir.

Yaşam, doyumsuz ve güzelse, bilin ki, bunda sanatçıların etkisi ve katkısı, yadsınamayacak denli çoktur. Bugünlere insanlık; mimarideki, şiirdeki, öyküdeki, romandaki, resimdeki, yontudaki , müzikteki güzellikleri özümseyerek geldi. Bilimsiz, uygulayımsız uygarlık olur mu? Olmazsa, sanatsız hiç olmaz. Sanat, güzelliklerin dışavurumudur başka bir anlamda. Her insanda güzellik duyusu vardır ama yaratıp değiştirenler, yalnızca sanatçılardır.

İyi ama nasıl sanatçı olunur? Doğuştan gelen eğilimler yetenekler, yadsınamaz ama sanat ve güzelduyu için eğitim gereklidir. Eğitilmezse sanat yetenekli insan, yapsa yapsa ilkellerin yaptığını yapar. Ne çizerse çizsin. ne boyarsa boyasın, hiçbir zaman sözüm, Pablo Picaso'nun çizdiğini, onun boyadığını boyayamaz. Ne kadar uğraşıp özense de Nazım Hikmet gibi yazamaz. Öyleyse bir insan, yazar olup da öykü ve roman yazmak istiyorsa, o konuda hem eğitim almak zorunda, hem de öykü ve roman okumak zorunda. Kişi, Yunus'u, Karacaoğlan'ı, Pir Sultan Abdal'ı,Nazım Hikmet'i Orhan Veli Kanık'ı, Oktay Rifat'ı, Melih Cevdet Anday'ı, Fazıl Hüsnü Dağlarca'yı okuyup sindirmeden ozan olamaz sözgelimi. Bunun gibi, Sait Faik'i, Burhan Günel'i okumadan öykücü; Yaşar Kemal'i, Talip Apaydın'ı, Fakir Baykurt'u okumadan da romancı olamaz sözün hakçası. Bunlar yetmez ayrıca, yabancı ozanları, yazarları da okuyacaksın anlayıp haz duyarak. Resim ve yontu sergilerini izleyecek, dinletilerde kulağını eğiteceksin eğer sanatçıysan, sanatçı olmak istiyorsan. Mimarlık örnekleri, usunda ve yüreğinde olacak.

Sonra en önemlisi, Türkçeyi sevecek, Türkçeyi iyi bileceksin. İnsan, diliyle sanatçı olur, bunu unutmayacaksın. Yalnız sanatçı değil, ana dilini iyi bilmezsen, ana dilini sevmezsen, düşünür de, aydın da olamazsın ayrıca. Çünkü insan, diliyle düşünür, diliyle sever, diliyle yaşadığını ayrımsar, bunları bilmezsen, sen hiçbir zaman sanatçı olamazsın. Unutma, insanın dili, kimliği kişiliği, hatta onurudur. Kimliksiz kişiliksiz ve onursuz sanatçı olunmaz. Eğer ulusaldan evrensele gitmek isteyen bir sanatçı olmak istiyorsan, önce Türkçeyi sevip Türkçeyi iyi bileceksin. Dille sanat arasında hiç kopmaz sapa sağlam bir bağ vardır. Üretip yarattıkların, özekinin içinde değerlendirilecektir. Sanatçı yoz olmaz. Sanatçı köküne kökenine bağlıdır, özgelere özenip öykünmez. Özüne uzak, özgeye yakın olanlar, hiçbir koşulda sanatçı olamazlar.

Bir de sanat, sanat için mi, toplum için mi tartışması var. Sanat, yaşamı değiştirip geliştirerek güzelleştirdiğine göre, hem sanat içindir, hem de toplum içindir. Başka türlü usavurma, saçmalık olur çünkü iyi, doğru, güzel olan her türlü yaratı ve üretim, toplumun yararına olmaktadır. O nedenle, sanat elbette toplumun yararına olan bir etkinlik sayılmalıdır. Ancak, güzelliklerden uzaklaşmadan yararlı olmak zorunluluğu vardır sanatın. Salt bir düşünceyi yansıtmayı amaçlayan sanat, özünden sapmış olur bence. Çünkü sanatın özü, çirkinliklerden, kötülüklerden, bencilliklerden, düşmanlıklardan arınmıştır. Bir başka anlamdaysa, iyilik ve güzelliktir sanatın özü. Sevgidir en önemlisi. Yüreğinde sevgi olmayan, sanat üretemez. Sevgiyse, hem barışın, hem de uygarlığın yoludur. Nerede sanatta ilerlemiş bir ülke varsa, orada uygarlık gelişmiştir. Ora insanları erinç bulmuş gönenmiştir. Çünkü sanatın işlevi, insana yöneliktir açık açık. Ama doğa bütünlüğü içinde insana yönelik.

Sanatçılar ve sanatseverler, savaşa karşı olurlar. Çünkü savaş, hem güzelliklerin iyiliklerin, hem de yaşamın düşmanıdır. Ölümle, yıkımla, düşmanlıkla, hatta karanlıkla sanat olmaz. Sanat, her zaman açıklığı ve aydınlığı sever. Sanatçıysa, karanlığa karşı duran insandır. Çünkü karanlık demek, mutsuzluk ve umutsuzluk demektir. Mutsuzluk , umutsuzluk içindeyse var olma yeteneği kalmaz güzelliklerin anası olan sanatın. Hep iyilik, hep doğruluk, hep güzelliktir sanatın amacı. Özünde insan vardır, insan ve çevresi için varlığını sürdürür. Gören görür, bilen bilir, seven sever sanatı. Sever ve değişir, gelişir, uygarlaşır.

Öyleyse okullarımızda önem vermemiz gerekiyor sanata, güzelliklere öncelikle, eğer ucube, "onda ne var, onun en iyisini ben çizebilirim, " ayıp ve utancına düşmek istemiyorsak. Çocuklarımızı güzelduyu ile sanatla eğitmeliyiz. Onların güzel sanatları sevmeleri için öz sezgisel, güzel duyusal yetenek ve eğilimlerini geliştirmeliyiz. Tanımlar ve tanıtmalarla uğraşacağımıza sanatın her dalını örneklerle yaşatmalı, uygulamalarla güçlendirmeliyiz. Ağaç yaşken eğilir demiş atalarımız, unutmayalım, her bilgi ve beceri çocuklukta gelişir. Örnekleri var, Suna Kan, İdil Biret, Bedri Baykam, önce çocukluktan yetiştirildiler, ondan sonra ünlendiler. Unutmayalım, sanat, işlersen sanat olur. Neyi işlersen,- öyle denkgele değil,- tasarlı, amaçlı ve kurallı işleyeceksin. Emek vermeden, gelişigüzel çalışırsan, üç gün sonra ürettiklerin sokağa atılır, yalnız emeklerin değil, umutların da boşa gider. Anlamadan, öğrenmeden hiçbir şey olmaz, değil ki sanat ola. Özellikle ozanlara söylüyorum, sözcükleri sıralamakla şiir yazılmaz, ozan olunmaz. Ozan, güzel sanatların her dalından bal emmiş olacak ki, ozan olsun, kalıcı şiir yazsın.

Sanatın en önemli işlevi, insanı insan etmektir her şeyden önce. Eğer istiyorsa, ozanı da ozan eder. Öyleyse, insan olup da insanca yaşamak istiyorsak, kendimize önem verdiğimiz kadar sanata da önem vereceğiz uygar ulusun uygar bireyleri olmak için. Sanat, çağcıl, seçkin, ergin ve yetkin olmak için de önemli ayrıca. Kim örnek gösterilmek istenmez? Barbarlar, sanat düşmanıdır öteden beri. Barbar olmak mı, uygar olmak mı? Uygar olmaksa, sanatı sevelim, sanatla varsıllaşalım. Sanatçıların değerini ve önemini bilelim, onlara karşı hiçbir zaman sevgimiz saygımız eksilmesin.

Rıza YETİM

Cumhuriyeti Kuran Parti Eliyle Cumhuriyeti Yıkma Projesi

Posted: 29 Oct 2014 02:23 AM PDT




Önce su sözleri okuyalım. "Dersim coğrafyasında yaşanan olay, bir insanlık dramıdır. Bu bölgede yaşayan insanlar, o dönemin acılarını, o dönemin kaybolan hayatlarını, o dönemin ağıtlarını dinleyerek bugünlere geldiler. O dönemde yapılan çok ciddi, insanlıkla bağdaşmayan olaylar oldu."
Bu sözler; "AKP'nin Dersim Katliamı konusunda aldığı tavır" veya "PKK terör örgütü elamanlarından birinin propaganda amaçlı" söylemi değil,  CHP genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun TV'de yaptığı bir konuşmadan alınmıştır.
Sanırsınız' ki Cumhuriyet yasalarına karşı, Seyit Rıza'nın çağrısı ile Yusufanlı, Kureyşanlı, Abbasuşağı, Bahtiyar, Haydaran aşiretleri ayaklanmamışlar, Türkiye Cumhuriyeti hükümetine Ültimatom göndererek, Jandarma dersimden çekilsin. Yeni köprüler yapılmasın. Yeni idari yapı oluşturulmasın. Silahlarına el konulmasın. Vergiler, hükümetle aşiretler arasında paylaşılsın dememişler. Sanki ayaklananlar Askeri birlik karargâhlarını, askeri karakolları basıp yüzlerce asker ve subayı şehit etmemişler, köprüleri havaya uçurmamışlar, Cumhuriyet adına yapılan okulları, hastaneleri yakıp yıkmamışlar. Ama O dönemde Türk ordusu bölgede "insanlık dramı" yaratmış!
Bu denli pervasızca bir yalan ve inkârı, Atatürk ve Cumhuriyet düşmanı sapkınlardan duyduk ama CHP Genel Başkanından duymak isyan ettiriyor..
K.Kılıçdaroğlu bununla da kalmıyor, CHP'yi köklerinden kopararak karşıdevrimci bir çizgiye sürüklediğini "Ben Dersimli Kemal'im"diyerek Adeta Mustafa Kemal Atatürk'e ve Atatürkçülere meydan okuyor.
Dersim veya Tunceli,  yalnızca bir coğrafyanın adı değildir. Dersim; Ortaçağ karanlığının, ağalık şeyhlik, derebeylik rejiminin adıdır. Dersim; Seyit Rızadır, Şeyh Said'dir.
Tunceli; Cumhuriyetin, aydınlanmanın, Türk devriminin, Mustafa Kemalin adıdır.  
Atatürk ün Kurup yücelttiği partinin şimdiki genel başkanına "Atatürk mü Seyit Rıza mı" derseniz "yaşananların bir insanlık dramı"olduğunu söyleyerek Seyit Rıza'yı tercih ediyor..
Abartıyorsunuz diyenler olabilir. Ama dönemim Başbakanı RTE, "Dersim katliamı"!!! için devlet adına özür dileyince, Kılıçdaroğlu; kendisinin de özür dileyip dilemeyeceğini soran basın mensuplarına; "Dersim'in mağduru biziz, bir işin mağduru özür diler mi" "Özür dilemek yetmez tazminat da ödenmeli"(20 Kasım 2012) 
Peki, "Mağduru" Kılıçdaroğlu olan (Kılıçdaroğlu Dersim isyanına en başından beri katılan 3 aşiretten biri olan Haydaran aşiretindendir) olayın suçlusu kim olur? Mustafa Kemal Atatürk ve Türk silahlı Kuvvetleri…
Öyleyse soralım: Köklerini Atatürk'te değil, Seyit Rıza'da, Tunceli de değil, Dersimde arayan biri CHP Genel Başkanı olabilir mi?
Bilindiği üzere ne kadar Atatürk düşmanı, Cumhuriyet yıkıcısı varsa, doğrudan Atatürk'e saldırmak yerine Mustafa Kemal'in devletin yönetimine doğrudan egemen olduğu 1920-1940 arasında yapılan uygulamalara saldırırlar. Onlar saldırırlar da Haydaran aşiretinden "Dersimli Kemal" durur mu?
    "…Bizi hâlâ 1930'ların CHP'si gibi görmeyin. Dünya değişiyor, biz de değişiyoruz. Demokrasi ve özgürlüğü savunuyoruz"1930'ların CHP'si değiliz anadilde eğitimi tartışırız'  "Devlet dediğiniz aygıt, halkına baskı yapan aygıt değildir. Devlet artık 30'ların, 40'ların, 20'lerin devleti değil…"
Breh.. Breh.. Demek ki  "30'ların, 40'ların, 20'lerin devleti, halkına baskı yapan aygıt"mış. Peki, bu aygıtın en tepesinde kim var? Mustafa Kemal Atatürk..
Ve CIA-NED bağlantılı, Soros fonlarıyla desteklenen TESEV'in kurucu üyesi olan Kılıçdaroğlu; Atatürk'ü, "halkına baskı" yapmakla, "insanlık dışı" olmakla suçluyor! " halka zulüm ve işkence " yapan bir Atatürk ve onun partisi CHP algısı oluşturmaya çabalıyor. Bu nedenle sık sık "1930'ların CHP'si değiliz" diyerek "reddi Miras" yaparak CHP'nin "Y-CHP" olduğunu söyleyerek, Kurtuluş ve kuruluş sürecine AKP sözcülerinden, Atatürk düşmanı "ihanet erbabı kalemlerden" daha fazla saldırıyor.
Şimdi de, Batman il kongresinde 2010 yılında yaptığı konuşmaya bakalım… Orada da bakın neler diyor:
   "Toplumsal barış için genel affı destekliyorum"
   Yani Türkiye'ye kan kusturan,40.000 yurttaşımızın kanları ellerinde olan azılı teröristlerin, bu bahane ile elebaşları olan APO'nun affını destekliyor. Desteklemekle kalmıyor "Habur otobüsünden inenleri, CHP otobüsüne bindiriyor"
Bir başka konuşmasında;"Milletlerin kendi tarihiyle yüzleşmesi gerektiğini" söylüyor. Hangi tarihle yüzleşeceğiz? "20'lerin, 30'ların, 40'ların" tarihi ile. Peki, ne var o tarihte? Antiemperyalizm var, devrimler var, tam bağımsızlık var, Türk kimliği var. Demek' ki Y-CHP liderine göre bu değerler "yüzleşilmesi gereken" değerler. Ama sıra Kürt ayaklanmalarla, Ermenilerin Türklere uyguladığı kıyım ve katliamlarla, İşgal güçlerinin ülkemizdeki soykırım ve yıkımı ile "yüzleşme" ye gelince Kılıçdaroğlu orada yok…
"Çözüme sonsuz kredi" veren, "Nazım Hikmet'i CHP hapse attı, Sabahattin Ali'yi CHP öldürttü" diyen, "AKP ile mücadele ederken ben kendimi 1930'lu- 1940'lı yılların CHP'si ile mücadele ediyormuş gibi hissediyorum"diyerek, Atatürk dönemini bu günkü AKP iktidarı dönemiyle eşdeğer gören bir kişi, adı, unvanı, makamı, ne olursa olsun, bırakın CHP Genel Başkanlığını, CHP parti binasının önünden bile geçemez.
Şimdi CHP'li dostlarımıza soralım..  Mustafa Kemal Atatürk'ün kurduğu CHP ile , bu günkü AKP yi aynı gören, "AKP ile mücadele ederken ben kendimi 1930'lu- 1940'lı yılların CHP'si ile mücadele ediyormuş gibi hissediyorum" diyebilecek kadar CHP'ye-Atatürk e karşı olan kişinin "Genel Başkan" olmasını, Atatürk'ün koltuğunda oturmasını içinizi hiç mi acıtmıyor?
"Lazca" resmi eğitim dili olsun diyen, Atatürk'e hakaretten yargılanmış Mehmet Bekaroğlu CHP hukukunu yok sayarak, en yakın yardımcılığına getiren,
En yakından tanıyanların "Erdoğan cahil bir Atatürk karşıtıdır. Ama Ekmeleddin İhsanoğlu onun gibi değildir. Bilinçli bir Atatürk karşıtıdır." Dedikleri kişiyi Cumhurbaşkanı adayı göstererek RTE' ye Cumhurbaşkanlığını altın tepsi içinde sunan,
CHP'nin 18. Olağanüstü Kurultayında "CHP iktidarında yerel yönetim özerklik şartını mutlaka getireceğiz" diyerek, en pervasız bölücülere bile fark atan,
Cumhuriyeti yıkma projesinde görev almış ne kadar bölücü, dinci, F-Tipi,  ajan ve BOP kadrosu varsa CHP parti yönetimine taşıyan,
   İstanbul mitinginde, 'Sayın Başbakan(RTE) siz türbanı da engellediniz diyor. Söz veriyorum türbanı da biz özgür kılacağız. Görecek Sayın Başbakan. O yapmadı, biz yapacağız. Sözümün arkasında duracağım'  diyen ve türbanın anasınıflarına kadar girmesinin önünü açan, birinin genel başkanlığını yürüttüğü Cumhuriyet Halk Partisi'nin genleri ile oynanmış, Türk Devrimi ve Atatürk ilkeleri rotasından çıkartılmıştır.
Bu yalnızca CHP'nin değil Türkiye'nin üzerine kurulduğu eksenin emperyalizmin dümen suyuna girdiğinin tartışmasız göstergesidir. Bu nedenle CHP'nin kendi köklerine dönmesi mücadelesi aynı zamanda Türkiye'nin kendi köklerine, yani Kemalist bir eksene oturtulması mücadelesidir.
Batı emperyalizminin Cumhuriyeti kuran parti eliyle Cumhuriyeti yıkma projesine karşı durmak bir vatanseverlik ve namus görevidir. 

Mahmut ÖZYÜREK

Atatürk’te Birleşildi!

Posted: 29 Oct 2014 02:20 AM PDT

Atatürk'te Birleşildi!

Demokratik kitle örgütlerinin desteğini önemseyen, bu nedenle DKÖ ziyeretlerini sürdüren İzmir Barosu Cumhuriyetçi Avukatlar Grubu; ADD İzmir Şubeleri eşgüdüm başkanlığını yürüten, ADD Bornova Şubesi Başkanı Doğan Aygen'in konuğu oldu.

Misafirlerini, dernek binası önünde yönetim kurulu üyeleriyle karşılayan Aygen, görüşmeyi toplantı salonunda sürdürdü.

Kendisi Yunanistan'da yaşayan Türk anne-babanın çocuğu olduğunu belirten Aydın Özcan, Atatürk'ün hemşerisi olarak O'nun, devrimlerinin, ilkelerinin ve bayrağın önemini çok iyi bildiğini belirtti. ADD'nin önemli bir görev üstlendiğini, seçilmeleri durumunda, ADD ve diğer demokratik kitle örgütleriyle birlikte emperyalizme karşı, ülke bağımsızlığını savunma mücadelesinin güç kazanacağını belirtti.

Doğan Aygen, ''Atatürk devrim ve ilkelerine, vatanın bölünmez bütünlüğüne, Cumhuriyete ve bayrağa sahip çıkanlara destek görevimizdir. Şubelerimizle iletişime geçerek, üyelerimizden ve dostlarımızdan Cumhuriyetçilere destek verilmesini isteyeceğiz'' dedi.

Görüşme sonrası, günlük faaliyetlerini değerlendirmek için Alsancak'taki Altay Spor Derneği'nde bir araya gelen Cumhuriyetçi Avukatlar, Başkan Adayları Aydın Özcan'ın doğum günü olması nedeniyle, hazırlattıklar pastayı sundular.

Özcan, arkadaşlarının kendinden habersiz organizasyonu karşısında, oldukça duygulandı.
Toplantı, yenen pastanın ardından, bir sonraki gün yapılacakları belirlemek için devam etti.







Haber : Osman Gazi OKTAY
Fotoğraf : Süleyman AYDIN

Hiç yorum yok: