Sözcü Haber |
Posted: 17 Jun 2014 12:08 PM PDT Tahir Ersöz'ün Pasifik Yayınları'ndan çıkan İlköğretim 5. sınıf Sosyal Bilgiler Öğretmen Kılavuz Kitabı, Milli Eğitim Bakanlığı Talim Terbiye Kurulu'nun 04.12.2011 tarihli, 244 sayılı kararıyla, 2012-2013 Öğretim Yılı'nda kullanılmak üzere kaynak kitap olarak kabul edildi. Yeni düzenlemelerle kaldırılmış olsa da Talim Terbiye Kurulu, pek çok kitabı, kaynak ve yardımcı kitap olarak belirledi. Bunda şaşılacak bir taraf yok. Bazen, seçtikleri veya seçmek zorunda bırakıldıkları kitaplarda, gelenek ve yasalara aykırı konular oldu. Bu nedenle, kamuoyu tepkisiyle karşılaşan ders kitapları oldu. Tahir Ersöz'ün kitabı da bunlardan biri. Kitap içindeki etkinlik konularından biri 10-11 yaşlarındaki 5. sınıf öğrencilerine gelin olma rolü veriyor. Etkinlik talimatları; ''Kız öğrencilerden birine gelin rolü veriniz. . Diğer kız öğrenciler bölgelerine ait veya s.40'daki Kına türküsünü seslendirsinler. . Gelin olan öğrencinin başına kırmızı yazma ört. . Diğer öğrenciler kına türküsünü söylerken gelinin eline kına yakıldığı söyleyin . Kına gecelerinin genellikle gelin olacak kızın evinde kaldığı son gece yapıldığını, bu gecelerde yöresel kıyafet giyildiğini belirtiniz. . Erkek evinde erkek kınası yapıldığını söyleyiniz. . Öğrencilerinize kınanın gelin olacak kızın yeni evine bağlı kalacağını sembolize etmek üzere yakıldığını. Gelinin evinin ve kocasının yoluna gerekirse kurban olacağının vurgulandığını söyleyiniz'' diyerek devam ediyor. Yazar, erken evlilikte Gürcistan'dan sonra Avrupa 2. olduğumuz gerçeğiyle hareket etmiş olmalı(!) Türk Pediatri Kurumu Başkanı Prof. Dr. Fügen Çullu Çokuğraş, gelişmekte olan ülkelerde erken evlilik oranının %50 oranında olduğunu belirtiyor. Ülkemizdeki oranları; Doğu Anadolu Bölgesi'nde %42.5, Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde ise %59.7 olarak açıklıyor. Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu'nun, Türkiye'deki çocuk evlilikleri konusunda hazırladığı rapora göre 2008 yılında 18 yaş altı evlilik %28.2, 18 yaşında evlenenler 11.5 olarak gerçekleşmiştir. TUİK rakamları ise aldatıcı. Çünkü; resmi evlilik rakamlarına göre bir araştırma yapmış. TUİK 2012 araştırması, 16-17 yaşlarında evlenen kız çocuğu sayısını 40 bin 428 olarak verirken; diğer araştırma kurumları 18 yaş öncesi evlenen kız sayısını 138 bin 550, erkek çocuk sayısını 14 bin 189 olarak vermektedir. Dini nikahla evlendirilen çocuk yaşlarının 11-12'lere kadar düştüğünü, başka isimlerle ve yaş büyüterek yapılan evlilikleri, basından veya yakın çevremizden bilmekteyiz. 15 yaş altı evliliklerin önüne geçmek amacıyla; Aile ve Sosyal Politikalar, Adalet, İçişleri, Gençlik ve Spor, Sağlık ve Milli Eğitim Bakanlıklarının, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın da desteğini alarak bir çalışma yürüttüğünü basından öğrendik. Devletin bakanlık ve kurumları bir taraftan böyle bir çalışma için bir araya gelirken; katılımcı bakanlıklardan birimin bir kurumu, sanki çocukların aklına bu yaşlarda evliliği sokmak istercesine; böyle bir etkinlik düzenleyen kitaba izin vermektedir. Kendileri çocukken çocuk yapmayla karşı karşıya bırakılan yavrularımız, erken doğum, düşük ve doğum esnasında ölümle yüz yüze gelmektedir. Erken evlenen çocuk, henüz psikolojik ve duygusal açıdan anneliğe hazır değildir. Karşılaştığı sorunların üstesinden gelecek bir birikime sahip olmadığından; intihar, veya eşi tarafından işkence ve öldürülme olayları küçümsenmeyecek sayıdadır. İnsan evi ve eşi için canını bile vermekten çekinmez. Erkek egemen anlayış, kitabın yazarında da var. O sadece kadının, evi ve kocası uğrana kurban olmayı uygun görüyor. Bu sakat anlayış sonucu, pek çok kadın kocaları tarafından katledilmiştir. Çocuk gelin olayına son vermek için, bir an önce konu üzerine yoğunlaşmalı. Ebeveynler bilinçlendirilmeli. Ekonomik sorunlar nedeniyle çocuklarını gelin edenlere yardım edilmeli. Bu önlemlere rağmen alınan kararlara uymayanlar hakkında yaptırım uygulanmalıdır. Osman Gazi Oktay Ulusal Eğitim Derneği İzmir Şubesi Başkanı |
Sn.Doğu Perinçek - Ufuk Söylemezoğlu'na Açık Mektup Posted: 17 Jun 2014 11:35 AM PDT Sn. UFUK SÖYLEMEZOĞLU Milli Merkez Ankara Temsilcisi, Aydınlık Köşe Yazarı Sayın Söylemezoğlu Sıcak siyasi mücadelenin içinde bulunmanızdan dolayı ülkedeki örgütsel yapıların ve siyasal davranışların kim ve ne olduklarını bildiğinizi düşünüyorduk ve Tansel Çölaşan gibi, Atatürk ve Cumhuriyet karşıtı, hukuk düşmanı, dar gurupçu, hizipçi, emir verilenlerce güdülen, yıkıcı bir görevliye, böyle övgü dolu ifadeler kullanmanızı beklemiyorduk. Sayın Söylemezoğlu "Biraderler" denilen kesimlerle ilişkiniz olup olmadığını bilmiyorum. O örgütlenmenin elemanı olmadığınız düşüncesiyle yazıyorum. O kesimlerin Çölaşan'lar hakkında övgü dolu methiyeler dışında yazması mümkün değildir. 10 Haziran 2014 günü Aydınlıkta yayınlanan yazınızın bir bölümü (alkışlar, Sn. Çölaşan'a) hakkındaki bilgi ve düşüncelerimi size iletmek gereğini duydum. ADD' de 20 yıla yakın üyeliği olan ve bu sürenin tümüne yakınını İstanbul İl Merkez Şubenin yönetiminde geçiren bir Atatürkçü kimliğiyle ve sorumluluk duygusuyla yazmak zorunluluğunu hissettim. Yazınızda Çölaşan için, "Mebus olmak uğruna bulunduğu önemli ve değerli koltuğu kullanmayan Atatürkçü, Cumhuriyetçi, yurtsever ve demokrat olan geniş halk kesimleriyle seviyeli bir diyalog geliştirmeye çalışan, dar gurupçu, hizipçi, hala soğuk savaş kafasıyla, sağ- sol ayrımı yaparak Atatürkçüleri bölmek isteyenlere pirim vermeyen, hukuk devleti ve hukukun üstünlüğünü cesur ve kararlı biçimde savunan, Atatürk Cumhuriyetinin yılmaz savunucusu sn. Tansel Çölaşan, her türlü takdiri ve alkışı hak ediyor." İfadelerini kullanmışsınız. Çölaşan denilen şahsiyete bakışı böyle olan kimselerin nasıl Millicilik iddiasında bulunacağı/ bulunduğu düşündürücüdür. Çünkü bu ifadelerin gerçekle hiç mi hiç ilgisi yoktur. Adı Atatürkçü olan ve tanınmış bir örgüt, sizlere siyasi anlamda gerekli olabilir. Bu siyasi gereklilik hiç kimseye, böyle ifadelerle Atatürk'e, sempati ve sevgisi olan Ulusalcı halk kitlelerini yanıltma hakkını vermez. Sayın Söylemezoğlu Siz, Çölaşan'ın ADD' ye üye olması için yapılan çağrıları/davetleri nasıl reddettiğini, hangi süreçlerden geçerek üye olmayı ne zaman, nasıl, hangi şartlarla kabul ettiğini, kimler tarafından hangi vaatlerle göreve getirildiğini biliyormusunuz? Bildiğinizi sanmıyoruz, Biz biliyoruz. Biat ettiği kimselerce verilen görevi yapmak üzere genel kuruldan yalnızca 20 gün kadar önce üye olmak için harekete geçti ve biat ettikleri nasıl bir güç ise, nasıl bir örgütlenme olanağına sahipler ise, o tarihte GYK bu üyelik talebini kabul etti. Sizin konu hakkında farklı bilginiz varsa, detaylarıyla öğrenmek isteriz. Bakın size benzer bir olayı hatırlatayım. Doğu Perinçek Silivri' de tutuklu iken Aydınlıktaki köşesinde bir yazı yayınlamıştı. O yazıda ADD nin 1999 yılı genel kurulunu tartışıyor ve genel kurula kimin, kim adına müdahalede bulunduğunu anlatıyordu. Konu anlatılandan daha büyüktü. O genel kurulda amacı farklı, programlı bir Genel Başkanlık için o kişinin ve ekibinin sahneye sürülmesine tanık olanlar, Perinçek'e, aradan on yıl geçmiş olsa da olayı anlatmışlardı. Anlatımları tahmin veya yorum değil bilgiydi ve gerçekti. Perinçek olaya tanık olanların aktardığı bilgiye dayalı olarak yazmıştı. Ve anlattıkları doğruydu, hatta eksikti. Sözü edilen tarihte biz, ADD İstanbul İl Şubesi yönetimindeydik. Kimsenin anlatımına gerek olmadan olayı içeriden biliyorduk. Çölaşan konusu ve görevlendirmesi 1999 genel kuruluna benzemesine rağmen, Okul arkadaşlığı, bireysel dostluk hariç, siyasal anlamda Sayın Perinçek' in de sizde olduğu gibi Çölaşan aşkının nereden geldiğini değerlendiriyoruz. O yazıda ileri sürdüğünüz iddialarınızı, edindiğiniz değerli! Bilgilerin içyüzünü biz de öğrenmek İsteriz. Hem de detaylarıyla/ kaynaklarıyla birlikte. İsterseniz, bizler kedi bilgilerimizi şimdilik tartışma dışında tutalım. Yıldırım Koç'un Aydınlıkta yayınlanan 30 Nisan 2012 tarihli ibretlik ve öğretici köşe yazısını ve arkasından, yine Aydınlıkta Alpaslan ışıklı' nın da aday olduğu, ADD' nin 2012 Genel Kurulu öncesi 14 Mayıs 2012 günü yayınlanan yazısını okumanızı öneririm. O yazıdaki "Emeklilik Atatürkçüleri" kimlerdi dersiniz. Bilirsiniz, Sayın Koç kibar bir kişiliktir, o nedenle işin siyasi güdüm yanını ve detaylarını tartışmamıştı. Sayın Söylemezoğlu ADD' yi ve yöneticilerini içeriden tanıyormusunuz? Hangi yönetici ne sebeple orada bulunuyor, "Birader" ve dereceli olanlar kimler, hangi görevle oradalar, onlara beklentileri sebebiyle biat eden muhterisler kimler bilginiz var mı? Çölaşan'ın "Mebus olmak uğruna o önemli ve değerli koltuğu kullanmak istemediği"ni size kim söyledi? Bilgiye dayalı olarak sözlerinizin arkasında duracakmısınız, Yoksa hazır bir kitle örgütünü desteğinize almak için siyaseten övgü sergilemek gereğini mi duyuyorsunuz? Her iki durumda da Atatürkçü Düşünceye verdiğiniz/vereceğiniz zararın ölçüsünü tahmin edebiliyormusunuz? İddianızın aksine Çölaşan, "mebusluk" için yanıp tutuşmaktadır. Bunun için çeşitli kanalları kullandığı da bilinmektedir. Tıpkı yüksek hukuk kurumunun çok önemli mevkiine gelmek için izlediği yol gibi. Hem de fark gözetmeksizin kim (hangi parti) bir koltuk uzatırsa onu velinimet saymak şartıyla. "Atatürkçü, Cumhuriyetçi, Yurtsever ve demokrat olan halk kesimleriyle seviyeli bir diyalog geliştirmeye çalışan" diyerek gerçeklerden uzak bir anlatım yolu izliyorsunuz. Anlatımınızın aksine, Çölaşan'ın halkla diyalog diye bir derdi de gayreti de yok. Yalnızca kendisini oraya getirenlere hizmet sunmak ve devrimcileri örgütlü mücadeleden uzaklaştırmakla ve ADD' yi ve mücadeleyi kendisini oraya getiren efendileri adına söndürmekle görevlidir. Yine iddialarınızın aksine Çölaşan dar gurupçu, hukuk tanımayan, soğuk savaşın vahşi kutuplaşmasından daha acımazsız ve milli duruşu bastırmaya çalışan sağcı, gayrı milli düşünceye sahip bir görevlidir. Gösterişe, aldatmaya dönük davranışları kimseyi aldatmamalıdır. Daha vahimi, Atatürkçüleri bölmek bir yana, yok etmek isteyen kanun tanımaz bir görevlidir. Hele hukukun üstünlüğünü savunmasından söz etmeniz başlı başına bir handikaptır. O, mesleki hayatını hukukçu olarak bitirmesine rağmen hukuk katili denecek derecede hukuka saygısızdır. "Geçen hafta sonu yapılan ADD genel kurulunda, büyük destek alarak tüm kurullarıyla birlikte blok olarak seçimleri bir kez daha kazanmış olması bunun kanıtı." İfadelerini kullanan birisinin TBMM' de hele de kabinede görev yapmış olması düşünülemez. Hele Milliciliği hiç inandırıcı olmaz. Bu bakışa göre AKP % 50 ye yakın bir oy alarak kadrolarıyla birlikte seçimleri "blok olarak" kazanmışsa Vatanseverliğinin, Cumhuriyetçiliğinin sınırsız olması ve bu seçimin kazanılması da her türlü Milliliğin, doğruluğun kanıtı demektir. Sizce sandıktan çıktı diye AKP "Milli"midir? Hitler de sandıktan çıkmıştı. Sandıktan her çıkan vatanseverliğini kanıtlamış demek midir? Ülkemizde, siyasi partilere bakın, kavrayışınıza göre en fazla oy alan parti, bağımsızlıkçılığını kanıtlamış demek midir? Az oy alan parti ise anlatılanların aksi durumunda mıdır? Bilmediğiniz bir eylem daha. Çölaşan'ın ilk seçildiği genel kurulda Çölaşan'ı güdenlerin talimatıyla 300 kadar sahte oy kullanıldığından, konunun adliyeye taşındığından ve muktedirlerin mahkemede de etkilerini gösterdiğinden haberiniz var mı? İleri sürdüğünüz iddiaların aksine, "ADD' yi Blok olarak seçimleri kazanan" lar yönetmemekte, ADD dışarıdan Çölaşan'a verilen direktiflerle yönetilmektedir. Çünkü ADD' yi Çölaşan adına düzenleyen, Çölaşan'a verilen oyları sağlayan başka güç ve örgütlenmelerdir. Bunu oy veren delegelerin kendileri bile fark edemezler. Yazınızı duygusallık veya heyecan veya siyasi destek beklentisi sonucu kaleme almadıysanız, Saygın yazarlarımızdan Banu Avar'ın, 2010 yılında yayınlanan "Türkçüler, Solcular gerçek Müslümanlar operasyon odağında" başlıklı yazısında, ADD için ne yazdığını internette bularak dikkatlice incelediğinizde sağlıklı bir sonuca ulaşabileceğinizi düşünüyorum. Çölaşan, Dernek içinde dikensiz gül bahçesi yaratmak için çırpınan güdümlü bir demokrasi düşmanıdır. Milli Merkezde birlikte çalıştığınız Cindoruk, "gelinimiz" veya "bizim gelin" dediği için başka türlü yazmayı, birazcık araştırmayı, soruşturmayı göze alamadınız mı? Yanlış davranmış olacağınız, hiç aklınıza gelmedi mi? Son iki yıl içinde ADD üyelerinden, hangi sebeple tasfiyeye uğrayan kaç yönetici olduğunu, bunların nasıl bir siyasal görüşe sahip bulunduğunu ve tasfiye gerekçelerini biliyormusunuz? Çölaşan'ın Kemalistleri ADD' den tasfiye etmek ve derneği, efendileri adına kontrol altında tutmakla görevli olduğunu bilmezmisiniz? Olaylar hakkında sizi bilgilendirebiliriz ama nafile, çünkü amacınızın, konumunuzun başka olduğu anlaşılıyor. Bu doğru bilgilere sahip olmadan, sınır tanımayan, halkı yanıltmaya yönelik olduğu değerlendirilen övgüleriniz için size ne sıfat yakıştırmamamızı isterdiniz. Kişiliğinizi ve siyasal zihniyetinizi kavrayamadığımı hakkınızda yanıldığımı anlıyorum. "Sn. Tansel Çölaşan'ı, hem sağ sol demeden Atatürk'te birleştik diyen partiler üstü siyasi ve demokratik bir Kuvayi Milliye hareketi olan Milli Merkez Ankara temsilcisi olarak, hem de şahsım adına tebrik ediyor vatana, demokrasimize ve Cumhuriyetimize büyük yararı olan çalışmalarını ADD yetkili kurullarına yeni seçilen tüm Atatürkçü Cumhuriyetçi arkadaşlarıyla birlikte artırarak sürdürmesini temenni ediyorum. " diye yazmışsınız. Sayın Söylemezoğlu, Niyetiniz ne olursa olsun, biz niyetlere göre değil olgulara göre hareket ederiz. Çölaşan'ınızın hayrını görün. Ve bilin ki, ona Atatürkçü, Cumhuriyetçi etiketini yapıştırmak milli düşünceye savaş açmaktır, Gayrı milliliktir. Emperyalizme hizmettir. Hiç olmazsa millete bir iyilik yapın, "Milli Merkez" kavramını kullanmaktan vazgeçin. Size reddedilmeyecek bir öneri, Söylediklerimizi lütfen araştırın. Bilirsiniz ki, hayatta hiçbir davranış partiler üstü diye ifade edilemez. Bu sözleri kullanan siyasilerin avamı aldatmak yolunda oldukları düşünülür. Hele sizler, "Millilik" iddiasıyla seslenen bir oluşum olarak zaten bir kesimin beklentilerine cevap olarak ortaya çıktığınız savındasınız. Partiler üstü olmanız da neyin nesi? Milli Merkez' deki çırpınışınızı böyle ifade ediyorsanız vah bu milletin haline. Vah ki ne vah. Oysa biz, sizi başka anlıyorduk. Birlikte olabileceğimizi düşünüyorduk. Yanılmışız. Çölaşan' lar, tebriklerinizin ve temennilerinizin hayrını görsünler. Bunca yazdıklarınız için size ne söylenmeli, "bilgi eksikliği var" mı demeli, "yanılıyor" mu demeli, yoksa "hırslarının esiri olmuş" veya " halkı aldatmak gafletine düşmüş" mü denmeli. Ne dersiniz? 13 Haziran 2011 Saygı ile Yemliha TÜRK Sayın Doğu PERİNÇEK ADD Genel Kuruluna ve okul arkadaşınız Tansel Çölaşan' a destek ve birlik mesajınızı 09 Haziran 2014 tarihli Aydınlık gazetesindeki köşenizde okuduk. Yazınızdaki iddia sayfalara sığmıyor. Hak etmeyenlere sunduğunuz bu abartılı iltifatları hiçbir şekilde kabul etmiyoruz. Hatta daha da ileri gidiyorum, ülkemizin devrimci geleceği için Çölaşan, doğru tercih değildir. Çölaşan'ın zihniyeti, Atatürkçü düşüncenin Türkiye'yi kurduğu düşünce değildir. Çölaşan'ın hangi önderliği hangi barikatları yıkmış? Dereceli biraderlerin emrindekilerle ülkemiz nereye gidecek? Bize göre Çölaşan ve zihniyeti gericiliğin değil, Cumhuriyetin barikatlarını yıkıyor. Sizin deyiminizle, Çölaşanlar değilse, " Klintın Atatürkçüsü" kimlerdir? Çölaşan'ın yardımcısına yayınlattığı Anayasa oylamasında,"tarafsız kalalım" emri veren talimatlarını ne çabuk unuttuk/unuttunuz. Çölaşan'ın denetimli olduğunu siz bilmezseniz, başkalarının bilebilmesini olası görmüyoruz. O zaman övgünüzün sebebi nedir? ADD hakkında size taşınan bilgiler kesinlikle yanlıştır. ADD hiç de hazmedemeyeceğiniz bir yerler sürükleniyor. Çölaşan'ın ADD ye üyelik ve adaylık süreci, 1999 genel kurulu için düzenlenen senaryo ve size o tezgahı hazırlayanların anlattıkları ve köşenize taşıdığınız müdahaleden farklı mıdır? ADD ana ekseni ve merkez yönetiminin çizgisi 1999 genel kurulunda değiştirilmiş, araya kısa bir dönem Ertuğrul Kazancı farklılaştırması girmiş, yeniden müdahale ile yönetim, bugünkü güdümlü çizgiye yerleşmiştir. Çölaşan'la kişisel arkadaşlık ve dostluğunuza kimse itiraz edemez. Kişisel ve siyasal davranış farklılığının hassas çizgilerini en iyi değerlendirenlerden olduğunuzu bilerek bunları yazıyorum. Çölaşan'ın aynı zihniyetler tarafından güdümlendiğinin farkında olmamanız beni şaşırtıyor. Çevrenizde sizi yanıltanlar olduğunu düşünüyorum. Veya biliyorsunuz da bir siyasal gereklilik olarak böylemi davranıyorsunuz, onu da kavrayabilmiş değilim. "…ADD Yönetiminin devrimci duruşu geniş ufku ve sarsılmaz cesaretiyle Türkiye'nin geleceğinin yaratılmasında büyük sorumluluklar üstlenecek büyük işler başaracaktır." Demişsiniz. Hepimiz öyle olmasını temenni ederiz. Bilirsiniz, temenni ile gerçek ayrı şeylerdir. Bir kısım hırs sahipleri ile güdümlülerden devrimci duruş beklemekte samimi iseniz, hüsrana uğrayacağınızı söylemek kehanet olmaz. Bu güdümlü, niteliksiz ve derinliksiz yönetimlerin başaracağı büyük işler, olsa olsa yıkıcılık ve gericiliğe hizmet olur. Çölaşanların ufuksuzluk ufku ve aldıkları emir kadar cesaret sahibi olduklarına tanık olunurken kimsenin zarar görmesini de istemeyiz. Bunların başarısı biraderlerinden aldıkları görev gereği, devrimcileri dernekte tasfiye etmek ve derneğin devrimci çizgisini tersine çevirmek olur. Bunlar Devrimi, devrimci düşünceyi bilmezler ki, devrimci duruşları olsun. Bu ifadeleri Atatürkçü Düşünce' nin kendisi için yazmış olsaydınız, altına biz de imzamızı atardık. Atatürkçü düşünce elbette ülkemizin geleceğine yeniden imzasını atacaktır. ADD yönetimindekilerin, güdümlülerin ve de çoğunluğunun kaç gramlık kişilikler olduğunu hangi amaçlarla oraya geldiklerini/ getirildiklerini ne kadar tanıdığınızı/araştırdığınızı bilmiyoruz. Bilerek ve Diğerlerini de Çölaşan kadar tanıyarak böyle yazıyorsanız/ davranıyorsanız söylenecek tek şey var. Eyvaaaaaaaaaaah…. Sayın Perinçek Sizi iyi tanırım. Hem siyasi, hem bilimsel alanlarda doğru çizgileri olan haysiyetli ve ciddi bir bilim ve siyaset adamı olduğunuzdan hiçbir zaman kuşku duymadım. Bu düşüncem, hiçbir konuda yanılmayacağınız / yanıltılmayacağınız anlamına gelmez. Bu nedenle, Size getirilen/taşınan bilgileri iyi değerlendirmenizi, getirenlerin ne düzeyde şahsiyetler olduğunu samimi bir öneri olarak sunmak isterim. Kararları, Partinizin yetkili organları verir. Fakat bu kararlar hakkında üyeniz olmasa bile, başkaları akıl yürütemez, eleştiri ve övgü yapamaz diye bir şey olamaz. Kabul edersiniz etmezsiniz, o sizin tercihiniz. Size bir eleştiri. " Biz hep muhalefette mi kalacağız, biraz da iktidarla beraber olalım…. Destekledik kaybetti…… destekledik kaybetti ….. ….. destekledik kaybetti. Hep muhalefet olduk, Bu sefer de Çölaşan' la anlaşalım, kazananla olalım." Zırvasını ortaya atan kişinin teklifini kabul etmenin siyaseten nelere yol açtığını hep birlikte göreceğiz. Ayrıca büyük iddiaları olan bir parti olup, siyasal çalışmaları bırakıp, kişiler üzerinde mahalle kavgacıları gibi küçük hesaplarla uğraşmanın partiyi nerelere sürüklediğini, yerel seçim sonuçlarını bile değerlendirmeye elinizin, dilinizin varmadığını izlemekteyiz. Halkın, "et kafalı", "ot kafalı" dediği türden, etrafınızdakilere bakıp, şimdiye kadar olduğu gibi bizleri yanlış değerlendirmeyin. Partinizin üyesi olmamakla birlikte, seçim hezimetinin ağırlığı altında ezilme hissini yaşayanlardan olduğumuzu da anlayacağınızı umuyoruz/biliyoruz. Aydınlık gazetesindeki köşenizde 17 Temmuz 2013 günü, Prof. Dr. Alpaslan Işıklı için "devrimci geleneğin, güvenilir aydını" diye yazmıştınız. Bu değerlendirmenizi Çölaşan okumuş olsaydı, arkadaşlık hatırı falan dinlemez sizinle arkadaşlığını, dostluğunu bitirirdi. Çünkü Işıklı' nın, "birader"lerle yıldızı hiç barışmamıştı. Işıklı' yı ADD yönetiminden uzak tutmak, Çölaşan'ı seçtirmek için, yasaları çiğnemek, bir kısım delegeyi genel kurul salonuna almamak, oy sahteciliğine başvurmak dahil, Genel Kurul delegeleri üzerinde var güçleriyle çalıştılar. Siz Çölaşan ve Işıklı' yı aynı çizgide değerlendirirseniz anlaşılmayan bir çelişki var demektir. Suay karaman' a sormanız gerekir. ADD ye üye olmayı bile içine sindiremeyen Çölaşan'ı, genel kuruldan 20 gün kadar önce üye olmaya, aday olmaya ikna eden devlet görevlileri, "iyi giyimli, güzel konuşan dört kişi" kimmiş. Bunları kim göndermiş, dertleri neymiş, ADD' nin yönetimine kimlerin geleceği meselesi, üyesi olmayanları, dışarıdakileri neden bu kadar ilgilendiriyormuş, Başkan adayı seçimlerinde neden Çölaşan'ı ikna etmeyi ve öne çıkarmayı tercih etmişler. Dernekte üyeliği olmayan kaç kişi üzerinde çalışılmış, en sonunda neden Çölaşan' da karar kılmışlar? kimin eli kimin cebinde denilen türden çalışmalar niçin yapılıyormuş. Ben olayı duydum fakat görevlilerin kimliklerini şimdiye kadar öğrenemedim. Belki siz öğrenirsiniz. Bir kurumu yöneten kişi olarak ve protokol gereği, başarı mesajı gönderebilir, geçmişte yaptığınız gibi gidip orada konuşulabilirdiniz. Fakat övgünüzün sınırları zorlayan iddiası, gerçek olmayan ifadeleri umarım sizi pişman etmez. Çölaşan'ın, devrimciliği, cumhuriyetçiliği, Atatürkçülüğü yalnızca kendi konumuyla ilgili ve sizin deyiminizle, "Klintın Atatürkçülüğü" ne uygundur. Herhangi bir siyasi kişilik çok daha ileri şeyler yazsaydı, bizi hiç mi hiç ilgilendirmezdi. Düşünceleri ve izlediği çizgide kendimizi bulduğumuz bir kimsenin, Atatürkçü düşüncenin temsilcisi olamayacak, oraya görevle getirilmiş birine bunca iddialı övgüleri, sınırsız iltifatları sunması, bize altında kalkamayacağımız bir yük getirmiştir. Çölaşan gibilerine, "önderlikleriyle barikatları yıktı" demek, yaşanan gerçeklere aykırı ve akıl alacak, gerçekle ilgisi olan bir övgü değildir. Bu bakışınızı kabul etmek sorumluluğunu alamayacağımızı ve kesinlikle kabul etmediğimizi bilmenizi isteriz. Saygı ile Yemliha TÜRK Mahmut Özyürek |
You are subscribed to email updates from Sözcü Haber To stop receiving these emails, you may unsubscribe now. | Email delivery powered by Google |
Google Inc., 20 West Kinzie, Chicago IL USA 60610 |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder