Sözcü Haber |
- Çağdaş Görmeyenlerin Yeni Yönetimi
- Namık Kemal Farkı!
- Kaos, Fırsat ve Delik!
- Hangi Dünya! Hangi Kadın!
- ‘Cambaza Bak!’ Oyunu !
- Turuncu darbeler: İkinci Perde!
- "Proje"!
- Ukrayna’daki Kanlı Darbe ve Alınacak Dersler!
- Kim Olduğumuzu Onlar Biliyor … Ya Biz?
- Türk Gençliğini Erasmus’la Devşiremeyeceksiniz!
- Durum ve Azim!
- Dolar, Çöplükteki Bebek ve Stadyumlar…
- Fransa'dan Sonra İtalyanlar ve Amerikalılar Sırada! "Çin ile Yapılmış Anlaşma Bozulacak!" Diyorlar...
- Bir gök cisminin dünyaya çarpması an meselesi
- Twitter’da hükümeti eleştiren öğrenci yurttan atılacak
- Kimse dış güçleri suçlamasın
- IŞİD Ürdün'e de saldırır mı?
- Cezaevinde kadınlar cinsel organlarına erkekler makatlarına kadar aranıyor
- Soma yardımları Somali'ye gitti
- Atatürk Köşesi'nin oluşturma zorunluluğu devam edecek
- Bu da IŞİD Store
- Alevi köylerine saldıranlar Türkçe konuşuyor
- Ekmeleddin İhsanoğlu - Recep Tayyip Erdoğan karşılaştırması
- Cinayet zanlıları çarşaf ile gizleniyor
- PES 2015 çok yakında
Çağdaş Görmeyenlerin Yeni Yönetimi Posted: 29 Jun 2014 02:25 PM PDT Çağdaş Görmeyenler Derneği Genel Merkezi, 13. Olağan Genel Kurulu'nu, Merhum İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkanı Ahmet Piriştina'nın kendilerine satın aldığı Yıldız Mahallesi 441 Sokak No:17/A adresindeki binasında yaptı. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu'nun yaptırttığı tadilat ve düzenleme sonucu, 100 kişilik bir Toplantı Salonu'na kavuşan dernek üyeleri, genel kurullarını kendi salonlarında yapma mutluluğu yaşadılar. Mustafa Kemal Atatürk ve engelli mücadelesine katkı sunanlar için yapılan saygı duruşu ve İstiklal Marşı'mızın söylenmesi ardından; Başkan Ahmet Ufuk Özen açış konuşmasını yaptı. Divan seçimine geçildi. Ahmet Cantürk Divan Başkanlığına, Nursel Özdemir Divan Başkan Yardımcılığına, Mehmet Yurtsever ve Osman Gazi Oktay yazmanlıklara önerildi. Başka öneri olmadığından divan bu şekilde oluştu. Genel kurula Konak Belediye Başkanı Sema Pekdaş çelenk, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, İzmir Milletvekili Mustafa Moroğlu, Karşıyaka Belediye Başkanı Hüseyin Mutlu Akpınar telgraf gönderdiler. Gündem okundu. Gündeme eklenecek madde teklifi olmadığından; gündem yönetimin belirlediği şekliyle oluştu. Yönetim, denetim ve mali raporlar okundu. Üyelerin lehte ve aleyhte yaptığı konuşmaların ardından, raporlar oy çokluğu ile aklandı. Yeni hazırlanan tüzük, madde madde okunarak oylandı. Oy birliği ile kabul edildi. Yönetim, denetim, disiplin üst kurul delegelerinin seçimine geçildi. Erdal Akgüney ve Ahmet Ufuk Özen başkanlığında iki liste verildi. 140'a yakın üyenin katıldığı genel kurulda 129 üye oy kullandı. Yapılan sayım sonunda 2 oy geçersiz olmak üzere, A. Ufuk Özen'in listesi 78, Erdal Akgüney'in listesi 49 oy aldı. Yönetim Kurulu 1- A. Ufuk Özen 2- Celil Urhan 3- Ercüment Ekrem Davran 4- Mehmet Aktaş 5- İbrahim Ulaş Ergin 6- Müjgan Bilgen Özen 7- Selim Gölge 8- Savaş İpek 9- Safiye Göçen Denetleme Kurulu 1- İsa Yıldırım 2- Fatih İyibaşlar 3- Yusuf Gülmez Disiplin Kurulu 1- Cafer Tüzün 2- Kaya Sertkaya 3- Dudu Yıldırım olarak belirlendi. Haber ve fotoğraf : Osman Gazi Oktay |
Posted: 29 Jun 2014 02:18 PM PDT Namık Kemal Farkı! Milli Eğitim Bakanlığı'nın Haziran döneminde yapılan ortalama yükseltme ve sorumluluk sınavlarını kaldırması nedeniyle; liselerde görev yapan öğretmenler günde 3 saat ders ücreti karşılığı, seminer çalışmasına alındılar. Eğitim-öğretim yılının öğrenciler için bitmesi ardından, ilkokullarda görev yapan öğretmenler, uzun bir süredir Haziran ayı sonuna kadar seminer çalışmalarına katılmakta. Daha sonra ilköğretim uygulamasına geçilmesiyle; ilköğretimde görev yapan branş öğretmenleri de bu kapsama alındı. Bu yıl liselerde başlatılan bu uygulama, genelde öğretmenler için pek verimli geçmediği için sıkıcı kabul edilir. Namık Kemal Lisesi Müdürü Ahmet Güngör, yaptığı uygulamayla, seminer süresini hem çekici hem de öğretmenler için yararlı konuma getirdi. Öğretmenlerin ihtiyaç duyduğu konuları tespit eden Güngör, konunun uzmanı kişileri okula davet ederek, bilgilerini öğretmenlerle paylaşmalarını sağladı. Son seminerin konusu ''İlk Yardım'' idi. Konuşmacıları Dr. Nebil Gürhanlı ve Herkes İçin Acil Sağlık Derneği'nden Nergiz Bengü'ydü. Nergiz Bengü'nün hazırladığı görsel sunum ilgi ile izlendi. Bengü, sunum devam ederken, öğretmenlerin sorularını da yanıtladı. Kendisi gögüs cerrahı olan Nebil Gürhanlı, ''İlk yardımın amacı; sağlık ekipleri gelinceye kadar hastayı canlı tutabilmektir. Bu amaçla solunum sorunu yaşanıyorsa; suni teneffüsü, kan dolaşımı sorunu yaşanıyorsa; kalp masajını, kanama varsa; kanamayı durdurmasını bilmemiz yeterlidir'' dedi. Konuşmacısını akıcı bir şekilde, güncel örneklemelerle süsleyen Gürhanlı, çok kısa sürede yapılacakları öğretmenlere aktardı. Okul Aile Birliği Başkanı Mevlüt Öztürk'ün temin ettiği çiçekleri, Müdür Yardımcısı Günseli Karahan Koçkar, Dr. Nebil Gürhanlı'ya, İngilizce Öğretmeni İbrahim Göksen Ufuk, Nergiz Bengü'ye sundu. Söyleşi sonrası öğretmenler, konuşmacıların etrafını sararak sorulara devam etti. Okul müdürü konuşmacılara çay ikram ederek, teşekkürlerini sundu. Konuşmacılar da okul müdürüne, bilgilerini öğretmenlerle paylaşmaktan duydukları memnuniyeti iletti. Haber ve fotoğraf : Osman Gazi OKTAY |
Posted: 29 Jun 2014 02:00 PM PDT Küresel 'ÇETE' Türkiye'de tez zamanda 2. İsrail'i kuracak alternatif lider arayışında çok yol katedemedi.. İhale ŞİMDİLİK Erdoğan'a kaldı gibi.. 'Kürdistan' kuruluşunun de facto kısmı tamamlanana kadar sopa ve havuçla yönetilecek bir RTE var ortada… BU gerçekleştiğinde RTE ve şurekası, 'deliğe süpürülecek' olanların başında! 'Delik' için sıraya alındığını bilenler, 'görevini' yaparmış gibi görünüp 'süreci' geciktirme derdinde ve bazı eblehler bunu 'milli duruş' zannetmekte! Verilen görevin sonu DELİK! İşin içinde olanlar bunu iyi bilmekte! Bu arada 'Çete', Türkiye'deki yeni kadrolarla 'mülakatı' sürdürmekte.. Allah'la ve Atatürk'le aldatan birileri Çete memurları önünde sıraya dizilmekte… Durum çok katmanlı operasyonlarla sürüyor.. Kaos giderek koyulaşıyor.. Ama kaos sadece Emperyalizm için fırsatlar yaratmıyor.. Türk milletine de yeni çözümler sunuyor! MİLLİ KADROLAR, bölük pörçük olmadan, duygusal hezeyanlara kapılmadan, birbirini ayağından çekerek değil, omuz omuza verip yükseltir, emekçi çoğunluğun önderliğinde çoğalmayı becerirse, bu millet bir kez daha TARİH YAZACAK! Tarihin emri belli: MİLLİ İRADE KAZANACAK! |
Posted: 29 Jun 2014 02:00 PM PDT Bugün 'Dünya' kadınlar Günü… İlan eden Birleşmiş Milletler… Yani Vietnam'da, Irak'da, Afganistan'da, Libya'da yüzbinlerce kadının katledilmesine, sessiz kalan yapı… ABD güdümündeki bu yapı, Dünya Kadınlar Günü'nü, 1857'de bir fabrikada yanarak ölen Amerikalı işçi kadınların anısından çalmıştı. 1945'de Dünya ABD hegemonyasına girerken, emekçi kadınlara armağan edilen o 'gün'ün de içini boşaltmış, sınıfsal içeriğini atmış, kendi kullanımına göre tasarlamıştı… Irak'ta, Afganistan'da, Libya'da Suriye'de Afrika'nın her yerinde yapılan zulmün ilk hedefi kadınlardı.. Birleşmiş Milletler onları hiç hatırlamazdı… Hangi ülke hedefse o ülkenin kadınlarına ağıt yakar, sonra aralarından işine gelenleri ayıklar, örgütler kurdurur, fon verir, kullanırdı… Her ülkenin elitinden seçkin kadınları emperyal sistemi savunacak şekilde masonik cemiyetlerde toplar, cemaatlere sokar, 'sistemin adamı' yapardı… Onlar efendilerinin sözlerini tekrarlarlardı… Onları iş dünyasının başına geçirir, gazete yönetimlerine koyar, istihbarat örgütlerinde kullanır, ekranlardan havlatırdı! Geride kalanlar mı? Zindanlarda çürür, çocukları besinsizlikten ölür, işlerinden atılırlardı… Elitin kadınları, sistemle barışık oldukları sürece, idareci mevkilere gelir, İMF'yi yönetir, siyasi mekanizmanın en üstlerine geçerler, hedef ülkelere savaş açarlardı! Küresel çete kadın adam tanımazdı… O işine bakardı. Onlar küresel bankerlerin maşaları, android 'memurlar'dı. Siyasi ve ekonomik gücü olan kadınlar, aynı güce sahip adamlarla kolkola girip, yoksul ve aç, ölümle burun buruna yaşayan kadın ve adamları korkunç bir sarmalın içine atarlardı… Orman kanunu içinde yaşam mücadelesi veren ve giderek aklını kaybeden o insanlar birbirini yemeye başlayınca, 'kadınları koruma' dernekleri kurarlar, sempozyumlarda korudukları kadınlar hakkında 'vahşi erkek doğasından' konuşurlardı… Bu sistem için idealdi.. Önemli olan 'sistem'in zulmünün görünmez olması, aşağıdakilerin birbirini kırmasıydı! Birleşmiş Milletler'in kadın örgütleri için, CIA'nin örtülü operasyonlarında katledilen milyonlarca kadın adam ve çocuk sadece bir rakamdı! Hocalı'da 2 saatte katledilen yüzlerce kadın ve çocuk, onların kayıtlarında yer almadı… Ama bugün Dünya Kadınlar Günü… Birleşmiş Milletler ve Uluslararası Camia'nın o malum sırtlan gülüşü! Birleşmiş Milletler sayfasına girin… 8 Mart'ın adandığı, yanarak ölen Amerikalı fabrika işçilerinden bahis yok… Küresel çete istediğini istediği gibi paketledi. Feminist bir hareket, sınıfsal bir direnişi engellerdi.. Onlar için toplum etnik ve dini temelde bölünürken, kadınla erkeğin omuz omuza yürümesindense, düşman kamplara ayrılması muteberdi! Avrasya coğrafyasında çekimler yaparken 8 Mart'ın en büyük bayramlardan biri olarak kutlanmasını garipsemiştim… 8 Martlarda sokaklarda anons yaparken elime tutuşturulan çiçeklere baka kalmıştım… Emekçi kadın günü Doğuda anlamını yitirmemişti… O gün tatil ilan edilmişti, işçiler köylü kadınlar işi bırakıp eğlenirlerdi… Batı, kendi gözlüğünü bize giydirmeyi iyi becerdi… Oysa bu çok görmüş çok geçirmiş aziz vatanın adamları ve kadınları durumu kendi gözlükleriyle değerlendirmeli… Kutlanası günlerin anlamını bilmeli… Batıda DÜNYA Kadınlar Günü, elitin hedefe yürümesi için kullandığı savaş aletlerinden biri! Sorun kendinize: Hangi kadının günü! Hangi Dünya Düzeni! |
Posted: 29 Jun 2014 02:00 PM PDT Bizi 'sandık'lara koydular , Marshall yardımını ağzımıza tıktılar, NATO ile mührü vurdular, AB havucuyla güttüler. Amaçları SEVR'di, yüz yıl önceki parçalanma modeli! İşte şimdi oradayız! Urfa'dan haberler geliyor… Türkmenler can derdinde, PKK baskısı o kertedeki, cellatlarına sığınıyorlar! 'Burada iki parti var' diyor bir kardeşim. 'Biri BDP diğeri AKP. Urfa BDP'ye giderse can tehlikesi başlayacak yani ÖLÜM! O nedenle SITMA'ya yardım ediyoruz.. Bari AKP kazansın diyoruz! Düştüğümüz durum ruh sağlığımızı sıfırladı!' Ağlıyor! 'Ne asker kaldı buralarda', diyor 'Ne de güvenecek devlet kurumu! Yalnızız!' Cellatlarına oy toplamak için çalışıyor! 'Çare sensin' diyorum! 'Müşahhas (somut) değil!' diyor! MHP Diyarbakır Dicle belediye başkan adayı, canına tehdit alarak BDP'den aday yapılıyor! CHP'den bir aday, oğlunun canına tehdit gelince AKP'ye geçiyor! Abdullah Öcalan'ın bir gün Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne gireceği söylentileri kulağımıza üflenmedi mi? İşte o gün yaklaşıyor! Yeni 'Demokratikleşme' paketi, eşbaşkanlık sistemini getirdi…KATİL'in SİYASİ LİDER olmasına az kaldı! PKK basını her gün bunu yazıyor…'Genelkurmay Başkanı ve bazı subaylar' 'af'fa uğrayacak, eş zamanlı olarak PKK partisi eşbaşkanı KATİL, sessiz sedasız bir 'eve' taşınacak! Basında her gün 'Kürdistan özerkliği' konuşuluyor! Kulaklarımız alıştı bile! Yavaştan, batının büyük illerinde çatışmalar başlıyor! İstanbul'da İzmir'de Ankara'da paçavralı, Molotoflu bir hareketlilik var… İzmir Urla'da PKK ASKER yaralıyor! Protesto eden halkı ölümle tehdit ediyor! Dün petrol denizi üzerindeki Batman'da, 2. İsrail'e yol döşeyen Molla Mesut Barzani için Kürtçe mevlüt okutuldu! Hüda-Par, Hak-Par, Demokrat Kürt derneği ve Mazlum Der Barzani'ye duacı oldu… Ve bugün 3 Mart! Hilafetin kaldırılışının 90. Yıldönümü! 1924'den 2014'e kadarmış ömrü! Aynı gün 3 Mart 2014'de yasa yok edildi… Artık Hilafet Devri! 3 Mart Tevhidi Tedrisat / Eğitimin Birliği yasası'nın da 90. Yıldönümü… Ve bugün 3 Mart 2014 Atatürk'ün eğitim yasası da tarihe gömüldü. 3 MİSAKI MİLLİ yani 3 MİLLİ YEMİN vardı… MİLLİ EKONOMİ'ye, Marshall yardımı ile veda ettik! MİLLİ SAVUNMA'ya NATO'ya girince MİLLİ EĞİTİM'e ise 'demokratikleşme paketi'yle EL FATİHA dedik! Artık bu topraklarda farklı dil ve lehçelerde sınıflar ve okullar açılacak. Kürtçe, Çerkezce, Lazca, Rumca isimler Türkçe adların yerini alacak. İsteyen istediği dilde savunma ya da seçim propagandası yapacak! Ceza kanunu 222. Maddesi yürürlükten kalktı. Türk harfleri tamamen yasal korunmadan uzak! Ölümden kaçanlar cellatlarına sığınıyor! PKK'nın Silahlı gücü karşısında siniyor. Türk Silahlı Kuvvetleri bağlı, Terör serbest! 2 gün önce Şırnak'ta saldırı altında olduklarını bildiren subaya VALİ, müdahale izni vermiyor. Tarih gösteriyor ki Sıtma ya da 'ağır ölümü' kabul etmeyecek olanlar var! Tarihin öyle 'emirleri' vardır ki, insan kitlelerinin derin uykularını kaçırır. Sabrın sonu 'selamete' yani 'barış'a değil, cehennem ateşine doğru yol alınca, celladına aşık, ya da uykuda, herkes içgüdüleriyle başbaşa kalır! İlk içgüdü HAYATTA KALMAKTIR!… Olur da Türk milleti 1919 tarzı milli kuvvetler yolunu denerse diye NATO / GLADYO hazırlıkları yapılmaktadır! Tüm bunlar olurken birden kafamıza ses bantleri yağıyor! AKP'li zevatın hırsız olduğunu yeni mi öğrendiniz!? Bu bir şey değil, Güneydoğu 'Özerkliğe' adım adım yürürken seçime bir hafta kala 'skandal haber' yağmuruna tutulacağız… Biz ayakkabı kutularındaki dolarlar, ve başbakanın para dağıtım ağını konuşurken, birileri SEVR'e duble yol döşüyor! Acaba gerçek olduğunu uzun zamandır bildiğimiz bu ses kayıtlarının, ortalığa dökülmesi, Türkiye'nin bölünmesini mi kapatıyor?! |
Turuncu darbeler: İkinci Perde! Posted: 29 Jun 2014 02:00 PM PDT Ukrayna'da iki muhalefet lideri: Biri eski boksör, Yumruk Partisi başkanı Vitaly Kliçko, Amerikan Dışişleri Bakanlığı ile pek sıkı fıkı… Bunu, ABD'nin eski NATO büyükelçisi ve bugün Dışişleri bakan yardımcısı Victoria Nuland açıkladı. Aynı zamanda Alman Hristiyan demokrat parti ile ilişkisi sır değil. Merkel 'boksör'ü, Ukrayna'nın cumhurbaşkanı olarak görüyor. Demokratik Reform Partisi lideri Oleh Tyanibok neo‑faşizmin Ukrayna temsilcisi. Kiev sokaklarında polisleri öldüren keskin nişancıların ve her türlü vahşete imza atan çetenin orkestra şefi. Her ikisi de CIA destekli ve sokakları doldurmakla görevli… Bunu Nuland'ın ortaya dökülen ses bantlarında dinlemek mümkün. Amerika'nın Avrupa ayağı İsveç, Ukrayna'da rejim değişikliği için bu iki lidere her türlü desteği sağlayan ülke… Ukrayna'nın mutlaka, 'Avrupalı' olması Rusya ile bağının kopması gerekiyor. Bunun için 2004 turuncu darbe girişimi başarılı olmadı… Şimdi Turuncu darbe: İkinci perde başlıyor! Otpor ve CANVAS darbe örgütleri Kiev'de sokakları, kırsal alandan ceplerine para konarak getirilen 'çaresiz gençler'le doldurdu. Ne yapacağını bilmez kitleler sokaklara doluştu.. "Avrupa Birliği'nin içinde erimek", "özgürlük", "demokrasi" istiyorlardı… İşte Amerikan istihbaratının 5 milyar dolar harcayarak başardığı buydu… Rusya'ya karşı Ukraynalıları ayaklandırmak, turuncu bir darbeyle hapisteki Timoşenko'yu dışarı çıkarmak, Yanukoviç'i başbakanlıktan almak ve oturup kaosun seyrine bakmak… Birbiriyle güç kavgasına giren batı uşaklarından biri nasılsa bir süre sonra diğerlerini kenarda bırakacak ve Ukrayna'nın bereketli topraklarının Batıya peşkeş çekilmesine taşeronluk yapacak! Wall Street Journal'den Paul Craig Roberts, şöyle yazıyor: " Ukrayna'nın batısındaki gösteriler, CIA, ABD Dışişleri bakanlığı ve AB Sivil toplum Örgütlerinin bir arada çalışmasının sonucudur. Ayaklanmanın nedeni, AB'ye girmeyi kabul etmeyen bağımsız Ukrayna devletinin hükümetini alaşağı etmektir". Ukrayna zengin maden yatakları ve uçsuz bucaksız buğday tarlaları ile Avrupa ve Amerika'nın ağzını sulandırmaktadır… Üstelik Rusya'nın sınırında yer almaktadır, NATO içine alınırsa Rusya'ya karşı büyük bir üstünlük sağlanmış ve Karadeniz'e girilmiş olunacaktır. Bugün savaş, birbiriyle güç kavgası yapan batılı müttefiklerle, Avrasya güçleri arasındadır: Rusya, Çin ve İran. Craig, Amerika'nın Avrupa ile çatışma sebebi olarak Rusya'ya gaz ve petrol bağıyla bağlı Avrupa'nın Rusya'nın gazabından korkmasını göstermektedir. Almanya bu nedenle nispeten saman altından su yürütmektedir… Amerika ise çok daha fütursuz ilerlemektedir. Ukrayna'nın batısı CIA'nin CANVAS'ı ile ayağa kaldırılmış, örümceğin ağları etrafı kaplamıştır. Yıllardır süren beyin yıkama ve CIA'nin aktörleri, onları NATO'nun, Dünya Bankası'nın ve yüzlerce açgözlü sırtlan şirketin eline düşürecektir. İçerdeki neo‑naziler batının milyarlarca dolarlık desteğinin hakkını verecek sokakları kan götürecektir. Sonuçta küresel çetenin hedefi, Ukrayna'nın batısına el koymak ve sınırları yeniden çizmektir. Turuncu darbeler dönemi 'barışcıl eylemci' CANVAS'la turuncu renkte başlayıp, kan rengine dönmektedir… Ve aynı şablon her ülkede devreye girmektedir… Dikkatle içerde ve dışardaki çevremizi izleyelim… Ve izlemekle kalmayalım! Önlem alalım… |
Posted: 29 Jun 2014 02:00 PM PDT Görünürde "The Cemaat" ile 'bir kısım' AKP (çünkü diğer kısmı yepyeni bir partiye sıvışmak üzere) AYNI PATRONUN kontrolünde birbiriyle restleşiyor… Anlaşılan PATRON, birinin biletini kesmiş diğerine yeşil ışık yakıyor…. Dünyayı yöneten çetenin yayın organında yayınlanan makalenin başlığı fikir verecektir: "Müslüman Martin Luther King" Cemaat ve 'hoca'ya iltifatlar yağıyor: http://www.foreignaffairs.com/articles/140941/victor-gaetan/the-muslim-martin-luther Tıpkı bir zamanlar AKP ve Tayyip'e yapıldığı gibi… Güç kavgası hızlanıyor. Yolsuzluk haberlerini tayin dalgası haberleri izliyor. Erdoğan, ex-müttefiki, "The Cemaat"i 'dev kulak' olmakla suçluyor, 'haber' itina ile servis ediliyor… Okyanus ötesinden karşı hamle geliyor: "Bekleyin! Bugün vizyonda 'baba-oğul-kutsal ruh ($)', gelecek program 'Cayman adalarındaki hesap kayıtları, pek yakında vizyondaki film de muhtemelen 'belden aşağı'…" Vizyondaki film için ses bandı dinlemeye gerek yok ki! Türk milletine ait ne varsa 'deve' edildiğini sağır sultan biliyor! Muhalefet maskeli partiler seçim tamtamları arasında 'çıkar' yoklamasında. Anlaşılan o ki, safları 'Müslüman Martin Luther'in yanında… O eski bayat deyiş: " Düşmanımın düşmanı dostumdur" diyenler Pensilvanya yolunda. AKP için 'dost ve müttefik'tir Amerika! Ve Pensilvanya da Amerika'da! Ve PATRON ABD, hedef ülkelerde kullandığı 'araçları' değiştirmekle ünlüdür belli aralarla. Buraya kadarı 'perde'de olan… Bundan sonrası gerçek gündem: Ve bu gündem yüzyıldır hiç değişmeyen! İsmet Görgülü hocadan alıntılayalım: "Atatürk 6 Ekim 1920 tarihli bir telgrafında; '…Basra Körfezi'nden Karadeniz'e kadar Doğu ile Türkiye arasında İtilaf Devletleri nüfuz ve himayesi altında büyük bir kütle oluşturmak..'tan söz eder. İtilaf Devletleri'nin patronu olan İngiltere'nin de gerçek niyeti budur. Basra Körfezi ile Karadeniz ve Hazar Denizi arasında kendi nüfuzunda bir bölge oluşturmak. Bununla da bir taşla çok kuş vurmak." 1. Karadeniz'e yerleşmek. Rusya'ya karşı deniz üstünlüğünü sağlanabilmesi için Trabzon ve Batum limanlarını ele geçirmek. (Ukrayna'daki savaşın anlamı biraz da Kırım'ı almak değil mi? Suriye'dekinin hedefinin '1.2.3. İsraili (kuzey güney Kürdistan ve kendisi) Akdenize bağlamak olduğu gibi… 2. Petrol havzalarını ele geçirmek. Irak ve Hazar petrol havzalarını birbirine bağlamak. 3. Anadolu Türklüğünün direnişini, yaşam alanını daraltmak; Avrasya ile bağını koparmak. İsmet Görgülü 'Kafkas Seddi' projesini şöyle özetliyor: Basra Körfezi ile Karadeniz ve Hazar Denizi'ni birleştirecek bir set! Bu seddi oluşturmak için; 1. Ermenistan'ı Karadeniz kıyılarından Van Gölü güneyine kadar genişletmek gerek. 2. Van Gölü ile İngiliz işgalindeki Irak arasındaki boşluğu doldurmak için 'Kuzey Kürdistan'ı kurmak gerek! 3. Ve sonra da 'Güney Kürdistan' yani Kuzey Irak'ı kuzeydekiyle birleştirmek! 1920'deki 'proje' bugün yine gündemde. Atatürk'ün söküp attığı 'Kafkas seddi' bugün yeniden kurulmak üzere. Ermenistan ve Batı 2015'de 'altın vuruşa' hazırlanıyor. BDPKK her gün 'Kürdistan ve Apo'ya özerklik' diye zılgıt çekiyor! Güneydoğu'da PKK seçim sonrası 'Özerklik'! diyor. Pkk'nın Batı illeri için kurduğu HDP konvoyu İzmir Urla'da protesto ediliyor. Ertuğrul Kürkçü ' Savaş mı başlatmak istiyorsunuz? Alnınızdan kurşunu yiyip tabuta girersiniz!' diyor. Durum bu! Millet ayrışmış, Vatan tehlikede! Neler olabileceğini görmek için falcılığa gerek yok. Olaylar dehşetli bir hızla ilerlemeye devam edecek, Erdoğan koltuğa yapıştıkça, şimdiye kadar saklanan nesi varsa arşivlerden çıkarılıp servis edilecek, iktidarda hırçınlık arttıkça 'servis' de artacak, ekonomi yerle bir olacak , yasalar gık diyenin ümüğüne basacak ve tüm bu keşmekeşte, sinsi ve 100 yıllık projeler, 'Yeni Kafkas seddi' ve ' Kuzey Kürdistan' projesi adım adım yol alacak… Türk milleti canbaza bakmaya devam eder, kendi İRADE'sini ortaya koyamazsa, sandık kafalılıkta israr eder ve VATANINA sahip çıkmazsa, belâ üstümüze olacak! |
Ukrayna’daki Kanlı Darbe ve Alınacak Dersler! Posted: 29 Jun 2014 02:00 PM PDT Ukrayna Suriye gibi Devlerin Savaş Alanı. Rusya ile Amerika ve AB Ukrayna'da kanlı bir savaşın içinde! Kiev sokaklarında bini bulan yaralı ve 100'den fazla ölüden söz ediliyor! Ateşkes ilanına rağmen yüzü maskeli 'birileri' sokaklarda polise ve kalabalığa ateş açıyor. Rusya, Batılı odakların Ukrayna'daki 'muhalif liderlere' silahlı harekat için yeşil ışık yaktığını duyuruyor. Amerika, 'İktidar olan bitenden mesuldür!' diyor. AB yetkilileri, eli kanlı Barroso, Ashton, Rompuy, Libya'da olduğu gibi 'demokrasi havarisi' olarak sahnede beliriyor! Başbakan Yanukoviç'in derhal istifasını ve infazını istiyorlar! Esad'dan sonra uluslararası arenada en çok, 'Yanukoviç'in adı geçiyor. Ukrayna Başbakanı Yanukoviç bayat bir sakız çiğniyor: 'İktidar sokakta değil sandıkta değişir!' diyor. Bakın CIA'nin Philip Giraldi'si ne diyor: 'Bizim için 'demokrasi' hiçbir şey ifade etmez! Seçimle gelen hükümet, Amerikan çıkarlarına uygun davranırsa ne ala… Davranmazsa Amerikan çıkarlarına uygun olanla değiştirilir!' 'Bunun için ne gerekiyorsa yapılır!' diyor emekli CIA memuru Giraldi. Ve Kiev sokaklarında ağır silahlarla dolaşan maskeli adamlar ölüm saçıyor. 13 Aralık'ta ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Victoria Nuland, Washington'daki İşadamları Konferansı'nda şöyle diyor: 'Amerika, Ukrayna'da demokrasi için, demokratik oluşumların gelişmesi için 5 milyar dolar para harcadı!' Konuşmasında Nuland, Ukrayna halkının 'modern bir hükümeti' hakettiğini vurgulamıştı ve 'Avrupa Birliği ile Ukrayna'yı bütünleştirmeyen hiçbir hükümetin halk tarafından desteklenmeyeceğini' söyledi! Nuland'a göre çözüm 'Ukrayna'nın AB içinde eritilmesi, tüm varlıklarına el konulması ve hükümetin AB ve İMF ile görüşmelere acilen başlaması' idi. Şöyle devam etmişti: 'Biden'ın dediği gibi Ukrayna'nın önünde iki yol var: Ya içine kapanır, ya da uluslararası camiaya kapılarını açar!' Bu sözlerin özeti, tam da Nuland'ın ortalığa sızan telefon kayıtlarında yer alan sinkaflı deyiştir. 'Fuck EU' (Cehennemin dibine gitsin AB) demişti ya. Tüm ülkeler için aynı deyiş geçerlidir. Bu deyiş, mafia devleti Amerika'nın Dünya'ya ve Ukrayna'ya bakışının özetidir! 'Fuck Ukraine!' demek'Ukrayna, ya soyulacak! Ya soyulacak!' demektir. Önüne konan AB havucuna direnen Yanukoviç'in bileti kesilecektir. 2004'deki Turuncu Darbe işe yaramamıştır, artık daha kanlı bir yol denenecektir. 20 yılda, 5 milyar dolar harcanarak oluşturulan 'pek demokratik kurumlar', kanlı bir darbeyle Rus yanlısı Yanukoviç'i iktidardan indirecektir! Nuland, ortalığa saçılan konuşma kayıtlarında, yıllardır Amerika tarafından fonlanan iki faşist muhalefet liderini 'kuçu kuçular' olarak betimlemekte, emekli boksör/yeni PUNCH (Yumruk) Partisi lideri Vitali Kliçko, ve neo faşist parti lideri Oleh Tyanibok'tan 'sokaklardaki şiddeti örgütleyenler' olarak söz etmektedir. Ukrayna'nın içine girdiği kanlı tünelde Nuland'ın emeği büyük!.. Bu hanım, Bush döneminde Dick Cheney'nin danışmanıydı. Kocası Robert Kagan, Irak ve Afganistan'ın kana bulanmasında verdiği uğraşlarla ünlü ve Kissinger'in koltuğunu devralacak ideolog olarak biliniyor. Amerikan şahinleri, Almanya'nın Rusya'ya karşı tavrını yeterince 'sert' bulmuyor ve Rusya'nın arka bahçesine doğrudan el atıyor! Gazeteci Bill Van Auken, Amerika'nın Ukrayna'da kullandığı maşaları sayarken, "Mafya bebeği Nuland, Ukrayna'yı karıştırırken, bu defa sadece neo–faşistleri değil, 'demokrasi ve insan hakları' mavalını yutan tatlı su solcularını da fonlar etrafında topluyor." diyor. 'Sol' gibi görünen şarlatanların Amerikan çıkarları adına cansiperane faaliyetlerini sıralıyor. Ukrayna'da uygulanan batı darbesi 2004'deki turuncu darbe gibi, bu defa da büyük derslerle dolu. Batı krizden krize yuvarlanırken, tarihin en sert en yırtıcı saldırılarına imza atıyor. Batılı çakallar, Ukrayna 'da Suriye'de Libya'da Afganistan'da Irak'ta yani burnumuzun dibinde, içerden satın aldıkları ve yeni yetme kuklalarını aynı anda oynatarak, bazen bazılarını sahneden atarak, milyarlarca dolara kiraladığı kan tacirlerini oyuna sokarak, sahte 'sol' ve faşist partileri arkasına alarak KAN OPERASYONLARI yapıyor! Etnik ve mezhepsel kargaşa için kullandığı maşalar, yayın organları, partiler var. Atanan hükümetlere önce terör örgütleri kurdurup, sonra aynı hükümetleri o terör odaklarına temizletme geleneği var. Ukrayna ve Suriye büyük dikkatle izlenmeli. Türk milleti her an kendine çevrilebilecek silahlarla çevrelenmiş bir coğrafyada, aynı oyunların merkezi. Yakında tüm çevremiz Suriye, Ukrayna olmakla kalmayacak, PKK'nın sık sık dile getirdiği gibi, içerdeki hain ittifakı havlamaktan fiiliyata geçecek. Milli unsurlar acilen bir araya gelmeli ve taktik ve stratejilerini üretmelidir. |
Kim Olduğumuzu Onlar Biliyor … Ya Biz? Posted: 29 Jun 2014 02:00 PM PDT Kuzeyimizde Ukrayna yanıyor, güneyimizde Suriye! Her iki ülkede de batının kurguladığı oyun etrafı kana boğuyor. Akdeniz'deki nefes borumuz Kıbrıs, masa başında peşkeş çekildi. Sadece malumun ilamı kaldı! Doğumuzda Ermenistan, 2015'de sınır kapılarının açılması gündemde, Türkiye toprakları içindeki tüm Ermeni vakıfları sahiplerine bir bir iade edilirken aynı anda Türkiye'den 'soykırım' Tazminatı konusu masaya konuyor… Gelişmeler bu yönde!… Batımız Ege! Adalarımız çoktan el değiştirdi… Türk adası mı kaldı Ege'de?! Eşkıya, vatan topraklarının bir kısmında bir ay sonra 'özerklik' ilan edeceğini haykırıyor. Güneydoğuda halk nefes alamaz halde! PKK ile aynı yolda yürümeyenlerin önüne iki seçenek konuluyor: Bir: Usul usul toprağını terkedersin! İki: 'Ben aslında Kürdüm' dersin! Bu uygulamanın tarihi çok eski… Kısa adı: 'Türksüzleştirme projeleri'! Batı Trakya'da da Türk adı kaldırılıp 'Müslüman azınlık' yapılmamış mıydı! Kerkük'de, Erbil'de Türkmenler 'Biz aslında Kürdüz' diyerek can savaşı vermedi mi?! Kosova'da 10 yıl önce 'Türk' olanlar, aniden nüfus memurlarına 'Arnavut' olduklarını söylemedi mi?! Makedonya'da Türkler eğitim ve sağlık hizmetlerinden yararlanabilmek için 'Makedonuz ' demedi mi? İşte şimdi Birleşmiş Milletler, NATO, AB ve ABD kumpasındaki Türkiye'de güneydoğuda aynı oyun sahnede! Seçim goygoyu arasında pişirilen DURUM bu! Havada uçuşan ayakkabı kutuları arasından son zamanda kafamıza geçirilen yasalara bakmak durumu anlamak için yeterli: * Şubat ortasında Mecliste kabul edilen yasa, iktidarın generallerine ömür boyu iş garantisi verdi. İktidarın generali olmayana yol görünecek… Başbakanın 'generalleri' NATO'dan başkasını dinlemeyecek. Türk Silahlı Kuvvetleri, milletin değil Padişahın kapı kullarına dönüştürülecek. * Yeni MİT yasası ile Başbakan'ın MİT'i, istediğini yapmakta özgür olacak. Terör örgütüyle görüşmesine kimse ses edemeyecek, şimdiye kadar gizli saklı yapılan müzakereleri artık dünyanın her yerinde her çeşit terörist örgütle yürütebilecek, kocaman bir kulak olup istediğini dinleyecek, kimse onları şikâyet edemeyecek, 'görev gereği yaptım' dediklerinde haklarında soruşturma yürütülemeyecek! * Yeni internet yasası ile, tümüyle susturulmuş medyaya sanal alem de refakat edecek… İnatçı haberciler susturulacak, bertaraf edilecek. İstenmeyen belge bilgi yayınlayanlar sayfaları siteleri blogları kapanacak, tekdir ile uslanmayan kötekle, zindanla terbiye edilecek. Kim ne zaman hangi konuyla ilgileniyor bilinecek, kişinin ilgilendiği konu tarihçesi yargılanmasına temel alınabilecek! * Özelleştirmeler son hızla sürecek… Meralar AVM, milli parklar HES olacak. Nehirler kurutulacak, ormanlar 2B ile satılacak, tarlalar TOKİ'lerle doldurulacak ve bunlara itiraz edenler, yeni Mera yasası ile artık itirazlarını dayayacak bir YASA bulamayacak! * Torba yasalarla, ne sendika kaldı ortada ne sendikacı, ne de 'işçi'! Sendikacı sararacak ve eritilecek, işçinin hakkını savunmak değil onu kendi eliyle celladına teslim edecek! Doktor hastasına bakamayacak, yolda ölen görse doktor dokunamayacak, hastahanede profesörler hastadan uzak duracak! Eğitimi küresel şirketler ve Fulbright hocaları yapacak, öğrencinin hayali 'Türksüz Dünya düşü gören filozof' Erasmus'un adını taşıyan 'gezi' programıyla kapağı dışarı atmak olacak! Her mezun, küresel şirketlerin sertifikalarından medet umacak. Ama yine de iş bulamayacak! Bize dayatılanlar bu kadarla kalmıyor… Batılı uzmanların kılavuzluğunda yapılan ithalat anlaşmalarından biri geçen gün bir soru önergesiyle Milli Savunma Bakanlığına yöneltildi: Soru önergesinde, Türkiye'nin Roket sanayii için Rusya'dan kg fiyatı 10 bin dolara alınmak üzere anlaşması tamamlanan hammaddenin ithalatının aniden durdurulduğu, aynı maddenin Amerika'dan 10 katı fiyatla, kg fiyatı 100 bin dolar üzerinden alınması için ön anlaşmalar yapıldığı bilgisi vardı… Bu son yıllardaki yüzlerce örnekten sadece biri! Bugün yoksulsak, işsizsek, hakkını savunamaz halde ve örgütsüz kalmışsak, muhalefeti ile iktidarı ile batıya kul olmuş bir siyasi iklimle karşı karşıyaysak ve yavaş yavaş ısıtılan bir kazandaki kurbağa olarak görülüyorsak, tüm bilgi kaynaklarımıza el konmuşsa ve beynimize zehirli raylar döşeyen çetelerin zulmüyle yanıyorsak, bu tencerenin 'taşması' kaçınılmaz değil mi? Bunu dışardaki ÇETE mensupları iyi biliyor. Amerikan istihbarat servisinin ünlü ismi Philip Giraldi 'Türkiye'de politik uyanış kontrol edilmezse, batıyı zorlayacak direnç noktaları devreye girebilir!' diyor: 'Erdoğan iktidar gücünü kaybedecek kadar hasar görürse, oluşacak siyasi boşlukta, mecliste AKP'den sonra en fazla sandalye sahibi, Cumhuriyet Halk Partisini destekleyen Gülen, geleceğin politika sahnesinde oyunu YÖNLENDİREN kişi olabilir. Bu ittifakın neler getireceği belirsiz. Kâğıt üzerinde Gülen, Erdoğan'a göre daha ılımlı bir İslamcı fakat eleştirilere göre Gülen'in uzun dönemde stratejisi, iktidarı ele geçirip çok daha radikal bir gündeme doğru ilerleyeceği…' Giraldi, böylesi bir gelişme olursa, Türkiye'deki MİLLİ UNSURLARIN denetlenemez bir direniş dalgası yaratabileceğinden duyduğu endişeyi dile getiriyor… Onlar bizi hassas bir terazide tartıyor… Biz kendi milletimizi, bu milletin fıtratını, neler yapabileceğini, neye ne tepki vereceğini, geçmişte neleri gerçekleştirdiğini, genetik kodlarımızı ne kadar biliyor ne kadar doğru değerlendiriyoruz? Artık tepkisel değil, AKILCIL yollar için konuşma zamanı… |
Türk Gençliğini Erasmus’la Devşiremeyeceksiniz! Posted: 29 Jun 2014 02:00 PM PDT Türkiye ULUSAL Ajansı ! 'Bakın içinde ULUSAL geçiyor, iyi bir şey olmalı…' Ne yapıyor bu Ajans? AB Bakanlığı bünyesinde Türk milletini Avrupa'nın kapısına kelepçelemek için uğraşıyor… Ama adı ULUSAL! İşte tüm şekere bulanmış zehirler bize böyle verilirler… Çok iyi bir örnek doğrusu! Cihan dura hocamız, 'Zehir teneke kupada değil altın kupada sunulur' demişti. Türkiye ULUSAL Ajansı da ERASMUS programıyla Türkiye'nin genç beyinlerini hedef almış bir program… Bu program adını ünlü filozof ve Türk düşmanlığı ile tarihe geçmiş sözleriyle ünlü ERASMUS'dan alıyor! Avrupa'da 'eğitim' ve 'değişim' fırsatları sunuyormuş! 10 yılda Türkiye'den 370 bin genç beyni iğdiş ettikleri yetmemiş olacak ki, şimdi Acun Ilıcalı, Zeynel Lüle, İskender Pala'nın ve küresel şirket Türkiye CEO'larının rol alacağı tanıtım filmleri ortalığa çıkacak. AB bakanlığı, Avrupalı küresel çetelerin Türkiye şubesi… "2014-2020 yılları arasında Erasmus+ adı altında uygulanmaya devam edeceğini" müjdeliyor. Gençleri işsizlik denizinde boğulan Türkiye'nin, 102 bin projeyle Erasmus'dan yardım dilendiği açıklanıyor ve 25 bin projeye 'destek' verildiği belirtiliyor. Bu işler için Türkiye 1 milyar Euro 'kaynak' kullanacakmış… Genç beyinlerin devşirilmesi için biçilen paha bu: 1 milyar Euro! Neden? diye soran, Emin Değer'in "Oltadaki Balık Türkiye" adlı kitabını incelemeli! Birileri hâlâ Batılıların Türklerin kara kaşı kara gözü için taze beyinlere 'eğitmenlik' yaptığını, Amerikalı Fulbright devşirme ekiplerinin Türk okullarında 'iyilik meleği' oldukları için İngilizce öğrettiklerini düşünüyorsa, ABD – Türkiye anlaşmalarının en önemle dayatılan maddesinin EĞİTİM olduğunu hatırlatalım onlara. 60 küsur yıldır Türkiye'yi TÜRKSÜZLEŞTİRMEYE çalışmaktalar! Ve bir ölçüde başardılar. EĞİTİM ve MEDYA KONTROLÜ, 1947'de Amerika'nın ekonomik anlaşmalar sürecinde Türkiye'ye dayattığı iki başlıktı. Bu kontrol ile, Türkleri kimliksizleştirme, kültürsüzleştirme ve hatta dinsizleştirme planlanmıştı. Ve bu GİZLİ bir plan değildi.. Açıklamışlardı! "Batılı sosyal bilimciler ve istihbarat kuruluşları, uzun zamandır Türkiye üzerine yoğunlaşmışlardır. Türkiye, BATILI KALIPTA 'Geliştirme' teknikleri sınanacak canlı bir laboratuvardır!" (Christopher Simpson: Üniversiteler, Amerikan İmparatorluğu ve Soğuk savaş Döneminde Para ve Siyaset- Oltada balık Türkiye – Emin Değer) Ve bir açıklama daha! 1965 yılı. Richard PODOL, AID (Uluslararası Kalkındırma Örgütü) uzmanı… Amirlerine yolladığı Türkiye raporunda bakın neler diyor: "Yirmi yıldan fazla bir zamandır Türkiye'de faaliyette bulunan Amerikan yardım programı, bir zamandan beri meyvelerini vermeye başlamıştır. Önemli mevkilerde Amerikan eğitimi görmüş bir Türk'ün bulunmadığı bir Bakanlık ya da bir İktisadî Kamu Kuruluşu hemen hemen kalmamıştır. Bu kimseler halen bulundukları örgütte 'ilerici güç' niteliğini taşımaktadır. Genel müdür ve müsteşarlık mevkilerinden daha büyük görevlere kısa zamanda geçmeleri beklenir. AID'in bütün gayretleri bu gruba yöneltilmelidir. Geniş ölçüde Türk idarecilerini indoktrine (devşirmek) etmek gerekir. Burada özellikle orta kademe yöneticiler üzerinde durmak yerindedir. Amaç, bunlara yeni davranışlar kazandırmaktır. Bu grubun yakın gelecekte yüksek sorumluluklar mevkilerine geçecekleri düşünülürse, bütün gayretlerin bu kimseler üzerinde toplanması mantık açısından doğrudur." Üniversiteler, ilköğretim ve hatta anaokulları bugün Sivil Örümceğin ağındadır! Buna karşı duranlar en sert biçimde cezalandırılmaktadır. Sivil Örümcek Ağları örenleri açıkladığımız için Toplum Gönüllüleri Vakfı gibi kuruluşlar hakkımızda büyük meblağlarda davalar açmışlardır! Türk Gençliği bu oyunu er ya da geç bozacaktır! Bu hamaset değildir… Devşiremedikleri gençlik gözümüzün önünde çığ gibi büyüyor! |
Posted: 29 Jun 2014 02:00 PM PDT Amerika'nın ünlü istihbarat memurları bağıra bağıra durumu açıklıyor: CIA Türkiye 'uzmanı' Henri Barkey, Amerika'nın Sesi'ne verdiği röportajda, Türkiye'deki seçim sonuçlarını ilan etti bile: "30 Mart'ta yapılacak yerel seçimlerde AKP'nin oylarının yüzde 42 civarına düşmesinin, Türkiye'de daha aktif bir muhalefet oluşmasına neden olabileceğini" söyledi. Ayrıca böyle bir sonucun "CHP ve MHP'yi cesaretlendireceğini ve muhalefetin güçleneceğini" de ekledi. CFR'nin Türkiye 'masasında' görevli bir başka 'uzman', Steven Cook da 29 Ocak'ta yaptığı değerlendirmede şunları söyledi: "Erdoğan son 10 yıl için iyiydi ama acaba artık vakti geçti mi? Çünkü artık aşırı güçlenmesi, kibri, endişeleri nedeniyle kendi yanlışlarını yaratıyor." 11 yıldır sıcak parayla beslenen iktidar ve 'şımaran atanmışlar' bir ay önce duvara tosladılar ve muktedirler arası kavga yüzeye çıktı ve son günlerde CIA'nin Gülen'inin 'muhalif' partilere desteği de belirginleşmeye başladı. Maceranın başından beri AKP'ye yol haritaları çizen, Erdoğan'ı 'Kemalizmi çökerten adam' olarak alkışlayan, 'orduyu hizaya getiren adam' olarak göklere çıkaran Amerikalı uzmanlar çoktan makas değiştirdi. Türk milletinin 'raydan çıkabileceği, sistemi reddebileceği' korkusu duyduklarını sık dile getiriyorlar. Sıkı sıkı denetledikleri, 'çok partili demokrasi' martavalının cilasının dökülmesi en büyük korkuları. Onlara göre "SİSTEM" tehlikeye girmesin diye 'Muhalefet' partilerinin AKP karşısında ÇIKIŞ yapmasına ihtiyaç var. Barkey ve içerdeki farklı guruplara bağlı anket şirketleri bu durumu rakamlara yansıtmaya başladı bile. CHP ve MHP'nin yüzde 30'lar ve 20'lere dayanması gibi tahminleri telaffuz etmekle kalmıyorlar, bazı küçük partilerin de 'denge sağlayıcı' olarak ortalığa çıkmalarının 'faydası'ndan da sözediyorlar. Medya 'Amerika'nın sesi' olarak elinden geleni yapıyor. Piyasa'nın çalıştırdığı 'Demokrasi' adlı sokak kadınları yeniden makyaj odasına alındı, kimisine 'sol' kimisine 'sağ' makyaj yapıldı. Kimisi 'müslüman isyankar' makyajlı kimisi 'Atatürk'e sığındı. Hedef belli. Millet kendi yolunu bulamamalı! Ne olursa olsun BATININ ÇİZDİĞİ SİSTEMİN İÇİNDE kalmalı. Henri Barkey Türkiye'nin 'sandık imtihanı' sürecinde 'Yeni anayasa' ve dondurulmuş gibi görünen 'Kürdistan' eyaleti meselesinin ön alması için elden gelenin yapılması gereği üzerinde duruyor. Gülen Cemaati "Hükümetin bir sonraki adımı, uluslararası darbe planlarının parçası olarak gördüğü muhalefeti suç kapsamına sokmak olabilir!" Bundan kaçınmak için tahterevallide 'muhalefet'in yukarı, Erdoğan'ın aşağı inmesi' zorunluluğu var!" diyor. Washington Institute'un ünlü ismi Alan Makovsky, "Başkanlık sistemi ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin çok önemli olduğunu ve 'Kılıçdaroğlu'nun Cumhurbaşkanlığı seçiminde öne çıkması gereğini' yazıyor. Küresel çetenin önemli uzmanları Türkiye'nin 'artık istikrarlı müttefik' olarak nitelenemeyeceğini, 'laik-İslamcı' çelişkisinin de artık temel çelişki olmadığını yazıp çiziyorlar. "Türkiye'nin kendisi sorun oldu" başlığı ile özetlenebilecek bu yorumlar, Türkiye'nin büyük bir ekonomik krizin eşiğinde durduğu ve bundan nasıl 'faydalanılabileceği' (!) konusunda tartışmalarla sürmekte. Tüm bu iç kargaşa sürerken, küresel sırtlanlar Cenevre 2 Konferansı'ndan elleri boş döndü, Amerika, Rusya'nın bir yıl önceki önerisini kabul etti, 'beşli çözüm masası' kuruldu ki içinde Türkiye İran ve Suudiler Rusya ve ABD var. Türkiye'nin kuzeyinde Ukrayna'da Batı ile Doğu arasındaki savaş Soros şeması çerçevesinde sürerken, Türkiye'nin güneyinde kana boğulan Suriye var. Esad'a yenik düşen batı 2011'de öne sürdüğü 'tampon bölge' projesine geri dönüş yapıyor. Denetiminden kaçan terör örgütlerinin dizginlenmesi için yol arıyor. Erdoğan ve Davutoğlu tamamen 'out' oluyor. Türkiye'nin doğusunda İran ile ABD ilişkileri yumuşarken, Irak'da Maliki dizginleri ele alıyor ve bu Erdoğan'ı zora sokuyor.. 'Uluslararası camia' denen küresel şirket temsilcileri, dört bir yandan kuşatılmış Türkiye'de ve hesapların dikiş tutmadığı bu bölgede, yeni derin stratejiler oluşturma peşinde. Bu derin stratejiler de derin çukurlarda boğulacak gibi. Çünkü Türkiye ve bölge şartları ve TARİHİN EMRİ artık bir sıçramayı kaçınılmaz hale getirdi. Bu balon patlayacak. Kim denetimi elde tutar soru bu. Bu coğrafyanın insanları mı, küresel çete robotları mı? Buna karar verecek olan milletin azmi ve kararlılığı! |
Dolar, Çöplükteki Bebek ve Stadyumlar… Posted: 29 Jun 2014 02:00 PM PDT Ekranlarda 'the' cemaat ve AKP'nin karşılıklı, yolsuzluk ve 'tayin' salvoları sürerken 3 sinsi durum var: 1) Güneydoğu illerinde belediye seçimlerinin aslında "Kürdistan'ın kuruluşu" demek olduğu fikri yayılıyor. Devlet otoritesinin yok olduğu mesajı her fırsatta halkın önüne konuyor. Ve iktidar da muhalefet de kendi yarattığı canavara 'gık' diyemiyor. 2) MHP Esenyurt seçim irtibat bürosuna silahlı saldırı ve gazeteci Cengiz Akyıldız'ın öldürülmesi, Van'da AKP'li adaya silahlı, taşlı, ses bombalı saldırı, CHP belediyesine Şişli'de saldırı, İstanbul Kadiköy ve Diyarbakır Lice'de saldırılar ve kavgalar… Van'da, Mardin'de Kütahya'da, Trabzon'da dün oynanan FUTBOL maçlarının tümünde kavga çıktı. 3) Toplumsal çürüme, aile cinayetleri ve intiharlarla, çöplüklerde ölüme bırakılan bebekler ve artan fuhuşla gözle görülür hal alıyor. Borçla kıvranan ülkeden sıcak para çekilmeye başlayınca dolar fırladı, suni teneffüs yaptırılıyor. Seçim sonrasını kanlı zam furyaları bekliyor. İşsizler ordusunda 15-24 yaş arası gençler çoğunluğu oluşturuyor! Batı tetiğe 1991'de bastı. Bu yaşadığımız 20 yıllık bir sürecin sonucu. Bir zamanlar Yugoslavya adında bir ülke vardı. Acıyla kavrularak parçalara ayrıldı. Biz Yugoslavya değiliz diyecek bazıları. Değiliz ama Yugoslavya'nın iç ve dış düşmanları tarihe ders olacak olayları kurguladı: * Tito'nun ölümünden sonra Yugoslavya dış borçla tanıştı. Yugoslav işçisinin denetiminde olan fabrikalar önce devletleştirdi, sonra yabancı ortaklığa açıldı. İşçiler işten çıkarıldı, 'özelleşme' başladı. İşsiz kalan işçilerin tüm hakları ellerinden alındı. Hırsızlık, boşanmalar, fuhuş, aile içi cinayetler tavan yaptı. * ABD ve Alman desteği ile işçiler arasında etnik sendikacılık kışkırtıldı. Makedon, Arnavut, Sloven, Sırp ve Boşnak işçi liderleri Alman ve Amerikalı 'uzmanlar'ın eğitiminden geçtiler ve kutuplaştılar. * Üniversite ve liselere batı eğitim bursları veren 'örgütler' ve CIA uzmanları sızdı. Rudolf Hiero gibi 'uzmanlar' özellikle 'sol' örgütler içinde rağbet gördü ve ünlendi. Allende'nin yakın arkadaşı olduğu söyleniyordu, bir süre sonra ABD yönetiminin tepesindeki Richard Holbrook'un yakın arkadaşı olduğu ortaya çıkacaktı.. * Amerika'dan burs alan gençlerden bazıları, OTPOR adlı bir dernek kurdular. Soros'un mali desteği ve Gene Sharp'ın yol haritası ile konserler düzenlediler, maç biletleri dağıttılar, eğitim bursları verdiler. Sonra Miloseviç'e karşı "Gotov Je" (O bitti) kampanyasını başlatıp sempati topladılar. Harcamaları büyüktü ama Amerika'dan onlara akan fonlar da büyüktü. Öğrenci ayaklanmaları, işçi grevleri, "şiddetsiz direniş", "özgürlük", "insan hakları" sloganlarıyla yayıldı ve OTPOR "Amerikan denetimindeki muhalefet"in simgesi oldu. Askeri istihbaratçı Richard Helvey her adımlarında yanı başlarındaydı. * Yugoslav Yargı Teşkilatı yerle bir edildi. Tam bağımsız olan, devlet başkanını bile yargılama yetkisine sahip 'Anayasayı Koruma Mahkemesi' kaldırıldı ve Adalet Bakanlığı'nın emrine amade edildi. * Tüm kurumlara CIA sızmıştı. Yıllar sonra Yugoslav İstihbarat Teşkilatı başkanı da CIA ajanı olduğunu itiraf etti. Yugoslavya İç Savaşı sırasında Genelkurmay Başkanı olan Momçilo Perisiç de! * Yugoslavya parçalanırken, Yugoslav ordusu hem etnik temelde içten bölünmüş, hem de subaylar arasında ikilik çıkarılarak astlar üstlerine isyan ettirilmişlerdi. Ordudan istifa edenler paramiliter gruplar oluşturdular. Subayların kurduğu hücre evlerine dışardan silah aktı! Artık Yugoslav ordusu değil, Makedon, Arnavut, Sırp, Hırvat, Sloven orduları vardı. * Polis de aynı etnik bölünmeyi yaşadı ve içinden Arkan diye bilinen Bosna canisini çıkardı. Kurduğu örgütün adı Tigri (Kaplanlar) idi ve iki gruptan oluşuyordu: Polis ve Kızılyıldız futbol taraftarları. * Arkan ilk eylemini Hırvatistan'daki Dinamo Zagrep- Kızılyıldız maçında yapacaktı. Maçın ortasında Kızılyıldız taraftarları Dinamo taraftarlarına saldıracak, stada sokulmuş silahlı kişiler tribünlere ateş açacaktı. Arkan Amerika ve İsrail'den gelen silahlarla Sırp polis teşkilatını Gladyo'ya bağlamıştı! Bunları ve fazlasını Teoman Alili'nin yazdığı "Yugoslavya Dersleri" adlı kitaptan mutlaka okuyunuz. MİLLET birlik olmayı başaramazsa, emperyalizmin 'demokrasi' oyununda meze olur. Sonra Yugoslavya gibi adı bile çok görülür, yok olur. |
Posted: 29 Jun 2014 02:00 PM PDT "22 yıl sonra bir Fransız Cumhurbaşkanı Türkiye'de" diye verildi haber.. ardından 'Ermeni Soykırımı' iddiasında direndiği basına düştü, sevgilisi ile gelmediği vesaire… Yanında kimler var , ne konuda görüşmeler yürütüyor, sebebi ziyaretinin asıl nedeni ara haberlerdeki birkaç satır içinde eritiliverdi. Yanında Fransa Savunma Bakanı ve Eurosam yetkilileri vardı… Geliş tarihi Türkiye'nin Çin'le yaptığı füze ihalesinin kesinleşmesine 2 gün kalaydı. Sonbaharda, Türkiye'nin uzun menzilli füze savunma sistemi ihalesinde Çin Halk Cumhuriyeti'nden CPMIEC firması ile sözleşme görüşmelerine başlama kararı, Recep Tayyip'in batı tarafından 'deliğe süpürülme' tehdidi aldığı zamana denk geldi. Amerika bu karara sert tepki göstermiş, Savunma bakanı Hagel, 'daha önümüzde zaman var' demişti.. Obama sert tonda açıklamalar yapmış ardından abdullah Gül 'Daha karar verilmedi ki…' demişti.. kasım ayında Hagel ve Kerry ile görüşen Davutoğlu, 'Daha tam karar verilmedi ki, herşey değişebilir..' beyanatını vermişti.. ihaleye giren Çin CPMIEC firması dışında Fransa İtalyan ortaklığı Eurosam ve Amerikan Raytheon idi..Şimdi Çin ile sözleşme görüşmelerinin sonlanmasına birkaç gün kala Türkiye Fransa cumhurbaşkanı Hollande'ı yanında Eurosam firması yetkilileri ile ağırlıyor.. İhaleyi yeniden 'değerlendirmeye' açıyor.. ve bundan yararlanan Amerikan firması Raytheon da Türkiye'ye koşuyor.. Çin'in teklifi olan 3milyar 400 milyon dolarlık teklif, Avrupa ve Amerikan firmalarının verdiği teklifin üçte biri idi .. Tüm Dünya Savunma sanayii çakallarının gözü Türkiye'de.. Bol keseden atıp tutan Tayyip Erdoğan ve şürekası ise Fransa Avrupa Birliği sözde Ermeni soykırımımasallarıyla durumu perdelemekte.. |
Bir gök cisminin dünyaya çarpması an meselesi Posted: 29 Jun 2014 05:00 AM PDT Uzmanlar öldürücü bir gök cisminin Dünya'ya çarpmasının sadece bir an meselesi olduğunu söylüyor. Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA) ise dünyayı bu cisimden kurtarma çalışmalarına başladı. Uzay dairesinin ''Asteroid Retrieval Mission'' adı verdiği kurtarma çalışması 2020'li yılların ortalarında olması beklenen olayı önlemeyi planlamakla birlikte bilim insanlarının üzerinde deney yapabilecekleri bir sistem oluşturmayı da amaçlıyor. NASA'da Dünya yakınındaki gök cisimleriyle ilgili çalışmalar yapan Lindley Johnson NBC News'a konuşarak, planladıkları çalışmanın ayrıntıları hakkında bilgi verdi. ''Hollywood filmlerinde gördüklerimiz maalesef gerçeği pek yansıtmıyor'' diyen Johnson ''Bir uzay aracıyla yıkıcı bir faciaya engel olmak için neler yapabileceğimize bakıyoruz '' diye de ekledi. Dünya çevresinde milyonlarca gök cismi bulunmakta. Uzmanlar bunların 20.000'e yakınının bir şehir büyüklüğünde yıkım potansiyeli olduğunu savunuyor. NASA astronotları ve birçok ilgili kurum Dünya'nın çevresindeki bu cisimleri büyüklüklerine göre gruplandırıp oluşturabilecekleri tehditleri inceliyor. NASA'nın 1.25 milyar dolarlık ''Asteroid Retrieval Mission''ı güneş enerjisiyle çalışan bir uzay gemisi aracılığıyla iri gök cisimlerini yakalayıp, bilim insanlarının araştırması için bu cisimleri ayın yörüngesinde tutacak bir yol arıyor. Planın A ve B seçenekleri var. A seçeneği 10 metreden küçük boyutlardaki cisimleri ayın yörüngesine yönlendirmeden önce yakalamayı planlarken, B seçeneği 10 metreden daha büyük cisimleri yakalayıp geri göndermeyi amaçlıyor. Johnson'a göreyse gezegensel koruma için plan B daha elverişli. Uzay aracının ''yerçekimi traktörü'' görevi görme ihtimali var. Johnson bunu şu cümlesiyle açıklıyor: ''Uzay aracı yerçekimi kuvvetini kullanarak zamanla büyük cisimlerin yörüngesini kaydırabilecek, eğer işe yararsa cisimler Dünya'nın yolundan uzaklaşmış olacak.''. Araç aynı zamanda güneşsel elektrik iyonları sayesinde cisimleri uzaklaştırmak için ne kadar güç ve zaman gerektiğini de ölçebilecek. Lindley Johnson ''ARM'' planını gözlem programlarıyla desteklediklerini böylece ''ARM''nin de gezegensel savunmaya destek sağlayabileceğini düşünüyor.NASA'nın planı yalnızca Dünya'yı büyük bir felaketten kurtarmak değil. Plan aynı zamanda Güneş sisteminde yer alan cisimler hakkında bilgi edinilmesi için de yararlı olmayı amaçlıyor. Edinilen bilgilerin ileride Mars ve Mars'ın uydularının araştırılmasında da önemli katkı sağlayacağı düşünülmekte. ARM program yöneticisi Michele Gates, NASA'nın bu yıl sonunda A ve B seçenekleri arasındaki tercihini kesinliştireceğini belirtti. Tercih edilen seçenek doğrultusundaysa 2019 yılında uzay aracının fırlatılması planlanıyor. Gök cisimlerinin Dünya'ya çarpmasının beklendiği aralık ise 2021-2024. NASA'nın şimdiden belirlediği 6 hedef cisim mevcut. Bunlardan 3 tanesi A seçeneğine 3 tanesiyse B seçeneğine ait cisimler. Listeye daha fazla cisim eklenmesi bekleniyor fakat belirtilene göre bu sayı 10 civarında kalacak. ''ARM'' şimdiden ABD kongresi ve çeşitli yerlerden eleştiriler almakta. Mars'ın ve ayın keşif için daha uygun bir hedef olduğunu düşünenlereyse incelemenin 2030lu yıllarda olacağı belirtildi. Yapılan eleştirilere rağmen, NASA gök cisimlerinin keşfi için gereken parayı çeşitli projelerle sağlamaya devam ediyor. Rtekno |
Twitter’da hükümeti eleştiren öğrenci yurttan atılacak Posted: 29 Jun 2014 04:00 AM PDT Twitter'da hükümeti eleştiren öğrenci yurttan atılacak. Toplu eylem yapan yurtlar da bakan kararıyla kapatılacak. Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu (Yurtkur) Yurt İdare ve İşletme Yönetmeliği'nde kapsamlı değişiklikler yapıldı. Basında ya da sosyal medyada hükümet aleyhine ifadeler kullanılması ceza nedenleri arasına alındı. Bu yolla "sıkıyönetim" genişletilirken yurtlar adeta Gençlik ve Spor Bakanı'nın çiftliği haline dönüştürüldü. Yeni yönetmeliğe göre, en az asgari ücret düzeyinde ücretle sürekli bir işte çalışanlar veya sürekli geliri olanlar artık devlet yurtlarına kabul edilmeyecek. SOSYAL MEDYAYA CEZA Taraf'tan Adna Keskin'in haberine göre; yeni yönetmelikte mevcut düzendeki yasakçı maddelerin tümü korunurken, ek yasaklar icat edildi. Yurtlarda ceza gerektiren yasaklar listesine "Basın, sosyal medya ile görsel medyada yurt öğrencileri ile Kurum veya diğer kamu kurum ve kuruluşları aleyhinde gerçeğe aykırı beyanlarda bulunmak" da eklendi. Örneğin sosyal medya iletisinde yurt yemeklerinden şikayet eden ya da hükümetin üniversite politikasını eleştiren öğrenciye kınama cezası verilecek. Kamu kurum ve kuruluşları, dolayısıyla yöneticileri aleyhine beyanda bulunmaya devam etmesi hâlinde öğrenciye yurttan çıkarılabilecek. Yönetmelikteki en dikkat çeken düzenleme, üniversite yurtlarını adeta ilgili bakanın çiftliği haline dönüştürmesine elverecek değişiklikler oldu. Gençlik-Spor Bakanı'na mevcut yönetmelikte olmayan gerekçelerle yurt kapatma yetkisi de verildi. Buna göre Bakan, artık "Yurtta barınmakta olan öğrencilerin bu Yönetmelik hükümlerine açık, aykırı davranışta bulunmaları." halinde (toplu protesto vb.) o öğrenci yurdunu kapatma kararı verebilecek. Kapatma süresini belirlemeye de yine Bakan yetkili olacak. Değişiklikle Bakan'a ayrıca, Devlet burslusu olarak Kurum yurtlarında kalan ve yurt ücreti tahsis edilmeyen öğrenciler ile ikili anlaşmalar kapsamındaki öğrenciler hakkında karar verme yetkisi de Yurtkur'dan alınarak bakana verildi. YURT-KANTİN İŞLETMESİ İSTEDİĞİNE Mevcut yönetmelikte yurtların ve ona ait tesislerin işletmecisi olabilmek için aranan şartlara da el atıldı. Halen, yurt binalarında işletmeci olabilmek için, ilgili 'İlgili meslek kuruluşlarına veya Ticaret Odasına kayıtlı bulunmak' şartı vardı. Dün, bu şart kaldırıldı, yurt kantinleri vd.işletmeciler böylece daha keyfi tercih edilebilecek. Bakana "paralel kontenjan" yetkisi Yeni yönetmelikte 'devlet yurtları bakanın çiftliği haline geliyor' dedirten bir başka önemli düzenleme daha bulunuyor. Buna göre, Bakan, istediği üniversite yurdunda istediği kadar yatağın, istediği kişilerce (örneğin paralel yapının yurtlarında kalan öğrenciler vb.) gerektiğinde kullanmak üzere boş tutulmasını sağlayabilecek. Sonradan anlaşılan da atılacak Mevcut yönetmeliğe göre taksirli suçlar hariç haklarında mahkumiyet bulunanlar ile yurda girme şartlarını sonradan kaybetmiş öğrencilerin yurtlarla ilişkisi süresiz kesiliyordu. Dünkü yönetmelikle buna, "yurda giriş şartlardan herhangi birini taşımadığı sonradan anlaşılanlar" da eklendi. Sözcü |
Posted: 29 Jun 2014 03:00 AM PDT Başbakan Erdoğan iftar yemeğinde ettiği sözlerle 'lafa değil icraata bakılır' dedirtti. Başbakan Erdoğan, Birlik Vakfı tarafından düzenlenen iftar yemeğine katıldı. Yemekte bir konuşma yapan Erdoğan, Birlik Vakfı'nın tüm mensuplarına, ilk iftarda sofralarını kendileri ile paylaştıkları için teşekkür etti. Ramazan'ı insanlık ve İslam alemi olarak son derece zor bir zamanda karşılandığını kaydeden Erdoğan, "Zaman ne kadar zorlu da olsa bu mübarek aya, umutla heyecanla, çok büyük beklentilerle girdik. Hiç kuşkusuz bizim şer gördüklerimizde ola ki hayır vardır. Hiç kuşkusuz, Hazreti Mevla şerleri hayra tebdil edecek güç ve kudrettedir. Bugün ilk orucunu tutulduğumuz ve ilk iftarına eriştiğimiz mübarek Ramazan inşallah coğrafyamızdaki şerlerin hayra tahdil olmasına da vesile olacaktır" diye konuştu. -"KİMSE BAŞKA ETKENLERİ, DIŞ GÜÇLERİ SUÇLAMASIN"- Yoksulların ve gariplerin sevinemediği bir Ramazan'ın ruhuna uygun şekilde idrak edilmemiş bir Ramazan olduğunu belirten Erdoğan, "İşte onun için bu iftar sofrasında olan ya da olamayan her bir kardeşimin bu ramazanda hiç kimseyi kimsesiz bırakmamak adına çok çalışmalarını çok gayret göstermelerini özellikle rica ediyorum" ifadelerini kullandı. "Bölgemizde içinden geçtiğimiz şu zor sürece özellikle bakmanızı istiyorum" diyen Erdoğan, "Bu Ramazan'ın her Ramazan'dan daha bir önemli olduğunu görüyoruz" ifadesini kullandı. İNSANIN KENDİSİNİ DEĞİL DE BİR BAŞKASINI SORGULAMASI KAÇIŞTIR Orucun kuru kuruya açlık ve susuzluk olmadığını, orucun insanın kendini sorgulaması olduğunu belirten Erdoğan, "Belli meselelerde insanın kendisini değil de, başkasını sorgulaması ve suçlaması bir kaçıştır. Bir kolaycılıktır. Daha da önemlisi kendi kendisini aldatmasıdır. Bakın şu anda Irak ve Suriye tarihlerinin en zor süreçlerinden geçiyor. Hiç kimse çıkıp da ne Irak'ta ne de Suriye'de başkalarını, başka etkenleri, dış güçleri suçlamasın. Önce işe kendimizden başlamamız lazım. Herkes sorulması gereken soruları eğer gerçekten cesursa kendisine yöneltsin" diye konuştu. Erdoğan, kendilerine ne basit soruları sormayanların kardeş katlini meşrulaştırdığını belirtti. -"ÖLMEDEN ÖNCE MENZİLE ULAŞMAK İÇİN KENDİLERİNE HER YOLU MEŞRU GÖRENLER TÖKEZLEYİP DÜŞERLER"- Türkiye'nin tarihi boyunca içinde bulunduğu coğrafyada çok farklı bir yerde bulunduğunu kaydeden Erdoğan, "Küçük gibi görülen temel meseleleri ihmal edenler, büyük meselelerde başarı sağlayamazlar. Kendi nefsini terbiye edemeyenler, dünyaya istikamet çizemezler. Kendi evini, kendi bahçesini kendi sokağını, semtini ihmal edenler, dünya için söz söylemezler. Herkesin kumadan, herkesin zabit olduğu bir ortamda, bir orduda mücadele edecek nefer bulunmaz" dedi. Yolu unutarak menzile ulaşmayı tek gaye olarak görenlerin durumunun görüldüğünün altını çizen Erdoğan şu ifadeleri kullandı: "Meselesi okul değil, talebe değil, yoksulun elinden tutmak değil. O görüntünün altından meselesi güç olan iktidar olan, hırsını tatmin etmek olanların düştükleri acziyeti bu günlerde sizler de çok iyi görüyorsunuz. İsimsiz nice kahramanın omuzlarında yükselen dava sarsılmadan Allah'ın izniyle yolunda ilerliyor. Ama kendisine dünyalık kazanmayı güç devşirmeyi iktidar devşirmeyi gaye edinen sahte davalar her taraflarından dökülüyor. Ölmeden önce menzile ulaşmak için kendilerine her yolu meşru görenler tökezleyip düşerler ve işte görüyorsunuz, düştürler, düşecekler. Ama zaferi Allah'ın takdiri olarak görenler de büyük ve kadim davanın kutlu yürüyüşü içinde yollarında ilerliyorlar. Bundan hiç endişeniz olmasın" dedi. "ÜMMETİN PARÇALANMASI İÇİN GAYRET EDENLERE KARŞI DİK DURMAYA MECBURUZ"- Bugün hangi özgürlüğe sahiplerse kendilerinden öncekilerin fedakarlıkları sayesinde sahip olduklarını belirten Erdoğan, "Unutmayın ki yarın ki nesiller de sizin fedakarlığınız sayesinde bu günkünden çok daha fazla özgürlüğe sahip olacaklar. Hiçbir karşılık beklemeden, ikbal, makam, mevki hırsına asla kapılmadan, doğru yoldan asla şaşmadan, bu kutlu dava sancağını en yüksek burçlara doğru taşımaya devam edeceğiz" diye konuştu. Erdoğan, "Ümmetin parçalanması için gayret edenlere karşı dik durmaya mecbur olduğumuzu özellikle hatırlatmak istiyorum. Bunun bizim için bir vecibe olduğunu hatırlatmak istiyorum. Ne yazık ki bunun gayreti içinde olanlar var. Bunun gayreti içerisinde olanlara karşı ben karşımdaki şu topluluğu, hepsini temel taşları, duvar taşları olarak görüyorum. Mübarek Ramazan-ı Şerif'in hem millet olarak hem de tek tek fertler olarak işte bu mesuliyeti sizlere tekrar hatırlatmasını bu mesuliyetimizin ağırlığını tekrar idrak etmemizi temenni ediyorum. Allah her şeye kadirdir" diye konuştu. Başbakan Erdoğan Ramazan'ın hürmetine bölgedeki kanın, göz yaşının, yoksulluğun ve züllümün dinmesini diledi. ANKA |
Posted: 29 Jun 2014 02:00 AM PDT İsrailli diplomatlardan, 'Haşemi krallığını kurtarmak için askeri faaliyette bulunmaya hazırız' açıklaması. ABD'de Suriye ve Irak'ın bazı bölümlerini almış olan cihatçı İslami örgütün Ürdün'e de saldıracağı endişesi hakim. Genel kanaat Ürdünlüler'in İsrail ve ABD'den yardım isteyecekleri yönünde. İsrailli diplomatlar ise 'Haşemi Krallığını kurtarmak için askeri faaliyette bulunmaya hazırız' dediler. Odatv'nın yayınladığı çeviriye göre, İsrail ve Amerika'nın da, cihatçı bir örgüt olan IŞİD ile savaşın içine çekilme ihtimali mevcut. En azından Amerikalılar ''Daily Beast'' haber portalında belirtildiği üzere Obama Hükümet yetkililerinin geçen hafta gizli olarak Senato üyelerine verdikleri brifingte, aşırı uçtaki IŞİD terör örgütünün Suriye ve Irak'ın bazı bölümlerine el koyduğu ve bununla yetinme niyetinde olmadıklarını, Ürdün'e de göz diktikleri belirtildi. SINIRA TANKLAR YERLEŞTİRİLDİ IŞİD'in Ürdün'e saldırması ile zaten yeterince karmaşık olan bölge durumunun daha da karmaşık bir hale geleceği vurgulandı. ABD hükümet yetkililerinin Senato üyelerine verdikleri ''gizli'' brifingte, Ürdünlüler'in kendilerini IŞİD tehdidi altında hissetmeleri halinde İsrail ve ABD'yi herkesin birlikte savaşacakları bir Ortadoğu topyekun savaşına davet edeceği ifade edildi. Brifing'i takip eden bir izleyicinin belirttiği üzere senatörlerden birinin 'IŞİD'in saldırısı halinde Ürdünlüler ne yapmayı düşünüyorlar?' sorusuna yetkililer şöyle cevap verdiler: 'İsrail ve ABD'den yardım edebildikleri kadar yardım etmelerini talep edeceklerdir.' Ürdün askeri tetikte bekliyor.... ABD Irak'taki kriz konusuna karışmaya başladı bile. Dün ABD'de insansız ama silahlı hava araçlarının Bağdat üzerinde uçurulmasına izin veren bir yasa onaylandı. Bu karar ile aslında ABD, İran ile müşterek bir harekata girişmiş oluyor ki, bu karar ile merkezi Irak Hükümetine İslami sünni cihatçılara karşı bir yardım öngörülmekte. İsrail Başbakanı Binyamin Natanyahu da Başkan Obama'ya İran konusunda tavsiyede bulunarak kesinlikle İran'a Nükleer görüşmeler konusunda herhangi bir taviz ve taahhütte bulunmamasını ve aynı Irak faaliyeti ile ilgili olarak Obama'ya iki tarafı da zayıflatmasını da tavsiye etti. Aynı Daily Beast makalesinde belirtildiği üzere İsrailli diplomatların Amerikalı meslektaşlarına İsrail'in Haşemi Krallığını korumak için gerekirse askeri bir eyleme de katılabilecekleri belirtiliyor. Geçtiğimiz hafta bir Ürdün yetkilisinin YNET'e yaptığı açıklamalarda IŞİD'in Irak'taki başarılarından ve Ürdün sınırındaki faaliyetlerinden söz etti ve 'İsrail ile aramızda çok iyi bir iş birliği var' dediği, buna ilintili olarakta 'Orta doğudaki bazı radikal güçlerin belirttiği üzere Ürdün ve İsrail IŞİD'in namlusunun ucundadır' dendi. Gerekli tedbirler alındı Washington daki Ürdün Elçilik basın sözcüsü Bn. Dana Davoud da '' Ürdün Savunma Kuvvetleri ve her türlü güvenlik güçleri doğudan gelecek olan tehditlere karşı tam manası ile hazırdır. Ürdün ordusu nöbette bekliyor. Gerekli her türlü tedbiri aldık. Şu ana kadar herhangi bir olağan dışı durum tespit etmedik. Ancak IŞİD güvenliğimizi tehdit edecek veya sınırlarımıza yaklaşacak olursa Ürdün ordusunun güçlü tepkisi ile karşılaşacaktır.'' Sözü edilen tedbirlerin bir tanesi de Ürdün'ün Irak ile olan merkezi sınır kapısını kapatmış olması. ÜRDÜN'DE EL KAİDE BAYRAKLARI İLE GÖSTERİLER Bu arada Ürdün'de baskılar da artıyor. El Kaide'nin siyah bayrakları ile gösteriler yer almakta ve IŞİD alenen desteklenmekte. Göstericiler son bir hafta içinde Amman'da iki ayrı gösteri ile IŞİD'e destek verdi.İlk gösteride Ürdün içindeki cihatçı örgüte destek sloganları atıldı ve Kral Abdullah'ı eleştiren sloganlar duyuldu Toplu katliamların uydu aracılığı ile çekilmiş resimleri. 'Artık bu hükümete inanmıyoruz ,eşit ve temel hakları taahhüt edecek alternatif arıyoruz'' sloganlardan biri idi. Muhalefetin siyasi liderlerinden biri olan Muhammad de "İslam devletinde aradığımız alternatifi bulduk '' dedi. Muhammed Abu Salah direnişin içeriğini ise şöyle açıklıyor: ''Şehiri unuttular, aldığımız yegane hizmet Polis. İŞ yok, gelişme yok , öz saygı yok.'' Toplu Katliamların yapıldığı bölgenin uydu resimleri. YNET'in Güvenlik konuları yorumcusu Ron Ben Yişay Ürdün Savunma Kuvvetleri'nin yoğun olarak konuşlandığını, ve ülkenin doğusunda yer alan yedi Dürzü aşiretinin de Irak'ın doğusundaki Sünni aşiretler ile derin ilişkiler ve temaslarda olduğunu belirtti. İsrail Güvenlik güçlerinin görüşüne göre ise Ürdün'ün kesin Kralın Kontrolü altında olduğunun altı çiziliyor. IŞİD tehditi sadece İsrail'in doğusundaki ülkeler ile sınırlı değil. İnternet gazetesi ''AL MASRI AL YOM'' Sina yarım adası Kuzey Komutanlığı ağzından Mısır güvenlik güçlerinin dün kendilerini IŞİD ile özdeştiren 15 kişiyi tutukladıklarını ve söz konusu şahısların Gazze-Rafiah yeraltı tünelleri aracılığı ile Sina yarımadasına sızmaya çalıştıkları tespit edildiğini belirtti. IŞİD'in Irak'taki işgallerini gerçekleştiren Sünni Cihat örgütü Şiilerin öldürülmesi caiz kafirler olarak gördüklerini beyan etti. Ve buna istinaden de Irak ordusunun Şii askerleri toplu olarak öldürmeye başlandı. Tikrit kentinde ele geçirdikleri askerleri de toplu olarak kurşuna dizdiler veya katlettiler. Human Rights Watch isimli insan hakları örgütü ellerine geçen resimlere istinaden yaptıkları incelemede iki değişik noktada 190 kadar insanın ilk üç günde öldürüldüklerini beyan etti. Aynı örgüte göre öldürülenlerin sayısı bundan çok daha fazla. Cesetlerin bulunmasındaki zorluk ve kayıpların hatta ailelerin kaçmış olmaları nedeni ile sağlıklı bir soruşturma ve tespit yapılamadığı da ortada. ''İnternatıonal Amnesty'' örgütü de ellerine gelen bilgilere göre ele geçirilmiş olan Irak ordusu askerlerinin herhangi bir mahkemeye çıkartılmadan öldürüldüklerini kanıtlar belgelere ulaştıklarını belirttiler. Çeviren: Rafael Sadi Kaynak: YNET |
Cezaevinde kadınlar cinsel organlarına erkekler makatlarına kadar aranıyor Posted: 29 Jun 2014 01:30 AM PDT CHP'nin hazırladığı Nisan-Mayıs Ayları İnsan Hakları İhlal Raporu'nda, Mayıs ayında toplantı ve gösteri özgürlüğü nedeniyle 937 kişinin gözaltına alındığı, Nisan ayında ise Gezi Parkı olaylarında toplantı ve gösteri özgürlüğü nedeniyle 4 kişinin 2 yıl 6 ay mahkûmiyet aldığı kaydedildi. CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu, Nisan-Mayıs Ayları İnsan Hakları İhlal Raporu'nu açıkladı. Raporda, 2013'ün ilk on ayında aralarında en az 59 çocuk işçinin de bulunduğu toplam bin 426 işçinin iş cinayetlerinde yaşamını yitirdiği belirtildi. 5 AYDA 690 İŞÇİ HAYATINI KAYBETTİ 2014'ün ilk üç ayında 276 işçinin hayatını kaybettiği belirtilen raporda, Nisan 2014'te 115, Mayıs 2014'te de 414 olmak üzere toplam 690 kişinin hayatını kaybettiği kaydedildi. "HER YIL BİN 200 CİVARINDA İŞ CİNAYETİ YAŞANIYOR" Raporda Türkiye'de her yıl ortalama bin 100 ila bin 200 civarında iş cinayeti yaşandığı ve buna bir de yılda 2 bin ila 2 bin 500 civarındaki kalıcı iş göremezlikler eklendiği ifade edildi. "BAZI HAPİSHANELERDE İSE KADINLARIN CİNSEL ORGANLARINA VE ERKEKLER MAKATLARINA KADAR ARANIYOR" Raporda, Nisan ve Mayıs 2014 tarihlerinde cezaevlerinde 10 kişinin yaşamını yitirdiği belirtildi. Raporda, CHP Cezaevi İnceleme ve İzleme Komisyonu'nun 28 cezaevindeki uygulamaları baz alarak hazırladığı rapora değinilerek şöyle denildi: "Ziyaret edilen bütün hapishanelerde, hapishaneye ilk girişte çıplak arama yapılıyor. Bazı hapishanelerde ise kadınların cinsel organlarına ve erkekler makatlarına kadar aranıyor. Bazı hapishanelerde kanunlara göre gün ışığı süresiyle paralel olması gereken havalandırma süresi keyfi olarak kısıtlanıyor. Uzun süreli su kesintileri uygulanıyor. Mahpusların tuvalet ihtiyaçlarını dahi su saatine göre ayarlamak zorunda bırakan bu uygulama derece yaygındır utanç vericidir! Şeker hastası olan biriyle karaciğer hastalığı bulunan birine aynı diyet yemeği veriliyor. Birini diriltirken öbürünü öldürüyorlar yani!" Raporda, Adalet Bakanlığı'na bağlı Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğü'nün verilerine işaret edilerek 2000-2011 yılları arasında hapishanelerde 2024 kişinin hayatını kaybettiği belirtilerek, "Bu mahpuslardan 1000'e yakını, yeterli ve gerekli sağlık hizmeti alamadığı için hayatını kaybetmiştir. Aynı yıllar arasında intihar eden mahpus sayısı 432'dir" denildi. "MAYIS AYINDA TOPLANTI VE GÖSTERİ ÖZGÜRLÜĞÜ NEDENİYLE 937 KİŞİ GÖZALTINA ALINDI" Raporda Mayıs ayında toplantı ve gösteri özgürlüğü nedeniyle 937 kişinin gözaltına alındığı, 2 kişinin tutuklandığı, 762 TL para cezası verildiği 181 kişinin de yaralandığı belirtildi. Raporda Mayıs ayında örgütlenme özgürlüğü nedeniyle 166 kişinin gözaltına alındığı, 21 tutuklamanın olduğu, 7 kişiye 50 yıl 6 ay mahkûmiyet verildiği, 1 yaralı olduğu kaydedildi. Mayıs ayında ifade özgürlüğü nedeniyle 102 yıl 2 ay 17 gün 69 kişiye mahkûmiyet verildiği belirtildi. Mayıs ayında cezaevlerinde 6 kişinin öldüğü ve 1 tecavüz olayının yaşandığı ifade edildi. Nisan ayında cezaevlerinde 4 kişinin öldüğü, 13 kişinin işkence ve kötü muameleye maruz kaldığı kaydedildi. Nisan ayında ifade özgürlüğü nedeniyle 14 yıl 7 ay 20 gün 15 kişinin mahkûmiyet aldığı belirtildi. "GEZİ PARKI OLAYLARINDA NİSAN AYINDA 4 KİŞİ 2 YIL 6 AY MAHKUMİYET ALDI" Gezi Parkı olaylarında Nisan ayında toplantı ve gösteri özgürlüğü nedeniyle 2 yıl 6 ay 4 kişinin mahkûmiyet aldığı kaydedildi. Nisan ayında örgütlenme özgürlüğü nedeniyle 349 kişinin gözaltına alındığı kaydedildi. Odatv |
Soma yardımları Somali'ye gitti Posted: 29 Jun 2014 12:30 AM PDT Manisa'nın Soma İlçesi'nde meydana gelen maden kazasında 301 vatandaşımız hayatını kaybetmişti. Kazanın ilk günlerinde devlet, madencilerle ilgili yeni yasal düzenlemeler yapılacağını, ölen madencilerin yakınlarına yardımların gerçekleştirileceğini açıkladı. Açılan yardım kampanyalarına da vatandaşlar destek oldu. Yardım kampanyasını Başbakanlığa bağlı AFAD üslendi. Kampanya kapsamında, vatandaşların telefona "1886 AFAD Soma" yazıp göndermeleri halinde kampanyaya 5 lira bağışta bulunmuş sayılıyordu. Onbinlerce yurttaş, kampanyaya destek oldu. Aynı günlerde Başbakan Erdoğan da, "Biz Soma'ya da, Somali'ye yardım yaparız" demişti. KİMSE DETAYLI BİLGİ VERMİYOR Sözcü'den Saygı Öztürk'ün haberine göre; Maden işçilerimizin yakınları için açılan kampanyaya katılan vatandaşlar, telefon kullanım detayında, Soma yerine Somali'ye yardım yaptıklarını gördü. Bu konuda AFAD'a çok sayıda şikayet ulaştı. Yetkililer, "Konuyu inceliyoruz. Hatayı düzelteceğiz" dediler ancak şikayetin üzerinden günler geçmesine rağmen, yanlışlığın düzeltildiği konusunda kimseye bilgi verilmedi. Bağışzede iki vatandaş şunları söyledi: "Bağışın nereye gittiği insanların tek tek araştırma olanağı yok. Sorduğunuz zaman 'hata olmuş' diyorlar. Ancak hatanın giderildiği konusunda bilgi verilmeye gerek duyulmuyor. Hatanın giderilmiş olduğunu da sanmıyoruz." Odatv |
Atatürk Köşesi'nin oluşturma zorunluluğu devam edecek Posted: 29 Jun 2014 12:00 AM PDT Milli Eğitim Bakanlığı'nın özel okullarda Atatürk Köşesi oluşturma zorunluluğunu kaldırmasıyla ilgili yönetmelik değişikliği Danıştay'dan geri döndü. Milli Eğitim Bakanlığı, 08 Mart 2008 tarihinde Özel Öğretim Kurumları Yönetmeliği'ni değiştirdi. Bu değişiklikle beraber özel öğretim kurumlarında Atatürk Köşesi oluşturulması zorunluluğu kaldırıldı. Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) yapılan değişikliğe itiraz etti. Danıştay sekizinci dairesinin verdiği kararla, Atatürk Köşesinin kaldırılması yönündeki değişikliği iptal etti. Atatürk Köşesi Zorunlu Oda Tv'nin haberine göre Milli Eğitim Bakanlığı'nın yaptığı temyiz başvurusu, Danıştay İdari Dava Daireleri kurulu tarafından oy çokluğuyla reddedildi. ADD'nin kazandığı bu davayla birlikte özel öğretim kurumlarında da Atatürk Köşesi'nin oluşturma zorunluluğu devam edecek. Yurt |
Posted: 28 Jun 2014 11:30 PM PDT Irak ve Suriye'de katliamlarını sürdüren cihatçı çetenin bayrağı, İstanbul'da tişört olarak satılmaya başlandı. Bağcılar'da açılan 'IŞİD Store'de sadece şeriat giysileri satılıyor IRAK Şam İslam Devleti (IŞİD) adlı cihatçı katillerin bayrağı, İstanbul'da yeni açılan bir mağazada tişört olarak satılmaya başlandı. İslami Giyim adıyla Bağcılar'da açılan mağazada, IŞİD'in bayrağının basıldığı tişörtler yanında sadece şeriata uygun bayan elbiseleri ve çarşaflar satılıyor. Şeriatçı gösterilerde kullanılan bayrak ve flamaların da satışa sunulduğu mağazanın dış cephesinde Ahzab Suresi'nin Türkçe meali yer alıyor. Mağazanın adı dışında satılan ürünlerde yer alan tüm yazılar ise Arapça. PEYGAMBER MÜHRÜ Bağcılar'ın en işlek caddelerinden birine bakan mağaza görenleri şaşırtıyor. Muhafazakar nüfusun yoğun olduğu ilçede IŞİD bayrağının bulunduğu tişörtler "Peygamber Efendimiz'in mührü" diye tanıtılarak satılıyor. Bilindiği gibi Irak ve Suriye'de cihat adına vahşi katliamlara imza atan şeriatçı çete, bayrağında Peygamber mührü bulunduğu için koydukları kurallara uymayanları kafir kabul ederdek infaz ediyor. HEDEF KİTLE VAROŞLARDA 30 Mart yerel seçimleri öncesi Saadet Partisi'nin seçim bürosu olarak kullandığı dükkana açılan IŞİD mağazasının Esenler, Esenyurt, Güngören, Bahçelievler, Kaynarca, Pendik, Ümraniye gibi ilçelerde de açılacağı öğrenildi. Şimdilik sadece kadınlara hizmet sunan mağazada IŞİD'in Musul'da koyduğu kurallara uygun giysiler satılıyor. Vitrinde duran mankene giydirilmiş çarşaf sadece gözler gözükecek şekilde dizayn edilmiş. Mağazada satılan tişörtlerin her birinde ayrı ayet ve sözler Arapça olarak yeralıyor. 'BUNUNLA TUVALETE GİDİLİR Mİ?' Özellikle muhafazakar kesimin ilgisini çeken mağazaya gelenlerin en fazla yönelttiği soru "Üzerinde ayet ve Peygamber mührü olan bu giysilerle tuvalete girilebilir mi?" sorusu oluyor. Provokatör aynı tişörtü giymişti IŞİD'İN ambleminin bulunduğu tişörtlerin satıldığı mağaza, Ahmet Kıyak isimli bir kişinin HDP'li gruba falçata ile saldırarak gerginlik yarattığı bölgeye çok yakın bir noktada faaliyete girdi. Lice'de 2 kişinin öldürülmesini protesto eden HDP'li gruba, Bağcılar'da elinde maket bıçağı bulunan bir kişi tepki göstermiş, şahsın üzerinde IŞİD bayrağı baskılı bir tişört dikkat çekmişti. IŞİD bayraklı tişörtlerin satıldığı mağaza, 8 Haziran'daki gerilimin yaşandığı noktaya çok yakın yerde bulunuyor. YENİŞAFAK'A KONUŞMUŞTU Ahmet Kıyak, olayın ardından evine gidip üzerini değiştirdikten sonra karakola gelerek 'Gösteri ve Yürüyüş Kanununa Muhalefet' suçundan ifade vermişti. Yenişafak Gazetesi'ne konuşan Ahmet Kıyak, "Sakallı oluşumu fırsat bilerek beni HDP binasına çekmek istediler" diyerek kendisini savunmuştu. Gazete, Kıyak'a üzerindeki IŞİD tişörtünü hiç sormamıştı. Ahmet Kıyak'ın, bölgedeki bazı mescid ve dernekler yanında sosyal medyada Çeçenistan'dan gelenler için yardım topladığı da iddia ediliyor. Kıyak'a polis kıyağı Ahmet Kıyak, HDP'li grubu tahrik ettikten sonra polisler tarafından evine gönderilerek "Karakola gidip ifadeni ver" denildi. Kıyak, üzerindeki IŞİD tişörtünü değiştirip geldiği karakolda ifade verip ayrıldı. Bağcılar'daki o mağaza camına pankart astı Bağcılar'da açılan 'IŞİD Store'de sadece şeriat giysileri satılıyor haberimiz ardından Bağcılardaki mağaza dükkan camına bir pankart astı Mağazada üzerinde Arapça yazılı baskıların bulunduğu tişörtler, atkılar, bereler ve şapkalar yer alıyor. IŞİD örgütü ile bağlantılı olduğu iddiası üzerine mağaza yetkilileri, vitrin camına "Dükkanımızın hiçbir kurum ve kuruluşla uzaktan yakından alakası yoktur. Tamamen şahsidir" cümlesinin yazılı olduğu pankartı astı. Kameralara konuşmaktan çekinen mağaza yetkilileri, IŞİD terör örgütüyle hiçbir bağlantılarının olmadıklarını kaydetti. Mağaza, internet üzerinden de satış yapıyor. Yurt |
Alevi köylerine saldıranlar Türkçe konuşuyor Posted: 28 Jun 2014 10:30 PM PDT |
Ekmeleddin İhsanoğlu - Recep Tayyip Erdoğan karşılaştırması Posted: 28 Jun 2014 09:30 PM PDT Şükrü Yavuz, İhsanoğlu'nun CHP ve MHP ziyaretlerinde yaptığı açıklamalarla Erdoğan'ın aynı konulardaki tutumunun bir karşılaştırmasını yaptı. İhsanoğlu'nun, "Cumhuriyetin kurulu olduğu ilkelere ve Anayasa'daki vasıflarına sadık bir Türk vatandaşıyım" dediğini belirten Yavuz, Erdoğan'ın ise, 'cumhuriyetin kuruluş ilkelerine bağlıyım' diyemediğini ifade etti. "Bir İhsanoğlu-Erdoğan karşılaştırması" İhsanoğlu'nun CHP ve MHP ziyaretlerinde yaptığı açıklamalarla Erdoğan'ın aynı konulardaki tutumunun bir karşılaştırması bu… İhsanoğlu, "Cumhuriyetin kurulu olduğu ilkelere ve Anayasa'daki vasıflarına sadık bir Türk vatandaşıyım" diyor. Erdoğan, 'cumhuriyetin kuruluş ilkelerine bağlıyım' demiyor. İcabında kendisini Anayasa'nın da, her şeyin de üstünde görüyor. İhsanoğlu, "Türk" olduğunu söylüyor. Erdoğan söylemiyor. İhsanoğlu, "Atatürk'ün büyük bir milli kahraman, İstiklal Savaşı'nı kazandıran büyük bir insan, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu olduğuna ve herkesin ona saygılı olması gerektiğine inanıyorum" diyor. Ağzından "Atatürk" lafı çıkıyor. Erdoğan bilinçli olarak "Atatürk" demiyor, "Mustafa Kemal" diyor. İhsanoğlu, "Laiklik konusunda; din ve siyaset işlerinin birbirinden ayrılması lazım" diyor. Erdoğan din siyaseti yapıyor. İhsanoğlu, "Mezhepçiliğe karşı olduğunu" söylüyor. Erdoğan kendi mezhebini seviyor. İhsanoğlu, "Cepheleşen, kutuplaşan bir Türkiye değil, huzur içerisinde yaşayan bir Türkiye" istiyor. Erdoğan, iktidarını ayakta tutan temel siyasi yöntem olarak Türkiye'yi kutuplaştırmaktan vazgeçmiyor. İhsanoğlu, Türkiye'de "çok huzursuzluklar, sıkıntılar var" diyor. Erdoğan'a göre her şey yolunda. Sorun varsa da onu ya muhalefet, ya paralel yapı ya da 'lobiler' çıkarıyor. İhsanoğlu, IŞİD gibi örgütler için, "İslam dinini perişan eden karanlık hareketler" diyor. Erdoğan, hükümetinin o örgütlerle ilişkisine dair yerli-yabancı iddia bombardımanına tatminkâr yanıtlar veremiyor. İhsanoğlu, "Dünyada itibar gören bir Türkiye için uzlaşı" diyor. Erdoğan, icraatı yüzünden dünyada itibar kaybı yaşayan bir ülkenin başında değilmiş gibi kayıtsız. Uzlaşmak yerine 'şahsi oynamaktan' hoşlanıyor. İhsanoğlu, "Gizli gündemi olan birisi olmadığını" söylüyor. Erdoğan, iktidarı boyunca hep gizli gündemi olmakla eleştirildi, eleştiriliyor. İhsanoğlu, "Bir şeye 'ak' deyip ertesi gün 'kara' diyen, pozisyon değiştiren bir insan" olmadığını öne sürüyor. Erdoğan'ın birbirine taban tabana zıt sözlerini içeren videolar sosyal paylaşım sitelerinde tıklanma rekorları kırıyor. İhsanoğlu, "Türkiye büyük bir millet, büyük bir devlet" ifadesi kullanırken, Türkiye'ye 'millet' diyor. Türkiye bir millet değil, bir ülke. Ya bir dil sürçmesi bu ya da 'Türk milleti' demek istemiyor İhsanoğlu. 'Türkiye milleti' demeye getiriyor. Görüşü öyle olduğundan ya da Kürt oylarını gözettiği için. Yukarıdan beri sıralanan farklarının yanı sıra, bu Erdoğan'la benzerlik gösterdikleri ilk nokta. İkincisi de 'başörtüsü'. İhsanoğlu, "Başörtüsü bir haktır" diyor. Erdoğan da öyle. İlk açıklamalarıyla İhsanoğlu, CHP ve MHP'liler için Erdoğan'dan farkını ortaya koyuyor. Peşinde olduğu muhafazakâr seçmenle Kürt seçmene de oy verdikleri Erdoğan'la benzerliğini gösteriyor. Ne dersiniz, hangisi daha önemli; İhsanoğlu'nun Erdoğan'dan farkı mı, Erdoğan'la benzerliği mi? *** Yeni talepler Cumhurbaşkanlığı seçiminde Kürt oylarına ihtiyaç duyan Başbakan, 'çözüm süreci'ne yasal zemin sağlayan tasarıyı Meclis'e göndertti. İktidar yasayla süreçteki adımları belirlemek üzere 'genel yetki' aldıktan sonra Meclis'i devre dışı bırakmaya hazırlanıyor. Tasarıda Öcalan'la ve örgütle her türlü temas yetkisi, süreci yürütenlere yasal koruma, silah bırakanlara dönüş izni ve rehabilitasyon gibi düzenlemeler yer alıyor. Öcalan, yasanın Meclis'e gelişini "tarihi gelişme" olarak niteledi. KCK Eşbaşkanı Cemil Bayık ise hemen bir açıklama yaparak, 'evet ama yetmez' dedi. "Bu yasa müzakere demek değil. Yasadan sonra derhal müzakereye başlanmalı. Müzakerenin şartları da üçüncü bir tarafın gözlemci olması ve Önder Apo'nun müzakere yürütebileceği koşullara ulaşmasıdır. Yoksa kendi yolumuzda adım atacağız" diyor Bayık. KCK daha bu tasarı yasalaşmadan hükümete yeni talepler dayatıyor. Öcalan 'tarihi gelişme' diyor, Başbakan'ın tarihe geçmek istediği de biliniyor. Bakalım ama tarihe nasıl geçecek Erdoğan? *** Görüşmenin ayrıntıları Başbakan Erdoğan, Irak Kürt Bölgesi Başbakanı Neçirvan Barzani ile görüştü. Anadolu Ajansı, "görüşmenin ayrıntıları" ile ilgili şu başlıkları geçti: "Hâlihazırdaki krizin aşılması için, Irak'ta halkın tüm kesimlerini kuşatan bir hükümetin kurulması gerektiği belirtildi…" Bunu kim istiyor? Bahsedildiği gibi bir hükümet kurulursa, koruyamadığı Türkmenlerin o hükümet tarafından korunacağını uman Türkiye. Kürtlerin umurunda mı merkezi hükümet? Bağımsızlık ilanına bir adım kalmışken, hayır. "Bölgede tutulmakta olan Türk vatandaşlarının Türkiye'ye salimen dönmelerini sağlamanın ehemmiyeti…" Kim kimden yardım istiyor 'tutulmakta olan' Türkler için? Türkiye, Barzani'den. "Görüşmede enerji alanındaki temelleri daha önce atılmış işbirliğini geliştirme ve sürdürme konusunda kararlı…" Kim kimin enerjisinin peşinde? Türkiye, Kürt Yönetimi'nin. 'Dünya Lideri'nin ülkesi, komşu ülkedeki bir bölgesel yönetime bu kadar muhtaç işte. 'Bizimkiler' Barzanilerin ayağına gitse iyice acayip olacağı için, "Başbakan'ın daveti üzerine" Barzani Ankara'ya geliyor. *** "Çok endişeliler" NATO toplantısından sonra konuşan Genel Sekreter Rasmussen, Irak konusunun Türkiye tarafından gündeme getirildiğini belirtti. "Sınırlarına yakın bölgedeki durumdan çok endişeliler" dedi. Kendinden emin görünen Davutoğlu, kapalı kapılar ardında ne diyorsa artık, "çok endişeli" görünüyor. Rasmussen'e de yayın yasağı koyma zamanı geldi! *** Kim olabilir? Hürriyet'in manşeti… "Soma'da 301 madencinin can verdiği faciada savcıların yanıt aradığı soru şu: 'Gaz ölçüm sensörleri defalarca sinyal verdiği halde üretim durmasın diye cihazları kim sıfırlattı?" Sıfırlamayı, sıfırlatmayı bilen biri olması lazım… Şükrü Yavuz Yurt Gazetesi |
Cinayet zanlıları çarşaf ile gizleniyor Posted: 28 Jun 2014 08:30 PM PDT Bursa'da 12 Haziran'da iki grup arasında 1 kişinin ölümü, 2 kişinin yaralanmasıyla sonuçlanan kavganın ardından azmettirici olduğu iddiasıyla aranan Çeçen kadın ve imam nikahıyla yaşadığı kişi, kılık değiştirerek saklandıkları evde yakalandı. İl Emniyet Müdürü Sabri Durmuşlar'ın talimatıyla Ahıska Türkü Vatan Mavludov'un (34) yaşamını yitirmesi, arkadaşı Murat Demirel (35) ve Çeçen uyruklu Mahmut Eşref'in ağır yaralanmasının ardından kaçan 9 kişinin yakalanması için özel ekip kuruldu. Yaklaşık 20 gündür zanlıları takip eden Asayiş Şubesine bağlı 6 kişiden oluşan 2 ekip, İstanbul'un Aksaray ve Pendik ilçelerinde zanlıların gidebilecekleri evlerin önünde seyyar mısır satıcısı gibi beklemeye başladı. İstanbul'daki ekiplerden destek alan Bursa polisi, azmettirici olduğu iddia edilen Çeçen Laura K. (34) ve imam nikahıyla yaşadığı Muhammed B'nin kılık değiştirdiğini belirledi. Bursa, İstanbul, Yalova ve Kocaeli'deki çeşitli adreslere de baskın düzenleyen polis, çok sayıda kuru sıkı tabanca ve mermi, sustalı bıçak, yabancı dilde basılı mühürler ve sahte pasaportlar ele geçirdi. Zanlıların kaçma ihtimaline karşı sınır kapılarını bilgilendiren ekipler, Interpol'den de destek aldı. Ekipler, zanlıları geldikleri Aksaray'daki eve düzenledikleri operasyonda yakaladı. Aikidoda siyah kuşak sahibi zanlılar ile ekipler arasında bir süre boğuşma yaşandığı öğrenildi. Tanınmamak için çarşaf giydi Yurt dışına kaçmak için sahte pasaport temin etmeye çalıştıkları sırada yakalanan Laura K'nın tanınmamak için çarşaf giydiği, Muhammed B'nin de saç ve sakalını kestiği belirlendi. Bursa'ya getirilen zanlılar, emniyetteki ifadelerinin ardından sevk edildikleri mahkemece tutuklandı. Kılık değiştiren Laura K ve imam nikahıyla yaşadığı Muhammed B, basın mensuplarınca görüntülendi. Soruşturmayı derinleştiren ekipler, olaya karışan 9 kişiye ait çok sayıda sahte pasaport olduğunu, zanlıların bir kısmının Türkiye'ye sığındığını, bir kısmının ise ülkeye yasa dışı yollarla girdiğini tespit etti. Kod adı kullanan zanlılardan Laura K'nın "Melike" diye tanındığı belirlendi. Polis ekipleri, 4 firari şüpheliyi yakalamak için çalışmalarını sürdürüyor. Hürriyet |
Posted: 28 Jun 2014 07:30 PM PDT Futbol şöleni Brezilya'da devam ederken Konami, futbol oyununun 2015 sürümü için ilk videoyu yayınladı. PES 2015'in ne zaman satışa sunulacağı ve hangi platformlara geleceği bilinmese de GameStop Italy'ye göre oyun, 26 Eylül'de PlayStation 4, PlayStation 3, Xbox One ve Xbox 360'a gelecek. GAME'e göre oyunun bir PC sürümü de bulunacak. Videoyu izlemek için tıklayın Hürriyet |
You are subscribed to email updates from Sözcü Haber To stop receiving these emails, you may unsubscribe now. | Email delivery powered by Google |
Google Inc., 20 West Kinzie, Chicago IL USA 60610 |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder