GÜNDEM


More

Sözcü Haber

Unknown on : 19 Ağustos 2014 Salı 0 YORUMLAR
Unknown
ETİKETLER :

Sözcü Haber


Embeded (İliştirilmiş) Atatürkçü buyurmuş' ki

Posted: 18 Aug 2014 02:48 PM PDT


İngilizce bir kelime olan Embedded: "Gömülmüş, iliştirilmiş, içine yerleştirilmiş, içine konulmuş, sıkıca yerleştirilmiş, gizlenmiş, saklanmış" anlamına gelir.

2010 yılı Haziran ayında yapılan Atatürkçü Düşünce Derneği'ne Genel Başkan olarak "iliştirilen" TÇ; Türkiye'de karşı devrimin hukuksal altyapısının oylanması anlamındaki 2010 Anayasa Referandumunda Şubelere bir genelge gönderilerek "TARAFSIZ KALIN" çağrısı yapmıştı.

10 Ağustosta yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde izlediği yöntemde ilkinden farksızdır. ADD Tarafından yayınlanan bildiride; "Derneğimiz partiler üstü bir çalışma anlayışına sahiptir Atatürk ilke ve devrimlerinin savunucusu olarak bu seçimlerde, herhangi bir aday için açık ya da kapalı destek kampanyası yürütülmeyecek

Atatürkçülere düşen görev, sandığa giderek demokratik, laik, cumhuriyet yıkıcıları ve bölücülere karşı birlik olmaktır." Denilmekteydi.

O günlerde bunun anlamını şöyle açıklamıştım." Atatürkçüler, Ortadoğu'da emperyalizmle "hemhal" olmuş, Atatürk devrimleri ile sorunlu, Kemal Derviş'in ifadesiyle, "Küresel değerlere bağlı" Ekmeleddin İhsanoğlu'na "tıpış-tıpış" oy verecekler."

Embedded (iliştirilmiş) Atatürkçü TÇ, gericiliğin, vurgunculuğun ve emperyalizmin baş temsilcisinin 10 Ağustosta, meşruiyeti olmayan, hükümsüz bir seçimle Cumhurbaşkanı seçilmesi üzerine yaptığı değerlendirme açıklamasında ise şöyle diyor. "Sonuç olarak, devletin tüm olanaklarını reklam ve propaganda amacıyla kullanan RTE, hem muhalefetin, hem de seçime katılmayan kesimlerin katkıları sayesinde cumhurbaşkanı seçilmiştir."

Yani; Embedded (iliştirilmiş) Atatürkçümüz, gerici ve dinci Faşist RTE'nin karşısına çıkarılan bir başka gerici, küresel/ emperyalist değerlere bağlı ve Şeriatçılara dost, Kemalizm'le sorunlu Ekmeleddin' in seçilememesinin sorumlularını "büyük bir öngörü!" ile belirlemiş. RTE "seçime katılmayan kesimlerin katkıları sayesinde" seçilmiş..

Embedded (iliştirilmiş) Atatürkçümüz, önce dinci, faşist gericinin karşısına başka bir gerici ile çıkılmasını destekliyor. Sonuçta ADD adına yaptığı açıklamada, alınan yenilginin sorumluları "seçime katılmayan kesimlerdir" değerlendirmesini yapıyor.

Sade yurttaşların, Atatürkçülerin, ilericilerin, yurtseverlerin iradesini yansıtan bir adayın CB seçimlerine aday olarak katılmasını engelleyen yasal düzenlemelerin, "bir başka gericiyi" dayatan CHP yönetiminin, bu dayatmayı "tıpış tıpış" onaylayan, destekleyen ADD Yönetiminin hiçbir sorumluluğu yok. Başka bir söylemle "seçime katılmayanlar (15 milyon) İki gericiden birine oy vermeyenler, "kırk katır-kırk satır"ı reddedenler ülkemizde yaşanan faşist rejimin sorumluları!

Embedded (iliştirilmiş) Atatürkçümüze hatırlatalım o zaman.

1- Emperyalizm, egemenlik kurmaya çalıştığı ülkelerde gericiliğin, dinci akımların en büyük destekçisidir. Çünkü sömürgeleştirilmeye çalışılan ülkelerde emperyalist kuşatmaya karşı çıkacak bir ulusalcı direniş, dinci gericiliğin ulus düşmanı ve vatan savunmasını umursamayan anlayışı sayesinde engellenmiş olur.

2- Atatürkçülerin/ Kemalistlerin asla ödün vermediği/vermemesi gereken temel ilke Altı Ok programıdır. Altı Ok çizgisi, gericilikle mücadeleyi, emperyalizmle mücadelenin olmazsa olmaz gereği sayar. Bu nedenle iki gerici-bir bölücüden herhangi birine oy vermemek değerli ve onurlu bir duruştur.

3- Cumhurbaşkanlığı seçimi göstermiştir ki, toplam seçmen sayısının yüzde 37'sinin desteği ile seçilen hırsızlığı, zorbalığı ve emek düşmanlığı tescilli bir kişinin aldığı oylar suçlarının üzerini örtmeye yetmeyecek, cumhurbaşkanlığı için gerekli meşruiyeti sağlamayacaktır. Çünkü Recep Tayyip Erdoğan'a halkın yüzde 63 ü onay vermemiştir. Yani RTE'nin oluşturmaya çalıştığı dinci-faşist rejimin karşısında yüzde 60'ın üzerinde bir muhalefet vardır.

4- İktidar olma adına ilkesizliği ilke haline getiren , gericilikle kol kola girmekte bir sakınca görmeyen muhalefetin sağa açılma-AKP'lileşme, muhafazakârlaşma stratejisi iflas etmiştir. Bu gerici stratejinin kuyrukçuluğunu bırakmayan Embedded (iliştirilmiş) Atatürkçülük de iflas etmiştir.

Tüm Embedded (iliştirilmiş) Atatürkçülerin halkçı-devrimci mücadeleyi umutsuzluk içerisinde boğma çabalarına karşın, dinci-faşist rejimin karşısında yerini almış olan yüzde 60'ın üzerindeki toplumsal muhalefetin, örgütlenmesi ve yeniden Kemalist cumhuriyet için Atatürk bayrağını yükseltme zamanı.

MAHMUT ÖZYÜREK

Rusya Türkiye’ ye Pazar mı Oluyor ?

Posted: 18 Aug 2014 02:41 PM PDT


Rusya Türkiye' ye Pazar mı Oluyor ?

Avrupa Birliği ve ABD'nin yaptırım uygulamasını Rusya karşılıksız bırakmadı. Rusya AB ve ABD'nin kırmızı et, tavuk eti, süt ve süt ürünleri ithalatına yasak getirdi. AB çiftçi örgütleri ve ambalajlı süt ve süt ürünleri firmaları endişe içindeler.!

Bu yasağın ardından Rus yetkililerin Türkiye'deki Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, et ve süt ile ilgili sivil toplum kuruluşları ile görüştükleri haberlerini ajanslar haber olarak geçti. Bu görüşmelerde tavuk eti, süt ve süt ürünleri fiyatlarımızı öncelikle öğrendikleri muhakkak. Türkiye elbette ki Rusya'ya kırmızı et satamaz. Fiyatlarımız çok yüksek.

Gelelim diğer mallarımıza. Tavuk (Piliç) eti, balık, süt ve süt ürünlerine

Piliç etinde karşımızda Brezilya olacak. Pilicin hammaddesi mısır ve ağırlıklı olarak soyadır. Mazot pahalı olduğu için Türkiye mısırı ve soyayı Brezilya'dan pahalı üretiyor. Üstelik Türkiye büyük bir soya üretim açığına sahip olup yıllık 200-250 bin ton soya üretirken 1 milyon tona yakın soya ithal ediyor. Brezilya'nın Rusya'ya uzak, Türkiye'nin yakın olması nakliye maliyetleri açısından Türkiye için fırsat olarak görülebilinse de Rusya'nın büyük ithalat hacmi Brezilya'nın mesafedeki dezavantajı ortadan kaldırıcı bir fiyat sunuşuna tanık olunacaktır. Dolayısı ile Türkiye'nin Rusya'nın piliç pazarından büyük pay kapması söz konusu olamaz. Bu yüzden kısmi bir ihracat artışı olabilecektir. Kültür balığında ise ciddi bir ihracat artışı söz konusu olacaktır.

Peki Ya Süt ve Süt Ürünleri?

Dünya'da süt ve süt ürünleri ticaretinin % 90' ı süt tozu satışı şeklinde gerçekleşmektedir. Bir bakıma süt ve süt ürünlerindeki rekabet süt tozu üzerinden yapılmaktadır. Avrupa Birliği ve ABD, Yeni Zelanda ile rekabeti ancak süt tozu üretimine yüksek teşvikler ile sürdürebilmektedir.

Yeni Zelanda ekonomisi büyük ölçüde süt ve süt ürünleri ihracatına dayalı Ülkenin toplam ihracatının neredeyse 1/3'ünü oluşturan süt ve süt ürünleri sektörü, GSYH'nın da yaklaşık %30'unu oluşturuyor. En son açıklanan verilere göre süt ve süt ürünleri fiyatları ülkede sert düşüş göstermeye devam ediyor. Örneğin, ülkedeki süt tozu fiyatları son 2 yılın en düşük seviyesine gerileyerek %11,5'lik bir düşüş göstedi. Geçtiğimiz Şubat ayında ise fiyatlarda %46'lık bir düşüş yaşanmıştı.

Rusya Pazarında AB ve ABD'nin yerini Türkiye'nin süt ve süt ürünlerinde alabilmesi ham hayaldir. Ülkemizde endüstriyel süt sektörü iç piyasada % 80'lerde kazanç sağlamaya alışkındır. Bu alışkanlığı da terk etmezler. Yakın gelecekte Rusya'ya niçin mal satamıyorsunuz denildiğinde de ''devlet parasal teşvik vermedi'' şeklinde cevapları da hazır olacaktır.

Velev ki yanlışlıkla Rusya'ya yıllık 200-300 milyonluk süt ve süt ürünleri satacak olsak Türkiye'deki olmayan iç piyasa düzeni bozulur. Et ve süt Kurumu'nu sütte piyasa düzeni kurmak için kuranların ve o piyasaya nasıl müdahale edileceğini bilmeyen siyaset ve kamu bürokrasisinin Rusya Pazarının bir kurtlar sofrası olduğuna akıl-sır erdirmesi mümkün değildir.

Türkiye'deki süt tozu fabrikaları yıllık 60 bin ton ürettiği süt tozunu tarım desteklerinden parasal destek alarak ihraç edebiliyor. Süt ve süt ürünlerinde 2012 yılındaki ihracatın hemen hemen tamamı süt tozu parasal destekleri ile yapılabilmiştir. Devletin yaklaşık 60 milyon TL' yardımına karşılık olarak yaklaşık 224 milyonluk ihracat yapılabilmiştir. Yani bir bakıma %25 devlet desteği gerçekleşmiştir. Bu konularda çok yazdığımız için işin ayrıntılarını tekrarlamak istemiyorum.

Sözün kısası piliçte Brezilya, süt ürünlerinde Yeni Zelanda'nın eli armut toplamıyor.!

Kaldı ki Rusya'nın AB ve ABD'nin süt ve süt ürünlerine yasak freni Dünya'da arz sorununu da oluşturabilir. 2008 yılında süt tozundaki melaminden bebek ölümleri meydana gelince Çin'in üç-beş aylığına süt tozu ithalatına ithal frenini üç-beş ay sürdürünce Dünya'da arz, ihracat fazlası geldiği ve o arz fazlasının fiyatları nasıl düşürerek ülkemiz piyasasını da derinden etkilediği hatırlardadır. Dimyata Pirince giderken evdeki bulgurdan olmayalım. Kısaca hatırlatmak gerekirse Çin, 2008 yılında süt tozuna ithal yasağı getirince süt tozu fiyatları düştü. Türkiye de 2008 yılında (halen de) süt tozu ithalatında % 140 gümrük vergisi olmasına rağmen AB'nin dampingli süt tozları Türkiye'ye girerek çiğ süt sektörünü vurmuştu. 2008 haziran ayında 55-60 kuruş olan çiğ süt fiyatları temmuz ayında 39 kuruşa inmesi ile 1 milyon süt ineği kasaba gitti. Ayrıca bir konuda da çiğ süt üretim sektöründeki sivil toplum kuruluşlarının dikkatini çekmek istiyorum: Ekonomi Bakanlığı'nın Rusya'ya ve diğer ülkelere süt ve süt ürünleri ihracatına vereceği Dahilde İşleme Rejimi Çerçevesindeki (DİR) belgesine mahsuben ilgili firmaların yapacakları süt tozu, süt konsantresi ithalatlarının iç piyasadan çiğ süt satın alımlarını durdurmalarına fırsat verilmemelidir.

Yukarıda Brezilya, Yeni Zelanda'nın eli armut toplamıyor demiştik. Aynı durum AB ve ABD için de söz konusudur. 2008 yılında gerçekleşen olayları kısaca hatırlatmıştık.!

ABD ve AB için gıda, bilhassa et, süt ve süt ürünleri stratejik bir üründür. Türkiye'deki gıda, tarım ve hayvancılık bürokrasisi için ise ancak laf olarak ifade edilen üründür.

Çapar Kanat
https://twitter.com/caparkanat

Hiç yorum yok: