GÜNDEM


More

Sözcü Haber

Unknown on : 4 Ağustos 2014 Pazartesi 0 YORUMLAR
Unknown
ETİKETLER :

Sözcü Haber


Ben çarkçılığı bilmem, benim gemim yok

Posted: 03 Aug 2014 08:00 AM PDT


Çatı adayı İhsağoğlu'nun kendisine, "çarkçı" diye lakap takan Erdoğan'a cevabı çok manidar oldu
Cumhurbaşkanı adayı Ekmeleddin İhsanoğlu, Kahramanmaraş mitinginde, "Sen daha İstiklal Marşı'nı bilmiyorsun, profesör olsan kaç yazar çarkçı Ekmel?" diyen Başbakan Erdoğan'a Hatay'dan yanıt verdi. İhsanoğlu, "Başbakan bana Çarkçı Ekmel diye lakap takmış. Ben Çarkçılığı bilmem, benim gemim yok" dedi. Havayoluyla kente gelen İhsanoğlu ve eşi Füsun İhsanoğlu'nu CHP Hatay Milletvekilleri Hasan Akgöl, Mehmet Ali Ediboğlu, Refik Eryılmaz, MHP Hatay illetvekili Şefik Çirkin, Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı Lütfü Savaş ve partililer karşıladı. Buradan seçim otobüsü ile Samandağ ilçesine geçen İhsanoğlu'na yol boyunca vatandaşlar yoğun ilgi gösterdi. İlçede bulunan Hz. Hızır Türbesi'ne giden İhsanoğlu, eşiyle dua etti. Kapısuyu Mahallesi'nde vatandaşlarla bir araya gelen İhsanoğlu, daha sonra 75. Yıl Cumhuriyet Alanı'nda halka hitap etti. İhsanoğlu, burada yaptığı konuşmada Türkiye'de huzur, güven, kardeşlik, birlik ve beraberlik olması ve gerginlik yaşanmaması için yola çıktığını söyledi.

Dayanışma içinde olacağız
Türkiye'nin komşularıyla özellikle Suriye ve Irak ile huzur ve kardeşliğin olmasını istediklerini ifade eden İhsanoğlu, şöyle devam etti: "Ben bu yolculuğa şu hedefler için çıktım; Türkiye'de huzur olsun, güven olsun, gerginlik olmasın, kardeşlik olsun, birlik ve beraberlik olsun, bunun için yola çıktım. Biz kardeşlerimizle asırlar boyu yaşadık. Bu sınırlar daha yüz sene bile olmadı. Yüz sene önce sınır mı vardı Allah aşkına? Biz bunları birleştirmek isterken birileri bizi ayırdı. Biz bu ayrılıkları göndermek istiyoruz. Biz tekrar birlik ve beraberlik istiyoruz. Biz Ortadoğu'da komşularımızla barış içerisinde yaşamak istiyoruz. Biz işbirliği ve dayanışma içerisinde olmak istiyoruz."

Komşunun sıkıntısı bize sıçrar
İçerideki huzurun ancak komşuların huzurlu olmasıyla gerçekleşeceğinin altını çizen İhsanoğlu, "Bizim refahımız ancak komşularımızda olursa olur. Ama komşularımızda sıkıntı olursa, ateşler olursa bize sıçrar. Bunun müsebbibini biz biliyoruz. Bizi ayırmak isteyenleri, bizi düşman etmek isteyenlerin oyununu bozacağız. Önümüzdeki pazar günü bozacağız" diye konuştu. İhsanoğlu, cumhuriyetin temellerinin laiklik ve demokrasi olduğunu vurguladı. Hiç kimsenin özel hayata müdahale etmesini ve hiç kimsenin "kadınlar kahkaha atmasınlar" demesini istemediklerini ifade eden İhsanoğlu, vatandaşlardan 10 Ağustos'ta sandığa gitmelerini, oylarını kullanmalarını ve sandığa sahip çıkmalarını istedi.


Yeniçağ

Devlet Erdoğan’a çalışıyor

Posted: 03 Aug 2014 07:59 AM PDT


Kılıçdaroğlu, "Devletin valisi, kaymakamı, emniyet müdürü, herkes, Erdoğan için çalışıyor. Böyle bir seçim sistemi olur mu? Benim ödediğim vergiyle propaganda yapıyor" dedi
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, cumhurbaşkanı adayı ve Başbakan Tayyip Erdoğan'ın seçim sürecinde devletin bütün imkanlarını kullandığını iddia ederek, "Devletin valisi, kaymakamı, emniyet müdürü, herkes, Erdoğan için çalışıyor. Böyle bir seçim sistemi olur mu?" dedi. Cumhurbaşkanı adayı Ekmeleddin İhsanoğlu'nun seçim çalışmalarına destek amacıyla Tokat'a giden Kılıçdaroğlu, gündeme ilişkin sorularını yanıtlarken şunları söyledi:

Herkesi seferber etmiş
"Başbakan Erdoğan, benim ödediğim vergiyle propagandasını yapıyor. Ben o vergiyi niye ödedim? 'Erdoğan gitsin propaganda yapsın'diye değil. Vergiyi, 'ülkede gelir dağılımında adaletsizlik varsa bu giderilsin, işsizlik varsa bu giderilsin, aç-yoksul varsa açlığı, yoksulluğu giderilsin'diye ödedim. Altında arabası, uçağı, parası, her şeyi var. Devletin valisi, kaymakamı, emniyet müdürü, herkes, Erdoğan için çalışıyor. Bunun adaletsiz olduğunu biz de biliyoruz, bütün dünya da görüyor zaten. Bakın şimdi her tarafta Erdoğan'ın posterleri var. Bu neyi akla getiriyor biliyor musunuz? 1940'ların Almanyasını, Mussoli'nin İtalyasını... Orada da sadece diktatörlerin resimleri olurdu. Nereye giderseniz böyle bir tablo olur mu? Hangi eşit şartlardan söz ediyoruz. Birisi iman kuvvetiyle, bilgisiyle, birikimiyle yola çıkmış 'adil bir seçim olsun, tarafsız bir cumhurbaşkanı olsun'diye propaganda yapıyor, öbürü Türkiye Cumhuriyeti'nin bütün imkanlarını seferber etmiş, valiyi, kaymakamı, bürokrasiyi seferber etmiş, o da seçime gidiyor."

Yazık bu ülkeye
"Cumhurbaşkanı adaylarına maddi destek için açılan hesaba bir çaycının 9 bin lira bağışta bulunmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?" şeklindeki soru üzerine de Kılıçdaroğlu, "Çaycıya sormak lazım, demek ki iyi para kazanıyor. Ayda 30-40 bin lira kazanıyor ki onu vermiş" dedi. Kılıçdaroğlu, paraların nasıl toplandığını bildiklerini belirterek, şunları söyledi: "Kimlerin nasıl baskı kurduğunu biliyoruz. Bunların hepsini biliyoruz. Vatandaşımızın da bilmesi, görmesi lazım. Vatandaşın şunu düşünmesi lazım; 'Ya arkadaş, 3 kişi seçime gidiyorsunuz, televizyon programına çıksanız da her birinize aynı soru sorulsa, her birinizin verdiği cevaba bir bakalım. Tercihimizi ona göre yapalım.' Neden korkuyor Erdoğan? Neden çıkmıyor? Obama korkmuyor, çıkıyor. Almanya'da, Fransa'da liderler, televizyonlara çıkıyor, korkmuyor ama Erdoğan korkuyor, neden? Kafayı takmış, 'İstiklal Marşı şöyle oldu, İstiklal Marşı böyle oldu' diye. Ya sen promterdan İstiklal Marşı'nı okuyamadın. Yani yazılı metin var, yazılı metinden İstiklal Marşı'nı okuyamadın. Şimdi İstiklal Marşı üzerinden propaganda yapıyor."


Yeniçağ

Türkmen coğrafyası Türkmensiz kalıyor!

Posted: 03 Aug 2014 07:55 AM PDT


Doğup büyüdükleri topraklarda soykırıma uğrayıp, canlarını kurtarmak için göç eden Türkmenler hakkında hazırlanan rapor, acı gerçeği gözler önüne serdi
Türkmenlerin yaşadığı dramı daha iyi anlatmak, sorunlarına acilen çözüm bulmak için yeni örgütlenmelere gidiliyor. İlk olarak, İstanbul'da yerleşik Türkmeneli Araştırma ve Düşünce Merkezi'nde, başta Türkmeneli İşbirliği ve Kültür Vakfı temsilciliği olmak üzere, bu kentteki çeşitli Türkmen sivil toplum örgütleri başkanları ve Kerkük'ten bazı Türkmen siyasetçilerinin katılımlarıyla geçen 27 Temmuz'da büyük bir toplantı düzenlendi.

300 bin göçmen
Türkmeneli Araştırma ve Düşünce Merkezi Başkanı Cüneyt Mengü, bu toplantının amacının Türkmeneli bölgesinde cereyan etmekte olan dramatik ve kaygı verici gelişmeler karşısında çözüm arayışları, Irak dışında yaşayan Türkmenlerin nasıl katkıda bulunabilecekleri, yardım kampanyalarının tek elden yürütülmesi ve Türkmenler adına diaspora gücünün güçlendirilmesi gibi öncelikli konular olduğunu ifade etti. Toplantıda Türkmeneli İşbirliği ve Kültür Vakfı ile Beladi Stratejik Çalışmalar ve Araştırma Merkezi tarafından sunulan raporlarda, hali hazırda yalnız Telafer kentinde evinden ve yurdundan göçe zorlanan kişi sayısının 220 bin kişi olduğu açıklandı. Bu rakama diğer Türkmen bölgelerinden göç edenler de eklendiğinde sayının 300 bini aştığı dile getirildi. Cüneyt Mengü, Telafer'den göç edenlerin büyük bir bölümünün Sincar'da yol kenarlarında, okul, cami ve dükkan gibi mekanlarda yerleştiğini, diğerlerinin ise Peşmerge kontrolü altında olan Kerkük, Erbil ve Tuzhurmatu'ya girişinin IKYB tarafından engellendiğini söyledi. IŞİD'in kontrolünde olan Kerkük'ün batısındaki Amirli, Beşir, Biravculu, Karanaz, Çardaklı, Bastamlı, Yenice gibi köylerden binlerce insanın bir kısmı çöllerin ortasında, geri kalanları ise Kerkük'teki cami, okul ve hüseyniyelerde yaşamlarını zor şartlar altında idame ettirdiğini belirten Mengü, şöyle konuştu: "Bu toplantıda Türkmenlerin içinde bulunduğu bu vahim durum karşısında Irak'ın içinde ve dışındaki tüm sivil toplum örgütlerinin temsilcilerinin yanı sıra Türkmen kanaat önderleri ve siyasetçilerinin katılımlarıyla ister Bağdat ister İstanbul'da acilen bir konferans yapılması gereklidir."

Güvenli bölge şart
Mengü, Irak'ta meydana gelen bir dizi olaylar sonucunda Türkmeneli Bölgelerinin IŞİD'ın kontrolünün altına girmesi, diğer kısmının ise Bölgesel Kürt Yönetimi altında kalması nedenleriyle Türkmenlerin yaşadıkları coğrafyaları kaybetmek üzere olduğunu kaydetti. Mengü, şöyle dedi: "Irak'ta 1991'de olduğu gibi Türkiye ile birlikte uluslararası camianın devreye girmesi ve Türkmenler için Türkmeneli'nde güvenli bölgenin ihdas edilmesi yolunda gerekli çalışmalar başlatılmalıdır." Toplantıda sunulan raporların özetinin fotoğraflarla desteklenen belgelerle Türkiye'deki kurum ve kuruluşlar ile uluslararası insan hakları kurumlarına gönderilmesi öneriler arasında yer aldı.

Yeniçağ

Siz daha İstiklal Marşını öğrenmeden ben onu anamın sütü ile beraber emdim

Posted: 03 Aug 2014 07:52 AM PDT


Erdoğan'ın "İstiklâl Marşımızı bile bilmiyor" sataşmasına İhsanoğlu,"Hadi oradan canım" diye karşılık verdi
Cumhurbaşkanı adayı Ekmeleddin İhsanoğlu, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın Van'da kendisi hakkında söylediği "Mehmet Akif'in kabrinde dörtlük okuyor, bu Çanakkale şehitleri şiiri diyor. Babamın arkadaşı dediği Mehmet Akif'e yaptığın saygısızlığa yazıklar olsun. Senin Prof.'luğuna yazıklar olsun" şeklindeki sözlerine Adana'dan yanıt verdi. Adana Seyhan Belediyesi'ne ait kültür merkezinin Mehmet Akif Ersoy Salonu'nda konuşan İhsanoğlu, "İstiklal Marşını bilmiyormuşum. Hadi oradan canım sen de. Yahu, siz daha İstiklal Marşını öğrenmeden ben onu anamın sütü ile beraber emdim. Akif'in, büyük şairimiz, milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy'un dünyada en çok sevdiği, en güvendiği arkadaşının oğluyum ben" dedi.

Hayret ediyorum
İhsanoğlu şunları söyledi: "hayretler içinde kalıyorum. Bu benim söylediğim söz arefe günüydü. Şehitliğe gittim hem şehitlerimizin ruhuna hem de baba dostu Mehmet Akif Ersoy'un kabrinde fatiha okudum. Orada şehitlerin aileleri gelmişti, onalar da benim etrafımda toplandılar ve devletin kendilerinin kapısını hiç çalmadığını söylediler. Orada "Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda, şüheda fışkıracak toprağı sıksan şüheda" beytini okudum ve orada bir arkadaşın sorusu üzerine şüheda fışkıracak, şüheda şehidin çoğuludur... Bu sözün de Çanakkale şehitleriyle ilgili olduğunu söyledim."

Şehitlere baksınlar
"Şimdi beni edebiyattan imtihan edenler şunu düşünmeli" diyen İhsanoğlu şöyle devam etti: "Ben bu edebiyatı çok iyi biliyorum. Bana su parası, ekmek parası, başörtüsünden imtihan ettiler. Buradan da imtihan etmek isteyenlere şunu söylüyorum: İstiklal Marşı, Çanakkale savaşı, Yahya Kemal Beyatlı ve Fuzuli'nin su kasidesi bunlardan birini seçsinler. Ama en önemlisi insanların edepten sınıftan geçmesidir. Bu arada şühedanın edebiyatıyla değil şehitlerin aileleriyle meşgul olsunlar. Ben İstiklal Marşı'nı, Mehmet Akif Ersoy'u anamın sütüyle emdim. Biz Akif'in emanetine hiçbir zaman ihanet etmedik. O satırların altına imzamı atarım. Çünkü Türk oğlu Türk'üm. Benim hiçbir zaman başka pasaportum olmadı. Evet gurbette doğdum ama bu toprakların insanıyım." İhsanoğlu, "Cumhurbaşkanlığı kimsenin inhisarında değil. Ben sokaktan gelmedim. Ben gökten zembille inmedim. Meclis'te 4 parti var. 2 parti bir aday gösterdi, diğer 2 parti de kendi adaylarını gösterdi. Bunda yanlış ne var?" dedi. İhsanoğlu, seçimlerde şaibe iddialarıyla ilgili de "Şimdiden herkesin görev alması lazım" diye konuştu.


Adana'da şehir turu attı
Adana'ya önceki gece giden ve hayatını kaybeden Adanalı şarkıcı Murat Göğebakan için babasının evinde kurulan taziye çadırını ziyaret eden Ekmeleddin İhsanoğlu, dün sabah kendisini destekleyenlerin oluşturduğu konvoy eşliğinde şehir turu attı. Adana Milletvekilleri MHP'li Seyfettin Yılmaz, CHP'li Ali Demirçalı ve Mersin CHP Milletvekili Aytuğ Atıcı ile CHP ve MHP il başkanlarının da eşlik ettiği İhsanoğlu, kent turunun ardından Adana Valisi Mustafa Büyük'ü makamında ziyaret etti. Basına kapalı gerçekleşen 20 dakikalık görüşmenin ardından İhsanoğlu, yine halkı selamlayarak Büyükşehir Belediye Başkanı MHP'li Hüseyin Sözlü'yü makamında ziyaret etti. İhsanoğlu'da vatandaşlar büyük ilgi gösterdi.


"Herkesim Cumhurbaşkanı olacağım"
Adana'daki programının ardından Mersin'e geçen Ekmeleddin İhsanoğlu'nu Tarsus ilçesine bağlı Yenice Mahallesi'nde bir grup karşıladı. Otobüsten gruba seslenen İhsanoğlu, 76 milyonun ve tüm Türkiye'nin cumhurbaşkanı olacağını söyledi. İhsanoğlu, "Haksızlık, adaletsizlik ve eşitsizlik yok olacak. Kanun hakimiyeti, hukukun üstünlüğü yeniden tesis edilecek. Vatandaşlarımız istedikleri huzura ve güvene kavuşacaklar. Türkiye'nin de yurtdışındaki itibarı yeniden tesis edilecek" dedi.


Yeniçağ

Türkiye gücünü kaybetti

Posted: 03 Aug 2014 07:44 AM PDT


İngiliz Economist dergisi dış politikamızı ağır bir dille eleştirdi: Türkiye'nın dış politikası kötü komşuluk. Kibir, Sünni mezhepçilik ve AKP'nin kötü kararlarının bir karışımı neticesinde Türkiye yumuşak gücünü tüketti. Musul fiyaskosu da bölgede azalan nüfuzunun göstergesidir.
İngiliz Economist dergisi son sayısında Türkiye'nin dış politikasını değerlendirdi. "Türkiye'nın dış politikası kötü komşuluk" başlıklı haber yorumda, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'na yönelik ciddi eleştiriler yer alıyor. Dergi yakın zamana kadar AB ile üyelik müzakerelerinde bir NATO üyesi olan Türkiye'nin, İslam ve demokrasinin bir arada yaşayabileceğine parlak bir örnek olarak gösterildiğini vurguluyor. Derginin haberinde "Ancak kibir, Sünni mezhepçilik ve Adalet ve Kalkınma Partisi'nin kötü kararlarının bir karışımı neticesinde, (Türkiye) yumuşak gücünü tüketti" deniliyor. Yazıdan bazı bölümler şöyle: "Musul'da ülkesinin konsolosluğunu açan Davutoğlu " Sizi kendimizin bir parçası olarak görüyoruz, ben sizin de bakanınızım " diyordu. Sözleri Türkiye'nin, Balkanlar, Orta Asya ve Orta Doğu'yu kapsayan bir Sünni hilaline liderlik etmeye yönelik yeni-Osmanlıcı hayallerine bir ipucu sağlıyordu. Beş yıl sonra Türk konsolosluğu eski adı İŞİD olan İslam Devleti'nin merkezi olarak hizmet vermeye başladı. Musul fiyaskosu Türkiye'nin bölgede azalan nüfuzunu göstermekte. Türkiye'nin cihadistlerle ilişkisi olduğu iddiaları Washington'da endişeye neden oluyor. Bir ABD yetkilisi " Erdoğan'a derin bir güvensizlik var " diyor. Davutoğlu Çeçenistan ve Afganistan gibi yerlerde cihadı savunurdu. İsrail'e de " jeopolitik bir tümör " derdi."

Yeniçağ

Çiftçileri korumaya alın

Posted: 03 Aug 2014 07:39 AM PDT


Rapora göre, tarım ürünleri fiyatlarında gelecek iki yıl düşüş bekleniyor. Zorluklarla mücadele eden çiftçilerin hükümetlerce korumaya alınması şart
Merkezi Paris'te bulunan Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD), tarım ürünleri fiyatlarında son dönemde gözlenen düşüşün, gelecek iki yıl için de süreceği tahmininde bulundu. OECD Genel Sekreteri Angel Gurria, hükümetlerin çiftçilere karşılaştıkları zorluklarla mücadele edebilmesi konusunda daha fazla yardımcı olmaları ve zor durumdaki kişilere yönelik daha fazla sosyal koruma tedarik etmesi çağrısında bulundu. OECD'nin "Tarımda Genel Görünüm" raporunda; tarım ürünlerine yönelik talebin kararlılıkla süreceği belirtilirken, hububatın yine en fazla tüketilecek gıda olma özelliğini koruyacağı bildirildi.

Pazara istikrar geldi
OECD Genel Sekreteri Angel Gurria, "Olağanüstü seyreden yüksek fiyatların ardından tarım pazarlarının giderek daha istikrarlı bir hale geldiğini" söyledi. Hükümetlerin son dönemde kararlı tarım ticareti ile ilgili politikalarının bunda etkili olduğunu belirten Gurria, bununla birlikte, daha atılacak çok adımın olduğunu söyledi. OECD Genel Sekreteri, özellikle tarım ticareti, verimlilik ve yoksullukla mücadelede daha fazla çaba gösterilmesi gerektiğini ifade etti.

Yatırıma devam
Hükümetlerden; tarım veriminin artması için daha fazla yatırım yapmasını isteyen Gurria, yine hükümetlerin çiftçilere karşılaştıkları zorluklarla mücadele edilmesi konusunda daha fazla yardımcı olmaları ve zor durumdaki kişilere yönelik daha fazla sosyal koruma tedarik etmesi çağrısında bulundu.


Sulamada elektriğe bağımlılığa son
Tarımsal sulamada çiftçilerin; Dicle Elektrik Dağıtım AŞ'ye (DEDAŞ) olan borçları yüzünden; elektrik kesintilerine bağlı gerginliklerin yaşandığı Güney Doğu'da; GAP suyunu bereketli topraklarla buluşturacak Ceylanpınar- Mardin Sulama Kanalı Projesi'nin tamamlanması çalışmaları; olanca hızı ile sürüyor. Viranşehir ve Ceylanpınar ile Derik, Kızıltepe ve Nusaybin ovaları, çalışmalar bitince cazibeli sulama yöntemi ile sulanacak. Arazilerini sulamak için elektriğe ihtiyaç duyan çiftçiler, elektrik faturası ödemek yerine ihtiyaçları olan suyu kullanacakları günü heyecanla bekliyor.

Elektriği su için kullanıyorlar
Ziraat Mühendisleri Odası Mardin Şube Başkanı Mehmet Ali Dündar, Mardin'de sulanan tarım arazisinin yaklaşık 4 milyon dekar olduğunu ifade ederek, şöyle konuştu. "3 milyon 850 bin dekarı aşkın araziye sahibiz. Bunun büyük bölümü tarım yapılabilecek alanlar. 5 bin ila 7 bin arasında sulama kuyusuna sahibiz. Tropik ürünler hariç her türlü ürün Mardin'de yetişebilir. Bölgede tarım ve sulamadan elde edilen marjinal gelirin, sulama olmaması halinde ancak 5'te birini elde edebiliriz. İlde 2,5 milyon ton buğdaya eş değer tarımsal ürün elde ediyoruz. Suyun olmaması halinde bu 500 tona düşer."
Dündar, GAP çerçevesinde sulama kanallarının tamamlanmasıyla bölgedeki enerji sıkıntısının büyük bir kısmının ortadan kalkacağına inandıklarını kaydederek, GAP suyunun toprakla buluşması halinde DEDAŞ ile bir sorun kalmayacağını dile getirdi.
"GAP kanallarının bitirilmesiyle bölgedeki enerji sıkıntısı çözüleceği gibi birim alandan elde edilen ürün artacak. Çiftçi su satın almak istiyor, elektrik değil. Çiftçi elektriği su için kullanıyor. GAP suyunun bir an önce ovadaki toprakla buluşması gerekir" diyen Dündar, elektriğin pahalı bir enerji olması nedeniyle umutlarının GAP olduğunu vurguladı.


İzmir tarımı, birleşerek güçlenecek
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu'nun önderliğinde toplanan tarım sanayicileri, sektöre güç kazandıracak yeni model arayışında "birleşme" yi gündeme aldı. Kocaoğlu, üretici kooperatifleri ve ziraat odası başkanları ile ilk toplantısının ardından, bu defa Ege Bölgesi Sanayi Odası (EBSO), İzmir Ticaret Odası (İZTO), İzmir Ticaret Borsası (İTB) ve Ege İhracatçı Birlikleri (EİB)'ne mensup tarım sanayii üreticileri ve tacirleri ile buluştu.
İzmir tarımında Türkiye'ye örnek olacak yeni bir model arayışıyla düzenlenen toplantının açılışında söz alan Başkan Kocaoğlu, "İzmir tarımının gelişmesi, niteliğinin ve niceliğinin artması, çeşitlendirilmesi, tarım ürünlerinin pazarda değerini bulması için neler yapabiliriz arayışını sizlerle birlikte belirlemek istiyoruz. Tarımın kalkınması için yol haritamızı ve stratejik planımızı birlikte oluşturmayı hedefliyoruz." dedi. Yarımada için yaklaşık 300 sayfalık stratejik plan hazırladıklarını ve bu çalışmanın İzmir Kalkınma Ajansı (İZKA) tarafından basılmak üzere olduğunu aktararak, "Şimdi hem Küçük Menderes Havzası için hem de Bakırçay Havzası için Gediz'i de içine alarak bir çalışma daha başlattık. Aklı ve bilimi kullanarak, oradaki mevcut kazanımlarımız ve varlarımızdan da hareket ederek yeni bir yol haritası oluşturacağız." şeklinde konuştu.


"Beyaz altın"da yüksek rekolte beklentisi
Pamuk, çiftçinin gönlünde taht kurmaya devam ediyor. Nisan ayında toprakla buluşan pamuk, Ağustos ayının sonlarında toplanarak tekstilde kullanılmak üzere fabrikaların yolunu tutuyor. Türkiye'deki pamuğun yarıya yakının üretildiği Şanlıurfa'da, bu yıl mevsim şartlarının uygun seyretmesi ve sıcak havanın etkili olmasının yanı sıra; üreticilerin de gerekli tedbiri alması sayesinde iyi bir dönem yaşanıyor. Ziraat Mühendisleri Odası Şanlıurfa Şube Başkanı Ali Rıza Öztürkmen, A.A. muhabirine; pamuğun Türkiye ve bölge çiftçisi açısından stratejik öneme sahip olduğunu söyledi. Türkiye'nin dünya pamuk üretiminde yedinci sırada olduğunu hatırlatan Öztürkmen, ABD ve Çin'den sonra en fazla pamuğun Türkiye'de kullanıldığını ifade etti. Türkiye'de üretilen pamuğun yüzde 42'sinin Şanlıurfa'dan karşılandığına dikkati çeken Öztürkmen, aksilik yaşanmaması durumunda geçen yıldan daha iyi sezon geçireceklerini belirterek, Geçen yıl dönümde 450 kilogram ürün hasat ettik. Bu yıl, dönümdeki hasadın 550 kilograma ulaşacağını tahmin ediyorum. " dedi.


Yeniçağ

“Adalet Nöbeti” yeniden başlıyor

Posted: 03 Aug 2014 07:37 AM PDT


İstanbul'daki casusluk davasına ilişkin asker aileleri ve vatandaşlar pazartesi günü AYM önünde toplanacak
İstanbul Askeri Casusluk davasından hapis cezası alan 43 subay ve 1 astsubayın aileleri, 4 Ağustos Pazartesi günü Anayasa Mahkemesi önünde "Adalet Nöbeti" tutmaya başlayacak. "Adaletsizliğe hayır diyen tüm halkımız davetlidir" diyen aileler; saat 13:00'dan itibaren Anayasa Mahkemesi önünde olacak. İstanbul Askeri Casusluk davasından tutuklu bulunan Deniz Pilot Yarbay Özcan Erdemir'in oğlu Barboros Tuğberk Erdemir bir sosyal paylaşım sitesine yüklediği video ile 4 Ağustos günü Anayasa Mahkemesi önündeki "Adalet Nöbeti" ne çağrı yaptı. Erdemir videoda, "Bütün gerçekler ortaya çıkmışken, dijital delilerin sahte olduğu anlaşılmışken, Balyoz ve Ergenekon gibi emsal teşkil eden davalar yeniden yargılama ile sonuçlanmışken İstanbul Askeri Casusluk davası için halen ne bekleniyor. İstanbul Askeri Casusluk yalanına dur de, 43 subaya özgürlük " ifadelerine yer verdi.

Aralarında TÜBİTAK yetkililerinin ve askerlerin bulunduğu 43'ü tutuklu 56 sanıklı İstanbul Askeri Casusluk davasında sanıklara 'örgüt kurmak, haberleşmenin ve özel hayatın gizliliğini ihlal, devletin güvenliğine ilişkin belgeleri sızdırmak' suçlarından 15 yıla kadar hapis cezaları verilmişti. İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi'nin bu kararını Yargıtay onamış, 'yeniden yargılama' yönündeki talepler de kabul edilmemişti. Sanıkların Adalet Bakanlığı'na yaptığı 'kanun yararına bozma' başvurusu da "Dosya kapsamına, dayandığı gerekçeye ve mahkemenin takdirine nazaran İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi'nin kararı aleyhine kanun yararına bozma yoluna gidilmemiştir" ifadeleriyle reddedilmişti.

AYM'ye başvuru
Sanık avukatları da dijital delillerle ilgili bilirkişi yaptırmaması, delillerin kendilerine verilmemesi gibi gerekçelerle 'adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini' belirtip Anayasa Mahkemesi'ne de bireysel başvuru yapmıştı. Anayasa Mahkemesi'nin kararı beklenirken, sanık avukatları ve aileleri AYM önünde 24 saat nöbet tutma kararı aldı. 4 Ağustos'ta AYM önüne gidecek olan avukatlar ve sanık yakınları tutuklulara özgürlük isteyecek. Balyoz Davası avukatları da da AYM kararını beklerken 4 Mayıs'ta 'Adalet Nöbeti' tutmaya başlamıştı. Bir ay sonra 'hak ihlali' kararı verilmişti.


Yeniçağ

Otobüslere neler oluyor!

Posted: 03 Aug 2014 07:34 AM PDT


Halk otobüslerinden sonra İstanbul ve Denizli'de de belediye otobüsleri dehşet saçtı.
İstanbul'da Kağıthane-Kabataş seferini yapan 34 JC 6431 plakalı İETT otobüsü, sürücünün direksiyon hakimiyetini kaybetmesi sonucu Kabataş'ta 2 taksiye, ardından da kaldırıma çarptı. Bursa Deniz Otobüsleri'ne ait iskelenin önündeki demir bariyerleri aşan otobüs, yaklaşık 20 metre ilerideki Kadıköy-Kabataş-Adalar Vapur İskelesi'nin önündeki büfeye çarparak ancak durabildi. Kazada, otobüs durağında, iskelenin önünde ve büfenin yanında bulunan 2'si ağır 16 kişi yaralandı. Yaralılar, ambulanslarla çevredeki hastanelere kaldırıldı.


Denizli'de markete daldı: 2 ölü, 16 yaralı
Bir diğer belediye otobüsü kazası da Denizli'de meydana geldi. Otomobille çarpışan belediye otobüsü kontrolden çıkıp marketin duvarına çarparak durabildi. Kazada otobüs şoförü ile bir kadın öldü 16 kişi de yaralandı. Fatih Hakyemez idaresindeki Denizli Büyükşehir Belediyesine ait toplu taşım otobüsü, Bursa Caddesi'nde karşı yönden gelen Yaşar Soyuçok (52) yönetimindeki otomobile çarpışarak kontrolden çıktı ve yol kenarında bahçedeki ağaçları yıkıp marketin duvarına çarparak durabildi. Kazada şoför mahallinde sıkışan otobüs şoförü Hakyemez olay yerinde, yolculardan Kevser Güler (34) de kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetti. Otobüs ve otomobilde bulunan 16 kişi yaralandı.


Yeniçağ

Cildi gençleştiren ve güzelleştiren gıdalar

Posted: 03 Aug 2014 07:28 AM PDT


İçeriğindeki likopen sayesinde cilt dostu gıdalar arasında belki de en önemlisi domatestir.
Çünkü etkili bir antioksidan olan likopen cilt hücrelerini birbirine bağlayan bağ dokunun onarılmasına yardımcı olarak cildin kolajen dokusundaki bağları kuvvetlendirir. Besleyici özelliği pişirildikçe artan domates cilt kırışıklıklarını, çeşitli hasarları ve güneş ışınlarının oluşturduğu lekeleri önler.

Zeytinyağı
Hücre yenileyici vitaminler (E,A,D,K) içeren zeytinyağı doku ve organların yaşlanmasını geciktirir. Cilt üzerinde besleyici ve nemlendirici etkisi olan zeytinyağı aynı zamanda makyaj temizlemek için bile kullanılabilir. Kırışıklık oluşumuna neden olan ciltteki kuruluğu ortadan kaldırır, parlak ve pürüzsüz bir görünüm kazandırır.

Balık
Balığın en yaygın bilinen özelliği güçlü ve kaliteli protein yapısına ek olarak omega-3 ve fosforik asit açısından zengin olmasıdır. Balık yeme alışkanlığınız yoksa şimdiden bu fikre kendinizi alıştırmaya başlayın zira içeriğindeki yağ asitleri kolajenlere zarar veren serbest radikallerle savaşır. Bu da yüzde oluşan çizgilen zamanla yok olmasını sağlar. Uzmanlar uskumru, somon, ton balığı, alabalık gibi çeşitlerle haftada iki veya 3 kez balık yemenin yeterli olacağını söylemektedirler.

Ispanak
İçeriğindeki demir ve C vitamine ek olarak uskumru, sardalye balığı ve nohutla tüketildiğinde Koenzim Q10 kaynağıdır. Bilindiği üzere Koenzim Q10 enerji üretiminde enzimlerle birlikte çalışarak hücrelerin ihtiyaç duyduğu enerjiyi sağlayarak kasları kuvvetlendirir.

Havuç
Havuç da cilt dostu besinler listesinde yer almaktadır. İçeriğinde başta A vitaminine dönüşen betakaroten ile B,C,D,E vitaminleri de bulunmaktadır. Cilde tazelik ve canlılık kazandırır.

Maydanoz
Alyuvar üretimine destek olan maydanoz solgun bir cilde sahip olanlar için birebir. Vitaminler açısından zengin maydanozda öne çıkan C vitamini ile kolajen dokunun bağlarının kuvvetlenmesini sağlayarak cildi sıkılaştırır.

Sarımsak
İçeriğindeki A,B,C grubu vitaminleri ile kalsiyum, magnezyum, potasyum, selenyum ve fosfor gibi mineraller serbest radikallerin cilde zarar vermesini önler.


Yeniçağ

Yüz ifadesinin etkileri

Posted: 03 Aug 2014 07:26 AM PDT


Yeni bir araştırmaya göre, yüz ifadesindeki ufak değişiklikler, o insanın daha güvenilir, daha nüfuzlu ya da daha çekici görünmesine neden oluyor
Bükülmüş bir dudak veya belirgin elmacık kemikleri... İlk kez karşılaştığımız insanların yüzlerine bakar bakmaz, genellikle yüz ifadelerinden hızla izlenim ediniyoruz. Şimdi bilim insanları da bu ilk izlenimlere yol açan belli başlı fiziksel özellikleri belirledi. Yüzün boyutlarındaki ufak değişiklikler, o insanın daha güvenilir, daha nüfuzlu ya da daha çekici görünmesine neden oluyor. PNAS adlı dergide yayımlanan araştırma sonuçları, film animatörlerine veya sosyal paylaşım sitelerinde hızla etki yaratmak isteyenlere yardımcı olabilir. York Üniversitesi'nde görevli nörolog ve araştırmanın önde gelen yazarlarından Dr. Tom Hartley, bu çalışmanın, aslında daha önceden de bilinen bu etkileşime matematiksel ayrıntılar getirdiğini kaydetti. Dr. Hartley, "Eğer insanlar karşılarındakilerin yüzüne bakarak ilk izlenimlerini oluşturuyorlarsa, yüzde, o izlenimin yaratılmasına neden olan ifade tam olarak nedir ve ölçülebilir mi?" diyor. Olumlu bir izlenim yaratmak, Linkedin'den Tinder'a, özellikle sosyal medyanın egemenliğindeki günümüz dünyasında büsbütün önem kazandı. Dr. Hartley, hazırladığı sayısal modeli insanların internette yayımladıkları fotoğraflarına uyarlamanın ticari bakımdan kârlı olabileceği kanısında. Bu hesapları yapabilmek için, internetten alınan bin fotoğraf en az 6 değişik insana gösterildi. Bu kişiler, fotoğraflara, güvenilirlikten zeka derecesine dek uzanan, 16 farklı izlenim üzerinden puan verdi. Sonuçta, verilen puanlar, yüzü üç temel özelliğe göre sınıflandırıyor. Cana yakın, mütehakkim ve çekici.

İşin karikatürü
Bin fotoğraftaki yüzlerin fiziksel özellikleri ve bu fotoğraflar üzerinden yapılan puanlama bir araya getirilerek, bir yüzün ölçülerinin söz konusu üç izlenimi nasıl yaratabildiğine dair bir matematik modeli oluşturuldu. Bir sonraki adımsa verilerin bilgisayara yüklenmesiyle sonuçların belirlenmesiydi. Bu yeni modeli esas alan araştırma ekibi, en cana yakın olan ve olmayan, en mütehakkim görünen ve hiç nüfuzlu görünmeyen, en çekici ve en az çekici yüzlerin ve bu temel gruplar arasında kalan yüzleri, karikatürler olarak şekillendirdi. En önemlisi de karikatür şeklindeki sonuçların sınanabilmesiydi. Araştırmacılar, başka katılımcılara, bu yapay, karikatüre dönüştürülmüş yüzler karşısındaki izlenimlerini sordu ve yapılan puanlamanın, gerçek yüzlere gösterilen tepkiyle uyumlu olduğu görüldü. Karikatür olarak cana yakın görünen bir yüz, gerçekte de cana yakın görünüyordu. Peki bütün bu çalışmalar, en güven verici elmacık kemiklerini veya en hükümran kaşları ortaya çıkardı mı? Dr. Tom Hartley temkinli konuşuyor ve "Yüzün çeşitli unsurları, bir arada olunca, farklı etkiler yaratabiliyor. O yüzden belli bir unsurun, filanca sosyal etkiye yol açtığını söyleyebilmemiz çok zor" diyor. Bununla birlikte bazı belirgin eğilimler de yok değil. Daha erkeksi yüzler daha hükümran olarak algılanıyor; rahatlıkla gülümseyebilen yüzler ise ise daha cana yakın ve güvenilir bulunuyor. Burada da kaygı verici sonuçlar ortaya çıkmakta. Kısa süreli bir yüz ifadesi, yabancılar tarafından nasıl algılandığımız konusunda büyük farklılıklar yaratabiliyor. Dr. Hartley, "Özellikle günümüzde, sosyal medyada tek bir fotoğrafını gördüğümüz kişi hakkında, o ilk izlenimimize dayanarak karar vermek sorun yaratabilir. Diğer yandan, insanların yüzleri ile ilgilenen kuruluşlar açısından bu bulgular yararlı olabilir" diyor.


Ahlaki seçimler vücut saatine bağlı
Günün erken saatlerinde daha uyanık olan insanların gece saatlerinde hile ve aldatmaya daha yatkın olduğu ileri sürülüyor. Psikologlar erken kalkan "tarla kuşları" ve gece geç yatan "baykuşlar" arasında dürüstlüğün günün saatlerine bağlı olarak farklı düzeylerde olduğunu buldu. Çalışmada ahlaki seçimler ve vücut saatleri arasında bağlantı bulundu. ABD'deki Harvard Üniversitesi'nde araştırma görevlisi olan Sunita Sah bu sonuçların "iş yerleri için yansımaları olacağını" söyledi. "Larks and Owls" (Tarla kuşları ve Baykuşlar) adlı çalışma, insanların etik karar verme düzeyi ve "kronotipi" arasındaki ilişkiyi inceledi. Kronotip bireylerin hangi zamanlarda daha fazla enerjiye sahip olduğu ve uyumak istediğine göre belirleniyor. Araştırmada yaklaşık 200 kişinin davranışları incelendi. Denekler ölçülen şeyin dürüstlük düzeyleri olduğunu fark etmeden, problem çözme testleri ve oyunlarda rol aldı. Bu araştırmada, insanların kronotipleri ile uyumlu oldukları zaman dürüst olmasının daha muhtemel olduğu yönünde önemli bir bağlantı bulundu. Bu "baykuşların" geceleri, erken kalkan "tarla kuşlarının" da sabahları daha dürüst olduğu anlamına geliyor.

Yeniçağ

“TRT6 “nın meşrulaşmasına yadsınamaz bir katkı koyanlar

Posted: 03 Aug 2014 07:13 AM PDT



"TRT6 "NIN MEŞRULAŞMASINA YADSINAMAZ KATKI KOYANLAR

1- ADD Isparta Şubesi Olarak "01.01.2009 tarihinde resmen yayına başlayan "TRT 6" nın yayınının, TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASININ 3, 10,11,13,14 ve 174. maddeleri'ne aykırılık oluşturduğundan durdurulması" istemi ile 2009 yılı şubat ayında açtığımız dava " DERNEĞİ TEMSİLE YETKİLİ ORGANIN ADD GYK OLDUĞU, ADD ISPARTA ŞUBESİNİN TEK BAŞINA DAVA AÇMA EHLİYETİNİN BULUNMAMASI NEDENİYLE" Danıştay 13. Dairesince reddedilmişti.
2- Tıpkı ","BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ HAZRETLERİNİN YAŞADIĞI TOPRAKLARDASINIZ" davası gibi, durum ADD Genel Başkanlığına belgeleri ile ulaştırılmıştı.
3- Hangi gerekçelerle olduğu anlaşılmaz bir şekilde ADD GENEL BAŞKANLIĞI davayı açmamış, böylece "Cumhuriyetin Anayasada belirtilen temel niteliklerine, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne aykırı" bir uygulama olan "TRT6 "nın meşrulaşmasına yadsınamaz bir katkı koymuştu.
4- Dava dilekçesini ve Danıştay 13. Dairesinin RET kararını bilginize sunuyorum..
Mahmut ÖZYÜREK

DANIŞTAY BAŞKANLIĞI'NA
ANKARA

(Sunulmak üzere
İDARE MAHKEMESİ BAŞKANLIĞINA
ISPARTA)

Yürütmenin Durdurulması ve iptali istemlidir

DAVACI :: Atatürkçü Düşünce Derneği Isparta Şubesi Adına: Mahmut ÖZYÜREK — ADD Isparta Şube Başkanı
DAVALI : Radyo ve Televizyon Üst Kurulu/ ANKARA
D.KONUSU : Radyo ve Televizyon Üst Kurulu(RTÜK) tarafından 25.01.2004 gün ve 25357 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan "Türk Vatandaşlarının Günlük Yaşamlarında Geleneksel Olarak Kullandıkları Farklı Dil ve Lehçelerde Yapılacak Radyo ve Televizyon Yayınları Hakkında Yönetmeliğin" tümünün iptaline ve bu yönetmeliğe dayanarak 01.01.2009 tarihinde resmen yayına başlayan "TRT 6" nın yayınının, TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASININ 3, 10,11,13,14 ve 174. maddeleri'ne aykırılık oluşturduğundan durdurulmasına ve Anayasa Mahkemesine götürülmesine karar verilmesi istemidir.
TARİHİ : 01.01.2009

AÇIKLAMALAR : 1-) Gerek Anayasamıza, gerekse Siyasi partiler yasasına göre "ülke ve ulus bütünlüğü", devletin bölünmezliğinin temel öğeleridir.
Ulus, tarihsel ve sosyal gelişmenin yarattığı birlikte yaşama olgusudur. Irk gibi antropolojik ve filolojik niteliklere dayanan dar bir kavram değildir. Mustafa Kemal Atatürk '' Ulus ''u dil, kültür ve ülkü birliği olarak tanımlamıştır.
Anayasa Mahkemesi'nin siyasal partilere ilişkin 20.07.1971 günlü Esas: 1971/3 Karar:1971/3 sayılı kararında değinildiği gibi;
''1924 Anayasa'sından 1961 Anayasa'sına değin sürekli olarak üzerinde durulmuş bir ilke olan ( Erzurum ve Sivas Kongreleri'nde saptanan biçimi ile Misak- ı Milli'nin gösterdiği sınırlar içinde birbiriyle kaynaşmış olarak yaşayanların gerçekten ve hukukça ayrılık kabul etmez bir bütün oldukları kesinlikle ve bu bütünlük içinde Kürt halkından hiçbir zaman söz edilmemiş olduğu gibi, Lozan barış antlaşması görüşme ve kararlarında da Misak-ı Milli'nin çizdiği sınırlar içindeki azınlıklar sayılırken '' Kürt '' ayrımına yer verilmemiştir.
Devleti yıkmaya yönelik faaliyetlerin "demokratik haklar kapsamında ve bir özgürlük" olarak değerlendirilmesi olanaksızdır.
Nitekim Birleşmiş Milletlere üye devletlerin katılımlarıyla 14–25 Haziran 1993 günlerinde, Viyana'da gerçekleştirilen Dünya İnsan Hakları Konferansı sonunda yayınlanan Deklarasyonda:
"Kendi geleceğini belirleme hakkının , '' Eşit Haklar '' ilkesine uygun olarak ırk, din ve renk ayrımı gözetmeksizin ülkesine ait bütün insanları temsil eden bir hükümete sahip egemen ve bağımsız bir devletin, ülke bütünlüğünü ve siyasi birliğini kısmi veya bütüncül biçimde parçalayacak herhangi bir eylemin desteklenmesi ve bu eyleme yetki verilmesi anlamında yorumlanamayacağı "
Yer almıştır.
Demokrasilerde ırk ayrımcılığı bir siyasi partinin dayanağı ve amacı olamaz. Devletin ülkesi ve ulusuyla birlikte bütünlüğünü koruması en doğal hakkı olup, kamu düzenini ve insan haklarını koruma yönünden de savsaklanmayacak görevidir
denilmektedir.
2-) Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının "değiştirilmesi teklif edilemez" maddeleri arasında sayılan 3. Maddesinde "Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir" denilmektedir. Ayrıca Ana dilimiz olan Türkçeye Anayasamızın 14. 26. 42. maddelerinde ayrıca tekrar yer verilmiştir.
Yine Anayasamızın 174. maddesinde "1 Teşrinisani 1928 tarihli ve 1353 sayılı Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanun" nun; Anayasaya aykırı olduğu şeklinde anlaşılamayacağı ve yorumlanamayacağı belirtilmektedir.
3-) 1353 sayılı Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkındaki Kanunun 4. Maddesinde ise; "Madde 4: Halk tarafından vaki müracaatlardan eski Arap harfleriyle yazılı olanlarının kabulü 1929 Haziranının birinci gününe kadar caizdir. 1928 senesi Kânunuevvelinin iptidasından itibaren Türkçe hususi veya resmi levha, tabela, ilan, reklâm ve sinema yazıları ile kezalik Türkçe hususi, resmi bilcümle mevkut, gayrı mevkut gazete, risale ve mecmuaların Türk harfleriyle basılması ve yazılması mecburidir."
Bir de 5237 sayılı Türk Ceza Kanunun 222. Maddesinde şöyle diyor:
"Şapka ve Türk harfleri Madde 222- (1) 25.11.1925 tarihli ve 671 sayılı Şapka İktibası Hakkında Kanunla, 1.11.1928 tarihli ve 1353 sayılı Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanunun koyduğu yasaklara veya yükümlülüklere aykırı hareket edenlere iki aydan altı aya kadar hapis cezası verilir," denilmekte, YSK KARARINDA ise "Propaganda için kullanılan el ilanları ve diğer her türlü matbualar üzerinde, Türk Bayrağı, dini ibareler bulundurulmayacak, seçim propagandalarında, Türkçeden başka dil ve yazı kullanılmayacağı." Kararı vardır.

4-) 3984 Sayılı RTÜK Kanunu'nun 4. maddesinde– (Değişik: 15/5/2002-4756/2 md.)
"Radyo, televizyon ve veri yayınları, hukukun üstünlüğüne, Anayasanın genel ilkelerine, temel hak ve özgürlüklere, millî güvenliğe ve genel ahlâka uygun olarak kamu hizmeti anlayışı çerçevesinde yapılır. Yayınların Türkçe yapılması esastır. Ancak, evrensel kültür ve bilim eserlerinin oluşmasına katkısı olan yabancı dillerin öğretilmesi veya bu dillerde müzik veya haber iletilmesi amacıyla da yayın yapılabilir. (Değişik dördüncü cümle: 15/7/2003-4928/14 md.) Ayrıca, kamu ve özel radyo ve televizyon kuruluşlarınca Türk vatandaşlarının günlük yaşamlarında geleneksel olarak kullandıkları farklı dil ve lehçelerde de yayın yapılabilir. (Ek hükümler: 3/8/2002-4771/8 md.) Bu yayınlar, Cumhuriyetin Anayasada belirtilen temel niteliklerine, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne aykırı olamaz"
denilmektedir.
Ancak söz konusu yönetmeliğe dayalı olarak yayına başlatılan "TRT6" kanalının, Anayasamızın temel niteliklerine aykırı, olduğu yadsınamaz bir olgu olarak karşımızdadır.
5-) "3984 Sayılı RTÜK Kanunu'nun 4. maddesinin (b), (g) ve (h) bentlerinde aşağıdaki hükümler yer almaktadır:
b) Toplumu şiddete, teröre, etnik ayrımcılığa sevk eden veya halkı sınıf, ırk, dil, din, mezhep ve bölge farkı gözeterek kin ve düşmanlığa tahrik eden veya toplumda nefret duyguları oluşturan yayınlara imkân verilmemesi.
g) Türk millî eğitiminin genel amaçlarının, temel ilkelerinin ve millî kültürün geliştirilmesi.
h) Türkçenin; özellikleri ve kuralları bozulmadan konuşma dili olarak kullanılması; millî birlik ve bütünlüğün temel unsurlarından biri olarak çağdaş kültür, eğitim ve bilim dili halinde gelişmesinin sağlanması"
1 Ocak 2009 tarihinde Kürtçe yayına başlayan "TRT 6"'nın yayınları ve kamunun bir etnik kökene dayanarak bir kanalı tamamen ayırması, Anayasa'nın "eşitlik" ilkesi ve RTÜK Kanunu'nun "etnik ayrımcılığa sevk eden, halkı sınıf, ırk, dil ve bölge farkı gözetecek yayınlara imkân verilmemesi" hükmüyle bağdaşmamaktadır.
6-) Tüm bu yasal düzenlemeler ortada iken Radyo ve Televizyon Üst Kurulu(RTÜK) tarafından "Türk Vatandaşlarının Günlük Yaşamlarında Geleneksel Olarak Kullandıkları Farklı Dil ve Lehçelerde Yapılacak Radyo ve Televizyon Yayınları Hakkında Yönetmeliğe dayanılarak "TRT6" nın yayınına izin verilmesi anayasal ve yasal suç oluşturmaktadır. Çünkü. TRT'nin Kürtçe yayına açılması bir demokratik ve özgürlükçü adım değil, tam tersine ulusal birliği parçalayarak, Kürtleri millet yapma projesidir.
7-) Çalışmaya gittiği ülkede Türkçeyi unutarak Almanlaşan, yaşadıkları ülkede maruz kaldıkları baskılar nedeniyle ana dillerini unutarak Bulgarlaşan, Rumlaşan, Macarlaşan, Arnavutlaşan, Gürcüleşen soydaşlarımız gibi, şimdi de Türkiye'de Türkler, "TRT 6 – Şeş TV" kanalı ile bir başka yerel dile yönlendirilerek başkalaştırılacaklardır. Bu operasyon Radyo ve Televizyon Üst Kurulu(RTÜK) tarafından gerçekleştirilmektedir. "TRT 6"nın yayına başlamasından cesaret alan Ermeniler, Rumlar, Çerkezler TRT de kendilerine de yayın hakkı istemektedirler. Bu durumda ulusal birliğimizin ve toprak bütünlüğümüzün parçalanmasının yolu "TRT 6" ile açılmış oluyor.
7-) Diğer taraftan bu söylediklerimizi doğrularcasına, Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir, TRT ile ilgili olarak, Kürtçe yaptığı konuşmada "Bu halkın dilini, kültürünü ve kimliğini kabul etmeyenler, 20 yıldır verilen mücadele sonucu bunu kabul ettiler. Bu mücadele böyle devam ederse, yakında bu toprakların da adını kabullenecekler" dedi. "Toprak talebi" ulus ve ülkenin parçalanması ayrışma talebidir.
24.02.2009. Salı günü, DTP'nin Grup toplantısında, DTP Genel Başkanı Ahmet Türk Mecliste "Kürtçe" konuşma yaptı. Bu davranış Atatürk Cumhuriyetine, kurtuluş ve kuruluşumuzun karargâhında meydan okumaktır. Bu olaylara haklılık kazandıran temel etmen ise "TRT 6" nın yayına başlatılmasıdır.
8-) Dünyada hiçbir devlet kendi resmi dilinin dışında, bir etnik guruba 24 saat yayına izin vermemiştir. Devlet eliyle 24 saat etnik yayın yapma adımı, Belçika'daki Valonlar ve Flamanlar örneğinde olduğu gibi, ülkeyi etnik federasyona dönüştürme, 2003 Diyarbakır Kürt Konferansı'nda alınan Kürtçeyi ve Kürtleri bütünleştirme projesini uygulama, Türkiye kendi vatandaşlarına dahi Türkçe yayını bile tam olarak iletemezken Kürtçeyi ve Kürtleri birleştirecek, böylece farklı bir "kültür ve millet yaratma" girişimidir. Bu kanal aracılığı ile edebiyat, dil, müzik ve kültür üzerine programlar yapılacak böylece Kürtçe, süreç içinde tek lehçeye dönecek ve yazılı bir dil haline getirilecektir. Bu sürecin sonu bellidir. Türkiye çok dilli, çok hukuklu, çok kültürlü bir federasyona dönüştürülecektir.
Bu tehlikeli gidişin önünü açacak olan "TRT 6" nın yayınına izin veren Radyo ve Televizyon Üst Kurulu(RTÜK) Anayasamızı ihlal ve Anayasamıza aykırı davranma suçu işlemiştir.
9-) Anayasasında "Devletin dili Türkçedir'" diye yazan bir ülkede, gündelik, kısır politik çıkar¬lar uğruna anayasanın değiştirilmesi teklif edilemez hükümleri yok ediliyor. Türkiye; Siyasi çıkarlar uğruna "şiddet ya da siyaset yoluyla dayatılan dö¬nüşüme, ayrıştırmaya" boyun eğmiş bir ülke görüntüsü sergiliyor. İmralı da tutuklu bulunan terör örgütü liderinin 9 maddelik "çözüm önerisi"ni içeren ve AB tarafından Türkiye ye dayatılan "Kürt kimliği yasal ve anayasal gü¬venceye kavuşturulmalıdır. Radyo, TV ve basın üzerinde hiçbir kısıtlama olmamalı¬dır. Temel eğitimde Kürtçe kullanılmalıdır" şeklindeki önerileri Anayasa ve yasalarımız hiçe sayılarak SİYASAL İKTİDAR TARAFINDAN uygulamaya sokuluyor.
Bu bağlamda anayasa ve yasaların amir hükümleri görmezden gelinerek yayına başlatılan "TRT6" üniter devlet yapısının parçalanmasında, ulusal birliğin ayrıştırılmasında, toplumun dönüştürülmesinde azımsanamaz bir işlev üstlendiği de ortadadır.
10-)Her ne kadar iptali istenen yönetmelik; 5767 sayılı 11.06.2008 tarihli "Türkiye Radyo ve Televizyon Kanunu ile Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun" a dayanmaktaysa da bu kanunun; yukarıda yazılı bulunan nedenlerle ANAYASAYA AYKIRI OLDUĞU AÇIKTIR. Bu nedenle, yargılama sırasında bu konunun Anayasaya Aykırı olduğu gözetilerek; yurttaşların başvurmalarının mümkün bulunmadığı ANAYASA MAHKEMESİNE, MAHKEMENİZCE BAŞVURULARAK 5767 SAYILI KANUNUN İPTALİNİN DE TALEP EDİLMESİNİ DİLİYORUZ.
TÜRKİYE'nin bütünlüğünü bozacağı kesin olan böyle bir yasanın TBMM'deki çoğunluk tarafından kabulü; özgürlüklerin genişletilmesi değil; Anayasal düzenin bozulmasıdır. AB ve ABD'nin isteklerine boyun eğmekten ibarettir. Kürt kökenli yurttaşlarımızın oylarını alabilmek için oynanan bir oyundur. Dış güçler bu büyüklükte ve 70 milyon nüfusa sahip bir ülkenin var olmasından rahatsızdırlar. Bu yasa ve yönetmelik ile Türkiye'yi parçalara bölmenin alt yapısı oluşturulmaktadır. Türkiye'yi geleceğin Yugoslavya'sı yapmayı amaçlamaktadırlar.
Türkiye'de etnik kökeni değişik olan insanların kendi dillerini kullanmaları serbesttir. Kendi dillerinde her çeşit yayın ve kültürel faaliyette bulunmaları serbesttir. Ancak Devletin bunları üstlenmesi, Anayasaya aykırıdır.

HUKUKİ NEDENLER:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASININ 3, 10,11,13,14 ve 174. maddeleri – 3984 Sayılı RTÜK Kanunu'nun 4. maddesi

HUKUKİ DELİLLER :
1-3984 Sayılı RTÜK Kanunu'nun 4. maddesinde– (Değişik: 15/5/2002-4756/2 md.)
2-Radyo ve Televizyon Üst Kurulunu tarafından 25.01.2004 gün ve 25357 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan "Türk Vatandaşlarının Günlük Yaşamlarında Geleneksel Olarak Kullandıkları Farklı Dil ve Lehçelerde Yapılacak Radyo ve Televizyon Yayınları Hakkında Yönetmelik"

SONUÇ VE İSTEM :
Yukarıda sunulan ve açıklanan, ayrıca mahkemenizce re'sen araştırılacak konular da dikkate alınarak;
5- Radyo ve Televizyon Üst Kurulunu tarafından 25.01.2004 gün ve 25357 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan "Türk Vatandaşlarının Günlük Yaşamlarında Geleneksel Olarak Kullandıkları Farklı Dil ve Lehçelerde Yapılacak Radyo ve Televizyon Yayınları Hakkında Yönetmeliğin" tümünün iptaline,
6- Bu yönetmeliğe dayanarak 01.01.2009 tarihinde resmen yayına başlayan "TRT 6" nın yayınının, TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASININ 3, 10,11,13,14 ve 174. maddeleri'ne aykırılık oluşturduğundan durdurulmasına,
7- İlgili yönetmelik ve yönetmeliğe dayanak oluşturan 5767 sayılı 11.06.2008 tarihli "Türkiye Radyo ve Televizyon Kanunu ile Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun" Anayasaya aykırılık oluşturduğundan Anayasa Mahkemesine götürülmesine karar verilmesini talep ederiz.

TRT6  Danıştay Red Kararı

YÖNETİM KURULU ADINA : Mahmut ÖZYÜREK
Atatürkçü Düşünce Derneği
Isparta Şube Başkanı



Saidi Kürdinin Ortaya Attığı "Nurculuk" Dinden Sapmadır

Posted: 03 Aug 2014 06:30 AM PDT


"BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ HAZRETLERİNİN YAŞADIĞI TOPRAKLARDASINIZ" sloganı yazılmasını, KARARININ İPTALİ İLGİLİ DAVA DURUŞMASINDA ADD ISPARTA ŞUBE BAŞKANI MAHMUT ÖZYÜREK'İN KONUŞMA METNİ


İDARE MAHKEMESİ BAŞKANLIĞINA

ISPARTA



DAVACI: Atatürkçü Düşünce Derneği Isparta Şubesi Adına: Mahmut ÖZYÜREK - ADD Isparta Şube Başkanı

DAVALI: ISPARTA VALİLİĞİ

D.KONUSU :T.C ISPARTA İLİ İL GENEL MECLİSİ, 22. Dönem 06.12.2011 tarih 12/2–363 sayılı kararının g-bendi, "Barla İlçemiz Ana yol kavşağına,"BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ HAZRETLERİNİN YAŞADIĞI TOPRAKLARDASINIZ" sloganı yazılmasının Yürütmesinin durdurulması ve iptali istemidir.

KARARIN TEBLİĞ TARİHİ : 23.03.2012

DURŞMA TARİHİ: 20.11.2012

AÇIKLAMALAR :

1-) T.C ISPARTA İLİ, İL GENEL MECLİSİ, 22. Dönem 06.12.2011 tarih 12/2–363 sayılı kararının "g" bendinde "Barla İlçemiz Ana yol kavşağına,"BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ HAZRETLERİNİN YAŞADIĞI TOPRAKLARDASINIZ" sloganı yazılmasını, 5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanununun 6. Maddesi (a) fıkrası gereğince İl Genel Meclisinin 06.12.2011 tarihli 2. birleşiminde oybirliği ile kararlaştırmıştı

ADD Isparta Şubesi olarak "Bu kararın iptali istemi" ile açtığımız bu dava, yalnızca bir tabelanın asılıp asılmaması davası değildir. Bu dava Türkiye Cumhuriyetinin temel değerlerine, kuruluşuna, kurucusuna, laik demokratik cumhuriyete ve cumhuriyet hukukuna karşı olduğu belgelerle sabit bir kimliğin ve adının itibarlı kılınması davasıdır.

Kabul edilmeli ki bu karşıtlık yalnızca Said-i Kürdinin şahsında değildir. Bu dava aynı zamanda onun düşüncesini savunan, ideallerini gerçekleştirme amaçlı ve azımsanamayacak bir sayıda olan "Nur Cemaati" müritlerinin de düşüncelerinin gerçekleştirilmesi yönünde önemli bir adımdır.

Bu yönüyle bu dava siyasi bir davadır.

Biz dava dilekçemizde, "cevaba-cevap" dilekçemizde ve Bölge İdare Mahkemesine yaptığımız "Yürütmenin Durdurulmasının reddine itiraz" dilekçemizde ileri sürdüğümüz gerekçeleri aynen savunuyoruz. Bu nedenle sözü edilen belgelerin Yüksek Mahkemenizce titizlikle incelenerek bir karara varılacağına da inanıyoruz.

Atatürk Cumhuriyeti'ni ortadan kaldırma girişimlerinin her anlamda ve her alanda sürdürüldüğü günümüzde "halkın, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini, diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik" olan "Kanunun cürüm saydığı bir fiili açıkça övme veya iyi gördüğünü söyleme" amaçlı bir eyleme yüksek mahkemenizin geçit vermeyeceği inancındayız.

Bu davaya konu olan,"BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ (HAZRETLERİ )NİN YAŞADIĞI TOPRAKLARDASINIZ" sloganı yazılması Yürürlükte olan Cumhuriyet hukukuna aykırıdır.

1. "Deccale siyaset vasıtasıyla galip gelinmez" (Tarihçe-i Hayat, s. 136.) diyen Said Kürdi, Laik Demokratik sistemi reddetmektedir. Siyaset dışı yöntemlerin neler olabileceğini Yüksek Mahkemenin Takdirlerine bırakıyoruz.

2. Sad Nursi; mektubat 29'da Cumhuriyet hükümetini tanımadığını açıkça dile getirmektedir.

"cihad arkadaşı olan Kürdlerin milliyetini kaldırıp, onların dilini onlara unutturduktan sonra; belki bizim gibi ayrı unsurdan sayılanlara teklifiniz, bir nevi usûl-ü vahşiyane olur. Yoksa sırf keyfîdir. Eşhasın keyfine tebaiyet edilmez ve etmeyiz! Bir hükûmet, kendi raiyetine ve raiyet kabul ettiği adamlara herbir kanununu tatbik etse de; raiyet kabul etmediği adamlara, kanununu tatbik edemez. Çünki onlar diyebilirler ki: "Mâdem biz raiyetiniz değiliz, siz de bizim hükûmetimiz değilsiniz!" "mektubat 29. Mektub"

3. Said Nursi/Kürdi yaşamının hiçbir evresinde, gerek düşünce, gerek yazılarında laik demokratik Cumhuriyete asla taraftar olmamıştır;

"Ve sizi iğfal eden ve adliyeyi şaşırtan ve hükûmeti bizimle, vatana ve millete zararlı bir surette meşgul eyleyen muarızlarımız olan zındıklar ve münafıklar, istibdad-ı mutlaka "cumhuriyet" namı vermekle, irtidad-ı mutlakı rejim altına almakla sefahet-i mutlaka "medeniyet" ismini vermekle, cebr-i keyfî-i küfrîye "kanun" ismini takmakla hem sizi iğfal, hem hükûmeti işgal, hem bizi perişan ederek, hâkimiyet-i İslâmiyeye ve millete ve vatana ecnebi hesabına darbeler vuruyorlar." (Bediüzzaman Said Nursi, Şualar, sh. 287.)

"Her iki Deccal(Atatürk ve İnönü) azami bir istibdad ve azami bir zulüm ve azami şiddet ve dehşetle hareket ettiğinden azami bir iktidar (dikkat!) görünür. Evet, öyle acib bir istibdad ki, kanunlar perdesinde herkesin vicdanına ve mukaddesatına, hatta elbisesine müdahale eder.... Hem öyle bir zulüm ve cebir ki, bir adamın yüzünden yüz köyü harap ve yüzer masumları tecziye ve tehcir ile perişan eder." Bediüzzaman Said Nursi, Şualar, Yeni Asya Neşr., İst 1997, s513.

4. Said Nursi/Kürdi Türklüğe karşı büyük bir kin ve nefret besliyordu. Örneğin Şeyh Sait ve arkadaşları için "şehit" yakıştırmasını yapan Said-i Kürdi, Şeyh Sait'in torunu Kasım Fırat'a şöyle demektedir: "Ben birader-i a'zamım, ekremim Şeyh Sait Efendi'nin hayfını (öcünü) kalemimle almıştım." Nur Risaleleri işte Türklüğe karşı böylesine büyük bir nefretin ürünüydü. Said-i Kürdi Türklükten intikamını kalemle alıyordu. Kürtlüğü ödünsüz savunuyordu. "Cesaret, sadakat ve diyanetin unvanı olan tabii Kürtlükle iftihar ediyorum. Nasıl ki zaman-ı istibdatta bu tabii Kürtlük için tımarhaneye düştüm… Tımarhaneyi kabul ettim ve Kürtlüğü lekedar etmemek için padişahın emrini, maaş ve padişahın özel hediyesini kabul etmedim." (eski said dönemi eserleri, s.197)

Burada aslında Barla'ya,"BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ HAZRETLERİNİN YAŞADIĞI TOPRAKLARDASINIZ" tabelasını asmaya kalkışanlar, Barladaki evi devlet bütçesinden "müze" haline getirme kararı alanların önünde bir ayrım vardır. Yıllarca idol olarak savundukları iki kişilik Abdülhamit ve Said-i Kürdi karşı karşıyadır. Kürt-İslamcı Said, Abdülhamit'in verdiği görevi kabul etmeyiKürtlüğe bir ihanet olarak görmektedir. Demek ki Said Kürdi için Kürtçülük, İslamcılığın ve Osmanlıcığın önüne geçmektedir. Bu durumda yukarıdaki eylemlerin sahipleneler neyin adına kimi savunuyorlar düşündürücüdür.

5. Said Kürdi, "Mühim Bir Suale Hakikatli Cevaptır (Emirdağ Lahikası, Sayfa 12)" yazısında şöyle diyor." Büyük memurlardan birkaç zat benden sordular ki: "Mustafa Kemal sana üç yüz lira maaş verip Kürdistana ve vilayat-ı şarkiyeye Şeyh Sünusi yerine vaiz-i umumi yapmak teklifini neden kabul etmedin? Eğer kabul etseydin, ihtilal yüzünden kesilen yüz bin adamın hayatlarını kurtarmaya sebep olurdun" dediler.

Ben de onlara cevaben dedim ki: Yirmişer, otuzar senelik hayat-ı dünyeviyeyi o adamlar için kurtarmadığıma bedel, yüz binler vatandaşa, herbirisine milyonlar sene uhrevi hayatı kazandırmaya vesile olan Risale-i Nur, o zayiatın yerine binler derece iş görmüş. Eğer o teklifi ben kabul etseydim, hiçbir şeye alet olamayan ve tabi olmayan ve sırr-ı ihlası taşıyan Risale-i Nur meydana gelmezdi. Hatta ben, hapiste muhterem kardeşlerime demiştim: Eğer Ankaraya gönderilen Risale-i Nurun şiddetli tokatları için beni idama mahkum eden zatlar, Risale-i Nurla imanlarını kurtarıp idam-ı ebediden necat bulsalar, siz şahit olunuz, ben onları da ruh u canımla helal ederim." Risale-i Nur'un, yüz bin kişinin canından daha değerli olduğunu söylerken, aynı zamanda Cumhuriyet Devrimini doğuda yüz bin kişinin katili olarak karalanıyor.

Atatürk'ün said Kürdiye böyle bir teklifte bulunduğuna ilişkin hiçbir belge veya tanık yok. Atatürk'le ilgili diğer yazı ve söylemlerinde olduğu gibi, Atatürk'ün bu teklifi yine bir tek Said'in anılarında geçiyor.

Said Kürdi, bölgede çıkan tüm Kürt isyanlarının liderleriyle irtibat halindedir. Şeyh Sait ayaklanmasında olduğu gibi, İsyan bastırılınca da aslında kendisinin isyan etmeyin diye nasihat ettiğini öne sürmektedir.

"40 gün Van'da mağarada feryat figan ettim. Daha sonra bana denildi (Allah tarafından) ki 'Kardeşin Şeyh Sait üzerine küfrü mutlak karşısında silahla cihat etmek vacip oldu. Cühl-i mutlakı kaldırmak için kalemle mücadele etmek de senin üzerine vacip oldu.' Ben bunun üzerine kalemimle cihat ettim." (Şeyh Said`in torunu Sait Frat) Peki, Kimdir şeyh Said üzerine yürüyen "küfrü mutlak"?Bağımsızlığımızı, özgürlüğümüzü, borçlu olduğumuz Türk silahlı kuvvetleri ve o dönemde Cumhurbaşkanı olan Kurtarıcı ve kurucumuz Mustafa Kemal Atatürk. Türk Silahlı Kuvvetlerine ve Atatürk'e "küfrü mutlak" diyen birinin adının tabelaya yazılması, Cumhuriyet Devrimlerine karşı duruşu nedeniyle sürgün edildiği Barla'da kaldığı evin "müze" haline getirilmesi, kurtuluş savaşında ve halen bu topraklar için can ve kan veren şehit ve gazilerimizin tümüne yapılabilecek büyük bir acımasızlık ve saygısızlıktır.

Başta Isparta olmak üzere Afyon'da, Kastamonu'da öz be öz Türk olan müritleri bu şeyhin kerametlerine inanmış, onun İslam adına savaştığını sanarak, Risalelerin binlerce kopyasını el yazısıyla çoğaltarak tüm Türkiye'ye yaymıştı. Şimdide tabelalar asılması, yıkmak için savaştığı laik cumhuriyet devletinin kasasından Barla'da yaşadığı evin "MÜZE" haline getirilmesi planlanıyor. En hafif deyimle "ayıptır" bu yapılanlar.

6. Said Nursi/Kürdi, Cumhuriyetin laik hukuk sistemini reddeder. Hukukun "şer'î hükümlere uygun olmak" koşulunu hemen her koşulda öne sürer. Halbuki çok hukuklu sistemin savunulmasının laiklik ilkesine aykırı olduğuna ilişkin Anayasa Mahkemesi kararı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından da kabul görmüştür. Anayasa Mahkemesinin "ulus olmanın koşullarından biri de hukuk ve yargı birliğinin sağlanmasıdır. Hukukun din, mezhep ve etnik farklılıklara değil, çağdaş değerlere göre düzenlenmesi gerekir. Bireylerin inançları nedeniyle farklı hukuka bağlı olmalarına yol açacak, çokhukukluluğun dini ayrımcılığa neden olabileceği akıl ve çağdaş bilime dayalı laik düzeni sarsacağı açıktır. Böyle bir düşüncenin Anayasa ve evrensel değerleri yansıtan İnsan Hakları Sözleşmeleri Karşısında koruma görmesi olanaksızdır.." hükmü günümüzde de geçerliliğini korumaktadır..

7. Said Nursi/Kürdi; Çok hukukluluğun yanı sıra çok dilliliği de savunur. Kürtçenin "bilim ve edebiyat dili" olduğunu ileri sürerken, Kürtçeye sahip çıkılmadığında Kürtlerin yok olup gideceğini savunmaktadır. "Diliniz gelişmeye bilim ve edebiyat dili olmaya müsait iken siz ona sahip çıkmadınız. Bu yüzden dilinizden sizden şikâyetçidir. Sahip çıkınız. Yoksa sahra- i vahşette, vahşet ve gaflet sizi garet edecektir." ( Yani bu yalnızlık çölünce yok olup gidersiniz. Bir millet olarak gelecekte var olamazsınız) (bkz: içtimai dersler, s.188,189)

Said-i Kürdi, Kürtçenin resmi dil olmasını savunur "Fünun-u cedideyi, Ulûm-u medaris ile mezc ve derc; lisan-ı Arabi vacib, Kürdi caiz, Türkî lazım kılmak..." Bu günkü dille söylersek"Okullarda eğitim Kürtçe bilen Kürt öğretmenler tarafından yapılacak, Arapça mecburi ikinci dil, Türkçe ise ek dil olarak öğretilecektir."

8. Son zamanlarda ortaya atılan iddialara göre Said-i Kürdi Kurtuluş Savaşı'na İstanbul'dan destek olmuş ve bu desteği yüzünden 9 Kasım 1922'de Ankara'ya çağrılmış. Meclis'te yaptığı konuşmayla Said-i Kürdi Türk ordularının zaferi için dua etmiş. Sonra da Atatürk ile görüşüp güya Atatürk'e nasihatler vermiş. Eğer Said-i Kürdi'nin Ankara'ya gelmesi onun Kurtuluş Savaşı'na desteği anlamına geliyorsa beyefendi biraz gecikmiş! Çünkü bilindiği gibi Kurtuluş Savaşı 9 Eylül 1922'de Türk Ordularının İzmir'e girmesiyle sona erdi. Dolayısıyla kahraman ordumuzun zafer için ne duaya ne de Said'in desteğine ihtiyacı kalmıştı.

9. Marmara üniversitelerinden hukuk fakültesi öğrencileri, Said-i Nursi'nin fotoğrafını kapak yaptıkları taslak anayasa metnini 02 Nisan 2012 de TBM Meclisi Anayasa komisyona verdiler ve bir de sunum yaptılar.. Sunumda, "Allah'ı bırakıp da birbirimize Rab edinmeyelim. Artık doğruluk sapıklıktan apaçık ayrılmıştır" ayetlerine gönderme yapıldı.

Tüm bunlar, yakın bir gelecekte Atatürk'ün yerini kimin almasının istendiğinin bir göstergesidir

10. Sayın Başkan, Sayın Yargıçlar; Daha onlarca örnek vermek olanaklıdır. Ancak bu kadarını yeterli görelim.

Gücü elinde bulunduranın, kendi değerlerini oluşturmak ve topluma dayatmak isteği eşyanın doğası gereğidir; bu konuda bir tuhaflık yok. Buradan hareketle; Atatürk'ün yavaş yavaş toplumsal hayattan çıkarılmak istendiği, ders kitaplarına Atatürk yerine Said-i Nursi fotoğraflarının basılacağı, devlet dairelerinde Said-i Nursi posterleri bulunacağı, belki de Atatürk yerine Said-i Nursi heykelleri dikileceği sonucuna varmak da mümkün. Bunlar (kuvvetli olmakla beraber) sadece birer varsayım olsa da, Nur Cemaatinin arzularının bu yönde olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Çorum –İskilip Devlet Hasta hanesine "İskilipli Atıf" adlı cumhuriyet düşmanının adı verildi bile. Isparta da ise Said Kürdi adına tabela asılmaya, evi müze haline getirilmeye çalışılıyor.

Bu karşıdevrimci gelişmelerden biz Atatürkçüler olarak ciddi kaygı duyuyoruz. Aynı kaygıyı Cumhuriyeti koruma ve kollama görev ve sorumluluğu olan sizlerin de duyduğuna inanıyoruz.

11. Gerek ,"BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ HAZRETLERİNİN YAŞADIĞI TOPRAKLARDASINIZ" söylemi, gerekse adına "müze" kurulması, demokrasinin temel ilkelerinden biri olan kamu özgürlüklerinin kullanılmasında bireyler arasında ayırım gözetmeme ilkesini kaçınılmaz olarak ihlal edecektir.

Kamu hukukunun ve özel hukukun tüm alanlarında din ve inançlarına göre bireyler arasında muamele farklılığı sözleşme bakımından özellikle de ayırımcılığı yasaklayan 14. madde bakımından mazur gösterilemez. Bu tür bir muamele farklılığı bir taraftan kendi kurallarına göre yönetilmek istenen bazı dini gurupların talepleri ve diğer taraftan da çeşitli din ve inançlar arasındaki barış ve hoşgörüye dayalı olması gereken toplumun çıkarı arasında adil bir denge kuramayacağı gibi, ulusumuzu kaosa, iç çatışmaya sürükleyecektir. Bu ne bizler tarafından, ne de sizler tarafından istendik bir durum olamaz/olmamalıdır.

12. Said-i Kürdi'ye göre Nur Risaleleri "ilham-i ilahidir." ve "Kuran bal ise Risaleler Kuran'dan süzülmüştür.", Ya da yine kendi ifadesiyle:

"Risale-i Nur benim şahsi malım değildir. Kur'an-ı hakim'in bu zamanda tereşşuh eden bir mucize-i maneviyesidir. (Şualar, Sözler Yayınevi, İst. 1993)"

Tereşşüh, sızma ve damlama demektir. "...nurların doğrudan doğruya Kur'ân-ı Kerim'in feyzinden süzülüp damladığı..." şeklindeki bir sözü tevil mümkündür. Ama bir insan tutar, kendi sözünü, Kur'an'ın Arş'taki yerinden alınmış gösterirse bunun tevili yoktur. Bu şahsı bütün dünya kutsallaştırsa da bize düşen, onun hurafeleriyle mücadeledir.

Said Nursî şöyle der: "Kur'ân'ın gizli gerçekleri Risale-i Nur ile birlikte bize iniyor!! …Peygamber devrinde Kur'ân'ın vahiy suretiyle inmesi gibi, her asırda, Kur'ân'ın arştaki yerinden ve manevi mucizesinden feyiz ve ilham yoluyla onun gizli gerçekleri ve gerçeklerinin kesin delilleri iniyor Şualar, Sözler Yayınevi, İst. 1993

Tüm bu ifadeler Said-i Kürdi'nin Risaleleri Müslümanların kutsal kitabı Kuran'dan üstün, kendisini ise peygamber makamında gördüğünün açık göstergeleridir. Onlara göre Risale-i Nur adeta zamanın Kuran'ıdır.

Said Nursî şöyle der "Risale-i Nur denilen otuzüç aded Söz, otuzüç aded Mektub, otuzbir aded Lem'alar, bu zamanda, Kur'ân'daki âyetlerin âyetleridir. Yani onun gerçeklerinin göstergeleridir. Onun hak ve hakikat olduğunun kesin delilidir. Kur'ân âyetlerinde yer alan inançla ilgili gerçeklerin gayet kuvvetli belgeleridir]- Sözler,]."

Demek ki, Kur'ân nasıl Tevrat ve İncili tasdik eden bir kitapsa, Said Nursî'nin bu iddiasına göre Risale-i Nur da Kur'ân'ı tasdik eden bir kitaptır. Bu sebeple Risale-i Nur'un âyetleri, Kur'ân âyetlerinin delili olmuştur. Bu tür iddialar için Allah Teâlâ şöyle buyurur: "Vay o kimselere ki, kendi elleriyle kitap yazarlar, sonra "bu Allah katındandır" derler. Hedefleri, onun karşılığında bir şeyler almaktır[16]. Vay o ellerinin yazdığından dolayı onlara! Vay o kazandıklarından dolayı onlara!." (Bakara 2/79)

Gerek kendini, gerekse Risaleleri kutsallaştıran Said Kürdi," Risalelelerin Allah tarafından vahiy-ilhamla yazdırıldığı ve gaibi bilme iddiasındadır. Bu açıkça Allaha şirk koşmaktır. Şirk, Allah'a ait bazı özellikleri, bir kısım varlıklarda da görerek, onları bu özelliklerde Allah ile ortak saymaktır. Bu nedenle Saidi Kürdi Müşriktir. Müşrik aracının o yetkiyi, Allah'tan aldığına inanır.

Kuranda şöyle diyor."Allah'a karşı yalan uydurandan, ya da kendine vahiy gelmediği halde vahiy aldığını söyleyenden yahut Allah'ın indirdiği gibisini ben de indireceğim" diyenden daha zalimi kim olabilir? …" (En'âm 6/93)

Tüm bunlardan anlaşılan odur'ki Saidi Kürdinin ortaya attığı "nurculuk" dinden sapmadır. Bu sapkınlığın kutsallaştırılması, itibarlı kılınması toplumun kutuplara ayrılmasını, bölünmesine yol açmaktır.





SONUÇ VE İSTEM;

Dava dilekçemizde, "cevaba-cevap" dilekçemizde ve Bölge İdare Mahkemesine yaptığımız "Yürütmenin Durdurulmasının reddine itiraz" dilekçemizde ileri sürdüğümüz gerekçeler ve özetlemeye çalıştığımız gerçekler göz önüne alınarak" T.C ISPARTA İLİ, İL GENEL MECLİSİ, 22. Dönem 06.12.2011 tarih 12/2-363 sayılı kararının "g" bendinde "Barla İlçemiz Ana yol kavşağına, "BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ HAZRETLERİNİN YAŞADIĞI TOPRAKLARDASINIZ" sloganı yazılması" KARARININ İPTAL EDİLMESİ İSTEMİMİZİ SAYGI İLE ARZ EDERİZ.20.11.2012



YÖNETİM KURULU ADINA: 
 Mahmut ÖZYÜREK

Atatürkçü Düşünce Derneği

Isparta Şube Başkanı

Hiç yorum yok: