Sözcü Haber |
- Teröristi yakıp cesedini yediler
- Boko Haram kaçırdığı kız öğrencileri 'evlendirdiğini' duyurdu
- İslami Facebook'ta cinsellik yasak
- Köpeğiyle cinsel ilişkiye giren kadın hakim karşısına çıktı
- Donetsk’de 286 kadın cesedi bulundu!
- Kız kardeşini açık artırmaya çıkardı
- Rusya'da maden kazası: 147 kişi burnu kanamadan kurtarıldı
- Kara çarşaflı, pembe şemsiyeli kişi 2 kişiyi vurdu
- Tarım işçilerini taşıyan kamyonet devrildi: 2 ölü 11 yaralı
- Bakara Makara'yı ben söylesem öldürülmüştüm
- Faciadaki korkunç ayrıntı
- Bodrum katta oturma evini su basmasın
- Dik duruşumuzla farklılıklar birleşti
- Gülen'e KCK kılıfı
- Necati Şaşmaz trafik kazası geçirdi
- Böyle ihtimal görmüyorum
- Sizden sakladığımız bir şey yok
- Kobani yoksa çözüm süreci de yoktur
- ’Madenleri kapatmak istediğimizde 50 kişi engel oluyor’ sözlerine açıklık getirdi
- Kırsalda terör baskısı arttı, şehirlere inmeye, hâkim olmaya başladılar
- Türk Bayrağı ile Öcalan'ın fotoğrafını yan yana astılar
- Hitler'in bile aklına gelmemişti
- CHP'de yeni oluşum hazırlığı
- Cemaate karşı 'Gülen Çalışma Grubu'
- Ölüm düzenine son vermedikçe sorumluluktan kaçamazsınız!
Teröristi yakıp cesedini yediler Posted: 02 Nov 2014 02:00 PM PST Afrika kıtasının orta bölümünde yer alan bir üke olan Demokratik Kongo Cumhuriyeti'nde terörist olduğundan şüphelenilen bir adam önce taşlandı, sonra yakıldı. İslami terörist grup ADF-Nalu mensubu olduğundan şüphelenilen bir kişi, Kongo'da taşlanarak öldürüldü. Öfkeli kalabalık, otobüste şüphelendikleri bir kişinin üzerini aradı. Adamın üzerinden bir pala çıkınca otobüsten indirdiler ve taşlayarak öldürdüler. Kongolular militan olduğundan şüphelendikleri adamı önce yaktılar, sonra da cesedini yediler. BİR AY İÇİNDE 100 KİŞİ ÖLDÜRÜLDÜ Kongo'da son haftalarda bir dizi saldırı gerçekleşti. IŞİD'in Afrika uzantısı olarak görülen radikal islami terörist grup ADF-Nalu'ya olan nefret büyüyor. Ugandalı radikal militanlar bir ay içinde pala ve baltalarla saldırarak 100'den fazla kişiyi katlettiler. Demokratik İttifak Birlikleri (ADF-Nalu) adlı hükümet karşıtı muhalif örgüt 2000'li yılların başından bu yana Uganda ve Kongo'da terörist saldırılar düzenliyor. Cumhuriyet |
Boko Haram kaçırdığı kız öğrencileri 'evlendirdiğini' duyurdu Posted: 02 Nov 2014 09:07 AM PST Boko Haram, kaçırılan kızların tamamının 'evlendirildiğini' açıkladı. Boko Haram militanları, Nijerya hükümetiyle ateşkes yapmadıklarını açıkladı. Örgütün lideri olduğunu iddia eden Abubakar Shekau, cuma günü yayınlanan bir videoda, "Hükümetle ateşkes yapmadık. Bu tamamen yalandır" ifadelerini kullandı. "KIZLARIN HEPSİNİ EVLENDİRDİK" Videoda, kaçırılan kızların bırakılacağını düşünenlerin hayal kurduğu, kızların hepsinin evlendirildiği öne sürüldü. Nijerya hükümeti, yayınlanan videoya dair henüz açıklama yapmadı. Nijerya hükümeti, 17 Ekim Cuma günü Boko Haram ile kaçırılan 200'den fazla kız öğrencinin güvenli şekilde dönüşlerinin sağlanması koşulunun da yer aldığı ateşkesin ilan edildiğini açıklamıştı. Şiddet eylemleri ve kaçırmalar, ateşkesin açıklamasının ardından da devam etmiş, Nijerya Dışişleri Bakanı Aminu Wali ise Boko Haram'la ateşkes görüşmelerinin sürdüğünü belirtmişti. Nijerya'nın kuzeydoğusundaki Borno, Yobe ve Adamawa eyaletlerinde 5 yıldır şiddet eylemleri düzenleyen terör örgütü Boko Haram'ın son 6 ayda yaptığı saldırılarda, güvenlik görevlileri de dahil yaklaşık 2 bin kişi yaşamını yitirdi. AA |
İslami Facebook'ta cinsellik yasak Posted: 02 Nov 2014 09:06 AM PST Salamworld Başkanı Niyazov: "Salamworld, İslam dünyasında trendleri belirleyecek. Cinsel, siyasi, her türlü aşırılığa karşı güvenli bir bölge olacak." "İslami facebook" projesi olarak gündeme gelen salamworld.com'un başkanı Abdülvahid Niyazov, 2,5 yılı aşkın çalışmanın ardından oluşturdukları portalın 2 hafta içinde uluslararası teste açılacağını bildirdi. Salamworld'ün Ortaköy'deki merkez ofisinde AA muhabirinin sorularını yanıtlayan Niyazov, "İslam dünyasına facebook çapında bir sosyal paylaşım sitesi kazandırmak" için yaklaşık 2,5 yıl önce başlattıkları çalışmaların son aşamaya geldiğini söyledi. Niyazov, "2 hafta içinde dünya çapında 100 bin kişinin davet usulüyle katılacağı 2 ay süreli test sürecine başlayacağız. Bunun ardından da sisteme son şeklini vererek yayına alacağız" dedi. Platformun, Müslüman internet kullanıcısının ihtiyaç duyacağı hemen her şeyi bulacağı sanal bir ortam olmasını hedeflediklerini belirten Niyazov, proje kapsamında e-ticaret, oyun, wikipedia benzeri bir ansiklopedi başta olmak üzere pek çok hizmetin yer alacağını kaydetti. Salamworld olarak "modern bir İslami yaşam tarzı platformu" olmayı hedeflediklerini anlatan Niyazov, "Salamworld İslam dünyasında trendleri belirleyecek. Cinsel, siyasi, her türlü aşırılığa karşı güvenli bir bölge olacak" diye konuştu. Niyazov, Salamworld'ün, muadili platformlardan farklı ciddi bir moderasyon ve içerik süzgeci kullanacağını anlatan Niyazov, platformu ailelerin, çocukların güvenle kullanabileceğini anlattı. "Temel ilkemiz; birleştirici olmak. Salamworld mezhep, etnisite, ideoloji gibi ayrılıkları körüklemeyecek" ifadelerini kullanan Niyazov, Salamworld projesini İslam dünyasına büyük bir bilişim altyapısı kazandırma çalışması olarak da gördüklerini vurguladı. Abdülvahid Niyazov, "İslam dünyası, bilişim sektörüne yeterince katkıda bulunmuyor. Müslüman ülkelerin bilişim teknolojisine katkısı yüzde 4,5. Küçücük bir ülke olan Singapur bile yüzde 3 katkı yapıyor. Dünya nüfusunun beşte birini oluşturan Müslüman ülkeler de bilişim teknolojisine nüfuslarıyla orantılı bir katkı yapabilmeli" değerlendirmesinde bulundu. Cumhuriyet |
Köpeğiyle cinsel ilişkiye giren kadın hakim karşısına çıktı Posted: 02 Nov 2014 09:03 AM PST Avustralya'da uyuşturucu satmaktan gözaltına alınan bir kadının telefonundan köpeğiyle cinsel ilişkiye girdiği videolar çıktı. Mirror gazetesinde yer alan haberde, polisin uyuşturucu sattığı için gözaltına aldığı Jenna Louise Driscoll'ün cep telefonunda bir köpekle sevişirken çekilmiş videoları bulundu. 3 KÖPEKLE İLİŞKİYE GİRERKEN GÖRÜNTÜLERİ BULUNDU Telefonundaki 3 adet videoda köpek ile cinsel ilişkiye girdiği görülen 25 yaşındaki Driscoll, kefaletle serbest kaldı. Avustralya'nın Queensland eyaletinde, hayvanlarla cinsel ilişkiye girme Hayvanları Koruma Yasası'nda bir suç olarak yer almıyor. Hayvanların ancak belirli koşullarda sahiplerinden alınabileceği belirtiliyor. KÖPEK PİTBULL CİNSİ Aralık ayında görülecek davada Driscoll, marijuana satmaktan suçlanıyor. Mahkemede geçirdiği kısa süreden sonra eve dönen kadın, bir adam ve bir köpekle görüntülendi. Köpeğin pitbull cinsi olduğu tahmin ediliyor. Cumhuriyet |
Donetsk’de 286 kadın cesedi bulundu! Posted: 02 Nov 2014 08:57 AM PST Donetsk Halk Cumhuriyeti Başbakanı Aleksandr Zaharçenko, Donetsk Bölgesi'nin Krasnoarmeysk kentinde Ukrayna Silahlı Kuvvetleri tarafından düzenlenen özel operasyonlar sırasında 18-25 yaş arası yaklaşık 400 kadının kaybolduğunu ifade etti ve son zamanlarda 286 kadının cesedinin bulunduğunu bildirdi. Konuyla ilgili açıklama yapan Zaharçenko, "14 Ekim'e kadar 18-25 yaş arası 382 kadın kayboldu. Krasnoarmeysk kentinin yakınında bulunan 286 kişinin ensesinden vurulduğu saptandı" ifadelerini kullandı. Cumhuriyet |
Kız kardeşini açık artırmaya çıkardı Posted: 02 Nov 2014 08:44 AM PST Böyle ilan verdi: 'Kardeşim satılıktır!' İngiltere'de yaşayan Kyle Maalem, kız kardeşi Sammy'yi eBay'de açık artırmaya çıkardı. İngiltere'de yaşayan 28 yaşındaki Kyle Maalem, kendisinden bir yaş küçük kız kardeşi Sammy'yi eBay'de açık artırmaya çıkardı. Bir yıl önce terk edilen ve o gün bugündür aşk acısı çeken kız kardeşine ilanla sevgili arayan genç adam, açık artırmaya katılım için şu şartları koydu: "Serseri, antika ve evli olmayın." Genç adam ayrıca randevunun tek gecelik ilişki olmaması konusunda da garanti istedi. Açık artırma 50 pound (yaklaşık 160 TL) üzerinden başladı. KARDEŞİM SEVGİLİ BULMA KONUSUNDA ŞANSSIZ "Öncelikle bu ciddi bir ilandır. Kardeşim 27 yaşında. Aslen Londra'lı ama Cardiff'te yaşıyor. İncecik ve biçimli bir vücudu var. Mavi gözlü ve siyah saçlı. Son derece şen şakrak ve sempatik. Çocuğu yok ama tabii ki günün birinde isteyecek. Kardeşim gerçek bir sevgili bulma konusunda çok şanssız. Ben ve ailem, onun içten karakterine uygun birini arıyoruz. Sevgi dolu, sadık ve normal biri... Tabii bir işi de olmalı. Lütfen serseriler başvurmasın. Arabası olmalı ya da çok uzakta yaşıyorsa seyahat etmeyi sevmeli. İyi görünmeli. 27-35 yaş aralığında olmalı. İyi aile çocuğu olmalı çünkü biz birbirine çok yakın bir aileyiz. Lütfen serseri, antika ve evli olanlar başvurmasın." Sitedeki ilan 'kargo ücreti göndericiye aittir' ve 'ürün kullanılmıştır' gibi ibarelerle de sosyal medyada alay konusu oldu. SAMMY: YUVA KURABİLECEĞİM BİRİNİ ARIYORUM Sammy ise durumu ilk başlarda ciddiye almadığını, çünkü erkek kardeşinin yıllardır böyle bir şey yapacağını söylediğini belirtti: "Kyle'nin böyle bir şey yaptığını görünce kan beynime sıçradı. Uzun zamandır beni eBay'da satışa çıkaracağını söylüyordu ama ciddiye almamıştım. Resmen şok oldum. Aslında komik bir şey tabii. Ama beni 'kullanılmış' olarak listelemesi terbiyesizlik. Geçmişte çok da iyi ilişkiler yaşamadım. Çöpçatan sitelerinde profil açmak da bana göre bir şey değil. Birkaç kısa ilişkim oldu, en uzunu iki yıl sürdü ama bir şekilde yürümedi. Bir sürü arkadaşım, hatta benden küçük olan kız kardeşimin bile çok iyi ilişkileri var. Bazıları evli, çocuklu... Bense olgunlaşmamış erkeklerden çok sıkıldım. Yuva kurabileceğim birini arıyorum. Tek istediğim dürüst, sadık bir eş! eBay'dan gelen teklifleri muhtemelen değerlendireceğim. Kylie elemeleri yapıyor. Onun değerlendirmesine güveniyorum." TEKLİFLERİ ABİSİ İNCELEYECEK Kardeşini satışa çıkaran Kylie ise şunları söyledi: " Bugüne kadar Sammy'nin hiçbir erkek arkadaşını sevmedim. Hepsi birbirinden berbat adamlardı. Sammy'nin kendisine bağlanabilecek birine ihtiyacı var. Etrafta bitik bir halde dolaşmasından bıktım artık. O harika bir insan. Teklifleri bizzat ben inceleyeceğim. Sammy bana 'O ilanı kaldır' dedi; tabii çok utandı. Bu bir nevi 'Satılıksın' demek oluyor, haliyle mutlu değil." ANNESİ VE BABASI DA ONAYLIYOR Sammy'nin annesi Natalie (52), ve 30 yıllık eşi Simon (54) ise bu konuda hemfikir. Natalie, "Kızım dünyanın en sıcakkanlı insanıdır. Bence harika bir kız arkadaş olacak. Çirkin değil, bencil değil... Hem iç güzelliği harika hem de fiziği harika... Son birkaç aydır iş aradığı için pek keyfi yoktu. Kylie ona böyle bir sürpriz yapıp keyfini yerine getirmek istedi. Sammy olayı ilk duyduğunda evde çığlık attı, bu işten çok rahatsız oldu. Ama artık olaya iyi tarafından bakıyor. Bence açık artırma bittiğinde çok iyi bir adamla arkadaşlık kuracak. En son ilişkisi 1 yıl önce bitmişti, o gün bugündür yalnız... Birkaç kere de ortada bırakıldı, hatta aldatıldı. Bence o, kendisini omuzlarında taşıyabilecek bir şovalyeyi hak ediyor. Evi birkaç kez arayanlar oldu ama açık artırma bitine kadar bir şey yapmayacağız. Sammy'nin bir çocuğa değil, gerçek bir adama ihtiyacı var." Cumhuriyet |
Rusya'da maden kazası: 147 kişi burnu kanamadan kurtarıldı Posted: 02 Nov 2014 08:40 AM PST Rusya'nın Kemerovo bölgesi Berezovski kentinde meydana gelen maden kazasında 33 kişinin tahliyesine çalışılıyor. Rusya Acil Durum Bakanlığı, madende aşırı duman oluştuğu, madende bulunan 180 işçiden 147'sinin sğlıklı durumda çıkarıldığını açıkladı. 33 işçinin de çıkarılabilmesi için çalışmalar sürüyor. Maden ocağında meydana gelen kazada ilk bilgilere göre ölü ve yaralı kimsenin olmadığı belirtiliyor. Kemerova Bölgesi Valisi Aman Tuleyev, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'le dün yaptığı görüşmede madenlerde güvenlik önlemlerinin artırıldığı bilgisini vermişti. Tuleyev açıklamasında, Türkiye'deki maden kazalarını örnek göstererek, "Sizin direktifleriniz doğrultusunda güvenlik tedbirleri artırıldı. Türkiye'de meydana gelen kazada 301 kişi öldü. Önceki gün de kaza oldu. 20 kişi bulunamıyor. Yer altında çalışan işçi sayısını 3 kat azalttık." ifadelerini kullanmıştı. Cumhuriyet |
Kara çarşaflı, pembe şemsiyeli kişi 2 kişiyi vurdu Posted: 02 Nov 2014 08:36 AM PST ADANA'da 20 yaşındaki Faruk Ö., tanınmamak için kara çarşaf giyim pembe şemsiye ile yaklaştığı 23 yaşındaki Mazlum Karadağoğlu'na kurşun yağdırdı. Saldırıda Karadağoğlu ile seken kurşunların isabet ettiği Suriyeli 34 yaşındaki Mustafa Buzi yaralandı. Olay merkez Yüreğir İlçesi'nin Şehit Erkut Akbay Mahallesi'nde meydana geldi. İddiaya göre, kara çarşaflı ve pembe şemsiyeli bir kişi, motosikletten inip, Sarıçam Deresi yanında oturan Mazlum Karadağoğlu'na tabanca ile ateş etti. Saldırıda Karadağoğlu ile seken kurşunların isabet ettiği yoldan geçen Suriyeli Mustafa Buzi yaralandı. Vücuduna 5 kurşun isabet eden Karadağoğlu otomobille götürüldüğü Başkent Üniversitesi Hastanesi'nde, kolundan yaralanan Buzi ise Numune Hastanesi'nde tedaviye alındı. Dadaloğlu Bulvarı'na girip kaçmaya çalışan saldırgan, yağmur nedeniyle kayganlaşan yolda, dengesini kaybedip düştü. Üzerindeki kara çarşafı çıkartıp yola atan saldırgan motosiklet ile pembe şemsiyeyi bırakıp yaya olarak kaçtı. Görgü tanıkları kaçan şüphelinin Faruk Ö. olduğunu bildirdi. Olayın uyuşturucu anlaşmazlığı yüzünden çıktığı ileri sürülürken Faruk Ö.'nün yakalanması için çalışma başlatıldı. Cumhuriyet |
Tarım işçilerini taşıyan kamyonet devrildi: 2 ölü 11 yaralı Posted: 02 Nov 2014 08:34 AM PST Türkiye, işçi mezarlığı olmayı sürdürüyor. KAYSERİ'nin Bünyan İlçesinde tarım işçilerini taşıyan kamyonet, karşı yönden gelen başka bir kamyonetle çarpıştı. Kazada 2 kişi öldü, 11 kişi yaralandı. Şanlıurfa'dan Bünyana şeker pancarı tarlalarında çalışmak üzere gelen İldere ailesi, Bünyan'daki işlerini bitirdikten sonra memleketleri Şanlıurfa'ya dönmek üzere Vehbi İldere (23) yönetimindeki 63 EL 247 plakalı kamyonetle yola çıktı. İddialara göre, Bünyan yolundan Malatya karayoluna çıkmak isteyen kamyonetin lastiği patladı ve sürücü direksiyon kontrolünü yitirdi. Bu sırada karşı yönden gelen Mehmet Yakut (44) yönetimindeki 38 PH 332 plakalı başka bir kamyonetle çarpışan kamyonet, devrildi. Kazada kamyonette bulunan Naife İldere (48) ile Özlem İldere (22) ölürken, sürücü Vehbi, Musa, Ethem, Avni, Nusret, Asiye, Ahmet, Erdal, Medet İldere ile 38 PH 332 plakalı kamyonetin sürücüsü Mehmet Yakut ve kamyonette bulunan Muhammet Yakut (13) yaralandı. Yaralılar, Bünyan Devlet Hastanesi ile Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'nde tedavi altına alındı. Tıp Fakültesi Hastanesi'nde tedavileri süren Musa, Ethem ve Avni İldere'nin sağlık durumlarının ciddiyetini koruduğu bildirildi. Kaza nedeniyle bir süre trafiğe kapanan karayolu, araçların kaldırılmasının ardından ulaşıma açıldı. Cumhuriyet |
Bakara Makara'yı ben söylesem öldürülmüştüm Posted: 02 Nov 2014 08:12 AM PST Levent Üzümcü, "Kitleler tarafından din düşmanı gibi tanıtılarak hedef gösteriliyorum. 'Bakara Makara…' lafını eden ben olsaydım, çoktan linç edilmiştim" diyor. Muhalif tavrı ve sert açıklamalarıyla öne çıkan Levent Üzümcü, rejim partisi tarafından sansür ve otosansüre uğradığını, medya yöneticilerine 'Bu oyunda Levent'i oynatırsam beni denetlemeye gelirler' korkusunun aşılandığını belirtiyor. Üzümcü, "Kitleler tarafından din düşmanı gibi tanıtılarak hedef gösteriliyorum. 'Bakara Makara…' lafını eden ben olsaydım, çoktan linç edilmiştim" diyor. İşte Levent Üzümcü'nün Bugün muhabiri Dilara Tahmaz'a yaptığı o özel açıklamalar: Gezi Parkı eylemlerinde fazlasıyla ön plana çıkmıştınız. Muhalif tavrınız ve sert açıklamalarınızla devamı da geldi. Sizinle birlikte direnişe katılan birçok sanatçı arkadaşınızı ise ortalarda göremiyoruz. Sesi soluğu kesilen arkadaşlarınıza içten içe hiç kızdınız mı? Gezi direnişine benim camiamdan katılmayan bir tane bile sanatçı arkadaşım yok. Ancak içinde bulunduğunuz sistem sizi açlıkla, işsiz bırakma korkusuyla terbiye etmeye çalışıyor. Arkadaşlarımızı çok zor günler bekliyordu. Ya konuşmayacaklardı, ya önde durmamak zorunda kalacaklardı ya da para kazanacaklardı! Sistem böyle işliyor ve bunu meşrulaştırıyor. SESSİZ KALANI TARAF GÖRÜRÜM Ama sizin de işsiz bırakılma ve aç kalma tehlikeniz vardı. Susmamayı tercih ettiniz. Bu her bakımdan bir cesaret meselesi değil midir? Bernardo Bertolucci'nin 1900 diye bir filmi vardır. Hikaye, İtalya'da 1900 yılında doğmuş bir toprak ağasının torunuyla, orada rençber olarak çalışan bir işçinin torunu arasında geçer. Zengin ve fakir ikileminden o yüzyıla bakar. Filmin sloganı şudur: 'Senin olaylar karşısında sessiz kalman, aslında durumu desteklemendir!' Ben insanların sessiz kalmasını taraf olarak görürüm. Sessiz kalmanın bedeli konuşmaktan daha ağırdır. Konuşmanın bedeli herkesin önünde ödenir. Susmanın bedelini yastığa başını koyduğunda, gece vicdanına ödersin. İnsanın kendi kendine ettiği kötülük daha başkadır. Ben bütün olup bitenleri gördüğü halde hâlâ rejimi dayatan partiyi destekleyen insanları hayatımdan çıkardım. Ne dersen de bunları bir komplo gibi gören, duvara anlatıyormuşsun gibi davranan, montaj olarak algılayan ya da 'E ne yapalım? Elinin kiridir' diyen insanların hayatımda yeri yok. YOLSUZLUK YAPANLAR DAHA MAHKEME YÜZÜ GÖRMEDİ Peki açlıkla terbiye eden sistem nasıl işliyor? Hükümete karşı yaptığınız sert açıklamalar ana akım medyada size sansür olarak mı geri dönüyor? Medya kuruluşlarının sahiplerinin sadece gazeteleri yok. İnşaat şirketleri, gaz şirketleri de var. Devletle aralarında müthiş bir vergi ve denetleme ilişkisi var. Bugün her seçimden sonra dikkat edersen, gazetelerde rejimi dayatan parti aleyhine yazan gazetecilerden birkaçı seçimden sonra mutlaka iş bırakmak zorunda kaldı. RÜŞVETİN ADI HEDİYE OLDU Bir arkadaşım, 'Attığım bir tweet yüzünden 5. kez hâkim karşısına çıkıyorum' diyor. Cumhuriyet tarihinin en büyük yolsuzluğunu yapanlar ise daha mahkeme yüzü görmedi! O davalar da düştü. Bunların hepsi olmamış oldu. Hem de adalet eliyle. Rüşvetin tanımı bile değişti. 'Hediyedir bunlar' dendi. Bunun bir bedeli olmayacak mı? DENETLENME KORKUSUNDAN BANA İŞ VEREMİYORLAR Ne çeşit sansürlerle karşılaşıyorsunuz? Mesela 'Seni şu rol için düşünmüştük ama malum sebeplerden dolayı bundan vazgeçtik' tarzı bir durum yaşadınız mı? Evet, yaşadım. Zaten bir değil, birkaç durum var ortada. Ama şunu söyleyebilirim ki; bu işlerin başındaki isimlerde 'Eğer ben Levent'i oynatırsam beni denetlemeye gelirler' korkusu var. Hiç kimse açıktan açığa emir vermiyor artık. 'Sen ne yapacağını bilirsin' diyorlar. Yani 'Oto sansürü' meşrulaştırdılar. SİSTEM SENDEN OTOSANSÜR YAPMANI BEKLİYOR Altın Portakal'a da Reyan Tuvi'nin uğradığı sansür damgasını vurdu. Ardından da sanatçılar festivale katılan ve katılmayanlar diye iki gruba ayrıştı. Medya ve siyasetteki kutuplaşmanın Portakal'a da yansıdığını söyleyebilir miyiz? Bence söyleyemeyiz. Zaten bu sistem, sanatla ya da sanatçıyla bir arada yürünebilecek bir siyasi mekanizma değil ki. Sanatla uğraşan bütün birimlerin bunu bilmesi lazım. Sistem senden otosansür yapmanı bekliyor. Yani 'Sen bu filmde nereyi keseceğini benden daha iyi bilirsin' diyor. Kısacası kişiye 'Ben bu filmi çekersem ve Altın Portakal'a giderse geri döner mi acaba' korkusunu aşılıyorlar. Bir sanat eserinin değeri seyircinin ilgisiyle ölçülür. Seyirci ona giderse yaşar, gitmezse ölür. Yani ticari bir bağlantı da vardır. Ancak şu açıdan bakacak olursak, Nuri Bilge Ceylan'ın filmlerini bugüne kadar maksimum kaç kişi izledi? Bu da bir ikilemdir. Çünkü ne olursa olsun o film çok önemli bir ödül aldı. Demek ki sen, bütün sanat eserlerini korumak kollamak zorundasın. Nuri Bilge Ceylan Cannes'da devlet eliyle öldürülmüş çocukları andı. Düşünsenize! Dönüp bir bakacaksın kendine; ben nerede hata yapıyorum, bu insanları neden mutsuz ediyorum diye düşüneceksin. Olayın temel sorunu şu; biz zamanın ucunda yaşıyoruz. Bütün canlılar, bütün evren aynı tanımlanan zamanı yaşıyor. Zamanı biz anlamlandırdık, bizim için bir şey ifade ediyor, bitkiler için değil. Ama zaten Tanrı da bir tek insan için anlamlı. Zamanın adını koyan, gördüğümüz her şeyin değerini zamanla ölçen yine biziz. Ama bizim yaşadığımız zamanda bizimle aynı zamanı yaşamayan insanlar var. Biz şu anda 2014 yılının ekim ayının son günlerini yaşıyor olsak da 1100 yıl öncesinde yaşayan insanlar var. Günümüzde Amazon topraklarında milattan öncesinin tekniğiyle yaşayan insanlar var. Kısacası herkes kendi zamanını yaşıyor. HEDEFLERİ BENİ DİN DÜŞMANI GÖSTEREREK LİNÇ ETTİRMEK Aranızda 1600 yıl fark olan bir adamla aynı zaman diliminde yaşamanın zorluğuna ilaç olur mu demokrasi' sözü de bu zaman algısına bir atıf mıydı? Oysa kitleler tarafından Hz. Muhammed'e hakaret olarak algılanmıştı… Evet bu söz çok konuşuldu. Hz. Muhammed'i kastettiğim söylendi. Böyle bir şey olabilir mi? İnsanların inançlarına böyle bir saygısızlık yapılabilir mi? Ben bunu lafın gelişi söyledim. Aynı zamanda yaşadığımız ama yüzyıllar öncesinin kafa yapısına sahip adamla aramda 1600 yıl mesafe var dedim. 1700 de diyebilirdim. Bir tane provokatör milletvekili çıkıp, 'Peygamber efendimize küfür etti' diyor. "Aramızda bu kadar mesafe olan insanlarla bir arada yaşamaya ilaç olur mu demokrasi" dedim. Yani ben bugün yaşayan insanlarla aramızdaki zaman ve algı farkından bahsederken beyefendiler benim başıma bir şey gelsin, devlet eliyle birileri bir şey yapsın diye bu sözümü çarpıttılar. HERKES KENDİ MEKKE'SİNİ PARİS'İNİ YAŞADI Katıldığınız bir programdan iktidar olduğu gece önemli sanayici ve iş adamlarını toplayıp 'Bu saatten sonra ben size karışmayacağım siz de bana karışmayın' diyen Putin'i Erdoğan'a benzetmiştiniz. Onun da çevresindekilerle böyle bir biat anlaşmasına girmiş olabileceğini mi düşünüyorsunuz? Bunu kendine sormak lazım. Biz hep algılanan üzerinden konuşmaya çalışıyoruz. Çünkü Türkiye'de, halkın isteğine dayalı bir durum varmış gibi algılanıyor. Yani, "Benim yaptıklarımı eğer millet istemezse zaten beni seçmez" durumu var. Ama Türkiye'de aynı zamanda bütün bu olup bitenlerden haberi olmayan yüz binlerce seçmen var. Devlet bir mekanizmadır. Hükümet onu yönetmek için oraya getirilir. Ancak Türkiye'de devlet kalmadı. Yalnızca rejimini dayatan bir parti var. Başka da hiçbir şey yok. Konuşan, derdini anlatmaya çalışan insanlar olsa da ölümle, parasız ve işsiz bırakılmayla tehdit ediliyorlar. Peki doğru olduğuna inandığım şeyi söylemek sadece bana mı düştü? Bu kadar mı kendi dünyanızda yaşayacaksınız? Herkes kendi küçük Mekke'sini Medine'sini, Paris'ini yaşadı ve saflarına çekildi. Peki nasıl bir arada yaşayacağız? Bu sazlar, davullar, zurnalar piyanolar, ne zaman ortak bir orkestrada güzel bir parça çıkaracaklar? Bu adamlar bu parçayı çıkaran adamı, Fazıl Say'ı yasakladılar. Sen böyle bir değeri nasıl yok sayarsın? TÜSAK DEVLETİN MİLYON DOLARLIK RANT KAPISI OLACAK Sanat camiasında TÜSAK depreminin yaşandığı dönemdeyiz. Ankara Devlet Tiyatroları müdürlüğünden gelen son istifalarla 'TÜSAK'ı beğenmeyen gitsin' durumuna gelmiş gibi görünüyoruz. Sizin duruma bakış açınız nasıl? Kesinlikle 'Beğenmeyen gitsin' algısı yerleştiriliyor. Yıllardır bu durumu yürütebilmek için yetiştirilmiş, kıyıda köşede duran insanlar vardı zaten. Onlar da Türkiye sanatının sonunu getirecek olan birimleri, kişileri arayacaklar bulacaklar ve başa getirecekler. Bu sanat buldozerini üzerimizden geçirecekler. Devlet bizzat bu işe el atacak. İstemediği projeyi kabul etmeyecek, istediğini kabul edecek. Nasıl ki basın başta olmak üzere her alanda kendi yandaşını getiriyor. Sanat da buna benzeyecek. Devletin kendisiyle ilgili bütün sanat dallarını zapturapt altına almasının bir yoludur TÜSAK. Bir röportajınızda 'Muhafazakar sanat olmaz, muhafazakar sanatçı olur' demiştiniz. Devlet sizinle aynı görüşte değil galiba. TÜSAK'tan bu sonuç çıkabilir mi? Elbette. TÜSAK'la birlikte sanatsal yönden son derece niteliksiz eserleri sahnelemeye çalışacaklar. Gidişat bunu gösteriyor. Bununla ilgili çok büyük paralar alacaklar. Kimse denetleyemediği için de o paralar yok olacak. Maddi bir ranttan mı bahsediyorsunuz? Kesinlikle! Benim TÜSAK'tan anladığım devletin onay vermediği hiçbir şey olmayacak. TÜSAK'tan sonra Kafkas Tebeşir Dairesi oyununu oynayabilecek miyiz? Haktan adaletten bahseden, Arthur Miller'ın Cadı Kazanı oyununu oynayabilecek miyiz? Haksız yere içeri atılan insanların dramını anlatan oyunlar sahnelenebilecek mi? Bu insanlar tarih okumadıkları ve bilmedikleri için bilmiyorlar ama bu dönemler her zaman çok verimli dönemlerdir. Para tatlı gelecek ve insanlar gidip TÜSAK'a hoş gelen oyunları yapacak ama kazandıkları paralarla gidip yine bu sistemi eleştiren oyunları yapacaklar. İşte farkında olmadıkları bu. Para korkudan insanı susturabilir ama kişi yine bildiğini okur. Tüm bu kargaşa arasında hiç çuvaldızı kendinize batırdınız mı? Bir sanatçı olarak çoğunluğun zihnini aydınlatmak için üzerinize düşen her şeyi yaptığınıza inanıyor musunuz? Belki diliniz ağır geliyor, belki de her kesim sizi anlamıyor… Hayır, benim her kesim tarafından anlaşılmak gibi bir derdim yok. Ben doğru bildiğimi söylüyorum. En basit yoluyla anlatmaya çalışıyorum ve bunu da kendi çocuklarıma bırakacağım bir görev olarak görüyorum. Ne bırakacağım onlara? Hanlar, hamamlar bırakırsın da kapıyı açtığında böyle bir ülkede mi olsunlar. Anlayabilmelerinin yolu demek ki bizim konuşmamız değilmiş. Artık tek umudum umarım kötü bir şekilde, canları pahasına anlamazlar. Söylüyorsun anlamıyorlar, anlatıyorsun anlamıyorlar. Bu senin yaptığın meslekle alakalı değil. Vicdanınla ilgili bir şey. Bana 'Sen siyaset yapma' diyor. Vicdansız mı olayım yani, gördüğümü söylemeyeyim mi? Terk et git bu ülkeyi beğenmiyorsan diyor. Ne münasebet? Babanın malı mı? Kimin vatanından kimi kovuyorsun? TÜSAK NEDİR? Türkiye Sanat Kurumu (TÜSAK), üyelerini Bakanlar Kurulu'nun belirleyeceği ve kurumun onay vereceği oyunlara maddi destek sağlanacak olması maddesi başta olmak üzere, getirdiği yeniliklerle tartışma yaratan bir yasa tasarısı. TÜSAK'la ilgili sert açıklamalarının ardından Devlet Opera ve Müdürü Rengim Gökmen'in görevinden alınması ve Ankara Devlet Tiyatroları'ndan gelen istifalar yasa tasarısının sanat çevrelerinde uzun zamandır eleştirilmesine yol yol açıyor. İSLAM'A SAYGISIZLIK HADDİM DEĞİL Peki siz İslam dinine ve Müslümanlara saygı duyuyorsunuz öyle değil mi? Burada saygı duymadığınız hükümetin dini algılayış ve rejim üzerinden yansıtış biçimi mi? İslam'a saygı tartışılacak bir şey mi? Ben kimim ki İslam'a saygı duymayacağım. Bütün dinlere saygı duyuyorum. Ben Müslümanlığa, Hıristiyanlığa, Yahudiliğe karşıyım der miyim? Ama Müslümanlar Yahudiliğe karşı. Çıkıp bangır bangır bütün Yahudiler ölsün, Hitler'in eline sağlık diyorlar. Bunu söyleyenler semavi bir dinin mensupları. Ben hiçbir dine inanan insana bunu söylemem. Din düşmanı gibi anılmanızda ve hedef gösterilmenizde 'Karımdan boşanmamın tek nedeni türban takması olur' sözünüzün etkisi olabilir mi? Orasını bilemiyorum ama burada bambaşka bir durumdan bahsediyordum ben. Aynı evin içinde yaşadığım insanla dünyanın ayrılmasından bahsediyoruz. Benim sizin dininize saygı duyuyor olmam, kendi hayatımda da böyle bir şey yaşayacağım anlamına gelmez ki. İnsanların kendi inanışları ve kendi dünyalarıyla ilgili bu kadar müdahaleci olmayalım. Bu benim hayatım. İstediğim gibi, inandığım gibi yaşarım. Saygı gösterip, görmediğinizi mi düşünüyorsunuz? Tabii ki. Senin dinin sana benim dinim bana. Ama ülkemizde bu durum yok. Bunun yerine senin inanışını ben kontrol ederim. Benden değilsen öl durumu var. ÖZÜR BEKLİYORUM Bu süreçte kime kızgınsınız, hükümet olur, gruplar olur… Hangi konuda özür beklerdiniz? Mustafa Kemal'in ölümünden sonra tarihteki çok önemli şahısların adını kullanarak ve onların yolundan gidiyorum diyerek korkunç şeyler yapan herkesten özür bekliyorum. Hz. Muhammed'in adını kullanarak kötülük yapandan özür bekliyorum. Spesifik olarak örnek vermenizi istesem? Gezi'de öldürülmüş, linç edilmiş, yaralanmış herkesten devletin resmi yollarla özür dilemesini bekliyorum. Bunlara neden olmuş herkesin yargılanmasını bekliyorum. Taşla sopayla saldırmamış, elinde hiçbir şeyi olmayan çoluktan çocuktan özür dilenmesini bekliyorum. Eğer bir gün bu ülkede yine devlet olursa, resmi yollarla özür dilenmesini ve o parkın 4 bir ucuna bu çocukların heykellerinin dikilmesini istiyorum. ASKER YILLARCA 'DEMOKRASİYE AYAR VERECEĞİZ' DİYEREK BİZİ BU GÜNLERE GETİRDİ Türk halkının kimlik değiştirdiğini düşünüyor musunuz? Eskiden laik, Batı'ya dönük ve askerine güvenen bir halk tanımı vardı. Ve o dönem Türkiye'nin tanımında yer almayan kitleler şu an çok ön planda. Yeni Türkiye'de onlar var… Bunların en büyük sorumlusunu asker olarak görüyorum. Yıllarca Türkiye demokrasisine ayar vereceğiz diyerek bugünlere getirdiler bizi. Kendisinden asla devlet adamı olmayacak kişileri çok büyük yerlere koydular. Gencecik fidanlarını astılar bu ülkenin. Bir kişinin bir yerini kanatmamış insanları astılar bu ülkede. Kan davasına dönüştü her şey. Avrupa'da eskiden düelloyla çözerlerdi sorunları. Gözlerin içine bakarak kılıçla savaşarak. Bizim çok övündüğümüz Anadolu'da ise pusu kültürü vardır. Benim çocuğumu öldürenin ben de çocuğunu öldürürüm durumu yani. Siyasette de bu var. Bu ülkede koskoca TBMM'de 'Sizler Adnan Menderes ve arkadaşlarını astınız. Öyleyse 3 sizden 3 bizden!' diyerek intikam aldılar. Düşünebiliyor musunuz? BAKARA MAKARAYI BEN SÖYLESEM ÖLDÜRÜLMÜŞTÜM Sizce demokrasi Türkiye'de her an kaybedilebilecek bir sistem mi? Türkiye'de demokrasi yok ki. Demokrasi herkesin hakkının eşit derecede, yarınlarının korunmasıyla olur. Ve kendini kötülere karşı savunmaktan en aciz yönetim biçimidir. Çünkü kötüler fazlalaşırsa demokrasi ölür. Bu bir kavram karmaşası aynı şunun gibi: Biri İslam'ın şartı olduğu için kurban kesiyor, adam orada İslam'ın şartı olarak kelle kesiyor. IŞİD bugün köle pazarlarında insan satıyor. İslamiyet'te bunun yeri var mı? BATI İSLAM'I IŞİD'DEN BİLİYOR Onu İslamiyet'le bağdaştırmamak lazım, bir çeşit psikopatlık… Ama İslamiyet'te de bu var. Olmasa yapmazlar. Kafirlerin öldürülmesi var mı yok mu? Cihad yaptığını zannediyor çünkü. Sen Batı'da yaşayanların eline bu kozu veriyorsun. Batı'da yaşayanların hiçbiri İslamiyet'i Hz. Muhammed'den bilmiyorlar. Usame Bin Ladin'den, IŞİD'den biliyorlar. Türkiye'de de bu yanlış anlayışla yıllarca İsmet İnönü'ye saldırdılar, paralardan Atatürk'ü kaldırdı diye. Oysa bunu yapmasının tek nedeni onu tabulaştırmamaktı. Çocuklarına din dersini imamdan aldıran birinden bahsediyoruz. Şu devletin bir lirasının hesabını yapan insandan bahsediyoruz. Bu kadar kendini bilmezlik olmaz. Cehaleti alıp örgütlü faşizme çevirdiler. Bakın eşimle ben Londra'ya gittiğimizde özel bir araca bindik. Türk şoföre rast geldik. Konu nereden geldiyse adam bize 'Hükümet sağlık konusunda çok önemli işler yaptı' dedi. Eşim de buna karşılık 'Öyle deme kardeşim adam bakımsızlıktan ölen çocuğunu çuvalda taşıdı' deyince şöfor bize 'O onu şov yapmak için yapıyordur' cevabını verdi. Algıya, bakar mısınız? Böyle insanla ne konuşulur? Bu ülkede ben etmediğim laf yüzünden linç edildim, adama ettiği laf yüzünden hiçbir şey olmadı. Yenişafak gazetesi yazarı ben Egemen Bağış'ın o partide olmasını hazmedemiyorum dedi. Bu ne demek? 'Bakara Makara' cümlesini kabul ediyorum' demek. O sözü ben söylesem çoktan öldürülmüştüm! Cumhuriyet |
Posted: 02 Nov 2014 08:05 AM PST Yalvaç ilçesinde elma toplamaya giden işçileri taşıyan midibüsün devrilmesi sonucu yaralanan işçilerden bazıları, kaza anında yaşadıklarını anlattı. Konya'nın Akşehir ilçesindeki Ortaköy'den Gelendost'a elma toplamaya giden işçilerin bulunduğu midibüsün devrilmesi sonucu 17 kişi ölmüş, 29 kişi de yaralanmıştı. Kazada yaralanan Mehmet Akkuş'un tedavisi, Isparta Devlet Hastanesinde devam ediyor. "70 kişi biniyordu" Sağlık durumu iyiye giden Akkuş, yaptığı açıklamada, 25 kişilik midibüse genelde 70 kişinin bindirildiğini, kazanın olduğu gün bu sayısının 46'da kaldığını söyledi. Aracın 70 kişi ile freninin tutmayacağını ifade eden Akkuş, sürücünün freni sabah yaptırdığını söylediğini ancak bunun doğru olmadığını kazada gördüklerini anlattı. Yokuş aşağı inerken frenin hiç tutmadığını, aracın yan yattığını dile getiren Akkuş, "Ben arabadan çıkarken 6 kişi kalmıştı. Araç hepsini savurmuş, kimisi de altında kaldı" dedi. Kaza anında sürücünün "Fren patladı, tutunun" dediğini bildiren Akkuş, bu sırada herkesin çığlık attığını, kazanın ardından dışarı çıktıktan sonra güvenlik ve sağlık ekiplerini aradığını, aracın altında kalanlara yardım etmeye çalıştığını kaydetti. "Sürücü bizim sağlığımızı düşünmedi ama kendisini de öldü" Sürücüye çok kez araca fazla kişi almaması yönünde uyarılarda bulunduğunu ancak kendisini dinlemediğini vurgulayan Akkuş, "Sürücü araca kaç kişi atarsa ona göre para alıyor. Bizim sağlığımızı düşünmedi ama kendisini de öldü" diye konuştu. Sürücünün kontrolden kaçmak için daha önce aynı yoldan geçen öncü bir aracın verdiği bilgiye göre yola çıktığını belirten Akkuş, kontrolün olmaması halinde öncü araçta bulunanların midibüstekileri aradığını ve yola çıkıldığına dikkati çekti. Akkuş, sağlık durumunun iyiye gittiğini dile getirerek, şöyle konuştu: "Ben gitmem artık. O iş olacağına başka iş olsun. Zaten emekliyim. Birkaç gün gittik ama böyle olacağını bilemezdik ama gitsek bile yine aynısını yaparlar. Çünkü hepsi aynı yapıyor. Bunu engellemek için elmanın başına bir çadır kuracaklar, orada kalınacak. Böyle kazalar da olmayacak." "3 çocuğum aklıma geldi" Kazada yaralananlardan Sevgi Ürkmez de kaza anında aracın orta kısmında oturduğunu söyledi. Kaza sırasında babası Mevlüt Çeliker'in kendisine geri gelmesini söylediğini ifade eden Ürkmez, kendisinin de babasına "Baba, bana sahip çıkma, oğlum Nebi'ye sahip çıktı" dediğini anlattı. Kendisinin kaza anında camdan çıkarak aracın altına girdiğini belirten Ürkmez, "Sağlık ekipleri kurtardı beni. Babam 'kızımı kurtarın' diye bağırıyordu. Kaza anında 3 çocuğumu hatırladım, gözümün önüne geldi" dedi. Kaza sonrası Nebi'nin "Anne" diyerek ağladığını hatırladığını belirten Ürkmez, kendisinin de oğluna "Annem, korkma. Ben buradayım. Ben sağım" dediğini kaydetti. Ürkmez, hastanedeki tedavisinin devam ettiğini, sağlık durumunun iyiye gittiğini sözlerine ekledi. 'Aç yattılar, aç öldüler' Akşehir'de gün aydınlanmadan yollara düşen tarım işçileri boğaz tokluğuna 'dayıbaşları'nın kölesi oluyor. Konya'nın Akşehir ilçesinden Isparta'nın Yalvaç ilçesine elma toplamaya giderken üst üste bindirildikleri midibüsün frenlerinin patlaması sonucu meydana gelen kazada yaşamını yitiren, aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu işçiler dün Akşehir'de toprağa verildi. Acı, öfke ve çaresizliğini iç içe geçtiği Akşehir'de ölenlerin yakınlarının anlattıkları Türkiye gerçeğini bir kez daha ortaya koydu. Tarım ve hayvancılığın bitirildiği ve fabrika olmadığı için işsizlikle boğuşan Akşehir'de kadınlar ve çocuklar, günde 35 liraya sabahtan akşama kadar çalışırken çoğunluğu yine kadınlardan oluşan "dayıbaşları" işçi başına 20-25 liradan günde ortalama 1000-1500 lira kazanıyor. Beş çocuk yetim kaldı Kazada kardeşini ve yakınlarını kaybeden Selçuk Bozkurt, "Kardeşim yeni ev yaptırmıştı onun borçlarını ödüyordu. Para yetiştiremedikleri için 'Hiç olmazsa benim de katkım olsun' diyerek çalışmaya gidiyordu. Sabah 8.00'den akşam 17.00'ye kadar bahçelerde çalışıyorlar. Yemeklerini ve sularını kendileri götürüyor. Birisi 2.5 yaşında 5 çocuğu kaldı. Yüreğimiz yangın yeri" dedi. Gündeliğin yarısı dayıbaşına Arkadaşlarının cenazesine gelen ve iş bulamayacağından korkarak ismini vermek istemeyen bir kadın işçinin anlattıkları ise "kölelik düzenini" tüm ayrıntılarıyla ortaya koyuyor. Akşehir'de işsizliğin yoğun olduğunu, büyük çoğunluğun dar gelirli olduğunu anlatan kadın işçi, "Dayıbaşları bir işçinin yarı gündeliğini alıyor. Gündelik 60 liraysa 20-25 lirasını onlar alıyor. Çalışanların herhangi bir sigortası yok. Dayıbaşları işçinin üzerinden günlük 1000 liradan fazla para kazanıyor" dedi. Koyun gibi üst üste Daha önce de birçok kez kaza tehlikesi atlattıklarını anlatan kadın işçi, sözlerini şöyle sürdürdü: "Araçlar hep böyle, insanları koyun gibi üst üste bindiriyorlar. Jandarmanın denetim alanının dışına çıkıldığı zaman otobüs değiştiriyorlar. Bir de önden giden bir araç oluyor. Denetim varsa telefonla haber veriyorlar. Sabahın 4'ünde çıkıyorlar eve gelmeleri akşam 8'i buluyor. Trafik engelleyince orada polisin gitmesini bekliyorlar. Kaza yapan araç bir hafta önce ceza yemişti. Hiçbir önlem alınmaz. Olan yineihtiyacı olup da çalışan insanlara olur." Kendisi de tarım işçisi olarak çalışan Nurten Doğancı da tarım işçilerinin ucuz olsun diye freni tutmayan, kapısı kapanmayan araçlarla taşındığını vurgulayarak, "Arabalar çok hızlı gidiyor, giden gelen araçlar selektörlerle bilgi veriyorlar birbirlerine. Biz 35 TL alıyoruz, dayıbaşları adam başına 20 TL alıyor. Bizim sırtımızdan para kazınıyorlar. Ne kahvaltımız var, ne akşam yemeğimiz. İşçiler, fakirlikten ses de çıkartamıyorlar. 'Evde aç oturacağımıza en azından boğaz tokluğuna çalışırız' diyorlar. Bazen paralarımızı bile alamıyoruz. Hayvandan farkımız yok" dedi. Kaza hafta içi oldu diye şükrediyoruz Genelde tarım işçisi olarak kadınların çalıştığını anlatan Doğancı, sözlerini şöyle sürdürdü: "Dayıbaşları civardaki herkesi bildikleri için telefonla haber veriyor. Gelmek isteyeni kapıdan arabayla alıyorlar. Mahalleden topluyorlar. Biz şükrediyoruz ki hafta içi oldu bu kaza. Eğer ki hafta sonu olsaydı ölenlerin çoğu öğrenci olurdu." 'Gelmezseniz amele çok' "Bir daha iş bulamam ismimi yazmayın" diyen bir kadın ise günde 35 lira yevmiye ile çalıştıklarını ifade ediyor. "Altmış kişi bir arabaya binip gittiğimiz zaman oldu" diyen kadın şunları anlatıyor: "Polis varsa yolu değiştirip arabanın içinde bekliyoruz. Ne işe götürürlerse onu yapıyoruz. Bazen çapa yapmaya, meyve toplamaya gidiyoruz. Tuvalete gittiğimizde bile bazen azar işitiyoruz. Dayıbaşlarının çoğu da kadın. Biz bir şey söylediğimiz zaman, hakkımızı aramaya kalktığımız zaman, 'gelmezseniz amele dolu' diye bize tepki gösteriyorlar. Sonra kimsenin sesi çıkmıyor. İhtiyacı olmasa kimse gitmez ama herkesin ihtiyacı var. Ölenlerin hepsi aç susuz öldü. Sabahın 4'ünde ayazda kalkıyorlar insanlar. Öyle gidiyorlar. Bakalım o ölen insanlar akşam yorgunluktan yemek yiyebildiler mi? Hepsi aç aç öldüler. " İkizleri kaza ayırdı Yaşamını yitiren 18 kişiden 14'ü için Nasreddin Hoca Mezarlığı'nda toplu cenaze töreni düzenlendi. Cenaze törenine Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, Konya Valisi Muammer Erol da dahil yaklaşık 10 bin kişi katıldı. İkiz kardeş 24 yaşındaki Emel ve Meral Arslanalp, çeyiz alabilmek için elma toplamaya gidiyordu. Kazada Emel Arslanalp öldü, bacaklarında kırıklar oluşan Meral Arslanap'ın tedavisi ise sürüyor. Tören alanında bulunan Nasreddin Hoca'yı eşeğe ters binerken gösteren heykelin, cenaze nedeniyle üstünün örtülmesi dikkat çekti. |
Bodrum katta oturma evini su basmasın Posted: 02 Nov 2014 08:01 AM PST Evini su basan vatandaşa belediyeden 'tavsiye' ERZURUM'da bodrum kattaki evini su basan 34 yaşındaki Gökhan Dönel, yardım için çağırdığı belediye ekiplerinin kendisine "Bodrum katta oturma evini su basmasın" dedikleri ortaya çıktı. Bir mobilya mağazasında çalışan Gökhan Dönel'in merkez Yakutiye ilçesi Çaykara Caddesi Ankara Sokak'ta bulunan bodrum kattaki evi, rögarın patlaması sonucu su içinde kaldı. Gökhan Dönen haber verdiği belediye yetkililerinin saatler sonra geldiklerini öne sürerken henüz taksiti bitmemiş mobilyalarının kullanılmaz hale geldiğini söyledi. Belediye ekiplerine geç geldikleri için tepki gösterdiğini anlatan Dönel "Ekiplere geç geldikleri için eşyalarımın kullanılmaz halde olduğunu söyleyince bana 'Sen de bodrum katta oturma, evini su basmasın' dedi. Evimin aylık kirası 200 lira. Asgari ücretle ve sosyal güvencem olmadan çalışıyorum. Nerede oturayım? Sosyal güvencem bile yok. Evim çok kötü kokuyor. Eşimle birlikte geceyi akrabalarda geçirdik. Su basması sonucu ev kullanılmaz hale geldi. Ne yapacağımı bilmiyorum. Yetkililerden yardım bekliyorum" diye konuştu. Cumhuriyet |
Dik duruşumuzla farklılıklar birleşti Posted: 02 Nov 2014 07:58 AM PST İstanbul Barosu Başkanlığı'na oy farkıyla üçüncü kez seçilen Doç. Dr. Ümit Kocasakal, "Bizim bir sloganımız vardı: İlkene, ülkene, cüppene sahip çık. Biz bunu çok net bir şekilde ortaya koyduk. İnsanlar dürüstlük, samimiyet ve açıklığı seviyor" dedi. İstanbul Barosu Başkanlığı'nı üçüncü kez kazanan Doç. Dr. Ümit Kocasakal, İstanbul Barosu'nun artık baro olmanın ötesinde bir anlam ifade ettiğini belirterek "Toplumsal muhalefetin bir parçası olarak kabul ediliyoruz" dedi. 2012 İstanbul Barosu seçimlerinden bu yana oyunu katlayan Kocasakal bunun nedenini "Bizim Cumhuriyet duyarlılığımız çok net. Hiç bu konuda zikzaklarımız olmadı. Bizim bir sloganımız vardı: İlkene, ülkene, cüppene sahip çık. Biz bunu çok net bir şekilde ortaya koyduk. İnsanlar dürüstlük, samimiyet ve açıklığı seviyor. Biz aslında olmadığımız gibi görünmeyerek, ne olduğumuzu saklamayarak, çok net ortaya koyarak, dik durarak, yalpalamayarak bu neticeyi aldığımızı düşünüyorum" diye açıkladı. 'Mücadele eden baro kaldı' Doç. Dr. Ümit Kocasakal, herkesin susturulduğu, yargının tarumar edildiği, sistemin "bütün sigortalarının attırıldığı" bir dönemden geçtiğimizin altını çizerek "Hukuksuzluklara karşı ayakta kalan ve mücadele eden baro kaldı. Dolayısıyla baroyu insanlar başka bir yere oturtuyor" dedi. Bu mücadeleyle, baronun mücadelesiyle, kitlelerin sevgisini, saygısını kazandığını dile getiren Kocasakal "Baro seçimlerine yakın bir zamanda adliyeleri dolaştığımız bir zamanda avukatlardan önce yurttaşların sevgisi ve ilgisiyle karşılaştık. Bundan 20 sene önce baro seçiminin ne zaman olduğunu, baro başkanının kim olduğunu kim bilirdi ki" diye konuştu. Herkes aynı görüşte değil Kendisine oy veren herkesin aynı siyasi görüşte olmadığını aktaran Kocasakal, "Ama burada bir hareket tarzına, çizgiye, kimliğe, davranış biçimine insanlar yöneldi ama sadece bununla izah etmek doğru olmaz. Hizmete de oy verdi insanlar" dedi. Baronun bir meslek kuruluşu olmadığını dile getiren Kocasakal, "Bu eşyanın tabiatına aykırı. Biz herhangi bir meslek kuruluşu değiliz. Biz bir hukuk kuruluşuyuz. Bir baronun hukuksuzluklara sessiz kalabilmesi mümkün değil. Kaldı ki kanun bize böyle bir sorumluluk yüklüyor" ifadelerini kullandı. Kocasakal, "Meslek onuru kalmadıktan sonra icra dairesinde rahat çalışsam ne olacak ki" diye sorarak ekledi: "İleride tarih, İstanbul Barosu'nun özel yetkili mahkemelerin en kudretli olduğu dönemde o mahkemeye gidip 'Adil bir yargılama yapın. Usul kurallarına uyun. Meslek onurumuzu zedelemeyin' diyebildiğini yazacak. Bir avukatın bu baroya mensubiyetten duyduğu hazzı anlamak lazım." 'Yukarılara gitmen lazım' Siyasete atılmakla ilgili sorumuzu Kocasakal, "Ben o tarafa doğru gitmiyorum ama halkta böyle bir istek var. Sokaktaki insan bunu söylüyor. Kendi avukat kitlemiz 'Hocam senin artık yukarılara gitmen lazım' diyorlar. Şartların halkın beni o yöne doğru sürüklediğini görüyorum. Zamanı gelince ben de o değerlendirmeyi yapacağım. Benim için oralara gitmek kazanım değil ama bir yerden sonra da iktidarı hedeflemeniz gerekiyor. Türkiye'deki bütün bu şeyleri düzeltebilmeniz için. Eğer orada bu ülkeye daha yararlı olacağımı, hizmet edebileceğimi düşünürsem o değerlendirmeyi zamanı geldiğinde yaparım" diye yanıtladı. Farkı kapatmak mümkün Kocasakal, yerel seçimlerde muhalefet partisinin AKP'yle arasındaki oy farkını kapatabilmesinin hatta iktidar olabilmesinin mümkün olduğunu düşünüyor. "Kendiniz gibi olmayarak, düşüncelerinizden utanarak, oy almak için olmadığınız gibi görünerek, oy uğruna herkese mavi boncuk dağıtarak veya mücadele ettiğiniz siyasal rakibiniz gibi görünerek, hiçbir yere varamazsınız" tespitini yapan Kocasakal, insanların artık karşısındakinin kim olduğunu açıkça görmek istediğini belirtti. İnsanların bölenleri değil birleştirenleri istediğini anlatan Kocasakal, "Etnik temelli hareketler onay görmüyor. Kendiniz gibi olursanız kazanırsınız. Çünkü aslı varken kimse suretine gitmiyor" dedi. 'Film çekmek istiyorum' Kendisini, hayatını planlamayan ve programlamayan biri olarak tanımlayan Kocasakal'ın, İstanbul Baro Başkanı olmak gibi bir kariyer planı da olmamış. Başkanlığın aklının köşesinden dahi geçmediğini vurgulayan Kocasakal "Nasıl olduysa o günün konjektüründen dolayı reddedemedim" diyor. Başkanlığının yanında evcimen ve mazbut yaşamı seven biri olduğunu söyleyen Kocasakal, "Zenginliğim karım ve çocuklarımdır. Aslında aileme, üniversiteye dönmek istiyorum. Toprakla uğraşmak gibi, film çekmek gibi yapmak istediğim başka şeyler var" dedi. Cumhuriyet |
Posted: 02 Nov 2014 07:55 AM PST İktidar cemaate yönelik MGK'deki kararın algısını KCK ile yönetmeye çalışıyor. Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş'un, son Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısında, "Sadece 'paralel yapılanma' değil ulusal güvenliği tehdit eden tüm unsurlar görüşüldü. Buna KCK de dahil" şeklindeki sözleri, "kırmızı kitap" olarak bilinen Milli Güvenlik Siyaset Belgesi'nde (MGSB) KCK'nin de "yeni bir tehdit" olarak yer alacağı yönünde algı oluşturdu. Ancak, PKK'nin şehir yapılanması KCK, mevcut MGSB'de zaten tehdit olarak yer alırken 2009 yılında bu yapılanmaya karşı arka arkaya adli operasyonlar düzenlenmişti. Kaynaklar, "paralel yapılanma" ifadesinin Gülen cemaatinden çok önce KCK için kullanıldığını da anımsattı. Kurtulmuş'un KCK çıkışı, Gülen cemaatine yönelik MGK'de alınan kararın, KCK ile yönetilmesine yönelik bir hamle olarak yorumlandı. Kaynaklar, Kurtulmuş'un sözlerinin KCK'ye dönük yeni operasyonların habercisi olabileceğini de belirtti. Türkiye Cumhuriyeti'nin milli menfaatları ve milli hedefleri, milli hedeflere ulaşılabilmesi için takip edilecek iç ve dış güvenlik ile savunma siyasetlerine ilişkin esasların yer aldığı MGSB'de, öncelikli iki iç tehdit bulunuyor. Bu tehditlerden birisi "bölücülük" diğerisi ise "aşırı sol" akımlar. "Bunlarla mücadele ederken temel evrensel değerlerden vazgeçmemelidir" denilen belgede, "aşırı sağ" tehdit olarak yer almıyor. İç tehditlerle ilgili izlenmesi gereken yol haritası ise belgede şöyle çiziliyor: - Türkiye Cumhuriyeti etnik temele dayalı olarak kurulmamıştır. Kuruluş esası, tek devlet, tek ulus, tek bayrak, tek dildir. Atatürk'ün "Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir" sözü temel bir ilkedir. Türkiye Cumhuriyeti'ne vatandaşlık bağı ile bağlı bulunan herkes ülkenin esas unsurudur. - Atatürk'ün, "Millet; dil, kültür ve ülkü birliğiyle birbirine bağlı vatandaşların oluşturduğu siyasi ve sosyal bir birliktir" sözü bugün de geçerli olan, çağımızın gereklerine yanıt veren bir yaklaşımdır. Bu bağlamda mahalli dil ve kültürler bireysel özgürlük kapsamındadır. Bu özgürlüklerin kötüye kullanılmaması önem taşımaktadır. Bölücü örgütün bu unsurları kendi amaçları doğrultusunda kullanmamasını sağlamak gereklidir. PKK'nin her türlü uzantısının "tehdit" değerlendirmesi içinde kaldığı belge nedeniyle, KCK de bu kapsamda değerlendiriliyor. Güvenlik kaynakları, PKK'nin silahlı varlığı sürdüğü sürece MGSB'deki tehdit değerlendirmesinde yer alacağını kaydetti. Kaynaklar, "paralel yapılanma" ifadesinin 2009 yılında ilk kez KCK için kullanıldığına da dikkat çekti. Dalgalar gelebilir Son MGK toplantısında, Gülen cemaatinin devlet içindeki örgütlenmesi ile dış faaliyetlerinin mercek altına alınması kararlaştırıldı. Kaynaklar, çözüm süreci çalışmaları yürüten hükümetin, özellikle ekim ayı içinde yaşanan Kobani protestoları ve askerlere yönelik "şehir infazları" ile politik açıdan büyük zora girdiğinin altını çizdi. Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş'un, "Ulusal güvenliği tehdit eden tüm yapılar görüşüldü. Buna KCK de dahil" yönündeki sözlerinin MGSB'ye girecek yeni bir tehdit olarak değil, önümüzdeki dönemde bu örgütlenmeye dönük yeni operasyon dalgalarının habercisi olarak yorumlanabileceği belirtildi. Cumhuriyet |
Necati Şaşmaz trafik kazası geçirdi Posted: 02 Nov 2014 07:53 AM PST Kurtlar Vadisi dizisinde Polat Alemdar karakterini canlandıran oyuncu Necati Şaşmaz trafik kazası geçirdi. Çene kırığı tespit edilen Şaşmaz ameliyata alındı. Kurtlar Vadisi dizisinde Polat Alemdar karakterini canlandıran ünlü oyuncu Necati Şaşmaz trafik kazası geçirdi. Edinilen bilgilere göre gece geç saatlerde dizi çekimleri sırasında kendi kullandığı aracın kontrolden çıkarak kaza yapması sonucu Necati Şaşmaz yaralandı. Şaşmaz Göztepe'de bulunan özel bir hastaneye kaldırılarak tedavi altına alındı. Burada ilk müdahalesi yapılan Şaşmaz'ın çenesinde kırık olduğu tespit edildi. Necati Şaşmaz çene kırığı için ameliyata alınırken, dizi arkadaşları da hastane bahçesinde bekledi. Necati Şaşmaz'ın genel sağlık durumunun iyi olduğu öğrenilirken, hastane yetkililerinin yarın bir açıklama yapacağı belirtildi. Cumhuriyet |
Posted: 02 Nov 2014 07:50 AM PST CHP'den yeni parti açıklaması CHP Grup Başkanvekili Akif Hamzaçebi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 'Sabrın sınırı vardır' açıklamalarına ilişkin "Bilmediğimiz birtakım pazarlıkları yapıp, sözleri verip de 'Sabrın da sınırı vardır' diye tehdit üslubu kullanmayı doğru bulmuyorum" dedi. CHP'nin Antalya'nın turizm bölgesi Belek'te bulunan Sirene Otel'de gerçekleştirdiği 3 günlük kamp sona erdi. CHP milletvekilleri ve parti meclisi üyelerinin katıldığı 5'inci Çalışma ve Değerlendirme Toplantısı'nın ardından CHP Grup Başkanvekili Akif Hamzaçebi, düzenlediği basın toplantısında Antalya'da son derece başarılı ve yararlı bir çalışma gerçekleştirdiklerini söyledi. Milletvekili genel seçimlerinin 2015 yılının Haziran ayında yapılacağı dikkate alındığında, 7 aylık bir süre kaldığına dikkati çeken Hamzaçebi, "2015 yılında yapılacak genel seçim, Türkiye açısından önemli bir dönemeci oluşturacaktır" dedi. Hamzaçebi, bu kapsamda Antalya kampında CHP Meclis grubunun geçmiş 3.5 yıllık dönemdeki çalışmalarının hem de seçime yönelik hazırlıklarının değerlendirildiğini dile getirdi. 'SADECE KARŞI ÇIKAN MUHALEFET ANLAYIŞI DEĞİL' Türkiye'de 12 yılı aşkın sürede 'hukuk tanımayan, demokrasi ve özgürlük karşıtı' bir iktidara karşı, CHP Meclis grubunun insan hak ve özgürlüklerini merkeze alan, insan odaklı zenginleşen bir ekonomi politikasını benimseyen anlayışla çalışmalarını yürüttüğünü savunan Hamzaçebi şöyle konuştu: "Sadece hükümet uygulamalarını eleştiren, onlara karşı çıkan ya da onları engelleyen muhalefet anlayışı değil, aynı zamanda 'CHP iktidar olsaydı, bu konularda hangi politikaları izlerdi' sorusunun cevabını vermeye yönelik politika anlayışı CHP muhalefetinin esasını oluşturmaktadır. Bundan sonra da çözüm üreten, insanımızı geleceğe güvenle bakar hale getiren, büyüyen ve zenginleşen bir ekonomide bütün vatandaşlarımızın adil şekilde gelirden pay aldığı bir ekonomik sistemin, düzenin yaratılması CHP'nin temel hedefidir." SEÇİM STRATEJİSİ Seçime doğru CHP'nin Antalya kampında son derece başarılı sunumlar ve değerlendirmeler yapıldığını kaydeden Akif Hamzaçebi, partisinin seçimde izleyeceği stratejinin ana unsurlarının da bu toplantıda ortaya çıktığını dile getirdi. Grup Başkanvekili, "CHP'nin TBMM gurubu, partimiz büyük bir birikime sahiptir. Bu birikimi 2015 seçimlerinde vatandaşımıza ulaştırmak, onlara anlatmak esas politikamız olacaktır" dedi. Seçime doğru bir ya da iki toplantının gündemde olduğunu kaydeden Hamzaçebi, CHP'nin seçim stratejisinin ana unsurlarının neler olacağına ilişkin bir soru üzerine şunları söyledi: "Sayın Sencer Ayata'nın sunumunda CHP'nin oy aldığı kitleler, oy alamadığı kitleler, kesimler, hangi yaş grubunda CHP daha güçlü, hangi yaş grubunda daha az güçlü, riskler bütün bunları ayrıntısıyla değerlendirdik. CHP'nin güçlü olmadığı alanlara, bölgelere, toplum kesimlerine yönelik bu değerlendirmeler, bizim seçimde izleyeceğimiz stratejinin esaslarını oluşturdu. Bu değerlendirmelerden sonra nihai toplantıyı gerçekleştirip orada CHP'nin seçim stratejisini ortaya koymuş olacağız." TORBA YASA'NIN DİĞER MADDELERİ AYM YOLUNDA CHP'nin meclis çalışmalarında elde edilen sonuçların zaman zaman dikkatten kaçabildiğini dile getiren Hamzaçebi, hak ve özgürlükler noktasında çok titiz bir çalışma içinde olduklarını söyledi. Hamzaçebi, Torba Yasa'nın Anayasa'ya aykırı olduğunu düşündükleri diğer bölümlerini de Anayasa Mahkemesi'ne taşıyacaklarını kaydetti. Hamzaçebi, şöyle devam etti: "Son çıkarılan Torba Yasa'nın internet ve iletişim özgürlüğü olarak isimlendirdiğimiz özgürlüklere müdahaleyi amaçlayan üç maddesini, CHP yasanın yayınlandığı günden sonra 4'üncü gününde Anayasa Mahkemesi'ne taşıdı. CHP'nin açtığı dava sonucunda AYM bu düzenlemeleri iptal etmiştir. 15 Eylül tarihinde açtığımız bu davanın daha sonra takipçisi olacak ikinci bir dava daha olacağını söylemiştim. Torba Yasa'nın Anayasaya aykırı olarak değerlendirdiğimiz diğer düzenlemelerini de önümüzdeki hafta AYM'ye götürmüş olacağız." TEHDİT ÜSLUBU KULLANMAYI DOĞRU BULMUYORUM CHP Grup Başkanvekili Hamzaçebi, bir soru üzerine Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 'Sabrımızın sınırı var' açıklamasını değerlendirdi. Açıklamayı ciddiye almadığını dile getiren Hamzaçebi, "Bu konuda benzer konularda ne söylediyse daima tersi olmuştur. 'Sabrın sınırı vardır' diyerek tehdit kokan üslup doğru değildir. Devlete düşen görev sükunetle olayları değerlendirmek ve çözümleri bulmaktır. Ayrıca bilmediğimiz birtakım pazarlıkları yapıp, sözleri verip de 'Sabrın da sınırı vardır' diye tehdit üslubu kullanmayı doğru bulmuyorum" diye konuştu. 'CHP İÇİNDE YENİ PARTİ ÇIKMAYACAK' Hamzaçebi, Emine Ülker Tarhan'ın istifası ve CHP içinden yeni bir parti çıkıp çıkmayacağına ilişkin tartışmalara ise "Hayır böyle ihtimal görmüyorum" karşılığını verdi. CHP olarak büyük bir iddia ortaya koyduklarını, Türkiye'yi özlenen iktidarına kavuşturmayı hedeflediklerini anlatan Hamzaçebi, konuşmasını şöyle tamamladı: "Farklı düşünen arkadaşlarımız olabilir ama böyle bir ihtimali görmüyorum. Antalya'da birlik beraberlik içinde bir toplantı gerçekleştirdik. Sayın Tarhan da çok değerli arkadaşımızdı, ayrılmamasını arzu ederdim ama o yönde tercih kullandı. CHP içinden parti yaratma girişimi, sürekli olarak bir kısım basın yayın oranı tarafından gündeme getirilmektedir. Bunun gerçekle hiçbir ilgisi yoktur. Böyle bir şey olmayacaktır." Cumhuriyet |
Sizden sakladığımız bir şey yok Posted: 02 Nov 2014 07:47 AM PST Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Lütfi Elvan Emenek'teki maden kazasıyla ilgili son gelişmelere ilişkin basın mensuplarına açıklama yaptı. İçişleri Bakanı Efkan Ala ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik ile düzenlediği basın toplantısında şu saat itibari ile herhangi bir işçiye ulaşılmadığını ifade eden Yıldız, Ermenek Devlet Hastanesi'ne tabutların getirildiği ve adli tıp uzmanlarının da hazır bulunduğu yönündeki iddialar ile ilgili olarak "Biz her türlü ihtimali göz önünde bulundurmamız lazım. Ama her türlü ihtimali. Bununla alakalı Adli Tıp Kurumu ile de Sağlık Bakanlığı ile de Ermenek Devlet Hastanesi'yle de alakalı ihtimalleri göz önünde bulundurmamız lazım. Ne yazık ki böyle güçlü bir ihtimal var. Bunu görmezlikten gelemeyiz. Ama ben o tabut resimlerinin yayınlanmış olmasında basın açısından doğru bulmadığımı sizler ile paylaşmak isterim. Ailelerde bıraktığı tesiri siz düşünün. Basının bunu haberleştirmiş olmasını doğru bulmuyoruz. Sizden sakladığımız bir şey yok" dedi. "HEDEFLEDİĞİMİZ SU MİKTARINI TAMAMLAMIŞ BULUNUYORUZ" Maden ocağında gece yapılan çalışmaları ve arama kurtarma çalışmalarında gelinen noktayı aktaran Taner Yıldız, "Gece yapılan çalışmalarda sabaha kadar bakan arkadaşlarımızla beraber desandreden değil nefeslikten de aşağıya kadar hep beraber indik. Orada suyun çekilen son noktasında en dip taban kodu değil ama onun yaklaşık 25 metre kadar üzerindeki şu anki hedeflediğimiz su miktarını tamamlamış bulunuyoruz. Çok az bir su geliri var. Onu da dışarı atıyoruz. Suyun öncelikli problem olmaktan çıktığını ama yerine ara ara 1 metrelere varan balçık ve çamurun kapladığını gördük. Nefeslik kısmında tahkimatın daha az bozulduğunu ama desandrede çok daha yüksek miktarda tahkimatın bozulduğunu gördük" açıklamasında bulundu. "BURADAKİ VATANDAŞLARIMIZIN BEKLENTİSİNİ GERÇEKTE OLDUĞU GİBİ YANSITMAMIZ LAZIM" Maden ocağında oksijen miktarının azaldığını dile getiren Yıldız, "Orada bir değişken durum var. Oksijen miktarının azaldığını görüyoruz. Çalışma Bakanımız da oksijen maskesi olmayan kişilerin bundan sonraki çalışmalarda artık bulunmaması lazım geldiğini, oraya gireceklerin mutlaka oksijen maskesi ile beraber girmeleri gerektiğini bir kez daha talimatlandırdı. Orada 300 metreyi aşan bir yürüme yolu var. Şlamın çamurun çekilmesinden kastımız vagonlarla dışarı mı çıkartılması yoksa oradaki bir kısım ceplere boşaltılması mı bununla alakalı talimatlarımızı verdik. Bu çalışmalar yoğun bir şekilde devam ediyor. Buradaki vatandaşlarımızın beklentisini gerçekte olduğu gibi yansıtmamız lazım. Dün 3 kardeşimize ulaşıldığı haberlerinin doğru olmadığını söylemiştik. Eğer öyle bir şeye ulaşacaksak bunu sizler ile paylaşacağımızı bilmenizi isteriz" ifadelerini kullandı. "SÜRE KONUSUNDA TAAHHÜTTE BULUNMAK İSTEMİYORUZ" MTA'nın sondaj çalışmaları hakkında bilgiler veren Taner Yıldız, sözlerini şöyle sürdürdü: "MTA'nın yaptığı çalışmada üçüncü bir giriş noktasını tespit etmek için 172 metre inmeleri gerekiyordu. Sabaha kadar kesintisiz çalıştılar ve şu anda 150. metreye kadar geldiler. Oradan da en dip taban koduna 752 koduna inmemiz gerekiyor ki üçüncü bir yerden daha müdahale etmiş olalım. Ne kadar bu çalışmalar isabetli olacak ne kadar karşılığını bulacağız her safhasında bunu sizler ile paylaşacağız. Bir sonraki adımlar ile alakalı ne süre konusunda ne iş konusunda herhangi bir taahhütte bulunmak istemiyoruz. Çünkü gerçekçi olmayan noktalar çıkabilir" "İKİNCİ BİR SIKINTI YAŞAMAK İSTEMİYORUZ" İçerideki ekiplerin şu anda hangi çalışmaları gerçekleştirdiği sorulan Bakan Yıldız, "Havalandırma ile alakalı konu için orada fan tüplerle beraber uzatıyoruz o mesafeyi. Her işçimizin gideceği gerek arama kurtarma ile alakalı ekiplerin gideceği yerin gerekse çamuru çekecek ekiplerin havalandırılmış bölgelerde çalışması gerekiyor. Biz arama kurtarma ekiplerinin güvenliğini sağlayarak gerek oksijen maskeleri ile gerekse tahliyesi ekiplerinin yapacağı çalışmalarla beraber yürütmemiz gerekiyor. İkinci bir sıkıntı yaşamak istemiyoruz" diye konuştu. "BİZE DE BİLDİRSİN ACİLEN MÜDAHALE EDERİZ" Madende yürütülen çalışmalara katılan işçilerden birinin, madende mahsur kalan işçilerden bazılarının göz ile görülebildiğini ancak ulaşılamadığı için alınamadığı şeklindeki iddiaları sorulan Taner Yıldız, "O zaman o işçi kardeşimizle beraber süreci yönetmek lazım. Bu doğru değil arkadaşlar. Sabah 4 civarında oradan çıktık ki bizzat yerinde verdiğimiz talimatların yerinde uygulanıp uygulanmadığı ile alakalı konuştuk. O işçi kardeşimiz bunu neye dayanarak söyledi. Eğer varsa bize de bildirsin. Tabi ki arkadaşlarımız ile beraber acilen müdahale ederiz. Su alındıkça ki şu anda toplam 10-12 bin ton suyun 4'te 3'ü alınmış durumda, 4'te 1'i kaldı orada. Bize bir çalışma alanı açıldı orada. 300 metrelik bir çalışma alanı açıldı. Orada olası bir işçi kardeşimiz varsa ona ulaşmak açısından" dedi. Soru ile ilgili değerlendirmede bulunan İçişleri Bakanı Efkan Ala ise "Şu anda en uç noktaya giden biziz. Üç bakan olarak bizler gittik en uç noktaya" ifadelerini kullandı. "SAVCILAR GİRMELERİ GEREKEN NOKTAYA KADAR GİRDİLER" Gece savcıların gelip çalışma yaptığına dair iddialar sorulan Yıldız, "Onları riske etmeyecek şekilde girmeleri gereken noktaya kadar teknik açıdan tabi ki onlar girdiler, baktılar. Bir kısım tespitler oldu. Adli bir konu olduğu için detaylarını biz de paylaşmıyoruz. Kendileri o süreci yürütüyorlar" dedi. "İŞÇİLERİN ÇIKARILMAMASI GİBİ BİR DURUM SÖZ KONUSU OLAMAZ" "Şu saat itibari ile herhangi bir işçi kardeşimize ulaşılmamış durumda" diyen Bakan Yıldız, işçilerin çıkarılmaması gibi bir ihtimalin olduğuna dair yorumların sorulması üzerine "Biz yaptıklarımızı anlatmakta güçlük çektiğimiz bir ortamda yapmadıklarımızı savunma ihtiyacı bize lütfen hissettirmeyin. Şu anda önemli bir iş üzerindeyiz. 18 kardeşimize ulaşmak ile alakalı bizim niyetimizde gayretimizde böyle dediğiniz bir durum söz konusu olmaz, olamaz. Biz orada adım adım metre metre bu noktaları aşmak durumundayız. 25 metre kadar daha su var. Bu 25 metre suyun toplamı 2 bin 500 tona karşılık geliyor. Onun ne kadarının çamur olduğunu bilmediğimiz için bizim oradan çekeceğimiz su miktarı budur, demek doğru değil" şeklinde konuştu. "KISITLAYIN TALEBİ AİLELERDEN GELDİ" Güvenlik önlemlerinin göz ile görülür şekilde arttığı belirtilerek bu durumun madende mahsur kalan işçilere yaklaşıldığı anlamına gelip gelmediği sorulan Taner Yıldız, "Bu konuda talep bizzat işçi kardeşlerimizin yakınlarından ve ailelerinden geldi. Dün dediler ki iyi niyet ile gelenler olmuş olabilir ama biz şu anda buraya yoğunlaşmak istiyoruz, lütfen bunu kısıtlayın dediler. Biz de bu talebi çok doğru ve yerinde gördük. O yüzden hem araç girişleri ile alakalı hem arama kurtarma ekiplerinin rahat iş yapabilmeleri açısından hem de ailelerin isteği açısından böyle bir karar aldık. Valiliğimiz de bu kararı uyguluyor" dedi. "HER TÜRLÜ İHTİMALİ GÖZ ÖNÜNDE BULUNDURMAMIZ LAZIM" Ermenek Devlet Hastanesi'ne tabutların getirildiği ve adli tıp uzmanlarının da hazır bulunduğu yönündeki iddialar sorulan Bakan Yıldız, şunları kaydetti: "Biz her türlü ihtimali göz önünde bulundurmamız lazım. Ama her türlü ihtimali. Bununla alakalı Adli Tıp Kurumu ile de Sağlık Bakanlığı ile de Ermenek Devlet Hastanesi'yle de alakalı ihtimalleri göz önünde bulundurmamız lazım. Ne yazık ki böyle güçlü bir ihtimal var. Bunu görmezlikten gelemeyiz. Ama ben o tabut resimlerinin yayınlanmış olmasında basın açısından doğru bulmadığımı sizler ile paylaşmak isterim. Ailelerde bıraktığı tesiri siz düşünün. Basının bunu haberleştirmiş olmasını doğru bulmuyoruz. Sizden sakladığımız bir şey yok" Cumhuriyet |
Kobani yoksa çözüm süreci de yoktur Posted: 02 Nov 2014 07:42 AM PST Suriye sınırında bulunan Çaykara Köyü'nde toplanan kalabalık grup ile birlikte Kobani'ye destek eylemine katılan Van Bağımsız Milletvekili Aysel Tuğluk, çözüm sürecinin geleceğinin Kobani'ye bağlı olduğunu ve Kobani'nin düşmesi durumunda çözüm sürecinin de biteceğini söyledi. Van Bağımsız Milletvekili Aysel Tuğluk'un yanı sıra HDP Şanlıurfa milletvekilleri İbrahim Binici ve İbrahim Ayhan'ın da bulunduğu destek eyleminde kalabalık grup, Kobani'ye karşı barış zinciri oluşturdu. Kalabalığı seslenen milletvekili Aysel Tuğluk, çözüm sürecinin geleceğinin Kobani'ye bağlı olduğunu belirterek, şöyle dedi: "Kobani'de sadece YPG ve YPJ'nin direnmiyor. Topyekun bir direniş gerçekleşiyor. Kobani düşerse, Kobani kaybederse insanlık kaybeder. Bu nedenle Kobani, 'Düştü düşecek' diyenlere buradan diyoruz ki; Kobani düşmeyecek, düşürmeyeceğiz. Kürtlerle barışacağını söyleyen AKP iktidarı hala IŞİD'i destekliyor. Hala bu ülkenin Cumhurbaşkanı 'Niye bu kadar Kobani'nin üzerinde duruyorsunuz' diyor. Kobani ile çözüm süreci bir aradadır. Kobani yoksa çözüm süreci de yoktur. Bunu böyle bilmelerini istiyoruz." Hükümete Kürtlerle ilgili politikasını netleştirme çağrısında bulunan Tuğluk, şunları söyledi: "Bakın ABD bile bu iradeyi tanımak zorunda kaldı. İşte peşmerge Kobani'ye bu direnişe katıldı. AKP iktidarına diyoruz ki sen Kürtlerle barışacak mısın, savaşacak mısın? Sen Kürtlerle kardeşleşecek mi düşmanlaşacak mısın? Artık bunun kararını verin diyoruz. Kobani'ye dönük düşmanca politikalar devam ederse hiçbir Kürdü barışa inandıramazsınız? Bütün dünya bu devrimi sahiplenmişken, bu düşmanlık niye diye soruyoruz. Çıkıp söylüyorlar 1 Kasım'da sokağa çıkanlara gerekeni yapacağız diye. Şunu bilin ki her koşulda ve şartta zulme ve barbarlığa karşı direniş halinde olacağız. Biz de buradan diyoruz ki çünkü Kobani'nin kaybetmesi durumunda herkesin kaybedeceğini tekrar açıklıyoruz." Açıklamanın ardından toplanan grup sık sık Kobani ve YPG sloganlarını atarak bir süre barış nöbetini sürdürdü. Basın açıklaması nedeniyle polis ve jandarma sınır hattından yoğun güvenlik önlemi aldı. Cumhuriyet |
’Madenleri kapatmak istediğimizde 50 kişi engel oluyor’ sözlerine açıklık getirdi Posted: 02 Nov 2014 07:38 AM PST Bakan Çelik açıkladı: İşte o 50 kişi! Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, kamuoyuna, 'madenleri kapatmak istediğimizde 50 kişi engel oluyor' şeklinde yansıyan sözlerine açıklık getirdi. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, "İşçisiyle, işvereniyle, o ilin tüm dinamikleriyle, sivil toplum örgütleriyle herkes bir taraftan bu madenlerin işletilmesi konusunda bir tavır ortaya koyuyorlar. Şu anda Ermenek'te de olduğu gibi. 50 kişi dediğimiz bu" dedi. Ermenek'te 18 işçinin mahsur kaldığı çok acı bir olayla karşı karşıya olduklarını dile getiren Çelik, günlerdir işçilerin maden ocağından çıkartılmasıyla ilgili devletin bütün kurumlarının seferber olduğunu söyledi. Çelik, "Kardeşlerimizi biran önce inşallah sağ olarak, ailelerine teslim etme gayretindeyiz" diye konuştu. Bütün kurumlar ittifak ve organize içinde sorunu çözmeye çalışırken bölgeye bir çok ziyaret olduğunu ifade eden Çelik, şunları kaydetti: "Bu görüşmelerde bir çok konuyu konuştuğumuz, sohbet ettiğimiz doğrudur. Ama ne konuştuk? CHP'li milletvekili arkadaşlarımız gelmişlerdi, onlarla ayaküstü sohbet ederken Soma'dan, diğer madenlerden değerlendirmeler yaparken dedik ki 'Şimdi geldiğimiz yerde çok yakın, birinci derece akrabaları şu anda yerin altında olan aileler, maden ocaklarının kapatılmamasıyla ilgili talepte bulunuyorlar. Ne olur kapatmayın, çünkü bizim gerek Ermenek Havzası'nda gerekse Zonguldak gibi yerlerde madenden başka geçim kaynağımız yok' ifadelerinde bulunuyorlar. Kim bunlar? Burada çalışanlar, buradan geçimini temin edenler. Bir taraftan da madenciliğin yapısal sorunları var. Bu yapısal sorunlar gereği kapatma işlemleri, birçok şey oluyor. Vatandaş da diyor ki 'Geçim kaynağımız bu, bundan başka bir şey yok' şeklinde taleplerini ortaya koyuyor. Bu çerçevede dedim ki 'İşçisiyle, işvereniyle, o ilin tüm dinamikleriyle, sivil toplum örgütleriyle herkes bir taraftan bu madenlerin işletilmesi konusunda bir tavır ortaya koyuyorlar'. Şu anda Ermenek'te de olduğu gibi. 50 kişi dediğimiz bu. Yani izafi olarak işçisi, işvereni, sivil toplum örgütleri, yöredeki tüm dinamikler, 50 kişi diyor ki 'bu madenler açık olsun.' Bunu getirip '50 kişi baskı yapıyor, 50 kişi kimdir' noktasına getirme gibi bir bahtsızlığı, talihsiz değerlendirmeyi bu acı olayları yaşadığımız ortamda kim yapıyor doğrusu bunu anlamakta zorlanıyorum." 'BU NASIL MİLLETVEKİLLİĞİ' Bu yönde açıklama yapan milletvekillerine tepki gösteren Bakan Çelik, "Bu nasıl bir milletvekilliğidir ki bu tabloyu burada görmek için geliyorsunuz ve buralarda konuşulmayan maksadı aşan bir çok değerlendirmeleri kamuoyuna taşıyorsunuz. Buradaki çalışmaları adeta aksatmaya dönük farklı değerlendirmelere sebebiyet veriyorsunuz. Bunlar son derece yanlış yaklaşımlardır" diye konuştu. Kastettiğinin, maden bölgelerinde özellikle madene endeksli bir çalışma hayatı söz konusu olduğu için insanların her türlü tehlikeye rağmen, buraların açık olması konusundaki taleplerine işaret etmek olduğunu dile getiren Çelik, şu değerlendirmelerde bulundu: "Yoksa kanunsuz, usulsüz, hukuka aykırı şekilde madenler faaliyet göstersin diye bir bakandan talepte bulunulur mu, böyle bir şey olabilir mi? Bunu anlamalarına rağmen sırf siyaset uğruna, çarpıtma uğruna bu ve benzeri değerlendirmeler yapıyorlar. Bizim meşgul olduğumuz konu belli, vatandaşımızla şu anda burada 18 yavrusu, damadı, oğlu, babası toprak altında, ocak altında olan insanlarla sürekli iç içeyiz. Onların dertlerini, yükünü alma; onların gönülleri bir nebze de olsa rahatlatma gayretindeyiz. Birilerinin de buradan siyasi rant peşinden koştuklarını bu değerlendirmelerle görüyoruz. Tekrar ediyorum, söylenen cümle gayet açık: Bu havzalarda madenler çok önemlidir ve işçisi, işvereni, yetkilileri, etkilileri kim varsa bu iş alanlarının kapatılmamasıyla ilgili taleplerini dile getiriyorlar. Bunu getirip kanunsuz, hukuksuz bir talebe dönüştürme şeklinde değerlendirme yapmayı ahlaki bir durumla bağdaştırmıyorum." Cumhuriyet |
Kırsalda terör baskısı arttı, şehirlere inmeye, hâkim olmaya başladılar Posted: 02 Nov 2014 07:36 AM PST Efkan Ala'dan çarpıcı itiraf: Şehirlere hakim olmaya başladılar İçişleri Bakanı Efkan Ala'nın süreçte alan hâkimiyetini kaybettikleri zamanların olduğunu itiraf ederek, "Kırsalda terör baskısı arttı, şehirlere inmeye, hâkim olmaya başladılar. Bu süreçte seçime gidilmez." dedi. Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, Abdullah Öcalan'ın gücünü test etmek için eylem emri verdiğini belirtirken; Başbaşkan Yardımcısı Bülent Arınç,"Süreç biterse HDP de Öcalan da AK Parti olarak biz de bunun altında kalırız" dediği iddia edildi. İçişleri Bakanı Efkan Ala ise bu süreçte alan hâkimiyetini kaybettikleri zamanların olduğunu itiraf ederek, "Kırsalda terör baskısı arttı, şehirlere inmeye, hâkim olmaya başladılar. Bu süreçte seçime gidilmez, kamu düzenini sağlayacağız, seçime o atmosferde gideceğiz" diye konuştu. AKP'nin Afyon kampında, ekonomi, dış politika ve çözüm süreci konusunda ilgili bakanlar milletvekilleriyle ayrı ayrı toplantı yaptı. Çözüm sürecine ilişkin toplantıda Arınç ve Akdoğan ile Adalet Bakanı Bekir Bozdağ ve İçişleri Bakanı Ala, kısa bir sunuş yaptıktan sonra milletvekillerinin sorularını cevapladı. Güneydoğu milletvekilleri, bölgede devletin ağırlığını ve gücünü hissettirmesi gerektiğini belirterek, "Bölgede devletin devlet olması gerekir. Tedbirler alınsın. Yoksa iş tersine dönecek" görüşünü dile getirdi. Bazı milletvekilleri de çözüm süreciyle ilgili bilgilerinin olmadığını, HDP'nin açıklamalarından öğrendiklerini belirterek eleştiride bulundular Akdoğan, ne karar alındıysa onları açıkladıklarını belirterek, "Örgütün istediklerini yapıyoruz gibi bir algı var, bu doğru değil. Yapılması gerekenleri yapıyoruz" dedi. Arınç, çözüm sürecinin bitmesi durumunda HDP, Öcalan ve AKP'nin bunun altında kalacağını belirterek, "Yasal düzenleme getiriyoruz, geri adım diyorlar, eski düzenlemeleri de biz getirdik" diye konuştu. Ala, Kobani eylemlerini anımsatarak bu süreçte alan hâkimiyetini kaybettikleri zamanlar olduğunu belirterek, "Hâkimiyeti sağlayamadığımız zamanlar oldu. Kırsalda terör baskısı arttı, şehirlere inmeye başladılar. Ve şehirlerde de hakim olmaya başladılar. Buna müsaade etmeyeceğiz. Aldığımız önlemleri göreceksiniz. Devlet hâkimiyetini göreceksiniz. Süreçte atmosfer değişikliği oldu, kamu düzenini sağlayacağız, seçime o atmosferde gideceğiz" dedi. Cumhuriyet |
Türk Bayrağı ile Öcalan'ın fotoğrafını yan yana astılar Posted: 02 Nov 2014 07:34 AM PST Şırnak'ta Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) kongresinde Türk bayrağı ile Abdullah Öcalan fotoğrafı yan yana asındı. Özgürlük için bütün olanakların oluştuğunu ve artık özgür olması gerektiğini söyleyen DBP Eşgenel Başkanı Kamuran Yüksek, hukuk ve adaleti de kendilerinin sağlaması gerektiğini belirtti. Yüksek, "Artık devlete mahkum olmak yok" dedi. DBP Şırnak İl Kongresi Eş Genel Başkan Kamuran Yüksek, HDP Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız ve partililerin katılımıyla Belediye Konferan Salonu'nda gerçkleştirildi. Salona Türk bayrağı ile Abdullah Öcalan'ın fotoğrafı yan yana asıldı. DBP Eşgenel Başkanı Kamuran Yüksek, halk olarak bir süreçten geçtiklerini anlatırken şöyle konuştu:"Özgürlüklerimizi kazanabileceğimiz, yüzyıllık hayallerimizi gerçekleştirebileceğimiz imkanları yakalamış durumdayız. Tabii ki kolay olamıyor. 40 yıldan bu yana son aylarda yaşadığımız gibi bedeller ödeyerek, mücadele ederek özgürlüklerimiz elde etmenin eşiğine gelmiş bulunuyoruz. Bizim iki temel hedefimiz var; Birincisi Kürdistan halkınını özgürlüğü, demokratik temelde uluslaşmanın gerçekleşmesidir. Bununla beraber toplumsal devrimin gerçekleşmesi yerelde demokrasinin inşasıdır. İki hedefi de inşallah gerçekleştireceğiz. Tabii ki bunun için örgütlenmek gerekiyor. Kendi kendimizi yönetebilmeğimiz yerel demokrasimizi mahalleden köye, kasabalara kentlere, bölgelere kadar geliştireceğimiz bir örgütlük düzeyi yakalamamız gerekiyor." "ÖZGÜRLÜK İÇİN BÜTÜN İMKANLAR OLUŞMUŞTUR" Yüksek, gelinen gelinen süreçte bölgede dengelerin değiştiğini, rejim, devletlerin yıkıldığını ve dünyanın yeniden şekillendiğini söyleyerek, şöyle dedi:"Bir kez daha bize özgürlük imkanları doğmuştur. Bu yüzyılın başında halkımızın özgürlüklerini elde edebilmesi için bütün imkanlar oluşturulmuş durumdadır. Bundan sonrası yürümektir. Kararlı,durmadan, ama bu tarihsel sürecin farkında olarak halkımızın özgürlüğü için ve inşallah en yakın zamanda Kürdistan halkımızın özgürlüğünü gerçekleştirmiş olacağız. Kürdistan halkı özgürleşmeliidir. Kimliği; kültürüyle her şeyi ile özgürleşmelidir. Bütün statüleri, bunun yanı sıra toplumsal adaleti sağlanabilmelidir. Bu bayrağın altında ne yaşandığı da çok önemlidir. Bu bayrağın altında toplumumuza adaleti, eşitliği tesis edemesek, toplumun özgürlüğünü sağlayamasak, kendimizi yönetebilecek düzeye getiremesek o bayrak çok anlamlı olmayacaktır. Özgürlük bayrağın yanında toplumsal özgürlüğü toplumsal adaleti, toplumsal eşitliği de sağlamak durumundayız. Bunun için partimizi mahalle, köy, kasaba, ilçelerde ilde bütün bölgede bütün Kürdistan alanında yerel demokrasiyi kurmak ve sağlama görev ve sorumluluğa sahiptir. Yani her mahallenin, her kasabanın her köyüm kendi kendini yönetebilme düzeyini yaratabilmemiz gerekiyor. Demokrasi kendini idare edebilmektir. Demokrasi devletin işi değildir. Toplumun işidir. Toplum kendi kendini yönetebilmesidir. Bizzat bu halkın kendi kendini yönetebilmesidir. Konfederal temelde her mahalle, her kasaba her köy her ilçe örgütlenip kendini yönetebilme düzeyine kavuşturup aynı zamanda konfederal birliğin sağlanması şeklinde oluşturulacaktır." "HUKUK VE ADALETİ KENDİMİZ SAĞLAMALIYIZ" Yüksek, devletin geliştirdiği politikalara karşı gasp etiklerini bu topluma geri vermesi için mücadele edeceklerini ifade ederken, şöyle devam etti:"Devletten, başka yerden beklemeden halkımızın ekonomik anlamda örgütlenmek durumundayız. Geliştirmek ve işlemek zorundayız. Artık devlete mahkum olmak yok. Artık diğer yerden beklemek yok. Biz bize yeteriz, biz geliştirebiliriz yeter ki bize gölge etmesinler. Yeter ki örgütlenelim. Hukuk ve adaleti kendi toplumumuz içinde kendimiz sağlamalıyız. Toplumsal sorunlarımızı kendimiz çözmeliyiz. Ailelerimiz, kişiler arasında, başka konularda yaşanan yaşanabilecek bütün toplumsal sorunlarımızı o mahalle de, o köyde, o kasabada, o ilde, o ilçede ne yaşanıyorsa işte oluşturduğumuz yönetimlerimiz mekanizmalarımız meclislerimizin aracılığıyla kendi gündemimize alıp kendimiz çözeceğiz. Hukuk ve adaleti bizden daha iyi tesis edecek başka güç yoktur. Biz adalet için yola çıkmış insanlarız. Biz adalet için kurulmuş bir partiyiz. Zaten adaletsizliğe maruz kaldığımız için biz varız." DHA |
Hitler'in bile aklına gelmemişti Posted: 02 Nov 2014 07:32 AM PST CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, "Makul şüphe" gerekçesi adı altında yapılmak istenen düzenlemeleri eleştiren Kılıçdaroğlu, "Makul şüpheli gerekçesiyle tutuklanan birinin dosyasını avukatına göstermemek, Hitler'in bile aklına gelmemişti" dedi. CHP lideri Kılıçdaroğlu, partisinin Antalya kampında konuştu. Hükümeti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı eleştiren Kılıçdaroğlu, Erdoğan'a Hitler üzerinden göderme yaptı. İşte Kılıçdaroğlu'nun konuşmasından satırbaşları... - Makul şüpheli gerekçesiyle tutuklanan birinin dosyasını avukatına göstermemek, Hitler'in bile aklına gelmemişti. Ülke yönetimi iyi değil. Sorun üretiyor ülke yönetimi. Devleti atıl ile yönetecek olan kadrolara teslim edeceğiz. Bir sözüm de havuz medyasına. Son günlerden bu medya grubunun manşetleri farklı. Hedefe ülkeyi yönetenlere değil patronları koymuşlar. Onları çok iyi anlıyorum, iktidarı korumaları gerektiğini de anlıyorum. Şimdide hedefe kimi kolmuşlar, patronları koymuşlar. SİZE SÖZÜM SÖZ Patron kötü hadi anlıyorum. İyi de o ruhsatı kim verdi. İktidar koltuğunda oturanlardır. Havuz medyası ne yaparsa yapsın, onların iktidarı koruma gibi bir görevi olduğunu kimse unutmasın. Size sözüm söz CHP iktidarında hiçbir medya grubu hazineden beslenemeyecektir. Sendikacılığı öldürdün, sendikadan medet umuyorsun. Taşeron sistemini getiren kim. Bu ülkenin gündemine getiren, yaygınlaştıran kim. İktidar değil mi. Taşeronda çalışan işçi kardeşlerime şunu söylüyorum: Sizi haklarınızı sadece ve sadece CHP koruyor. BEN HAMLEMİ YAPTIM... En son Anayasa Mahkemesi'nin kararı çıktı. Biz gittik mahkemeye. Şimdi senin oyunu bekliyorum. Ben hamlemi yaptım senin yolunu açtım. Dolayısıyla şimdi güç birliği yapma zamanıdır. Akıl ile yönetilir dedim, akılla yönetilirse büyür gelişir. Akılla yönetmenin bir başka aralığı daha vardır. Siyasi sorumluluk. Bir bakan çıkıp ben maden ocağını kapatıyorum, 50 kişi araya giriyor ben açmak zorunda kalıyorum der, bunu da kazanın olduğu maden ocağının önünde söylerle siyasi olarak o bakanın yapacağı tek bir şey vardı. İstifa etmek. KENDİNE SAYGI DUYUYORSAN.... Kendine saygı duyuyorsan. Ailene saygı duyuyorsan, topluma saygı duyuyorsan o işçilere ve ailelerine saygı duyuyorsan çekileceksin. Akılla yönetilen bir ülkede siyasi ahlak kuralları olur. Akılla yönetilen bir ülkede çalışanların hakları vardı. O haklar sadece bizim ülkemize özgü de değildir. Bütün demokrasilerde işçilerin hangi hakları varsa bizim ülkede de o hakların olması lazım. İster yeraltında çalışsın ister denizde çalışma kuralları vardır. 1995… 1995'te imzalanan uluslararası maden sözleşmesi var. Yer altında çalışan maden işçileri için iş güvenliği ve sözleşme var. 2014'teyiz bu sözleşme TBMM'den geçmedi, geçmiyor. Çalışma koşulları Türkiye'de felaket. Bir işçinin alın terini vahşi kapitalizme nasıl teslim edebilirsiniz. Yeraltında, asansörlerde ölümler. Vahşi kapitalizmde emeğin sömürülmesi var. Çağdaş Türkiye, onurlu Türkiye diyoruz. Emeğin ve alın terinin onuru korumayan bir ülkede hangi onurdan bahsediyorsunuz. Soma'daki işçinin anlatımı yürek burkucuydu. Vardiya bile yeraltında değişiyor. Hiçbir ara yok. Böyle bir düzen ortaçağda bile yok. 21 yüzyılda yaşıyoruz. Akılla yönetilen bir ülkede siyasetçiler önce insan der. Bunlar her şeyi unuttular. Ceplerine bakıyorlar, yandaşlarına ve nasıl köşeyi döneceklerine bakıyorlar. İnsana değer vermeyen bir siyaset olmayabilir mi? İnsanın işsiz kalmasından ötürü mutluluk duyup onu kendisine tutsak etmek için çaba harcayan sosyal politikalardan umut olabilir mi? Biz cumhuriyeti bunun için kurmadık. ORTAK AKILLA... Cumhuriyeti demokrasi ile taçlandırdık. İlk kez dünya tarihinde bir tek parti kendi özgür iradesiyle çoğulcu sisteme çok partili sisteme geçti. İktidarı kaybetmeyi zafer olarak değerlendirdi. Cumhuriyeti demokrasi ile taçlandırdığınızda ortak akılla devletin daha iyi yönetebileceğiniz topluma sunuyorsunuz. Düne kadar vesayetten şikayet ediyordu bunlar. Kendilerine dedik ki vesayetten mi bahsediyorsunuz, gelin 12 Eylül'de yapılan bütün yasaları değiştirelim. Ne yaptılar bu talebimizi görmediler. Yeni bir vesayet var demokrasimizin üstünde. Şu soru soruluyor bu kadar haksızlığı yapan bu kadar işsizliği görmezlikten gelen, 100 binlerce öğretmeni atamayan bir yapı içinde nasıl olur da bunlar iktidar oluyorlar. Neden iktidar oluyorlar? Çünkü toplumu inanç,. Etnik kimlik, yaşam tarzı bağlamında ayrıştırıyorlar. Toplumu bölüyor ve özgürce düşünmesinin önüne set çekiyorlar. Ortaçağa dönüş yaptık. İnanç, etnik kimlik ve yaşam tarzı üzerinden siyaset toplumu böldü. HEP BERABER KARŞI DURACAĞIZ Sokaktaki vatandaş bunu görmezden geliyor. O zaman bize görev düşüyor. Bu siyaset ülkeyi bölüyor ve buna hep beraber karşı duracağız ve durmak zorundayız. Cumhuriyet |
Posted: 02 Nov 2014 07:30 AM PST Tarhan CHP'den istifa etti. Batum, Güler ve Yılmaz'ın da partiden ayrılacağı belirtiliyor. CHP Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan, "yanlış ve zayıf politikaların parçası olmamak için, büyük umutlarla geldiği" CHP' den istifa ettiğini açıkladı. Ulusalcı kanatta yer alan milletvekillerinden Süheyl Batum, Birgül Ayman Güler ve Dilek Akagün Yılmaz'ın da Antalya kampından sonra istifa etmeleri bekleniyor. Kulislerde; CHP'den kopanların İşçi Partisi'ne katılmayı düşünmedikleri, ancak "İşçi Partisi'nin de içinde yer alacağı daha geniş bir oluşum" için çaba gösterecekleri dile getirildi. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ise Tarhan'ın istifasını "Normal, sağlık olsun. Zaten beklediğimiz bir şeydi" sözleriyle değerlendirdi. Tarhan, dün istifasını duyurduğu yazılı açıklamada şu görüşleri dile getirdi: "Ülkemizin içinde bulunduğu savaş tehlikesini de içeren koşullar nedeniyle çocuklarımızın geleceği açısından olağanüstü önem kazanan 2015 genel seçimleri öncesi partide demokrasinin işletilmesi, seçim yenilgileri ve özellikle de cumhurbaşkanlığını ilk turda iktidara teslim eden hatalardan dersler çıkartılıp, ciddiyetle yol haritası çizilmesi için yaptığım çağrıyı görmezden gelerek, kurultayı bir koltuk kapma yarışına çeviren; Kurucusunun büyük fedakarlıklarla inşa ettiği devletin yıkılıp, diktiği ağaçların sökülüp, yerine, adına 'ak' denilen ucube sarayda somutlaşan otoriter bir devletin kurulması girişimini ve cumhuriyetin köşkünün, hanedan sarayına dönüştürülmesini sessizce izleyen; Türkiye'nin iç ve dış tehditlerle karşı karşıya olduğu, iş ve terör cinayetleri ile sarsıldığı bu çok kritik dönemde sorumsuz çağrılar, tutarsız tezkere söylemleri, belirsiz politikalar ile halkımızın duyarlılıklarından kopuk muhalefet anlayışında ısrar edeceği anlaşılan CHP yönetiminin olası vahim tercihlerini değiştiremeyeceğimi anladığımdan, iktidar umudu da hedefi de bulunmayan yanlış ve zayıf politikaların parçası olmamak için büyük umutlarla geldiğim CHP' den istifa ediyorum. " Ulusalcılar gidiyor Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde CHP'deki ulusalcı kanat Emine Ülker Tarhan'ın aday gösterilmesini istedi . İşçi Partisi, TBMM eski başkanı Hüsamettin Cindoruk ile bazı CHP milletvekillerinin yer aldığı"milli merkez" de Tarhan'ın aday gösterilmesini istemişti. Çatı aday Ekmeleddin İhsanoğlu'na "Doğru değil de ne demek, yanlış bile değil" diye tepki gösteren Tarhan, aday gösterilmesi için imza da vermemişti. Tarhan'ın istifa haberi bugün başlayacak kamp için Antalya'ya gelen milletvekilleri ve parti yönetiminin çeşitli yorumlarına neden oldu. Grup Başkanvekili Levent Gök "İstifa kişisel bir tercihtir. Ancak gruba bilgilendirme yapmadan isitfa etmesi ve istifa metninin içeriğine bakıldığında hoş ve şık bir tavır değil. Tarhan kendisine partide politika yapma fırsatı verilmiş bir arkadaşımızdır. Birçok insana bu kadar geniş olanak ve fırsat tanınmamıştır. Tavrı üzüntü vericidir" dedi. Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün ise twitter'da "Emine Ülker Tarhan'ın istifası parti yönetimi için yeni bir uyarıdır, taban iradesine aykırı olarak siyasal İslam kökenli isimler parti doldurulurken, tabanda hiç tartışmasız bir desteği olan Sayın Tarhan'ın istifası partinin nerelere savrulduğunu bir kere daha göstermektedir" görüşünü dile getirdi. Ulusalcı olarak bilinen ekipte yer alan milletvekillerinden Sühey Batum ile İsa Gök kampa katılmak için Antalya'ya geldi. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, bugün toplantının açılışında konuşacak ve daha sonra milletvekilleri ve MYK toplantısında CHP'nin seçim stratejisi masaya yatırılacak. Süheyl Batum ile bazı ulusalcı milletvekillerinin kampta parti yönetimine dönük eleştirilerini dile getirdikten sonra, hafta başında istifa etmeleri bekleniyor. Batum, Birgül Ayman Güler ve Dilek Akagün Yılmaz'ın istifa edebileceği, ancak aynı kanattan eski genel başkan Deniz Baykal'a yakınlığı bilinen Nur Serter'in ise istifasının beklenmediği kulislerde konuşuluyor. CHP'den kopanların İşçi Partisi'ne katılmayacakları, "İşçi Partisi'nin de içinde yer alacağı daha geniş bir oluşum" için çaba gösterecekleri vurgulandı. Kamp için Antalya'ya gelen Kılıçdaroğlu'nu Baykal karşıladı.... CHP kampı bugün başlıyor CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin milletvekilleriyle birlikte seçim hazırlıkları ve parti politikalarının tartışılacağı "TBMM Grubu 24. Dönem 5. Çalışma Toplantısı" için dün akşam üzeri Antalya'ya geldi. Kılıçdaroğlu'nu, havaalanında, Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde muhalif tavrıyla dikkat çeken eski Genel Başkan ve Antalya Milletvekili Deniz Baykal'ın karşılaması dikkat çekti. Baykal ve bir grup milletvekiliyle Belek Sirene Otel'e geçen Kılıçdaroğlu, burada gazetecilerin de sorularını yanıtladı. Kılıçdaroğlu, 10 buçuk saat süren MGK toplantısında çıkan bildiride "paralel yapıyla mücadele" vurgusunun yer aldığı anımsatılarak, "Kırmızı Kitap'ta da değişikliğe gidiliyor, nasıl değerlendiriyorsunuz?" sorusuna, "değişiklik metnini görmediği" yanıtını vermekle yetindi. Kılıçdaroğlu, daha sonra yaptığı değerlendirmede ise "İzlenen dış politika Türkiye'yi ciddi açmazlara soktu. Bu sorunların MGK düzeyinde ele alınması olumludur" dedi. Kılıçdaroğlu ayrıca AKP'nin Yargıtay ve Danıştay'ın yapısını değiştiren yasa önerisiyle ilgili olarak da "Hükümetin zikzaklarından birisi. Daha önce bozdular, sonra düzeltmeye çalışıyorlar. Umarım düzeltirken daha fazla bozmazlar" yorumunda bulundu. Kılıçdaroğlu, Tarhan'ın istifasına yönelik de "Sağlık olsun. Normal, beklediğimiz bir şeydi" görüşünü dile getirdi. Cumhuriyet |
Cemaate karşı 'Gülen Çalışma Grubu' Posted: 02 Nov 2014 07:26 AM PST Rekor uzunluktaki MGK'nin ardından Gülen Cemaati 'illegal yapılanma' tanımıyla MGSB'ye giriyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında ilk kez toplanan Milli Güvenlik Kurulu (MGK), irticai faaliyetlere karşı ağır yaptırım kararlarının palındığı 9 saatlik tarihi 28 Şubat MGK'sinin rekorunu kırdı. 10 saat 25 dakika süren toplantıda, 17 ve 25 Aralık soruşturmalarının ardından "paralel yapılanma" olarak Erdoğan'ın hedefine oturan Gülen Cemaati'nin faaliyetlerinin,"kırmızı kitap" olarak bilinen Milli Güvenlik Siyaset Belgesi'ne (MGSB), "illegal iç ve dış yapılanma" tanımıyla "tehdit" olarak girmesi için düğmeye basıldı. Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği'nin koordinasyonunda, kurumlardan alınacak görüşler doğrultusunda, MGSB'nin güncellenerek önümüzdeki MGK toplantısında ele alınması bekleniyor. Paralel yapılanmanın MGSB'ye girmesi ile birlikte 28 Şubat döneminde Genelkurmay Başkanlığı'nda kurulan "Batı Çalışma Grubu - BÇG" gibi çalışma gruplarının tüm kurumlarda oluşturulacağı belirtiliyor. MGK'nin üç kez ara verilerek, dün gece yarısı biten toplantısının ardından kamuoyuna yapılan açıklamada, Gülen Cemaati'nin devlet içindeki faaliyetleri ile mücadele edileceğinin altı çizildi. Okulları mercek altında MGK açıklamasında, "MGK'de, milli güvenliğimizi tehdit eden ve kamu düzenini bozan iç ve dış legal görünüm altında illegal faaliyet yürüten paralel yapılanmalar ve illegal oluşumlar ile yürütülen mücadelenin kararlılıkla sürdürüleceği vurgulanmıştır" denildi. Kaynaklar bu açıklama doğrultusunda, MGSB'nin güncellenmesi için düğmeye basıldığını bildirdi. Gülen Cemaati'nin yurt içi ve dışındaki okullarının Milli Eğitim Bakanlığı'nca mercek altına alınacağı belirtildi. En gizli yönerge Devletin en önemli ve gizli yönergesi olan MGSB'de, Türkiye Cumhuriyeti'nin menfaatleri ve hedefleri, bu hedeflere ulaşılabilmesi için izlenecek güvenlik-savunma siyasetine ilişkin esaslar yer alıyor. MGK Genel Sekreterliği, şimdi belgenin güncellenmesi için, Cumhurbaşkanlığı, Dışişleri, Genelkurmay, İçişleri ve MİT başta olmak üzere kamu kurum ve kuruluşlarının görüşlerini derleyerek MGK'ye sunacak. Yeni MGSB, MGK'de uygun görülürse, yürürlüğe girmesi için Bakanlar Kurulu'na gönderilecek. Onaylanan belgenin uygulanmasından hükümet sorumlu olacak. TÜMAS'a da girecek MGSB'nin Bakanlar Kurulu'nun onayını alması ile birlikte, 28 Şubat sürecindekine benzer gelişmelerin yaşanacağı öğrenildi. 28 Şubat'ta, irticai faaliyetlerin öncelikli iç tehdit olarak kabul edilmesinin ardından, bu karar askerin temel güvenlik doktrinini belirleyen Türkiye'nin Milli Askeri Stratejisi (TÜMAS) belgesine girmişti. Bu belgede, Bakanlar Kurulu'nun direktifi doğrultusunda iç ve dış tehdide karşı askerin alması gereken önlemler yer alıyor. 28 Şubat'ta kurulan Batı Çalışma Grubu (BÇG) da TÜMAS'a dayanılarak kurulmuştu. MGSB'ye dayanılarak hazırlanan TÜMAS ile en küçük birliklere kadar da alınması gereken tedbirlere ilişkin emirler veriliyor. Genelkurmay Başkanlığı'nın yanı sıra, İçişleri, Dışişleri ve Milli Eğitim Bakanlığı gibi kurumlarda da MGSB'de yer alan tehditler doğrultusunda eylem planları ve çalışma grupları oluşturacağı belirtiliyor. Kurumların "paralel yapılanmaya" ilişkin çalışmalarının ise Başbakanlık içinde kurulacak "Takip Koordinasyon Merkezi"tarafından izleneceği belirtiliyor. Peşmergenin şovu Toplantının diğer önemli gündem maddesi ise Çözüm Süreci devam ederken PKK'nin gerçekleştirildiği "şehir infazları" oldu. MGK'de, IŞİD'in Suriye ve Irak'taki faaliyetleri ile Kobani'deki gelişmeler de ele alındı. Koalisyon güçlerinin IŞİD'e karşı gerçekleştirdiği hava operasyonlarının sonuçları ile Türkiye'nin ABD ile yaptığı pazarlıklar da bu kapsamda ele alındı. Peşmergenin Türkiye üzerinden"şov" yaparak geçmesine ilişkin rahatsızlık da MGK'de dile getirildi. Toplantıdan sonra yapılan açıklamada, bu konuyla ilgili olarak da, "MGK'de, terörle çok boyutlu mücadele kapsamında sürdürülen çözüm süreci ele alınmış, sürecin oluşturduğu olumlu atmosferi ve huzur ortamını bozmaya yönelik provokatif olaylara karşı kamu düzeni ve güvenliğini koruma konusundaki kararlılık teyit edilmiştir. Suriye'de dördüncü yılını tamamlamak üzere olan çatışma ortamının ülkemizin ve bölgemizin güvenlik ve istikrarına yönelik yansımaları, bu konudaki bölgesel ve uluslararası yaşanan son gelişmeleri de içerecek şekilde müzakere edilmiştir" denildi. Akdeniz'deki menfaatler MGK'nin bir diğer önemli gündem başlığı ise GKRY'nin ilan ettiği deniz yetki alanlarında yaptığı sondaj çalışmaları oldu. Deniz yetki alanları başta olmak üzere Ege ve Doğu Akdeniz'deki gelişmelerin gözden geçirildiği belirtilen açıklamada, "Türkiye'nin kendi kıta sahanlığı içinde ve garantör ülke olarak Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin ruhsatlandırdığı sahalardaki hak ve menfaatlerinin korunması için gereken her türlü tedbirin önümüzdeki dönemde de kararlılıkla alınacağı belirtilmiştir" değerlendirmesinde bulunuldu. İrtica tehdit olmaktan çıkmıştı 1960 darbesinin ardından Anayasal bir kurum haline gelen Milli Güvenlik Kurulu, MGSB'yi rutin olarak 5 yılda bir gözden geçiriyor. Tehdit ve düşman tanımları değiştikçe kırmızı kitaplar da değişiyor. MGSB sırasıyla, 1964, 1969, 1973, 1984, 1991, 1997, 2001, 2005 ve son olarak da 2010 yılında yıllarında yenilendi. MGSB'nin hukuksal dayanağı olarak 12 Eylül Anayasası'nın 118. maddesi ve 2945 sayılı Milli Güvenlik Kurulu ve Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği Yasası gösteriliyor. AKP Hükümeti döneminde iki kez güncellenen MGSB'den "aşırı sağ" 2005 yılında, "irticai faaliyetler" ise 2010 yılında tehdit olmaktan çıktı. Erdoğan'ın Ocak 2005'te verdiği talimat doğrultusunda da MGSB 100 sayfadan 25 sayfaya indirilmişti. Belgenin, ekleri olan İç Güvenlik ve Dış Güvenlik eylem planları da kaldırılmıştı. Cumhuriyet |
Ölüm düzenine son vermedikçe sorumluluktan kaçamazsınız! Posted: 02 Nov 2014 06:13 AM PST DİSK Genel Başkanı Kani Beko'nun Karaman Ermenek'teki madeni ziyaretinin ardından Konya DİSK Bölge Temsilciliği'nde bir basın toplantısı düzenledi. Toplantıya DİSK ve Nakliyat-İş Konya Bölge Temsilcisi Ali Özçelik, Dev Maden-Sen Genel Başkanı Tayfun Görgün, Genel-İş GYK Üyesi Mehmet Güleryüz, Konya Genel-İş Şube Başkanı Mustafa Tamer ile Genel-İş, Nakliyat-İş temsilci ve üyeleri katıldı. Basın açıklamasının tam metni: Ölüm düzenine son vermedikçe sorumluluktan kaçamazsınız! 28 Ekim 2014 Salı günü öğle saatlerinde Karaman İli Ermenek İlçesinin Pamuklu köyü mevkiinde bulunan Has Şekerler Madenciliğe ait maden ocağında yaşanan su baskını sonucu 18 maden işçisi ocaktan çıkamamıştır. Olayı haber alır almaz önce DİSK Konya Bölge Temsilciliği ve DİSK Nakliyat-İş Sendikamızdan temsilcisi arkadaşlarımız, hemen ardından da DİSK Genel Sekreteri bölgeye ulaşmıştır. Ben de dün itibarı ile Konya Bölge Temsilcimiz, Dev Maden Sen Genel Başkanımız, Genel İş GYK üyesi ve Genel İş Konya Şube başkanı arkadaşlarımız ile beraber Ermenek'teki durumu ve çalışmaları yakından gözlemledim. Önce Ermenek'te gözlemlediklerimizi sonra da madencilik ve işçi sağlığı-iş güvenliği alanındaki görüşlerimizi sizlerle paylaşacağım. 1.Soma'da yaşanan maden katliamından sonra hükümetin maden işçilerinin çalışma koşullarını iyileştirme iddiasıyla yaptığı düzenlemeler sonrası Ermenek maden havzasındaki maden işverenlerinin tamamı isçilerin yeni yasalardan doğan haklarını karşılayamayacaklarını ifade etmiştir. İşverenler kanunsuz lokavt yaparak madenleri bir süre kapatmışlar, işçilere ücretsiz izin vererek işbaşı yaptırmamışlardır. 2. Olayın yaşandığı madenin işvereni daha önceden karşıladığı yol, yemek ve ara dinlenmesi gibi haklarından vazgeçmeleri karşılığında madenleri açacaklarını ve bu şartlarda çalışmalarını 149 işçiye dayatmışlardır. Ancak burada mesele Cumhurbaşkanı'nın ifade ettiği gibi işverenin 6 saat çalışmaya dair düzenlemeyi "hazmedememesi" değildir. Zira yasanın bu maddesinin yürürlüğe girmesi zaten AKP hükümeti tarafından 2015'e ertelenmiştir. İşveren işçilere vereceği ücret artışı karşılığında yol, yemek ve ara dinlenme gibi haklardan feragat etmelerini istemiştir. 3. Bölgenin ekonomik ve coğrafi şartlarından dolayı çalışmayı çaresizce kabul etmişlerdir. Su baskınından iki gün önce işbaşı yapan maden işçileri yaşam odası, kaçış tüneli ve birçok işçi sağlığı-iş güvenliği tedbiri bulunmayan madende ölümle baş başa bırakılmışlardır. 4. Görüşme yaptığımız işçiler su sızıntısına karşı daha önce yetkilileri uyardıklarını hatta bu madende 2 defa daha su baskını olduğunu ama şans eseri izin saatlerinde olduğu için can kaybının yaşanmadığını ifade ettiler. En üzücüsü de Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik'in "Ocağı kapatacağımız zaman işveren 50 kişiyi devreye sokuyor. Sorumluluk hepimizin" şeklindeki ifadeleridir. Bakanlığın bir icra makamı olduğunu, bu hükümetin 12 yıldır iktidarda olduğunu sanırız kimseye hatırlatmamıza gerek yoktur. Sorumlulukların yerine getirilemediği durumda yapılması gereken bellidir. 5. Devletin en üst temsilcilerinin maden başında yaptıkları "Biz Soma'nın ardından her türlü yasal düzenlemeyi yaptık" açıklamaları gerçeği yansıtmamaktadır. Torba yasada madencilik alanındaki işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerine dair tek bir madde bile geçmemiştir. Bu ülkeyi yönetenler göz göre göre toplumu yanıltmaya kalkmaktadır. Torba yasada maden işçilerinin ücretlerine dair kimi kısmi iyileştirmeler getirilmiş, çalışma saatlerine dair düzenleme ise az önce bahsettiğim gibi ertelenmiştir. Böylesi bir acı günde, aksi bu kadar kolay ispatlanabilecek bir iddiayı öne sürebilmek gerçekten ibret vericidir. 6. Madendeki su baskını sonrası "ahtapot" gibi gerekli kurtarma ekipmanlarının bölgeye ulaşması neredeyse 24 saati bulmuştur. Oysa bölgeye polis ve jandarma takviyesi saatler içinde gerçekleşebilmiştir. Maalesef mevcut hükümet işçiyi değil sermayeyi ve kendini koruma konusunda başarılı olduğunu ispat etmiştir. Burada 29 Ekim günü bölgeye gelen DİSK ve KESK heyetine çıkarılan zorluklar, engellemeler de hükümetin bu konudaki iradesini yansıtmaktadır. Açıktır ki bölgede hiçbir sendikalı işçi olmaması sadece işverenlerin değil hükümetin de tercihidir. Ermenek'te gözlemlediklerimiz Türkiye'de işçi sağlığı ve iş güvenliği alanına dair yıllardır söylediklerimizi doğrulamaktadır. Ülkemizde işçi sağlığı ve iş güvenliği sistemi çökmüş durumdadır. Ülkemizde iş cinayetlerinin asıl sorumluları hesap vermemektedir. Soma katliamının ardından, asıl sorumlu Çalışma ve Enerji Bakanlıkları'ndan, madenin sahibi olan TKİ'den tek bir yetkili bile soruşturulmamıştır. Daha dün Torunlar inşaatta yaşanan katliamın ardından şirket hakkında takipsizlik kararı verilmiştir. Madencilik sektöründeki gerçekleri de herkes bilmektedir. 2011 yılında yayınlanan Devlet Denetleme Kurumu raporunda "Taşeronluk/alt işverenlik uygulaması" ile "Üretim zorlaması"nın yarattığı risklere değinilmiştir. Bu tespitler yapılmış olmasına rağmen ölümler devam etmektedir. Çünkü taşeronlaştırma ve güvencesiz çalıştırma ilişkilerinin yaygınlaşması için devlet ve sermaye işbirliği halindedir. Ülkemizde iş sağlığı ve iş güvenliği uygulamaları tamamen maliyet kalemi olarak görülmektedir. Maden firmaları da maksimum karı elde etmek için en hızlı ve en acımasız üretim süreçlerini yaşama geçirme konusunda hiç tereddüt etmemektedirler. DİSK olarak diyoruz ki; çökmüş bir sistemle bu iş cinayetleri önlenemez. Çeşitli hükümet yetkilileri Ermenek'teki olayın ardından "sorumluluk ortak" şeklinde açıklamalar yapmıştır. Oysa Konfederasyonumuz, son dönemde başta Başbakan olmak üzere hükümet ile görüşmelerinde ve ILO'nun madencilik sektörüne dair toplantısında işçi ölümlerinin durdurulması için yapılması gerekenleri ifade etmiş, ancak aşağıda ifade ettiğimiz düzenlemelerin hiç biri hayata geçirilmemiştir: Sorunun temeli taşeronlaştırma, rödovans gibi güvencesiz çalıştırma ilişkileridir. Başta madenler olmak üzere tüm işkollarında bu ölüm ve sömürü düzenine derhal son verilmelidir. Tüm madenler kamu tarafından işletilmelidir. 6331 sayılı yasayla piyasalaşan işçi sağlığı ve iş güvenliği düzeni çökmüştür. İşçi sağlığı ve iş güvenliği alanında sendikalar, meslek oda ve birlikleri ve üniversitelerin katılımıyla özerk-demokratik bir kurumsal yapı oluşturulmalıdır. Yasaklarla, barajlarla, baskılarla sınırlanan sendikal örgütlenmelerin önündeki engeller kaldırılmalıdır. İşçiler ancak örgütlenerek "ölümüne çalıştırma" dayatmasına karşı durabilir. Türkiye'de hızla artan iş cinayetlerini durdurmak için yapılması gerekenler bellidir ve DİSK bunları yıllardır ifade etmektedir. Ülkeyi yönetirken işçi sınıfının taleplerini duymayanlar, duymazdan gelenler, gereğini yapmayanlar, bu işçi katliamlarındaki sorumlulukları nedeniyle hesap vermelidir! Artık yeter! Görmeyen gözler görsün, duymayan kulaklar duysun: Acilen tüm madenleri kamunun işleteceği ilan edilmeli, taşeron düzenine son verilmelidir! Geleceğimizi karartan, işçileri yok eden bu ölüm düzenine karşı tüm gücümüzle direneceğiz! Kani Beko DISK Genel Başkanı |
You are subscribed to email updates from Sözcü Haber To stop receiving these emails, you may unsubscribe now. | Email delivery powered by Google |
Google Inc., 1600 Amphitheatre Parkway, Mountain View, CA 94043, United States |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder