Sözcü Haber |
- NATO güvenliği baltalıyor
- İsrail savaş suçu işledi
- Sınırdaki güvenliğimiz sağlanmazsa parçalanırız
- Bülent Ecevit, mezarının başında anıldı
- İşçi Kıyımı Sosyal Cinayettir!
- Ayhan Çıkın Vefadır!
- Atatürk Senfoni Orkestrası
Posted: 06 Nov 2014 07:30 PM PST Rusya Federasyonu NATO Daimi Temsilcisi Aleksandr Gruşko, "NATO'nun Rusya sınırlarına doğru yaklaşması, direkt olarak gerginliğin artmasına ve askeri güvenliğin baltalanmasına neden oluyor" dedi Rusya'nın NATO Daimi Temsilcisi Aleksandr Gruşko, Rusya'nın NATO'nun askeri planda takviye yapma planlarını hesaba katacağını belirtti. Gruşko yaptığı açıklamada "Rusya her türlü tehdide karşı güvenilir bir şekilde savunma yapmak için gerekli tüm tedbirleri alacaktır. Galler'deki NATO toplantısında kabul edilen doğu kanadının güçlendirilmesi ve genel olarak NATO savunma güçlerinin başlangıçtaki fonksiyonu olan "büyük düşman" konumuna geri dönmesi uzun vadeli siyasi sonuçları doğuracaktır" ifadeleri ile uyarıda bulunarak, Moskova'nın NATO kuvvetlerinin sınırına doğru ilerlemesinin gerginliğin artmasına neden olacağına inandığını dile getirdi. Rusya'nın NATO Temsilcisi Moskova'nın buna karşı tedbir almasına NATO şaşırmaması gerektiğini belirtti ve "Rusya'ya karşı gücün orantılanması kesinlikle geleceği olmayan bir meşguliyettir" diyerek, Brüksel'de Rusya'yı suçlamak için bahaneler arandığı şeklindeki görüşünü ifade etti. NATO tahrikleri Attığı adımlarla Rusya'yı tahrik eden NATO, uyguladığı tedbirlerde gerekçe olarak üye ülkelerin Ukrayna olaylarıyla ilgili güvenliğini sağlama zorunluluğunu gösteriyor. Son yıllarda Baltık ülkeleri üzerinde hava denetimi arttırıldı (teşkilat içinde 2004 yılından beri). Radar donanımlı uçaklar Polonya (1999 yılından beri) ve Romanya semalarında (2004 yılında yürürlüğe girdi) düzenli denetim uçuşu gerçekleştiriyor. Baltık ve Akdeniz'e ilave gemiler gönderildi. NATO tarafından ayrıca personelin bölgedeki daimi varlığı arttırılacağı, erken uyarı sistemi güçlendirileceği ve tatbikat programı genişletileceği açıklandı. Yeni Mesaj |
Posted: 06 Nov 2014 02:30 PM PST Uluslararası Af Örgütü, İsrail'in Gazze'ye saldırılarında aralarında çocukların da bulunduğu Filistinlilerin evlerini hedef alarak, savaş suçu işlediğini bildirdi Uluslararası Af Örgütü, İsrail'in yaz boyunca sürdürdüğü Gazze saldırılarında aralarında çok sayıda çocuğun da bulunduğu Filistinli sivillerin evlerini hedef alarak, savaş suçu işlediğini bildirdi. Örgütün "Enkaz Altındaki Aileler: İsrail'in Evlere Yönelik Saldırıları" başlıklı raporunda, temmuz ve ağustos ayında İsrail'in, Gazze'ye yönelik operasyonu kapsamında, ailelerin bulunduğu evlerin hedef alındığı ve bunun sonucunda çok sayıda Filistinli sivilin öldüğü kaydedildi. Af Örgütü raporunda, evlere yönelik saldırıların havadan ve sık sık gerçekleştirildiği belirtilerek, 18 bin evin tahrip edildiği, bazı saldırılarda ise evlerde bulunan aile fertlerinin feci şekilde can verdikleri bildirildi. Raporda, şu ifadeler yer aldı: "Raporda belgelenen, 3 katlı bir binanın hedef alındığı ölümcül saldırıda, 4 ailenin 18'i çocuk 36 üyesi öldürüldü. İsrail binanın neden hedef alındığını halen açıklamadı. Ancak Af Örgütü binada muhtemel askeri hedeflerin olduğunu belirledi. İkinci ölümcül bir saldırıda ise Hamas'ın askeri kanadı El-Kassam Tugayları'na üye, Ebu Jame ailesinin evinin önünde bulunan bir kişi hedef alınmış gibi görünüyor. Bu eve yapılan saldırıda ev tamamen dümdüz edilmiş, 19'u çocuk 25 sivil hayatını kaybetmişti. İsrailli yetkililer bu saldırıların düzenlenmesine yönelik herhangi haklı bir sebep göstermeyi başaramadı. Bu rapordaki bazı durumlarda Af Örgütü herhangi bir muhtemel askeri hedef belirleyemedi. Doğrudan ve kasıtlı olarak sivillerin hedef alındığının görüldüğü bu durumlarda, saldırılar savaş suçu teşkil ediyor. Af Örgütü tarafından araştırılan tüm durumlarda ev sakinlerinin, saldırılar öncesinde uyarılmadığı ortaya çıktı. Eğer uyarılar yapılsaydı, bu kadar çok sivil can kaybı yaşanmazdı. Bu açıkça ortada." 'Tüm çocuklar yanmıştı' Raporda, İsrail güçlerinin saldırısına uğrayan ailelerin ifadelerine de yer verildi. Saldırılardan kurtulan kişilerin bombardıman sonrası moloz yığınına dönüşen evlerden çocukları ve akrabalarını korku içinde nasıl kurtarmaya çalıştıkları, raporda detaylı şekilde aktarıldı. İsrail'in sivillerin evlerine yönelik saldırılarının yıkıcı sonuçları olduğunun belirtildiği raporda, evine düzenlenen saldırıdan kurtulan Halil Abed Hassan Ammar'ın şu sözleri yer aldı: "Korkunçtu. Kimseyi kurtaramadık. Tüm çocuklar yanmıştı. Hangisi benim çocuğum, hangisi komşunun ayırt edemiyordum. Kimi taşıyabildiysek, ambulansa taşıdık. Sadece en büyük çocuğum İbrahim'i tanıdım. Ayakkabılarından tanıdım. O ayakkabıları iki gün önce almıştım." Uluslararası topluma çağrı Raporda yer verilen saldırıların ayrıntılarını İsrail'in tasdik etmediği, ayrıca bu saldırıların neden gerçekleştiğine dair talep edilen açıklamaya yanıt vermediği bildirildi. Filistinli ve İsrailli yetkililer savaş suçları iddialarını bağımsız ve tarafsız olarak soruşturmada başarısız oldukları için, uluslararası toplumun Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin (ICC) bu iddiaları soruşturmasına destek vermesi gerektiği belirtildi. Raporun detaylarına ilişkin açıklama yapan örgütün Ortadoğu ve Kuzey Afrika Programı Direktörü Philip Luther, şunları belirtti: "İsrail güçleri, yüzsüzlükle sivillerin evlerine bir dizi saldırı düzenleyerek savaş yasalarını çiğnedi. Rapor, kaçmaya fırsatı olmayan ve saldırılarla ilgili uyarılmayan Filistinli sivillerin hayatlarının şok edici şekilde ihmal edildiğini gösteriyor. Evlere yönelik yinelenen ve orantısız saldırılar, İsrail'in mevcut askeri taktiğinin hatalı ve temelde uluslararası insani hukuk ilkeleriyle bağdaşmadığına işaret ediyor. İsrailli yetkililer cevap vermeli. Uluslararası toplum, ciddi ihlallerin ebedi döngüsüne ve cezasız kalmaya son vermek için acil adımlar atmalı." İsrail'in, yıllardır abluka altında tuttuğu Gazze'ye 7 Temmuz'da başlattığı ve 51 gün süren saldırılarında, 2 bin 157 kişi hayatını kaybetmiş, 11 binden fazla kişi yaralanmıştı Yeni Mesaj |
Sınırdaki güvenliğimiz sağlanmazsa parçalanırız Posted: 06 Nov 2014 01:18 PM PST Genelkurmay, önceki gün Başbakan'a verdiği brifingde uyarılarda bulundu Davutoğlu'na Genelkurmay Başkanlığı'nda yapılan sunumun 1,5 saati Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel ile, baş başa 4 saati ise genel olarak gerçekleşti. Sunumda, Başbakan'a, "Sınır güvenliği tam manasıyla sağlanmadan ülkede iç ayaklanmalar bastırılamaz" denildi. Ve ayrıca Karadeniz'e de önem verildiği anlatıldı. Genelkurmay Başkanlığı'nın önceki gün Başbakan Ahmet Davutoğlu'na verdiği brifingde önemli uyarılarda bulunduğu ortaya çıktı. Sunumda Davutoğlu'na, "sınır güvenliği tam manasıyla sağlanmadan ülkede iç ayaklanmalar bastırılamaz" denildi. "TSK'nın 2033 vizyonu" olarak adlandırılan genel sunumdaki sınırlarımızın güçlendirilmesi ile ilgili bölümde PKK'nın hedefi olan kalekollardan asla vazgeçilemeyeceği vurgulandı. Sınır güvenliği konusunda birinci önceliğin Suriye-Irak sınırı, İran ve diğerlerinin geldiğini ve bu sınırlarımıza güçlü kalekollar inşa edilmesi gerektiğinin altını çizdi. Karadeniz'e de büyük önem verdiklerini anlatan askerler, Sahil Güvenlik Komutanlığı'nın güçlendirilmesine dikkat çekilerek, güçlü radarla donatılmasını istedi. Sunumda komutanlar 20 yıl sonrasını da değerlendirerek; "Artık dünya konvansiyonel savaştan çıkıyor. Türkiye jeo-politik ve jeo-stratejik olarak çok önemli bir bölgede. Büyük devletler hedef aldıkları ülkelerin içini karıştırıp, parçalayıp bölmek için ayrılıkçı unsurları kullanıyor. Parçalayıp bölemese bile zayıflatıp kendine biat eder hale getiriyor. Bu tipte kritik ülkeler sınır güvenliğini iyi sağlayamazsa o ülkede iç ayaklanmalar bastırılamaz. Ülke parçalanır. Bunun için de çok ivedi ve güçlü tedbirler almamız gerekiyor." Ayrıca, Türkiye'nin acil ihtiyacı olan yüksek irtifada hava savunma sistemlerine de dikkat çekildi. Siber tehdidin de 20 yıl içinde ne kadar büyük hale geleceği anlatılarak, ne tür tedbirlerin alınması gerektiğinin üstünde duruldu. Davutoğlu'na; askerin terörle mücadelede istediği, fakat Hükümetin ayak direttiği yasal güvence kanun taslağı da sunuldu. Bu taslakta terörle mücadelede yargılamaların Orgeneral ve Oramiraller seviyesinde Başbakan'ın iznine, diğer rütbeler de ise Milli Savunma Bakanı'nın iznine bağlanması istendi. Yargılama yeri olarak da öncelikli olarak askeri mahkemeler talep edildi. Yeniçağ |
Bülent Ecevit, mezarının başında anıldı Posted: 06 Nov 2014 01:16 PM PST Eski başbakanlardan Bülent Ecevit, vefatının 8'nci yıl dönümünde mezarı başında anıldı. Anma törenine, DSP'nin eski genel başkanlarından Zeki Sezer ile CHP eski genel başkanlarından Hikmet Çetin ve iki partinin yöneticileri, il ve ilçe örgütleri temsilcileri katıldı. CHP heyetinin de katılımıyla gerçekleştirilen programda, Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu Ecevit'in mezarına çelenk koydu ve dua etti. Törende konuşan Kılıçdaroğlu, Bülent Ecevit'in Türkiye siyasi tarihinin çok önemli bir simgesi olduğunu belirterek, "Onunla siyaset, ahlakı öğrenmiştir. Onunla siyaset, mütevazı olmayı öğrenmiştir. Onunla siyaset, dürüstlüğü öğrenmiştir. Onunla siyaset, karşılıklı bir araya gelmeyi, konuşmayı ve tartışmayı bize öğretmiştir" diye konuştu. Ecevit'in, halkının çıkarlarını sonuna kadar savunan bir devlet adamı olduğunu ifade eden Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti: "Halkın gönlünde, o halkın kara oğlanıydı. Halkın bağrına bastığı bir siyasetçiydi. Mütevazı, düzgün yaşadı. Son nefesine kadar halkına hizmet etti. Bizim görevimiz siyasal tarihimizin yetiştirdiği bu ender insana layık olmak. Onun ilkeleri bugün için de geçerli. Dün de geçerliydi, gelecek için de geçerli. Çünkü o diyordu ki 'Dünyada ne ezen olsun, ne ezilen olsun, insanca hakça bir düzen olsun.'Bugün de aynı kurallar bütün dünyada geçerli." |
İşçi Kıyımı Sosyal Cinayettir! Posted: 06 Nov 2014 01:02 PM PST 30 Mart 2014 yerel seçimlerinin ardından Mersin'de bir işçi kıyımı yaşanıyor. Büyükşehir Belediye Başkanı seçilen Burhanettin Kocamaz'ın ilk icraatı yaklaşık bin 893 işçi işten çıkarmak oldu. Belediye yönetimi bu işçi kıyımını soranlara diyor ki "ihaleler bitti." İhaleler bitti de Mersin'de Büyükşehir Belediyesi'nin vereceği hizmetler de mi bitti? Mezarlıkları, spor tesislerini mi kapatacaksınız? Sokakları pislik mi götürecek? Yeni asfalt dökmeyecek misiniz? Parkları bahçeleri yıkıp alışveriş merkezi mi dikeceksiniz? Kanalizasyonları iptal mi edeceksiniz? Evlere su vermekten vaz mı geçeceksiniz? Belediyenin güvenliğini kimlere emanet edeceksiniz? Mersin için yeni projeler üretmeyecek misiniz? Yoksa siz belediyecilik yapmayacak mısınız? "İhaleler bitti" diyenlerin özürleri kabahatlerinden büyük. Çünkü bu hizmetleri görmek için işçiye ihtiyaçları olduğunu kendileri de biliyorlar. Ancak AKP'nin kurduğu Taşeron Cumhuriyeti'ne sırtlarını dayayarak işçi kıyımı yapıyorlar. İşçinin ekmeğini, işini ihaleyle elinden alamazsınız! İhaleyle aldığınız araç-gereç değil, çimento değil, demir değil, otobüs değil, insan bunlar insan. Bu ülkede ihale ile işçi alıp satıyorlar! Bunun adı kölelik değil de nedir? Bunun adı düpedüz insan ticaretidir! Ve Belediye bu insan ticaretinin orman kanunlarını gerekçe göstererek işçi kıyımına girişiyor. Biliyorsunuz belediyelerdeki, hastanelerdeki, karayollarındaki taşeron işçiler binlerce dava açtı. Ve bu davaları kazandılar. Mahkemeler dedi ki "Bu işçiler asıl işverenin, yani kamunun işçisidir". O zaman Mersin'de de işçiler asıl işverenin yani Belediye'nin işçisidir ve Başkan bunu kabul etmek zorundadır. 2015'e kadar imzalanmış toplu sözleşmeleri yok saymak hukuk dışıdır. Belediyenin tutumu sadece hukuk dışı değil aynı zamanda insanlık dışıdır. İşçi arkadaşlarımızın büyük bölümü Kurban bayramından hemen önce işten çıkarıldı. Soruyorum size! Bu hangi vicdana sığar, hangi ahlaka sığar, hangi inanca sığar! İşçiler ailesiyle, çocuklarıyla, eşleriyle, büyükleriyle, dostlarıyla bayramlaşmayı ümit ettiği günlerde işsizlikle, açlıkla yüz yüze bırakılmıştır. Mersin Belediyesi'nin sahip çıktığı taşeron düzeni, bayram, seyran dinlememiştir. Daha sonra okullar açıldı. Peki bu işçi kardeşlerimiz okula giden çocuklarına nasıl defter, kitap, çanta aldılar, Belediye yönetiminin aklının ucuna bu soru geldi mi? Seçimlerden önce "İşine gelip giden kimsenin ekmeğiyle oynamayacağız" diyen bir aday seçilir seçilmez arkadaşlarımızın işiyle, ekmeğiyle oynadı. Arkadaşlarımızı işten çıkaran Büyükşehir Belediyesi yerel yönetimler yasasından habersiz mi? Bildiğiniz gibi artık Büyükşehir Belediyesi Yenice'den Anamur'a kadar çok daha geniş bir alana hizmet verecek. Her yer hizmet bekliyor. Bu hizmeti de işçiler ile yapmak zorundasınız. Ancak siz yıllardır aynı işte çalışan, işinde tecrübeli, nitelikli arkadaşlarımızı işten çıkarıyorsunuz. Bu kararınız Mersin halkına götürülen hizmeti de tehdit etmektedir. Kente su hizmeti sağlayan, kanalizasyon borusu döşeyen bu işçilerdir. Her gün geçtiğimiz sokakları temizleyen, asfaltları döken bu işçilerdir. Bu arkadaşlarımız Belediye binalarındaki güvenlik görevlileridir. Nefes aldığımız parklara bakan, altında soluklandığımız ağaçları diken, görünce mutlu olduğunuz çiçekleri sulayan bu işçilerdir. Bu işçi arkadaşlarımızın yıllardır ne denli fedakârlıkla hizmet verdiğini Mersin halkı bilmektedir. Soruyorum size, bu işçilerin kadrolu işçilerden farkı ne? Onların yaptığı işin farkı ne? Onlar bu ülkenin yurttaşı değil mi? Onlar insan değil mi? Burada sadece işçi kardeşlerimizin çocuklarının geleceği söz konusudur. Bu nedenle Mersin Belediyesi'ndeki işçi kıyımı bir sosyal cinayettir. Ve burada işlenen sosyal cinayete derhal son verilmelidir. Bizler arkadaşlarımız işbaşı yapana kadar mücadeleye devam edeceğiz. Başta Genel-İş ve Güvenlik-Sen sendikalarımız olmak üzere DİSK olarak onlarla kol kola omuz omuza olacağız. Bedeli ne olursa olsun bu onurlu mücadelenin sonuna kadar yanında olacağız. Bu işçi kardeşlerimizin hakkını yedirtmeyeceğiz. Yeter mi? Yetmez! İşçi arkadaşlarımızın güvenceli bir şekilde çalışmalarını istiyoruz. İşveren istiyor ki işçiye gel dediğinde gelelim, git dediğinde gidelim. Biz bu taşeron köleliğine son vereceğiz! Biz taşeronu bu ülke topraklarından söküp atacağız! Biz hanlar, hamamlar, saraylar değil işimizi, ekmeğimizi geri istiyoruz. İşçi kıyımına son! Atılan işçiler geri alınsın! Kani Beko - DİSK Genel Başkanı |
Posted: 06 Nov 2014 12:59 PM PST 23 Ekim-14 Kasım 2014 tarihleri arasındaki Ege Üniversitesi ''Cumhuriyet ve Atatürk Günleri'' kapsamında, EÜ. Eğitim Fakültesi Kültür Salonu'nda Ulusal Eğitim Derneği üyesi Prof. Dr. T. Ayhan Çıkın ''Şiirin Soluğunda Atatürk ve Cumhuriyet'' konulu panel ve şiir dinletisinin konuşmacısıydı. Prof. Dr. T. Ayhan Çıkın, Muğla-Yatağan Cazkırlar Köyü'nde dünyaya geldi. Cazkırlar Köyü İlkokulu, Yatağan Ortaokulu, Aydın Lisesi ve Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesini bitiren Çıkın, kalp rahatsızlığı nedeniyle 1999 yılında emekli olmak zorunda kaldı. Çıkın'ın tekleyen kalbi, sevdası nedeniyle yaşamına son verilen 23 yaşındaki Cem Canbay'ın yüreğinin, 2000 yılında nakliyle atmaya başladı. 1960'larda yazmaya başladığı şiirlerini, nakil sonrası daha da hız verdi. ''Zaman Çiçeği ve Ortak Kalpler Türküsü'' adını verdiği iki şiir kitabı yayımlanan Çıkın'ın, ''Başka Yürek'' adını vereceği şiir kitabı, basıma hazır hale gelmiştir. Açış konuşmasını Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü Başkanı Prof. Dr. Şevket Toker'in yaptığı etkinlikte, Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Süleyman Doğan, DSP İzmir İl Başkanı Selçuk Karakülçe ve Ulusal Eğitim Derneği İzmir Şubesi yöneticileri hazır bulundu. Şevket Toker, fakültenin davetini kabul ederek gelen Ayhan Çıkın'a, programın hazırlanmasına katkı sunan Araştırma Görevlisi Ebru Kabakçıya ve Türkçe bölümü öğrencilerine teşekkür ederek başladığı konuşmasında ''Ayhan Çıkın'ın şiirlerinde; Atatürk'ü, Cumhuriyeti, Milli Mücadeleyi ve Anadolu insanını bulursunuz '' dedi. Şair B. Hülya Ekmekçi'nin hazırladığı, Ayhan Çıkın'ın yaşamı ve şiirlerinden kesit sunan görsel sunum izlendi. Ayhan Çıkın, konuşması yapması için kürsüye davet edildi. Konuşmasına, ''Bugün burada Neden şiir, Neden Cumhuriyet, Neden Atatürk? Sorularına yanıt arayacağız. Şiir tüm sanat dallarının temelidir. Rockefeller'e, ''Bir Mustafa Kemal çıktı projelerimizi 50 yıl erteletti'' dedirttiği için Atatürk ve benim gibi bir çoban çocuğuna profesörlük yolunu açtığı için Cumhuriyet önemli kavramlardır'' dedi. Türkçe bölümü öğrencileri Ayhan Çıkın'ın şiirlerini seslendirdiler. Ebru kabakçı, Ayhan Çıkın'a plaketini vermesi için, Şevket Toker'i sahneye davet etti. Toker, Eğitim Fakültesi Ormanı'na dikilmesi için Çıkın'a 3 fidan sözü verdi. ''Ayhan Çıkın ismi; ailesine, köyüne, üniversitesine, ülkesine, Cumhuriyet ve Atatürk'e vefa anlamı taşır'' diyerek konuşmasını sonlandırdı. Programa emek verenler, birlikte poz verdiler. İzleyiciler, güzel bir şiir dinletisinin hoşnutluğuyla salondan ayrıldı. Haber : Osman Gazi OKTAY Fotoğraf : Özkan SUCUOĞLU |
Posted: 06 Nov 2014 01:00 AM PST Türkiye'nin ilk kadın orkestra şefi olan İnci Özdil'in yönettiği Atatürk Senfoni Orkestrası Ankara Tandoğan Meydanı'nda verdiği konserle dinleyenlerin büyük beğenisini kazandı Ankara'da milli günlerde sahneye çıkan ve herkesin beğenisini kazanan ayakta alkışlanan bir orkestra var. "Atatürk'te birleşenler"in kurduğu bir orkestra. Adını genç sanatçılar vermiş: Atatürk Senfoni Orkestrası. Orkestranın şefi Türkiye'nin ilk kadın orkestra şefi İnci Özdil. Özdil'le Atatürk Senfoni Orkestrası'nı konuştuk. Orkestranın sanatçıları tamamen gönüllülerden oluşuyor. Konservatuar öğrencileri, öğretmenler, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası'ndan, Devlet Opera ve Balesi'nden sanatçılar var. Orkestra ilk konserini 2013 yılı 29 Ekim Cumhuriyet Bayramında Tandoğan'da verdi. Orkestranın bu konserinde 190 sanatçı görev aldı. Daha sonra Ankara Halk Tiyatrosu salonunda "Vivaldi konseri"ni gerçekleştirdi. Bu yıl 29 Ekim Balosunda da sahneye çıktı. Cumhuriyet Kadınları Derneği'nin 24 Ekim'de Ankara'da, tarihi Ankara Palas'ta düzenlediği Cumhuriyet balosunda salondaki bütün dinleyiciler tarafından dakikalarca ayakta alkışlandı. HER AN GÖREV BAŞINDAYIZ İnci Özdil, Atatürk Senfoni Orkestrası için, "Atatürk'te birleşenlerin orkestrası" diyor. Bu orkestrada görev almak için çok sayıda sanatçı başvurmuş . Özdil bunun nedenini şöyle anlatıyor: "Devlet Konservatuarını Atatürk kurdu. Bizler her şeyimizi Atatürk'e borçluyuz. Cumhuriyet Devrimine borçluyuz. Hocalar, öğrenciler, sanatçılar herkes bu gerçeğin bilincinde. Bizde hocaların hepsinin odasında Atatürk köşeleri vardır. Hepsini kendileri yapmışlardır. Bizler Atatürk'ün değerlerine sahip olmanın ne kadar önemli olduğunun farkındayız. Bu nedenle her an görevimizin başındayız." ÇOĞUNLUK GENÇLERDE Özdil orkestrayı "Orkestranın çoğunluğu gençlerden oluşuyor. Bu orkestrada para geçmez. Konserler için para alınmaz. Konu Cumhuriyet ve Atatürk olunca fedai anlayışı hakim. Orkestranın üyeleri her zaman hazıroldalar. Dostluk, dayanışma, birlik hakim." şeklinde tanıtıyor. AYAKTA ALKIŞLANDI Orkestranın solistlerinden biri Tuncer Tercan. Gönüllü. Ankara Devlet Opera ve Balesi solist sanatçısı. Cumhuriyet Kadınları Derneği'nin düzenlediği Cumhuriyet Balosu'nda Atatürk'ün sevdiği eserleri seslendirdi. Herkesi duygulandırdı. Karşılığını da aldı. O da ayakta alkışlandı. |
You are subscribed to email updates from Sözcü Haber To stop receiving these emails, you may unsubscribe now. | Email delivery powered by Google |
Google Inc., 1600 Amphitheatre Parkway, Mountain View, CA 94043, United States |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder