GÜNDEM


More

Sözcü Haber

Unknown on : 19 Aralık 2014 Cuma 0 YORUMLAR
Unknown
ETİKETLER :

Sözcü Haber


Yolsuzluk ve Rüşvetle Mücadele!

Posted: 18 Dec 2014 02:17 PM PST

Eğitim ve Bilim İşgörenleri Sendikası, (Eğitim-İş) 17 Aralık 2013 operasyonu sonucu bazı bakan çocuklarının milyarlarca doları sıfırlayamamaları nedeniyle gözaltına alınmalarının yıldönümünde Yatağan'dan ''Laik Eğitim ve Emeğe Saygı'' yürüyüşü düzenledi.

Eğitim İş genel merkez yöneticileri ve illerden şube yöneticilerinin katılımıyla başlatılan yürüyüş, 17 Aralık 2014 tarihinde Yatağan'dan başladı.

Eğitim İş Aydın Şubesi ve çeşitli demokratik kitle örgütleri, yürüyüş kolunu Aydın'da karşıladı. Polisin engellemelerine rağmen yapılan basın açıklamasının ardından, Torbalı'ya ulaşıldı. Polis müdahalesine rağmen basın açıklaması yapıldı.

Müdahaleler nedeniyle; saat 15.00'de İzmir'de olması gereken yürüyüş kolu, 16.30'da Basmane Fuar 9 Eylül Kapısı önüne ulaştı.

Eğitim İş İzmir şubeleri, saat 15.00'den itibaren yürüyüşçüleri beklemeye başladı. Bu arada sivil ve resmi Çevik Kuvvet ekiplerinin, Basmane Meydanı etrafındaki yoğunluğu gözlendi. Yürüyüş kolu İzmir'e ulaşmadan, alan çepeçevre akrep ve tomalarla kuşatıldı.

Emniyetin, yürüyüşün gösteri ve toplantı yasasına aykırı olduğu duyurularına rağmen; yürümekte kararlı olan grup, emniyetle yapılan görüşmeler sonucu, Konak'a değil de Montrö'ye yürümede uzlaştı.

Eğitim İş Genel Başkanı Veli Demir, Fuar Montrö Kapısı önünde basın açıklaması yaptı. Geçen yıl 17-25 Aralık tarihleri arasında yapılan operasyon sonucu, yolsuzluk yaptığı ve rüşvet aldığı iddia edilen bazı bakan ve çocukları hakkında başlatılan soruşturma ve paraları bir türlü sıfırlayamayan dönemin başbakanı ve oğlu arasında geçen ses kayıtları nedeniyle; yürüyüşlerine, temiz toplumu yaratmak amacıyla 17 Aralık'ta başlattıklarını, Yatağan İşçisinin 444 gün direnerek, bazı haklarını kazanması, Eğitim İş'in özelleştirmelere karşı olması nedeniyle Yatağan'dan yürüyüş başlattıklarını, 4+4+4 uygulamasıyla çocuk işçi ve çocuk gelinler yaratıldığı, tüm okulların imam hatiplere dönüştürüldüğünü söyledi. Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Milli Eğitim Bakanı'na seslenerek, '' 17-25 Aralık arasında kalan günleri, Yoksulluk ve Rüşvetle Mücadele Haftası ilan edelim. Bu hafta içerisinde çocuklarımıza hırsızlık, yolsuzluk ve rüşvetin kötülüklerini anlatalım'' dedi.

Yapılan basın açıklaması ardından, yürüyüşçüler Fuar Montrö Kapısı önünde birlikte fotoğraf çektirdiler.

Yürüyüşçüler, geceyi Basmane'deki Vesta Otel'de geçirdiler. Sabah saat 09.30'da oteli terk ettiler. Akhisar, Soma üzerinden Balıkesir'e ulaşacaklar. 18.12 2014 gecesini, Balıkesir'de geçirecekler.



Haber ve fotoğraf : Osman Gazi OKTAY

12 Eylül ve Ötesi

Posted: 18 Dec 2014 02:13 PM PST



ULUSAL EĞİTİM DERNEĞİ ISPARTA ŞUBESİ CUMARTESİ SÖYLEŞİLERİNDE BU HAFTA, 12 EYLÜL FAŞİZMİ VE GÜNÜMÜZE YANSIMALARI TARTIŞILACAK.. SİZDE DAVETLİSİNİZ.. KATILIM VE KATKINIZI DİLERİZ

Sığınmacılar ve Kent Sağlığı

Posted: 18 Dec 2014 01:57 PM PST



Suriye iç savaşı dördüncü yılını tamamladı. Savaş yıkıcı ve kanlı yüzü ile sürüyor. Savaşın kanlı/dramatik sürmesi için de bölge ülkeleri radikal İslamcı guruplar destekliyor, sığınmacıların sayısının artması içinde özendirici önlemler alıyorlar. Savaşın ülkemiz de yansıyan yüzü sığınmacıların yürekleri burkan dramatik yaşamlarıdır. Sığınmacılar kitleler halinde gelip tüm kentlerimize yayıldılar. Sınır kentlerinde –özelikle Antakya'da- sorun yönetilemeyecek boyutlara ulaştı. Kentlerimizin başta güvenliği, ekonomisi, sağlığı, çalışma yaşamı, komşuluk ilişkileri olmak üzere değişik alanlarda üretilen sorunlar giderek derinleşiyor. Anılan sorunların göz ardı edileni, önemsenmeyeni "kentlerin Sağlığı"dır. Oysa kentler sağlıklarına kaybederse koruyucu sağlık hizmetleri başarısız kalır, bulaşıcı hastalıklar kontrol edilemeyecek boyutlara ulaşır.

Suriyeli sığınmacılar kent ve kırsal alanda -kamplar dışında kalanlar- çok kötü koşullarda yaşamaktadır. Kent merkezinde ve kırsal bölgelerde yaşayan sığınmacılar suyu, elektriği olmayan, atık su sistemi bulunmayan işyeri olarak yapılmış mekanlarda, hayvan ahırlarında, rutubetin yoğun olduğu, güneş almayan bodrum katlarında, metruk binalarda, yaptıkları çadırlarda yaşamlarını sürdürmeye çalışıyorlar. Anılan yerlerde sürdürülebilir sağlığın korunması için gerekli koşullar yok. Yeterli su yok, etkin sanitasyon sağlanamıyor. İnsanlar banyo, lavabo düzenekleri olmadığından kişisel bakımlarına yapamıyor. Örneğin kamuya açık tuvaletlerin paralı olması nedeniyle tuvalet gereksinimi bina aralıklarında, park etmiş araçların çevresinde gideriliyor. İnsanlar elbiselerini yıkayamadığından ve düzenli banyo yapamadıklarından çevreyi rahatsız edici koku yayıyor, hastalık kaynağı olarak çarşıda, toplu taşıma araçlarında aramızda dolaşıyorlar. Diğer tehlike sığınmacı kadınların kontrolsüz, koruyucu önlem almadan erkeklerle birlikte olmaları cinsel yolla bulaşan hastalıkların artmasına neden oluyor.

Kentlerimizde toplum/bireysel sağlığın korunması, koruyucu sağlık hizmetlerinin başarısı "kentsel temel hizmetlerin" etkin/verimli sunulmasından geçiyor. Bugün kentlerimizde –özellikle sınır kentlerimizde- kentsel temel hizmetler nüfusun aşırı artması nedeniyle etkin/verimli sunulamıyor. Kent sağlığının korunmasında yaşanan sorunların çözümünde/düzeltilmesinde yerel yönetimlere görev düşmektedir. Yerel yönetimler tarafından öncelikle sığınmacıların yoğun yaşadığı mahallelerde ücretsiz, ortak kullanıma açık hamam, çamaşırhaneler açılmalıdır. Tuvalet/lavabo sistemleri kurulmalıdır. Banyo yapmaları ve çamaşırlarını yıkamaları için kullanılan malzemeler ücretsiz sağlanmalıdır. Oluşturulacak kompleks içinde geçici sağlık merkezleri kurularak sağlık kontrolünden geçirilmelidir. Önerdiğimiz basit önemler, yapılacak benzeri çalışmalarla sığınmacıların, hemşerilerinin sağlıklarının korunması kadar ulusal düzeyde yürütülen koruyucu sağlık hizmetine katkı yapılacaktır.

Kentlerimizde sığınmacılarla uzun süre birlikte yaşamak zorundayız. Her iki tarafında sağlıklı koşullarda yaşamaları sağlamalıdır. Eğer kentlerimizin sağlıklarını koruyamazsak arındırılan bulaşıcı hastalıklar yeniden yaygınlaşacaktır. Yurttaşlarımızın "ruhsal/bedensel" sağlığı bozulacak. Yerel yöneticileri uyarıyorum.


İrfan O. Hatipoğlu

Karşı-Devrimci Saldırının Karargâhlarına Uzatılan Can Simidi

Posted: 18 Dec 2014 01:40 PM PST


 
 
Bu gün(14 Aralık) başlatılan İstanbul merkezli "paralel yapı" operasyonu çerçevesindeki soruşturma kapsamında Terörle Mücadele ekipleri başta İstanbul olmak üzere ve birçok ilde çok sayıda gazeteci ve polis müdürü gözaltına alındı. 
 
Gözaltı gerekçesinde, "Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin egemenliğini ele geçirmek amacıyla baskı, yıldırma ve tehdit yöntemlerini kullanarak örgütsel yapı oluşturarak bu yapılanma altında iftira, kişi hürriyetinden yoksun kılma, belgede sahtecilik suçları... İle ilgili "MAKUL ŞÜPHE"denildi.
 
Bu operasyon, iktidardaki İslamcı faşist çetenin, iktidarı ele geçirme sürecinin ortakları arasındaki iktidar kavgasında yürütülen egemenlik ve çıkar kavgasıdır. Bu operasyon iktidarı tüm kurumlarıyla ele geçiren ortaklardan birinin diğerini tasfiye harekâtıdır. Bu nedenle doğal olarak, ortada kirliliğin temizlenmesi ve sistemin demokratikleştirilmesi için yürütülen bir mücadele yoktur. Bu anlamda ortada desteklenecek veya karşı durulacak birileri veya bir harekette söz konusu değildir. 
 
İslamcı faşist diktatörlüğün İktidarda kalabilmek uğruna yapabileceği her şeyi yapmaktan çekinmeyeceği ortada. Kendilerine yönelik hırsızlık yolsuzluk konularında her hangi bir kovuşturma yargılama yapılabilmesi hatta mümkünse yayın yapılması olanaklarını ortadan kaldırmaya çalışıyorlar.
 
2003 yılında bir tehdit ve tehlike olarak algılanan İslamcı faşizm, bu gün gerçekliğe dönüşmüş tüm kurumları ele geçirerek iktidara yerleşmiştir. 
 
İktidarı ele geçiren faşist şefler, Faşist liderler; iktidar koltuklarına iyice yerleştiklerinde, "ortamı kendileri için temizlemiş olan bıçakların"  her an kendilerine dönebileceğini hesaba katarlar.  Bu nedenle siyasal iktidar koltuğunu güvence altına almak, kendini iktidara taşıyan iç ve dış destekçilerine güven verebilmek için bir temizlik operasyonuna girişmesi, artık "tehlikeli" bulunan unsurları tasfiye etmesi bir zorunluluk ve ön koşuldur. 
 
Kullanılan araç ve yöntemler bakımından Ülkemizde iktidara çöreklenen  " İslamcı faşist şefle" neredeyse bire bir benzerlik gösteren Hitler'in, 1933'te kendisini şansölye (başbakan) ilân ettirmeyi başardıktan sonra Nazi hareketinin önde gelen liderlerinden Röhm ve tüm SA şeflerini öldürtmesi ve onun örgütlediği SA'yı (Fırtına Birlikleri) Alman silahlı kuvvetlerine bağlaması, aynı şekilde İtalya'da iktidarı ele geçiren Mussolini'nin parti içinde ilk büyük temizlik harekâtına girişerek, tabanca ve bıçaklarla yürütülen fiziksel tasfiye de dâhil 150 bin üyeyi partiden ihraç etmesi bu zorunluluğun gereğidir. 
 
"Paralel yapı" denilen ya da adlandırılan yapıyı ve onunla yapılan iktidar hesaplaşmasını doğru bir biçimde algılama bilincinden yoksun olanların, 14 Aralık operasyonundan doğru sonuçlar çıkarması da olanaksızdır. 
 
Taraflardan herhangi birine, diğerine göre daha ilerici veya daha gerici bir konum ya da görev atfetmek,  üzerine gidilen şeyin "demokrasi- basın özgürlüğü"olduğunu iddia ederek, tarafları "dinci faşist örgütlenmeler " olan hesaplaşmada, dolaylı ya da yer yer dolaysız olarak, birine destek vermek, eğer kasıtlı bir tutum değilse en iyi olasılıkla siyasal körlük ve aptallıktır.  
 
Kemalizm'e karşı kudurgan bir karşı-devrimci saldırının karargâhları olan, karşı devrimin ve gericiliğin tetikçilerine yapılan operasyona,  Dersimli Kemal'in   "Mazlumun kimliği sorulmaz. Biz her zaman mazlumların yanındayız"  diyerek tepki göstermesi, CHP İstanbul Milletvekili Oktay Ekşi'nin ise( Dersimlinin bilgisi dâhilinde) Zaman Gazetesi'ne koşarak "Bu yapılan ortak değerlerimize saldırıdır,  Özgürlüğünü savunmak hepimizin borcu. Her zaman yanınızdayım" mesajı vermesi devrim ve karşı devrim saflaşmasında kimin nerede durduğunu, kimlerle kol kola girildiğinin açık ve net göstergeleridir.
 
 "Karşı-devrimci saldırının karargâhlarına sanki "demokrasinin kaleleriymiş" izlenimi verdirilerek İslamcı faşizmin gerçek-derin gücü gizlenmeye çalışılmaktadır.
 
Bu aynı zamanda derin ve ekonomik toplumsal krize sürüklenen ve bu nedenle de ayağa kalkamayacak ölçüde yıpranan ve güç kaybeden "İslamcı Faşist diktatörlüğe" diktatörlüğünü pekiştirme,  krizden çıkış için zaman kazandırma, toplumsal muhalefeti, antifaşist halk direnişini etkisizleştirerek kırmak ve kapıları faşizme içerden açmaktır. Karşı-devrimci saldırının karargâhlarına  uzatılan can simididir
 "Karşı-devrimci saldırının karargâhlarına" verilen bu destek; fena halde can yakan krizlerinin ortasında öfkeyle umutsuzluk, değişim arzusuyla çıkışsızlık, çözümsüzlük arasında sıkışıp kalan geniş halk kitlelerinin, sözde muhalefet eliyle dinci faşizmin pençesine teslim edilmesinden başka bir anlam da taşımamaktadır.
 
Devrimcilere düşen görev,  bunalımın karşı-devrimci çözümüne destek vermek değil, Kemalist devrim bayrağını açmak, Tam Bağımsızlık, emek ve demokrasi kavgasını büyütmektir. 
Bunun koşulları bu gün, kesinlikle dünden daha olanaklıdır
 
Mahmut ÖZYÜREK

Hiç yorum yok: