Sözcü Haber |
İstiklal Marşı TBMM'de Kabul Edildi Posted: 10 Apr 2015 12:00 AM PDT İSTİKLAL MARŞI T.B.M.M.'DE KABUL EDİLDİ 12 MART 1921 "Mısır'da onbir yıl kaldım. Fakat on bir saat daha kalsaydım artık çıldırırdım. İnsanlık da Türkiye'de milliyetçilik de Türkiye'de Müslümanlık da Türkiye'de, hürriyetçilik de Türkiye'de. ALLAH BENİM ÖMRÜMDEN ALIP O'NA (MUSTAFA KEMAL'E) VERSİN" Mehmet Akif ERSOY İstiklal Marşımızın ana vurgusu; Binlerce yıldır bağımsız, özgür yaşamış vatansever bir ulusun hiçbir güç tarafından "zincire vurulamayacağı", Kendilerini "medeni" olarak adlandıran, ancak mazlum milletlerin vatanlarını "canavarca" egemenlikleri altına alarak sömürgeleştiren "hayâsız" istilacılara karşı, Türk ulusunun tek ocak kalıncaya kadar göğsünü siper ederek çarpışacağıdır. İstiklal Marşımız, dışarıya bağımlılığın, sömürü, soygun ve zulüm düzeninin değil, ulusal bağımsızlığımızın, özgürlüğümüzün, yurt sevgisinin, ulusal egemenliğimizin ve ulusal birliğimizin dillendirildiği "Vatan türkümüzdür". Mehmet Akif tarafından yazılan İstiklal Marşımızın 12 Mart 1921'de Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından "Milli Marş" olarak kabul edilişinin yıl dönümündeyiz. İstiklal Marşımızın ana vurgusu; Binlerce yıldır bağımsız, özgür yaşamış vatansever bir ulusun hiçbir güç tarafından "zincire vurulamayacağı", Kendilerini "medeni" olarak adlandıran, ancak mazlum milletlerin vatanlarını "canavarca" egemenlikleri altına alarak sömürgeleştiren "hayâsız" istilacılara karşı, Türk ulusunun tek ocak kalıncaya kadar göğsünü siper ederek çarpışacağıdır. İstiklal Marşımız, dışarıya bağımlılığın, sömürü, soygun ve zulüm düzeninin değil, ulusal bağımsızlığımızın, özgürlüğümüzün, yurt sevgisinin, ulusal egemenliğimizin ve ulusal birliğimizin dillendirildiği "Vatan türkümüzdür". İstiklal Marşımız, bütün ruhuyla ve özüyle devrimci bir marştır. Gerek doğru bir dünya görüşüyle, gerekse bunu ifade ederken kullandığı coşkun ifadelerle 94 yıldır Türk ulusunun antiemperyalist, tam bağımsızlıkçı soylu duygularını dillendiriyor ve dillendirecektir. Bu nedenle İstiklal Marşımız en üst düzeyde anayasamız tarafından koruma altına alınmıştır. "TC Anayasası'nın 3. maddesi uyarınca Türkiye Devleti'nin "Millî marşı "İstiklal Marşı'dır. Bu hüküm de Anayasanın 4. maddesi uyarınca, değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez. Varlığını ve iktidarını küresel çeteye borçlu olan AKP ve Erdoğan; Kuva-i İnzibatiye artıklarının torunlarını da yanına alarak ülke yönetimine zorla, hile ve aldatma ile el koydu. Siyaset, medya, üniversiteler, emniyet, ordu, yargı, diyanet, sendikalar, odalar, tarım, hayvancılık, sağlık, kısaca Kemalist Cumhuriyetin kurup yücelttiği tüm kurumları, hatta futbolu bile CFR'nin senaryosunu yazdığı operasyonlarla ele geçirildi. Milli duyguları iğdiş edilerek dönüştürülen, direnci kırılarak uyumlu hale getirilen kurumlar yenidünya düzeninin hizmetkârı konumuna getirildi. Türk ulusunun yeniden uyanışını engellemek, milli bilincini yok etmek amacıyla bu milletin kanıyla, canıyla kazandığı kurtuluş savaşının ve ulusal bağımsızlığımızın, cumhuriyetimizin simgeleri olan milli bayramlarımızı yasaklayan, andımızı kaldıran ılımlı İslamcı çete, şimdi kirli ellerini "vatan türkümüz" İstiklal Marşı'mıza uzatmıştır. Hiç gereği yokken, İstiklâl Marşı'nı şu ve bu şekilde değiştirme amaçlı girişimler, en hafif söylemle "gaflet, dalalet ve ihanettir". İstiklal Marşı'mızın değiştirilmeye çalışılması, alternatif melodiler üretilerek kamuoyunda algı operasyonu yapılması Türkiye Cumhuriyeti'nin egemenlik hakkına, bağımsızlığına, cumhuriyetine doğrudan yapılmış bir saldırıdır. Akif'in 1925'te Mısır'a gitmesinin nedeni "Cumhuriyet Tarihi yalancılarının" dediği gibi şapka devrimine duyduğu tepki değil, Mısır Hıdivi'nin davetlisi olarak çalışmalarına orada daha rahat devam edeceğini düşünmesidir. Atatürk ve Cumhuriyet düşmanı Karşı devrimci softalarca neredeyse "Atatürk düşmanı" olmakla itham edilen Mehmet Akif', Mısır'dan Türkiye'ye döndüğünde Atatürk hakkında aynen şunları söylemiştir: "Mısır'da onbir yıl kaldım. Fakat on bir saat daha kalsaydım artık çıldırırdım. Sana halisane (gerçek) bir fikrimi söyleyeyim mi: İnsanlık da Türkiye'de milliyetçilik de Türkiye'de Müslümanlık da Türkiye'de, hürriyetçilik de Türkiye'de. ALLAH BENİM ÖMRÜMDEN ALIP O'NA (MUSTAFA KEMAL'E) VERSİN" "Milli Marşımız" "Vatan türkümüzün" kabul edilişinin 94. yılında, Bağımsızlığımızın önderi Mustafa Kemal Atatürk'ü ve Bağımsızlığımızın anıt destanını yazan Mehmet Akif Ersoy'u saygı ve özlemle anıyoruz. Kaynak; YÖNETİM KURULU ADINA : Mahmut ÖZYÜREK Ulusal Eğitim Derneği Isparta Şube Başkanı İSTİKLAL MARŞI Türkiye tarihinin sözleri herkes tarafından büyük coşkuyla okunan, ama bestesi hep eleştirilen başka bir eseri yok... Besteci Osman Zeki Üngör'e göre tartışmalar, İstiklal Marşı'nın ilk plak kaydını yapan Sahibinin Sesi adlı müzik şirketinin yanlış kaydından kaynaklanıyor. Nasıl mı?.. TARİH: 10 Eylül 1922. İstanbul, Şişli'de Uğurlu Apartmanı'nın 4 numaralı dairesinin kapısı hızlı hızlı vuruldu. Kapıyı yumruklayan ilkokul öğretmeni İhsan Bey, telaşlıydı. Ev sahibi; Mızıka-i Hümayun şefi-öğretmeni Osman Zeki (Üngör) Bey ile, misafiri Talim Terbiye Heyeti Üyesi Haydar Bey merakla kapıya koştular. İhsan Bey müjdeyi kapıda verdi: "Türk süvarileri İzmir'e girmiş." Üçü de gözyaşlarına hákim olamadı... Osman Zeki Bey coşkuyla salondaki piyanosunun başına geçti. Sevinçten elleri titriyordu. Tuşlara dokunmaya başladı... İki arkadaşı, piyanodan yükselen melodiyi şaşkınlıkla dinliyordu... Yeni bir marş doğuyordu... Osman Zeki Bey, Şişli'deki evinde iki gün daha çalıştı; bestesini bitirdi. Hemen arkadaşlarına koştu. Hepsi çok beğendi. Mesleki "onayı" almak için, bestesini Viyana Konservatuvarı'na gönderdi. 10 gün sonra yanıt geldi; eser orijinaldi... Osman Zeki Bey notalarını çantasına koyup Ankara'nın yolunu tuttu... ATATÜRK'ÜN DAVETİ 2 Ekim 1922. Ankara. Büyük Kurtarıcı Mustafa Kemal'in İzmir'den dönüşü görkemli bir törenle kutlanıyor. Osman Zeki Bey, o gece yarısı Ankara Palas'ta, Mustafa Kemal'in huzurunda çaldı. Mustafa Kemal marşı çok beğendi. Osman Zeki Bey'i ekibiyle birlikte Ankara'ya davet etti. Osman Zeki Bey, "Memnuniyetle Paşam!" dedi, ama içine de bir korku düştü. Sultan Vahideddin hálá padişahtı ve İstanbul'daydı. Ya arkadaşları korkup gelmezse? İstanbul'a gitti; Ankara davetini orkestra arkadaşlarına çekinerek söyledi. Korktuğu gibi olmadı; hepsi kabul etti... Milli marş Ankara'da artık orkestra eşliğinde çalınıyordu. Ama bu sadece Ankara çevresiyle kısıtlıydı! Çünkü, ortada bir karışıklık vardı. Her bölgenin milli marşı söyleyiş biçimi değişikti!.. Bu karışıklığın sebebi, savaş koşullarından kaynaklanıyordu. FARKLI BESTELER VARDI "İstiklal Marşı" Meclis tarafından 12 Mart 1921'de kabul edildi. Sıra marşın bestelenmesine gelmişti. Yarışmaya 24 besteci davet edildi. 24 besteci, Mehmet Akif'in şiirini farklı farklı besteledi. Söz jürideydi. Ancak savaşın her geçen gün kızışması üzerine yarışma sonuçlandırılamadı. Ve bir karmaşa doğdu. Örneğin; 24 besteciden biri olan Ahmet Yekda Bey, bestesini Trakya bölgesine söyletmeye başladı! Bir diğer yarışmacı İsmail Zühdü Bey ise bestesini Ege bölgesine yaydı. İstanbul çevresi ise Ali Rıfat (Çağatay) Bey'in bestesine göre söylüyordu milli marşı... Bu karışıklık üç yıl sürdü. Yıl 1924. Ankara'da, Milli Eğitim Bakanlığı'nda bir kurul oluşturuldu. Ali Rıfat (Çağatay) Bey'in bestesi beğenildi. Beste pek marşa benzemiyordu; Türk müziği etkisindeydi; acemaşiran makamındaydı! Neden Ali Rıfat Bey'in bestesi seçilmişti? Ali Rıfat Bey, Mısırlı Abbas Halim Paşa'nın kız kardeşi Prenses Zehra Hanım'la evliydi. Mısırlı Abbas Halim Paşa, Mehmet Akif'in yakın dostu ve hamisiydi; bir etki söz konusu muydu? Öyle ya; Mehmet Akif'in yazdığı "Köse İmam" adlı şiiri de Ali Rıfat Bey bir perdelik operet yapmıştı. İyi ilişkileri vardı yani. Neyse konumuz bu değil... Alaturka tarzda icra edilen Ali Rıfat Bey'in bestesi, 1924'ten 1930 yılına kadar çalınıp söylendi. 1930 yılında milli marşın bestesi değiştirildi. Alaturka üslubun yerini modern Batı müziği aldı. O yıllarda Ankara'da Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası'nın şefliğini yürüten Osman Zeki Üngör'ün, yıllar önce Şişli'deki evinde bestelediği marş kabul edildi. Türkiye'de, 1930 yılından günümüze; 77 yıldır Osman Zeki Üngör'ün bu bestesi söylenmektedir. Ama 77 yıldır da bir tartışma sürüp gitmektedir... HATA PLAK ŞİRKETİNDE! "Marş cenaze marşı gibi, temposu çok ağır." Besteye yapılan eleştirilerin odağında buna benzer cümleler vardı. Osman Zeki Üngör de bu eleştirilere katılıyordu. Ama haklı bir gerekçesi vardı. Şöyle ki: Sahibinin Sesi, İstanbul'da ünlü bir müzik şirketinin adıydı. Şirketin üç ortağından Kayseri kökenli Vahram Gesaryan, İstiklal Marşı'nı plağa kaydetmek istedi. Bu nedenle besteci Üngör'le bir anlaşma imzaladı. İngiltere'den getirilen ses teknisyenlerinin kontrolünde, besteci Üngör orkestra eşliğinde milli marşı stüdyoda icra etti. Fakat aksilik oldu; marş plağın aynı yüzünün yarısını doldurabildi. Şirket yöneticileri devreye girdi; plağın dolması için bir marş daha çalınmasını istediler. Besteci Üngör yanaşmadı. Ortam gerilince bir teklifte bulundu: "Marşı biraz ağır çalalım, böylece plak dolar. Sonra çalınırken gramofon biraz hızlıya ayarlanır, olur biter!" Besteci Üngör kendi edip kendi bulmuştu; marş çalınırken, gramofonun hızıyla ayarlama yapılacağını kim düşünebilirdi ki? Doğal olarak, milli marş plağa okunan bu ağır temposuyla Türkiye'ye yayıldı. Radyolar bile aynı yavaşlıkta çalmaya başladı. Besteci Üngör sağa sola koştu, derdini anlatmaya çalıştı: "Ben, Şişli'deki dairemde besteyi yaparken gözümüzün önünde İzmir'e dörtnala giden süvariler vardı; ama bu marş çok yavaş çaldırılıyor, yanlıştır, yazıktır, yapmayın!" Ama iş işten geçmişti. Orkestralar bile artık plaktaki tempoyla çalıyordu... İşin garibi, Osman Zeki Bey sadece plak şirketini kabahatli bulmadı. İsim vermeden sitem ettiği bir kişi daha vardı; İstiklal Marşı'nı orkestraya uyarlayan Ermeni besteci Edgar Manas!.. Üngör, 1958'de öldü ama tartışma hálá sürüyor. Tartışmalara inat İstiklal Marşı; ulusal direnişin ve bağımsızlık ülküsünün simgesi olmayı bugün de sürdürüyor. Utangaç bir Şairin öyküsü Mehmet Akif Ersoy Türk Ordusu'na ithaf ettiği İstiklal Marşı'nı Taceddin Dergáhı'ndaki odasına kapanarak 10 günde yazdı. 724 başvuru arasında birinci oldu. Millet Meclisi kendisini ayakta alkışlayınca, utanıp genel kurul salonundan çıktı. Sırtında giyecek paltosu bile yokken para ödülünü kabul etmedi. Milli şairin yaşam hikáyesinden farklı satırbaşları... 1873'te İstanbul Fatih'te doğdu. İlk adı Rakıf idi. Babası Tahir Efendi, Fatih Medresesi'nde hocaydı. Ama oğlunu medreseye değil mahalle mektebine verdi. Mehmet Akif'in din hocası, Bezmenler'in büyük dayısı Selanikli Esad Efendi'ydi. Annesi Buharalı Şerife Hanım, Gümüşhanevi Dergáhı Şeyhi Ahmed Ziyaüddin Efendi'nin müridiydi. Mülkiye'yi bırakıp Baytar Mektebi'ne geçti; okulu birincilikle bitirdi. Güreş yapmayı seviyordu; hem de kıspet giyip yağlanarak. Gençlik yıllarında dostu Neyzen Tevfik'ti. O yıllarda çok içki içiyordu. 1898'de İsmet Hanım'la evlendi. Altı çocuğu oldu: Cemile, Feride, Suat, Naim, Emin, Tahir. II. Abdülhamid'e muhalifti. İttihatçıydı. Victor Hugo, Zola, Lamartine gibi klasikleri elinden düşürmüyordu. Fuzuli, İbn-i Farız ve Sadi Şirazi'yi çok beğeniyordu. Tevfik Fikret'i sevmezdi. Şiirlerinde karşılıklı atışırlardı. Hiç aşk manzumesi yazmadı. I. Dünya Savaşı'nda Teşkilat-ı Mahsusa görevlisi olarak Arabistan çöllerinde ve Lübnan'da görev yaptı. Berlin'e gönderildi. Görevi; Fransız ordusundaki Müslüman askerlerin bulunduğu bölgelere uçaklarla atılacak Arapça bildirilerin hazırlanmasına yardımcı olmaktı. Almanları öven şiirler yazdı: Değil mi ki Almansın/o halde fikr ile vicdana sahip insansın! Finansörlüğünü Mısırlı Abbas Halim Paşa'nın yaptığı "Sebilü'r Reşad"ı çıkardı. Batılılaşmaya karşı çıkmayan ama geleneği de yok saymayan bir İslamcılığı savunuyordu. Mehmet Akif'in masonlarla bir ilgisi yoktu. Ama hamisi Mısırlı Abbas Halim'in babası Prens Muhammed Abdulhalim, Osmanlı'ya masonluğu getiren kişiydi. Ayrıca fikri önderi/ideoloğu Cemaleddin Afgani de masondu. Şeyhülislam'ın ulusal kurtuluş savaşına katılanlar hakkında ölüm fetvası çıkardığını öğrenince dayanışma için hemen Ankara'ya gitti. Anadolu'yu dolaşıp ulusal mücadeleye destek istedi. Kastamonu Nasrullah Camii'nde yaptığı konuşmayı, Adnan Menderes'in eniştesi Nihad Paşa çoğaltıp elden ele dağıttırdı. Birinci Meclis'te Burdur milletvekili olarak görev yaptı. Mısır'a gitti. Başta Ruşen Eşref, Aka Gündüz olmak üzere çok kişi Mehmet Akif'i cezalandırmak için İstiklal Marşı'nın değiştirilmesini teklif ettiler. Atatürk bu önerileri hep reddetti. Yurda döndüğünde hastaydı; sirozdu. Aynı yıl 27 Aralık'ta, Abbas Halim Paşa'nın sahibi olduğu Beyoğlu'ndaki Mısır Apartmanı'nda öldü. Saat 19.45 idi. Vasiyeti gereği Babanzade Ahmet Naim Efendi'nin Edirnekapı Mezarlığı'ndaki mezarının yanına defneldi. Prof. Hilmi Ziya Ülken'e göre, Mehmet Akif "Müslüman sosyalistti". Mehmet Akif'in kızı Feride'nin torunu Aydemir Güler, Türkiye Komünist Partisi'nin genel başkanlığını yürütüyor... Türkiye'deki her siyasal çevrenin kendince tanımladığı bir "Mehmet Akif portresi" var. Ama herkesin hemfikir olduğu gerçeği, şair Şükûfe Nihal özetliyor: "Akif dönmedi. Paraya-mevkiye yaltaklanmadı. Vicdanına hıyanet etmedi. Gururunu çiğnemedi, insan kaldı." NEDEN MISIR'A GiTTi Hep yazıyorum, ezberimizi bozmalıyız. Mısır'a gitmesine "şapka devrimine karşı çıktığı" gerekçe gösteriliyor. Bu pek doğru değil. Şöyle ki: 1) Aslında milli mücadeleden önce Mısır'a gitme düşüncesi vardı. Ulusal güçlere destek için Ankara'ya gidince programını değiştirmişti. Ekim 1923'te hamisi Abbas Halim Paşa'yla Mısır'a gitti. 7 ay kaldı. 2) 1924'te Mısır'dan döndü! İkinci gidişi aynı yılın sonu oldu. 5 ay kaldı. 1925 Mayıs'ında döndü. 3) Ve üçüncü gidişi 1925 Eylül'ünde oldu. En uzun süre, bu gidişiyle oldu. Şapka devrimi aynı yılın ağustos ayında olduğundan, şapkaya muhalif olduğu için gittiği söylentisi çıkarıldı! Aslında ne fesi sevdi, ne de şapkayı ve sarık giymedi hayatı boyunca. Düşünsenize saltanat lağvediliyor; Cumhuriyet ilan ediliyor; halifelik kaldırılıyor Mehmet Akif sesini çıkarmıyor; şapka devrimi oluyor, ülkeyi terk ediyor! O, ülkeyi terk ediyor; hayatı boyunca birlikte olduğu Abbas Halim Paşa, Türk vatandaşı olabilmek için CHP'ye 900 bin lira bağışta bulunuyor! O, ülkeyi terk ediyor; ama din reformunun en önemli adımı Kuran-ı Kerim'in tercümesi görevini kabul ediyor! Mısır'da din bilgisi öğretmenliği yapmıyor; Türkoloji kürsüsü başkanlığı yapıyor. Osmanlı'ya Batı yaşam kültürünü getiren ailelerin başında, Abbas Halim Paşa'nın mensubu olduğu "Mısırlılar" var. Bütün kadınlarının başları açıktı, bütün erkekleri Avrupalı gibi giyiniyordu. Mehmet Akif'i onlardan ayrı düşünmek yanıltıcı olur. İşin özü Cumhuriyet devrimlerine karşı çıkan gruplar yıllarca Mehmet Akif'i kendilerinden gösterdiler. Mehmet Akif softaların elinden kurtarılmalıdır. Hamisi Abbas Halim Paşa 1935'te vefat edince; hamisinin kızı Emine Abbas'ın isteğiyle Lübnan'a gidiyor. 16 Haziran 1936'da Türkiye'ye dönüyor. Özetle; Mısır'a gidişi ve dönüşüyle Abbas Halim Paşa arasında direkt bir ilişki vardı. Soner YALÇIN sonery@hurriyet.com.tr 18 Mart 2007 ARKADAŞ YURDUMA ALÇAKLARI UĞRATMA SAKIN Kaç gündür ekranlarda medyada 'hayasız akınlar' sürüyor, Kurtuluş Savaşı'nın inkarından başlanıp Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi'ne, okullarda Atatürk Köşe'lerinin kaldırılmasına kadar vardırdılar işgal sürecini. Bakan Hüseyin Çelik 'Gençliğe Hitabe Ayet mi?' dedi yani eleştirilir, tartışılır velhasıl 'kaldırılır'a getirdi lafı. Sayın bakan bey hala öğrenemediyse şimdi bizden öğrensin, her toplum gibi bizim de bayrağımız şehidimiz bağımsız savaşımız kurtarıcılarımız bizler için 'ayettir'. Niçin lafı 'kenardan dolandırıyorsunuz', İstiklal Marşını kaldırın olsun bitsin. 'Kahraman ırkıma bir gül' lafı İstiklal Marşı'nda geçmiyor mu? 'Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar' mısrası İstiklal Marşı'nda geçmiyor mu, 'arkadaş yurduna alçakları uğratma sakın' mısrası İstiklal Marşı'nda geçmiyor mu, yani Gençliğe Hitabe'de ne söylenmek isteniyorsa hepsi satır satır İstiklal Marşı'nda yazmıyor mu? Yani 'ırk' 'Şehadet' 'dökülen kan' ne ararsan var İstiklal Marşı'nda. Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi'nde hangi anlamlar hangi kelimeler varsa hepsi var. Gençliğe Hitabebe'yi 'ırkçılıkla' eleştirenler İstiklal Marşı'nı kimden neden tırsıp korkup görmezden geliyor. İslamcılar rahatsız olur diye mi? Utanmaz Amerikan işbirlikçisi İslamcılar, Mehmet Akif Ersoy'un Kur'an'da geçmeyen hangi ahlak'ı manası kelimesi var? Daha dün İstiklal Savaşı aslında hiç olmadı diyenler sizler değil misiniz, birileri Tacettin Dergahı'na gidip büyük şairin kulağına doğru söylesin: 'Garibim şairim, hallüsyonlar (delilik nöbetleri) içinde yazmış bizleri yemiş kandırmışsın' diye. Biz söylesek 'vahşi faşist oluyoruz', sen kalk söyle 'şu alçaklar kimmiş?' Nihat Genç Odatv-04.02.2012 13:03 T.B.M.M. ZABIT CERİDESİ ALTINCI İÇTİMA 12-III-1337 – CUMARTESİ MÜNDERECAT GÖRÜŞMELER VE KABULÜ 12.03.1921 İLK OKUNMASI - 01.03.1921 T.B.M.M. ZABIT CERİDESİ CİLT:9 BİRİNCİ İÇTİMA 1-III-1337-SALI MAARİF VEKALETİ TEZKERESİNİN OKUNMASI 26/02/1921 T.B.M.M. ZABIT CERİDESİ YÜZ ELLİ YEDİNCİ İÇTİMA 26-II-1337-CUMARTESİ Kaynak; TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ Derleyen; 05/04/2015-17:05 HASAN DURGUT - YÜCE TÜRK MİLLETİ - (TCHD) hido.hasan@hotmail.com |
You are subscribed to email updates from Sözcü Haber To stop receiving these emails, you may unsubscribe now. | Email delivery powered by Google |
Google Inc., 1600 Amphitheatre Parkway, Mountain View, CA 94043, United States |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder