Sözcü Haber |
- “Kadın Gözüyle Hayattan Kareler” fotoğraf yarışması sonuçlandı
- Davutoğlu ve Kılıçdaroğlu aynı salonda
- Milli Eğitim Bakanı mıdır bu?
- Türkiye’den koparamazlar
- IŞİD 300 Ezidi rehineyi katletti
- ABD müdahalesi mi ABD’siz Ortadoğu mu?
“Kadın Gözüyle Hayattan Kareler” fotoğraf yarışması sonuçlandı Posted: 03 May 2015 04:00 AM PDT ANADOLU Hayat Emeklilik'in, 9'uncusunu düzenlediği "Kadın Gözüyle Hayattan Kareler" fotoğraf yarışması sonuçlandı. Bin 418 kişinin 4 bin 945 kareylekatıldığı yarışmada; 1'inciliğe Hilal Keskin, 2'nciliğe Canan Çiçek, 3'üncülüğe ise Emel Güley layık görüldü. Ceyda Gümüştekin, Nurcan Sala ve Zeynep Seda Çakır da mansiyon aldı. Dereceye giren ve sergilenmeye değer bulunan 44 eser; 6 Mayıs-7 Haziran arasında, İstanbul Tepe Nautilus AVM'de sergilenecek. Yarışmanın bu yılki seçici kurulunda; Prof. Güler Ertan, Prof. Nihal Kafalı, Doç. Emre İkizler, Mehmet Kısmet ve Nihan Güney yer aldı. |
Davutoğlu ve Kılıçdaroğlu aynı salonda Posted: 03 May 2015 02:30 AM PDT Başbakan Ahmet Davutoğlu, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve TOBB Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu, TOBB ETÜ'de yapılan TOBB Genel Kurulu'na katıldı... İki lider salonda birbirleriyle samimi bir şekilde tokalaşırken ilk olarak kürsüye çıkan Davutoğlu konuşmasını yaptıktan sonra Kılıçdaroğlu'nu dinlemeden salondan ayrıldı... |
Posted: 03 May 2015 12:30 AM PDT MHP'li Oktay Vural, Tayyip Erdoğan'ın oğlu Bilal Erdoğan'ın, İzmir'de Vali Mustafa Toprak'la imam hatip müdürleriyle toplantı yapmasına tepki gösterdi. Vural, "Vali devletinvalisidir, AKP il başkanı değil. Bugün İzmir Valisi, TÜRGEV denilen bir vakfın yaptığı bir toplantıya imam hatip müdürlerini çağırıyor, oraya katılıyor. Sen refakatçi misin ya? Milli Eğitim Bakanı mıdır bu? Senin amirin midir bu? Bu devletin gücünü nasıl kullanabiliyor, Bilal Erdoğan? Bilal Erdoğan'ın sıfatı nedir? Sen bir valisin." |
Posted: 02 May 2015 11:30 PM PDT Yeni Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı'nın teslimiyetçi söylemine Gazi Şükrü Tandoğan bu sözlerle isyan etti Türkiye'den koparamazlar Muharip Gaziler Derneği Başkanı ve Kıbrıs Gazisi Şükrü Tandoğan, "Cumhurbaşkanı Akıncı'nın sözlerini düzelteceğini umarız. Kıbrıs'ı Türkiye'den koparıp, Avrupa sevdasıyla Rumlara vermeyi düşünmesinler. Bu topraklar kanla alındı" dedi. Akıncı Rum yanlısı olmamalı Yüzde 60'ın üzerinde oy alan seçilmişin Rum yanlısı olamayacağını söyleyen Tandoğan, Maraş'ın KKTC toprağı olduğunu, pazarlık konusu yapılamayacağını vurguladı. Tandoğan, "Kıbrıs evladımızdır, Türkiye'nin parçasıdır" ifadesini kullandı. KKTC Cumhurbaşkanı Akıncı'nın, seçilmesinin ardından yaptığı açıklamaları "Talihsiz" olarak değerlendiren Gaziler Derneği Başkanı Tandoğan, "Kanla alınan masada verilemez" dedi Recep Tayyip Erdoğan ile KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı arasında yaşanan "Ana-yavru vatan" tartışmasına Muharip Gaziler Derneği Başkanı ve Kıbrıs Gazisi Şükrü Tandoğan da katıldı. 1974'te Kıbrıs'a düzenlenen Barış Harekâtı'na 26 yaşında üsteğmen rütbesiyle katıldığını anlatan Tandoğan, "Kıbrıs bizim evladımızdır. Kanla alınan, masada verilemez" dedi. Tandoğan ile Barış Harekâtı'nı ve gelinen noktayı konuştuk: - Barış Harekâtı'na katıldığınızda rütbeniz neydi? 1974'te üsteğmendim. Gemiyle Yavuz Çıkarma Plajı'na indik. 1'inci harekâtta ihtiyat görevindeydik. 14 Ağustos'ta 2'nci harekâtta bilfiil muharebeye katıldık. Bölüğüm 236 kişiydi. Bölük komutanı olarak yapmam gereken verilen vatan görevini yerine getirmek ve canlarını sağ salim ailelerine teslim etmek, mümkün mertebe şehit vermemekti. Buna rağmen 2 askerim şehit oldu. O acı unutulmaz - Maraş'ın iskâna açılması konusunda ne düşünüyorsunuz? Maraş alındığı günden itibaren iskâna açılmamış bir bölgedir. Burası Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin toprağıdır. 500 şehidin kanıyla elde edilmiş bir topraktır. Ucuz pazarlık konusu yapılması mümkün değildir. Siyaset sonucu ne olur bilemeyiz. Tesisler eskidir, zaten kullanılır halde değildir. Ona bakacak olursak güney kesiminde de Türklerin birçok yeri kaldı. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Rumlarla herhangi bir anlaşmaya varırken Türkiye'nin garantör ülke olduğunu unutmamalıdır. Türkiye'nin aleyhine herhangi bir karar alınmamalıdır. - Akıncı'nın "1950-60'lı yıllarda biz çok acı çektik fakat 1974'te de Rum kesimi çok acılar çekti" sözünü nasıl değerlendiriyorsunuz? 1963'te doktor binbaşı Nihat İlhan'ın 3 çocuğu ve eşi küvette öldürüldü. Biz bu acıyı unutacak mıyız? Türkler sadece 1950-60'lı yıllarda acı çekmedi. Türkler 1974'e kadar acılar çekti. 1974 öncesine kadar Türkler yok edildi. Türk köylerimizde katliam yapıldı. Biz oraya acı çektirmeye gitmedik. Kimseyle acı çekmek için de savaşmadık. Biz sadece Türkleri Rumlardan kurtardık. Bunun acıyla ne ilgisi var? Rumlar yüzlerce Türk çocuğunu öldürdü. Bizim Rumlara karşı herhangi bir tepkimiz olmadı. Sadece cephe acısı çekildi. Eğer Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı böyle düşünüyorsa yanlış düşünüyor. Kıbrıs'tan bir karış toprağın bile verileceğini sanmıyorum ama böyle bir şeye kalkışılırsa şiddetle karşı çıkarız. "İşgalci" dediler - Erdoğan'ın çıkışı sizce doğru mu? Sayın cumhurbaşkanının sözlerini irdeleyecek durumda değilim fakat genel anlamda konuşacak olursam daha yeni seçilmiş bir cumhurbaşkanı, bu açıklamaları yaparsa ileriyi tahmin edemiyorum. Geçmişte Mehmet Ali Talat zamanında bu ortaya çıktı. Türk askerine 'işgalci'dediler. Tekrar bu tabloyla karşılaşmak istemeyiz. Kıbrıs'ta hâlâ devlet olma bilinci maalesef yerleşemedi. Devlet adamlarının söylemleri birbirini tutmuyor. - KKTC devlet olabildi mi? 15 Kasım 2013'te Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Başbakanı Özkan Yorgancıoğlu'yla görüştüm. Bize madalya vermesi gerekti. Madalya Nişan Kanunu'na göre bize madalyayı Türkiye değil Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti vermesi lazımdı. Müracaatlarımızı yaptık. 1 seneye yakın zaman geçti, bizi oyalıyorlar. Başbakan, "Vereceğiz, çalışıyoruz" dedi. Kıbrıs'ta hâlâ devlet olma niteliği oturmuş değildir. Devlet dediğin kesin konuşur 'Veririz'veya 'Veremeyiz'der. Biz rahmetli Denktaş ve ondan evvelki Fazıl Küçük'ün devlet adamlığını, ciddiyetini sonrakilerde göremedik. Kıbrıs tabii ki siyasi olarak bizimle eşittir. Biz Kıbrıs'ın dünya devletleri tarafından tanınması için çabalıyoruz. Bunun aksi hiç aklımızdan geçmedi. Türkiye'nin parçası Akıncı, göreve başlar başlamaz iddialı söylemleri oldu. Ne diyorsunuz? -Yeni Cumhurbaşkanı'nın söylemlerini talihsiz bir beyan olarak değerlendiriyoruz. Düzelteceğini umuyoruz. Annan planında olduğu gibi Kıbrıs'ı Türkiye'den koparacak, Avrupa sevdasıyla Rumlara verileceğini düşünmesin. Bu topraklar kanla alınan topraklardır. Kıbrıs Türklerin anavatanı olduğu gibi aynı zamanda stratejik bir bölgemizdir. Türkiye Cumhuriyeti'nin en ufak bir zafiyeti Kıbrıs'ın elimizden çıkmasına ve Yunanistan'a bağlanmasına sebep olur. Rumları ve Yunanları sevindirecek söylemlerde bulunmamalıyız. Kıbrıslılara sorarsanız büyük bir çoğunluğu Kıbrıs'ı Türkiye'nin yavru vatanı olarak kabul eder. Yavru vatan küçümsemek için söylenen bir şey değildir. Bizim özümüz anlamında söylenir. Kıbrıs, Türkiye'nin coğrafi olarak da bir parçasıdır. Zannedersem kendisi de 1974'te mücadelede yer aldı. O dönemde bütün Kıbrıslılar bizimleydi. O gün Rumlarla birlikte hareket eden hiçbir Türk yoktu. Bunun yanlış anlama olduğunu düşünüyoruz. Yüzde 60'ın üzerinde oy alan bir cumhurbaşkanı Rum yanlısı olamaz. Çünkü şu anda o topraklarda 500 arkadaşımız yatıyor. Kıbrıs bizim evladımızdır. |
IŞİD 300 Ezidi rehineyi katletti Posted: 02 May 2015 10:30 PM PDT Ezidi İlerleme Partisi'nden yapılan açıklamaya göre IŞİD, Tel Afer'de 300 Ezidi rehineyi katletti. Ezidi İlerleme Partisi, IŞİD tarafından Tel Afer yakınlarında rehin tutulan 300 Ezidi'nin katledildiğini açıkladı. IŞİD, geçen yıl Ninova bölgesinde bulunan Sincar'a düzenlediği saldırılarda binlerce Ezidi'yi esir almıştı. Irak Cumhurbaşkanı Yardımcısı Osama el Nuceyfi, 300 Ezidi rehinenin katledilmesini "korkunç ve barbarca" diye değerlendirdi. IŞİD'in rehineleri neden öldürdüğü konusunda net bir bilgi bulunmuyor. |
ABD müdahalesi mi ABD’siz Ortadoğu mu? Posted: 02 May 2015 09:00 PM PDT Yemen: ABD müdahalesi mi ABD'siz Ortadoğu mu? ABD ve İran arasındaki yakınlaşma ve hemen arkasından Suudi Arabistan öncülüğünde başlayan Yemen müdahalesi. Yemen, Sünni-Şii ayrılığının zirvesi mi yoksa ABD'siz bir Arap dünyasının başlangıcı mı? "YEMEN'e müdahalenin zamanlaması dikkat çekici... İran-ABD anlaşması ile eşzamanlı olarak Yemen'e operasyon başladı. Tabloya uzaktan bakıldığında iki ihtimal mevcut; Birincisi; ABD bir yandan İran'la el sıkışıyor diğer yandan da Yemen üzerinden İran'ı sıkıştırmaya devam ediyor. İkincisi, Suudiler, milli güvenlikleri adına ABD'yi beklemeden bir hamle yaptılar. Hangisi doğru?" Kahire'de Nil Nehri manzaralı Dışişleri binasında, Mısır eski Dışişleri Bakan Yardımcısına yukarıdaki soruyu yönelttiğimde tatmin edici bir cevap beklemiyordum. Tahminlerimde yanılmadım. Sorum, diplomatlara özgü bir cevapla geçiştirildi Bu yazıyı yazmaktaki amacım Türkiye'nin aydın birikimini temsil eden Aydınlık okurları ile beraber yerleşmiş dogmaların dışına çıkarak, diplomatların yanıtlamayı reddettiği soruya bir cevap aramak. Yemen'de yaşanan kamplaşma belirleyici Hazreti Muhammed'in ölümü sonrası patlak veren iktidar kavgasının bir sonucu olan Sünni-Şii ayrılığı, son dönemlerde Irak'ta tekrar filizlenmiş ve Yemen'de gerçekleşen Suudi saldırısı ile dünyanın gündemine oturmuş durumda. Geçtiğimiz haftalarda Fransa'dan Mısır'a önemli basın organlarının tamamı sayfalarını bu ayrılığın tarihsel kökenlerine, evrimine ve günümüzde yaşanan çatışmalardaki rolüne ayırdı. Anlaşılan o ki, önümüzdeki gün, ay ve yıllarda bu ayrışma tekrar ısıtılmış bir şekilde Ortadoğu halklarına tekrar yedirilmeye çalışılacak. Yemen'de, Körfez ülkeleri ve Mısır başta olmak üzere Arap ülkelerinin desteğini arkasına alan Batı menşeli Suudi yönetiminin başlattığı saldırıda ABD'nin oynadığı rol tartışmaların konusu olmaya devam ediyor. Anglosakson emperyalizmi ve bugünkü tezahürü ABD, 79'da gerçekleşen İran İslam Devriminden bu yana (daha öncede bölgedeki milliyetçi gruplara karşı destek vermişti) Ortadoğu'da Sünni İslam'a dayanan grupları destekleyerek bölgede var olan Şii-Sünni ayrımını derinleştirme yolunda bir politika izledi. ABD tarafından, izlenen politika dini bir sosa bulanmış olsa da, amaçlanan Ortadoğu'nun kadim halkları Araplar ve Farslar arasındaki rekabeti diri tutarak, bölge halklarının Batı emperyalizmine karşı birlik olmasını engellemek. Bu bağlamda, Yemen'de müdahale üzerinden yaşanan ayrışmanın önümüzdeki yıllarda bölgenin kaderi açısından belirleyici olacağını söylemek yanlış olmayacaktır. YEMEN'DE ABD NEREDE? Suudi Arabistan'ın, Yemen'e müdahalesi, kamuoyunun büyük çoğunluğu tarafından, bir yandan nükleer konusunda İran'la el sıkışan ABD'nin, diğer taraftan bölgedeki piyonu Riyad yönetimini harekete geçirerek Tahran'ı sıkıştırma hamlesi olarak değerlendirildi. Anglo-Sakson tamponlu Suudi Krallığının, kuruluşundan itibaren emperyalizmin, bölgedeki taşeronluğunu yaptığı tartışmasız bir gerçek. Fakat Obama döneminde, ABD'nin, Ortadoğu'da, İran temelinden değişen dış politikasının, Washington'un bölgedeki stratejik müttefikleri ile arasını açtığı da yadsınamaz. ABD'nin 49.eyaleti olarak adlandırılan İsrail'in Başbakanı Netanyahu'nun Obama ile küfürleşmeye varan çatışması, ABD'nin "Irak'ta savaşan kahraman askerlerinin en az zayiatla ülkelerine dua eden" Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Washington'la gerginleşen ilişkileri ortadayken, İran'ın baş düşmanı Suudilerin sessiz kalması beklenemezdi. Gelişmeler ışığında, ABD-İran anlaşması ile neredeyse eş zamanlı olan Yemen müdahalesi ve tekrar alevlenen "Arap Ordusu" tartışmaları önemlidir. Bölgede ABD'nin zayıfladığı ve bu bağlamda yeni bir Ortadoğu politikası geliştiği sadece ülkemiz ve bölgenin ilericileri tarafından değil ABD'nin sadık müttefikleri tarafından da tespit edilmektedir. Dolayısı ile Yemen'e yapılan müdahaleye birde bu gözle bakmak gerekmektedir. Burada yapılan, Suudi güçlerinin Yemen'e yaptığı müdahaleyi haklı çıkarmaya çalışmak değildir. Elbette ki, gerici Riyad yönetiminin Yemen halkını katletmesinin karşısında durmalıyız fakat müdahalenin ABD'nin planları içinde mi gerçekleştirildiğini yoksa zayıflayan ABD dışında bir çözüm arayışının ürünü mü olduğunu da tartışmaktan geri durmamalıyız. 2014 ortalarında, Mısır Devlet Başkanı Sisi tarafından ortaya atılan "Arap Ordusu" fikride bu bağlamda dikkate değerdir. Yazının başında sorduğumuz soruya bir soru ile cevap aramaya devam edelim, bölgede yaşananlar tamamı ile ABD kontrolünde bir planın parçaları mı yoksa geri çekilen Washington sonrası çok kutupluluğun istenmeyen yansımaları mı? |
You are subscribed to email updates from Sözcü Haber To stop receiving these emails, you may unsubscribe now. | Email delivery powered by Google |
Google Inc., 1600 Amphitheatre Parkway, Mountain View, CA 94043, United States |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder