GÜNDEM


More

Sözcü Haber

Unknown on : 3 Temmuz 2015 Cuma 0 YORUMLAR
Unknown
ETİKETLER :

Sözcü Haber


Madımak Oteli'nden kurtulan Yücel dehşeti böyle anlatmıştı

Posted: 02 Jul 2015 03:12 PM PDT


Madımak Oteli içinde yaşayan, hayatını mucizevi bir şekilde kurtaran Panorama Dergisi muhabiri Mehtap Yücel'e ait fotoğraflar ve yazı...

1988'den beri geleneksel hale getirilmiş olan Pir Sultan Abdal Şenlikleri bu yıl kana bulandı. Başından beri, Pir Sultan'ın memleketi Banaz'da düzenlenen şenlikler, bu yıl 4 günlük bir programla gerçekleştirilecekti; katılımcılar iki gün Sivas'ta olacaklar, sonra Banaz'a geçeceklerdi. Ancak 4 günlük programın sadece bir günü gerçekleştirilebildi.

Şenliğin ilk günü Aziz Nesin bir konuşma yaptı. Aynı gün kentte, Aziz Nesin aleyhine bir bildiri dağıtıldığı öğrenildi. Bildiride, şu türden cümleler yer aldı: "Salman Rüşdü, müslümanların çok az olduğu kafir bir ülkede sokağa çıkmaya bile cesaret edemezken onun yerli uşağı Aziz Nesin köpeği davet edilip şehirde adeta müslümanlarla alay edercesine gezelemektedir."

Sonra, Nesin'in konuşması ertesi gün yerel gazetelerde çeşitli yorumlara ve eleştirilere de konu oldu. Şenliğin ikinci günü, katılan yazar ve şairler Buruciye Medresesi'nde kitaplarını imzalayacaklardı. Program sürerken yer yer arbede çıktı, Aziz Nesin'e saldıranlar oldu. Sonraki saatlerde Cuma namazından çıkan 400-500 kişilik organize bir grup kent içinde gösteriye başladı. Ardından olaylar büyüdü ve toplam 37 kişi (33 şenlik katılımcısı, iki otel görevlisi, iki gösterici) öldü, yaklaşık 100 kişi yaralandı.


Arkadaşımız Mehtap Yücel, olayların başlangıcından itibaren bütün süreci yaşadı ve görüntüledi. Madımak Oteli'ndekilerin gerilimi, korkusu, dehşeti, ölümü ve kurtuluş sürecini sunuyoruz...

Saat 12'de Madımak Oteli'ne vardım. Lobide Arif Sağ çalıyordu. Aziz Nesin iki koruma polisiyle birlikte odasındaymış. Otelde etkinlikler için Sivas'a gelmiş 70 kişiyle birlikte çeşitli asker aileleri de kalıyormuş. Arif Sağ'ın türkülerini bir süre dinledikten sonra 12.30-13.00 sularında Ali Çağan ve Hasret Gültekin'le otelin dışına, yemeğe çıktık. Hasret, yemekte o günün gazetelerinden ve radikal islamcıların dağıttığı cihat bildirilerinden söz etti. Birlikte bildiriyi okuduk.

Yemeğin sonlarına doğru, Cuma namazından çıkan 400-500 kişinin sloganlar atarak yürüyüşe geçtiğini gördük; hemen otele döndük. Otelin önünde birkaç polis memuru vardı. Gösterici grup bir süre otelin önünde oyalandı, sonra Kültür Merkezi'ne doğru gitti. Otelde kültür merkezindeki olayları tartıştık.

Saat 14.30'du, polisten, Valiliğin, "etkinlikleri iptal ettiği" haberini öğrendik. Bu sırada birkaç polis "Sizi otelden alalım, şehir dışına çıkaralım" dedi. İçeride birtakım tartışmalar oldu, sonra otelden çıkmak için gecikildiğini farkettik. Bu arada yine az sayıda bir grup askerin otelin önüne açılan yolları kestiğini görünce, hepimiz bir parça rahatladık. Çoğunlukla lobideyiz. Dışardaki az sayıda asker ve polise rağmen, Kültür Merkezi'nden dönen gösterici grup, otelin 20-25 metre önünde toplandı.

Aziz Nesin hâlâ odasında. Garsonların lokantadan getirdiği yemek bile odasına çıkartılmadı, hangi odada kaldığı öğrenilmesin diye. Bu sırada Pir Sultan Abdal Tiyatrosu oyuncuları ve semah ekibi otele geldi. Dışarıda slogan ve tekbir sesleri gitgide yoğunlaşıyordu. Bir ara, grubun dağıldığı ve yeniden Kültür Merkezi'ne doğru gittiği haberini aldık. Bir süre sonra polis telsizinden Kültür Merkezi'nin önünde çatışma çıktığını duyuyoruz: Arif Sağ konserini ve "Medya ve Emperyalizm" konulu paneli dinlemeye gelenler, gösterici grubu püskürtmüşler. Gösterici grup bu kez yeniden otele yönelmiş, bu arada da, birileri, belki de polis, göstericilere karşı koyanları otobüslere bindirip Ali Baba Mahallesi'ne götürmüş. Otelin önünde yeniden toplanan göstericiler "Vali istifa", "Burası Moskova değil", "Şeytan Aziz", "Kanımız aksa da zafer islamın", "Dönmeye değil ölmeye geldik" ve "Şeriat gelecek her şey bitecek" gibi sloganlar atıyorlardı.

Bu sırada Arif Sağ telefonla ulaşabildiği bütün resmi makamlara hayatlarının tehlikede olduğunu, güvenlik tedbirlerinin yetersiz kaldığını bildiriyordu. Otele ilk taş, Arif Sağ'ın telefonla konuştuğu sıralarda atıldı ve lobinin ön cephesindeki camlar aşağı indi. Bunun üzerine, lobide toplananlardan bir grup üst kata çıktı. Gençler ellerine geçirdikleri, masa, dolap, yangın söndürücüsü gibi eşyayla lobide barikat kurmaya başladılar. Otelde kalanlar sokağa penceresi olan odalardan uzaklaşıp koridora ve merdivenlere sığınıyorlardı.Otele atılan taşlar giderek artıyordu. Birden, yangın ihtimali konuşulmaya başlandı. "Su lazım olacak" diyerek, bulunan her türlü kap suyla doldurulup bir kenara konmaya çalışıldı. Aynı sıralarda çevre illerden "takviye birliklerin yola çıktığı" haberi yayıldı. Hepimiz umutlandık.

Bir ara Arif Sağ'ın, sokağa bakan odasına çıkıp göstericilerin fotoğrafını çektim. Henüz ikinci kez deklanşöre basacaktım ki yeni bir taş yağmuru başladı. Tekrar koridora döndüm. Herkes birbirine "moralimizi bozmayalım, kendimizi kaybetmeyelim" diyordu. Başta Asım Bezirci olmak üzere hemen herkes, herhangi bir linç ihtimaline karşı kendilerini savunmak üzere şişe, sandalye bacağı gibi etrafta ne varsa yanlarına alıyordu. Artık dışardakiler çevrede buldukları taşları bitirmiş, kaldırımları söküyorlardı... Bazıları da otelin karşısındaki binalara çıkmışlardı.

Çatılarda buldukları saksıları ve kiremitleri tekbir sesleriyle otele doğru fırlatıyorlardı. Gençler otelin girişine kurdukları barikatın gerisinde beklerken, bir grup gösterici, polis barikatını aşıp içeri girdiler. Korkunç gürültülerle birlikte kısa bir süre büyük bir mücadele yaşandı ve grup püskürtüldü. Aynı şeyi birkaç kez tekrarladılar... Sivas'a semah gösterileri yapmak için gelmiş olan bu gençlerden hemen hiçbiri canlı dönemedi Ankara'ya...Lobide bu çatışmalar olurken Aziz Nesin de eline bir demir çubuk almış, odasından çıkmıştı. Bu sırada fotoğraf çekerken kireç gibi yüzüyle bir kadın yanıma yaklaştı ve "Bunları çekiyorsun ama hiçbirisini göremeyeceğiz" dedi.

Takviyenin gelmesinden yavaş yavaş umudumuz kesiliyordu. Bu sıralarda Aziz Nesin, Erdal İnönü ile görüştü. İnönü'ye telefonda güruhun sesini ve camlara fırlatılan taşların sesini dinletti. Erdal İnönü yanıt olarak "Her türlü tedbirin hızla alındığını" söylemiş.Aynı anda Sivas Belediye Başkanı Temel Karamollaoğlu otelin önüne gelmişti. Kalabalığa hitaben kısa bir konuşma yaptı. "Biz Sivaslılar olarak bu konuda yeteri kadar tepkimizi gösterdik, artık dağılın" dedi. Gösterici grup, Aziz Nesin'in kendilerine verilmesi yönünde sloganlar atıyordu. Ayrıca Kültür Merkezi'nin önüne dikilen halk ozanı anıtıın da yıkılıp otelin önüne getirilmesini ve burada yakılmasını istiyorlardı.


Bunun üzerine belediye başkanı heykeli yıktırıp otelin önüne getirtti. Anıtı, otomobillerden çektikleri benzinle tutuşturup yaktılar. Aralarında Arif Sağ'ın otomobilinin de bulunduğu birçok otomobili ateşe verdiler.Otelin içine yoğun bir gaz kokusu yayıldı. Saat sekize geliyordu. Bu kokunun nereden geldiğini anlamaya çalışıyorduk ki elektrik kesildi. Koridor ve merdivenler gözgözü görmez bir karanlığa büründü. Aşağıda gençler içeri girmeye çalışanlarla mücadele ederken, genç kızlar dördüncü kata çıkarıldı. Ben o sırada üçüncü kattaydım.

Bir toz bulutundan başka bir şey seçemiyordum. Artık cesaret ve umut tümüyle tükenmişti. Birileri alt kattan "Çantalarınızı alın, gidiyoruz" diye seslendi. Çantalarımızı alıp el ele tutuştuk. Birinci kata doğru indik. Birinci kata geldiğimizde aniden bir parlama ortalığı aydınlattı. Birinci kattaki odalar yanmaya başlamıştı. Bez topaklarını gaza ve benzine bulayıp yakmışlar ve içeri atmışlardı. İçerde her şey zaten sentetikti ve bir anda yangın yayıldı, her yer dumana boğuldu.

Bütün kontrolümüzü yitirmiştik. Herkes çığlık çığlığa bir çıkış yolu bulmaya çalışıyordu. O sırada aşağıdan "İçeri giriyorlar" diye bir ses duyuldu. Birden panik doruğa ulaştı. Sıcak ve duman dayanılmaz haldeydi. Nefes almakta güçlük çekiyorduk. Ben birinci katla ikinci kat arasındaki merdivenlerde kalakaldım; ikinci kata çıkanlar da korkunç bir alevle karşı karşıyaydılar.

Artık çığlıktan başka bir şey duyulmuyor, alevlerden başka da bir şey görünmüyordu. Olaylar başlamadan önce karikatürlerindeki devekuşu simgesini ne kadar çok sevdiğini bana uzun uzun anlatan Asaf Koçak'ın yanımda olduğunu farkettim. "Üst kata çıkalım" dedi. Ben yerimde çakılıp kalmıştım, çıkamadım; O çıktı ve orada öldü!

Birinci katın koridorundan dipteki odalara doğru yürüdüm. O sırada hissettiğim sonsuz bir yalnızlık duygusuydu, kendi kendime "Bitti" dedim. Herhalde artık nefes alamıyordum, ama birden bir serinlik çarptı yüzüme; karanlığın içinde bu serinliğe doğru yürüdüm; vardığım yer, penceresi hava boşluğuna bakan bir odaymış. İçeride başkaları da vardı. Bu serinliği izleyip gelen 31 kişi Sivas'tan canlı ayrılacaktı.

Bir süre sonra pencereden aşağı, boşluğa atladık. Öteki binanın iki penceresi bu hava boşluğuna bakıyordu, pencereleri zorladık. Burası Büyük Birlik Partisi Sivas İl Merkezi'nin pencereleriymiş.

Bir süre sonra camlar açıldı ve içerdeki birkaç adam, bizi oraya almak yerine küfredip bağırmaya başladı. Ben adamlardan birinin ellerine sarıldım, yaşamak için oraya girmem şarttı. Ama onlar bunu anlamıyormuşcasına ellerine geçirdikleri sopalarla beni ve benimle birlikte boşluğa atlamış olanları ittiriyorlardı, ısrarla...

"Sizi buraya biz mi çağırdık, ne haliniz varsa görün" diyorlardı. Biz yine de ağlayarak yalvarmayı sürdürüyorduk. Oteldeki çığlıklar dinmemişti. Tam o sırada partinin il yöneticilerinden yaşlı bir adam pencerenin önüne geldi ve elini bana uzatıp "Gel kızım" dedi; 31 kişinin hayatını kurtarıyordu...
Yaşadığımıza hâlâ inanamıyorduk. Koridorda sıkıştığımızı sanmıştık, kurtulamayacağımıza inanmıştık.

Oysa tersine umutla üst katlara çıkanlar öldü. Partide geçirdiğimiz bir saat içinde bunun böyle olduğunu bilemiyorduk, çünkü otelin üst katlarındaki sesler kesilmişti, zannetmiştik ki itfaiye geldi ve onlan kurtardı. Kurtulamadılar...

Aslında Aziz Nesin de dahil, içerdekilerin kurtulup kurtulamadığını bilemiyorduk. Sonradan öğrendiğimize göre alevler ve duman iyice yükseldiğinde Aziz Nesin ve Lütfi Kaleli otelin dördüncü katına kadar çıkmışlar.

Atılan taşlara rağmen pencerelerden sarkarak yardım istemişler. Üstünde bir itfaiye eriyle birlikte araç yaklaşmış, o arada "O ölecek olan adam, onu kurtarmayın" diye sesler çıkınca itfaiye eri geri inmiş. Ama bu arada zaten yolu yarılamış olan Aziz Nesin ve Lütfi Kaleli aracın üstüne inmişler. O arada bir saldırgan elindeki sırıkla Aziz Nesin'e hücum etmiş ve dengesini bozmuş; Aziz Nesin kafasını ciddi şekilde yaralamış.

Hemen Kayseri'ye doğru yola çıkmışlarsa da Aziz Nesin çok kan kaybettiğinden üniversite hastanesine yönelmişler. İlk yardım yapılmış, sonra "bilinmeyen bir yöne doğru" gitmişler. Bir kandırmaca yaşatmışlar saldırganlarla Aziz Nesin arasında...

Bütün bu ölüm korkusu içinde bir de "tuhaflıktan" söz etmek lazım. Bir insanın varlığının ne kadar anlamlı olduğunu düşündüm, unutmak hiç mümkün değil.

Aziz Nesin'e, biri telsizli komiser, öteki otomatik silahlı iki polis koruma vermişler. Olayların patlak verişinden bir süre sonra silahlı olan gözden kayboldu.

Telsizli komiser ise bizimle birlikte canını dişine taktı; barikattaki gençlerle birlikte saldırganlara karşı koydu, hava boşluğuna açılan pencereden inmemizi sağladı, sanki en yakın dostlarıymışız gibi davrandı hep... Unutmak mümkün değil...

AKP, ne zaman köşeye sıkışsa kurtarıcısı, koltuk değneği bellidir

Posted: 02 Jul 2015 02:47 PM PDT



CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu Meclis Başkanlığı seçiminin ardından MHP'ye yüklendi. " AKP, ne zaman köşeye sıkışsa kurtarıcısı, koltuk değneği bellidir" diyen Kılıçdaroğlu, 7 Haziran'daki seçimden sonra ortaya çıkan atmosferin kan kaybettiğini söyledi. AKP ile koalisyon için de kapı araladı.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, AKP'li İsmet Yılmaz'ın Meclis Başkanı seçilmesinin ardından MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'yi hedef aldı.

"Başından beri beklenen bir tavırdı" diyen Kılıçdaroğlu, Bahçeli'yi AKP'nin koltuk değneği olmakla suçladı. "Çıkan sonuç, AKP ile MHP koalisyonunun habercisi mi, onu bilemem. Seçimden sonra oluşan atmosfer bugün kan kaybetmiştir." dedi.

Kılıçdaroğlu, "AKP psikolojik üstünlük mü kazandı" sorusuna "Ben bir şey söylemek istemiyorum." yanıtını verdi. CHP-AKP koalisyonu için de kapıyı açık tuttu.

"Sayın Davutoğlu ile görüşmeden koalisyon konusunda yorum yapmam doğru değil. Bizim ilkelerimiz belli, bunları açıkladık. Davutoğlu bu ilkeleri kabul ederse elbette ki koalisyon olma ihtimali yüksektir."

TSK kaçakçılık hattını kapattı PKK talimat verdi "taşlayın"

Posted: 02 Jul 2015 02:41 PM PDT



PKK'nın, Şırnak Uludere köylülerine gönderdiği mektupta, 'kaçakçılık yolunu açmak için eylem yapın' talimatı verdiği ortaya çıktı. Talimattan sonra yapılan toplantıda, taş ve sopayla askere saldırı kararı alındı

Türk Silahlı Kuvvetleri'nin kaçakçılık hattını tamamen kapatması PKK'yı ciddi sıkıntıya soktu. Örgütün silahlı kanadı HPG mühürlü kağıtlarla Şırnak Uludere ilçesi köylülerine gönderilen mektuplarda, kaçakçılık hattının açılması için eylem yapılması istendi. Uludere'de yaklaşık 4 ay önce "katırlar öldürülüyor" iddialarıyla başlayan olayın perde arkasında, PKK için hem stratejik hem de ekonomik açıdan önemli olan kaçakçılığın engellenmesinden duyulan rahatsızlığın bulunduğu ortaya çıkmıştı.

3 MADDELİK TALİMAT

Aydınlık köylülere gönderilen iki mektuba ulaştı. Irak'ın kuzeyindeki Haftanin bölgesindeki Ş. Rojhat birimi sorumlusu tarafından yazılan mektuplarda, kaçakçılık yapan vatandaşlara, askere karşı eylem yapılmaları talimatı veriliyor. Mektuplarda,
- Şırnak'ın Uludere ilçesinde bir heyet oluşturulması,
- Sınır hattı bölgesinde askerin aldığı emniyet tedbirlerinin kaldırılması ve bölgenin sınır ticareti adı altında kaçakçılığa açılması konusunda askeri ve mülki makamlarla görüşme yapılması,
- Olumsuz yanıt alınması durumunda tüm bölge halkının sınır hattında bulunan Salatalık Pınarı bölgesinde oturma eylemi yapması ve bu eylemi sınır kaçakçılara açılıncaya kadar devam ettirmesi isteniyor.

TALİMATIN ARKASINDAN HAREKETE GEÇTİLER

PKK'nın 13 Haziran'daki talimatlarının ardından örgütle bağlantılı kaçakçılar harekete geçti. Gülyazı ve Ortasu köylerinin ileri gelenleri Gülyazı'da A.B.'nin evinde bir toplantı yaptı. Toplantıda önümüzdeki günlerde Ortasu, Gülyazı ve civar köylerden halkın toplanarak askerlerin mevzilendiği Şirit Yaylası'na gitmeleri, buradan PKK militanlarının bulunduğu sınırın karşı tarafına geçmeye çalışmaları, geçemedikleri takdirde, askerlere yoğun bir şekilde taşlı ve sopalı saldırıda bulunmaları; sınırı geçene kadar bölgede oturma eylemi yapmaları, bölgeye HDP'li milletvekillerini çağırmaları kararları alındı.
Geçen günlerde Uludere'nin Gülyazı ve Ortasu köylerinde askerle köylüler arasında çıkan çatışmaların bu tertip çerçevesinde yapıldığı dile getiriliyor.


MEKTUPLARDA NE YAZIYOR

Seçim sonuçları için teşekkürle başlayan 13 Haziran 2015 tarihli mektupta şu ifadeler kullanılıyor: "Öncelikle seçim çalışmalarında gösterdiğiniz çaba ve verdiğiniz emek için sizi kutluyoruz. Uludere ve tüm Kürdistan'daki başarılı seçim sonuçlarının, Kürtlerin ortak paydada buluşmasına vesile olmuştur. Bu birlikteliği kalıcılaştırmak ve büyütmek için de daha fazla çalışmak ve örgütlenmek gerekir.
Seçimden önce sınırın ticarete kapanması ve hala devam etmesi de kabul edilemez bir durumdur. Sürecin hala çatışmasızlığı da söz konusudur. Fakat halkın bu konuda duyarlı olması ve sorumlu davranması gerekir. Roboski, Böjeh ve çevre köyleri de toplayarak sınırı açmanız gerekir. Köylerdeki meclis ve Komisyonlarımıza bu konuda destek vermeniz gerekir. Kalabalık bir şekilde Kaniya Xıyarada halk oturma eylemi yapsın. Sınır açılana kadar da devam etsinler. Köyde de bir heyet oluşturup askeriye ve halk arasında arabuluculuk yapılabilir. O sınırın açılması için elinizden geleni yapmanız gerekir.
Devrimci selam ve saygılar
Ş.Rojhat Birimi Kêşan-Haftanin"

Çinli sandılar Uygur Türk'ü çıktı

Posted: 02 Jul 2015 02:36 PM PDT



İstanbul Tophane Boğazkesen Caddesi'nde 6 ay önce açılan Happy China isimli Çin lokantası, öğlen saatlerinde Çin'in Doğu Türkistan Türklerine yönelik baskı yaptığını ileri süren bir grup tarafından saldırıya uğradı. Saldırıda yaralanan aşçının Uygur Türkü olduğu ortaya çıktı.

Lokantanın işletmecisi eski turist rehberi Cihan Yavuz ve Uygur Türkü aşçıya, "Burada Çin lokantası istemiyoruz. Defolup gidin" diye bağıran 5-6 kişilik grup, işyerinin camlarını kırdıktan sonra yaya olarak uzaklaştı. Çevre sakinlerinin ihbarı ile polis, olay yerine geldi.

BURASI BİZİM İÇİN EKMEK KAPISI

Cihan Yavuz, "Burası bir lokanta. Aşçımız Uygur Türkü. Bizler Türküz. Uygur Türklerine yapılan zulme biz de tepkiliyiz ama çoğunun da asparagas olduğunu öğrendik. Biz burada sadece ekmek parası için uğraşıyoruz. Demek ki olmayacakmış" dedi.
25 yıl turist rehberliği yaparak biriktirdiği parayla Çin lokantası açan Cihan Yavuz, şöyle konuştu: "Artık dükkanı kapatıp gideceğim. Genelde müşterilerimiz Endonezyalı Müslüman gruplar. Uzak Doğulu gruplarla çalışıyoruz. Bize Çinli müşteri çok az gelir. İçki satışı yapmıyoruz. Müslüman gruplara çalıştığımız halde, başımıza böyle bir olay geldi. Kırılmaz camlarımızı kırdılar. Biz de kepengi kapatıp bekledik. Polis geldi. Şikayetçi olmadım. Olsam ne olacak ki? Yapılacak bir şey yok. Zar zor geçinmeye çalışıyorduk. Şimdi o da bitti. Yeni bir gelecek bakacağız. Ufak bir birikimim vardı. Onu da buraya harcadım. Ayrıca dükkanın borçları da var. Ne diyeyim? Bu tip politik olaylara kurban gitmek çok gücüme gitti. Onlara teşekkür ediyorum."
Pekin tepkili
Pekin yönetimi, Türkiye'nin, Uygur Türklerinin oruç tutmaları ve diğer ibadetlerini yerine getirmelerinin yasaklandığına dair haberlere verdiği tepkinin rahatsızlıkla karşılandığını bildirdi.
Çin Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Hua Çunying, Pekin yönetiminin, haberlerden duyulan derin kaygının Çin'in Ankara Büyükelçiliği'ne iletilmesiyle ilgili Türkiye'den konuyu aydınlatmasını talep ettiklerini ifade etti. Hua, "Türk Dışişleri Bakanlığı'nın yaptığı açıklamadan ötürü endişelerimizi dile getirdik" ifadesini kullandı.

Soma'da Bakanlık sorumluluk kabul etmedi

Posted: 02 Jul 2015 02:32 PM PDT



MANİSA Barosu Başkanı Avukat Ali Arslan, Soma katliamının ardından, bazı kamu kurum ve kuruluşlarına müvekkilleri adına, tazminat talebiyle dilekçeyle başvurduklarını; ancak uzunca bir sürenin ardından sadece Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nın dönüş yaptığını söyledi.

Arslan dilekçelerine verilen cevapta, "Bakanlığımız yönünden hiçbir illiyet bağı ve bakanlığımıza atfedilecek herhangi bir hizmet kusuru bulunmadığından müvekkilleriniz için talep edilen maddi ve manevi tazminat talebinin karşılanması mümkün bulunmamaktadır" denildiğini ifade etti. Manisa Barosu Başkanı Avukat Ali Arslan, makamında yaptığı açıklamalarda Soma katliamının ardından yaşanan hukuki süreçle ilgili bilgi verdi.

'BAKANLIKLAR SORUMLU'
Ölen madencilerin yakınlarının haklarını savunmak için çalıştıklarını vurgulayan Arslan, "Kamu kurumlarının aynı zamanda şehit olan madencilerimizin eşlerine, çocuklarına, annelerine, babalarına maddi ve manevi tazminat sorumluluğu vardır. Şehit yakınlarımızın hak kaybına uğramaması için bir yıllık yasal süre içinde Çalışma Bakanlığı'na, Enerji Bakanlığı'na ve Türkiye Kömür İşletmeleri Genel Müdürlüğü'ne dilekçe ile müracaat edilmiştir. Türkiye Kömür İşletmeleri Genel Müdürlüğü ve Enerji Bakanlığı, bu başvurularımıza uzun süre cevap vermemiştir" diye konuştu.
Çalışma Bakanlığı Hukuk Müşavirliği aracılığıyla Haziran ayında dilekçelerine cevap verildiğini söyleyen Arslan, "Verilen cevapta; 'açıkladığımız nedenlerle tazminat talebinin dayanağı olarak gösterilen olayın meydana gelmesinde bakanlığımız yönünden hiçbir illiyet bağı ve bakanlığımıza atfedilecek herhangi bir hizmet kusuru bulunmadığından; müvekkilleriniz için talep edilen maddi ve manevi tazminat talebinin karşılanması mümkün bulunmamaktadır' denilmektedir. Oysaki Kamu Denetçiliği Kurumu'nun Aralık 2014 tarihinde yayımladığı raporun idarecilerin sorumluluğu kısmında; Bakanlıkların sorumluluğu açıkça ortaya konulmuştur. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının belirtilen cevabına karşılık 60 günlük süre içinde Manisa İdare Mahkemesi'nde Bakanlıklar ve Türkiye Kömür İşletmeleri Genel Müdürlüğü aleyhine tazminat davaları açılacaktır. Şehit madencilerimizin eşlerinin, çocuklarının hakkı sonuna kadar savunulacak, sorumluların cezalandırılması, şehit yakınlarının haklarının alınması için Manisa Barosu olarak gerekli tüm yasal işlemler yapılacaktır" diye konuştu.
Dilekçelerini alan Çalışma Bakanlığı'nın, Enerji Bakanlığı ve Türkiye Kömür İşletmeleri ile bir komisyon oluşturması gerektiğini söyleyen Arslan, "Bu komisyon ödenecek olan tazminat miktarlarını tespit edip, madenci yakınlarına teklif etmeleri gerekirdi. Olması gereken buydu. Ancak bakanlık bu prosedürü işletmeden direk sorumluluğun olmadığı cevabını veriyor" dedi.

'TAZMİNAT TAHSİL ETMEK MÜMKÜN OLMAYABİLİR'
İdare ve iş mahkemelerine de davalar açtıklarını belirten Arslan, "Önümüzdeki ay içinde bu bakanlıklar aleyhine İdare Mahkemesine; mükerrer olmamak üzere iş mahkemesine açtığımız davalar var. Soma Kömür İşletmesi'ne, Soma Holding'e ve Türkiye Kömür İşletmelerine karşı dava açtık. Ancak kamuoyuna yansıyan bir durum var. Soma Holding ve Soma Kömür İşletmeleri ne yazık ki kendi içini boşaltmış durumda. Belki bu iş mahkemesinde bu davalar kazanılmış olsa bile bizim kazanılan tazminatları tahsil etme imkanımız olmayacak" diye konuştu.

IŞİD'e karşı savaşmak için eğitim alıyorlar

Posted: 02 Jul 2015 02:30 PM PDT



Irak'ın Kerkük kentinde bulunan Şii Türkmen öğrenciler Irak'ın en yüksek Şii dini lideri Ayetullah Ali Sistani'nin talimatı ile IŞİD ile savaşmak için eğitime alındı.

Okulların tatil olması ardından eğitime alınan ortaoğretim, lise ve üniversite öğrencilerine temel askeri ve savaş eğitimi veriliyor.
IŞİD'in geçen yıl Musul'u ele geçirmesi ve sünni bölgesinde ilerleyerek etkinlik elde etmesi ardından Irak'taki Şiiler'in en yüksek dini lideri Ayetullah Ali Sistani, cihat fetvası yayınladı. Ayetullah Sistani'nin fetvası ile Irak'ın güneyinde IŞİD'e karşı gönüllü Şii milislerinden oluşan Haşdi Eş Şabi birlikleri kuruldu. IŞİD ile aktif mücadele yer alan Haşdi Eş Şabi birlikleri, Şii Türkmenlerin yoğun yaşadığı Kerkük'te de örgütlendi. Kerkük'te kurulan ve bugüne kadar IŞİD terör örgütü ile çok sayıda çatışmaya giren Şii Türkmen Gönüllü Milis Kuvvetleri 16'ncı Tugay Komutanlığı halen Türkmen bölgelerinin savunmasına devam ediyor.

EĞİTİME 'YA HUSEYİN' DİYE BAŞLADILAR

IŞİD ile mücadelenin devam ettiği Irak'ta Şiilerin dini lideri Ayetullah Sistani, geçtiğimiz günlerde bir emir yayınlayarak okulların tatil olması ardından Şii öğrencilerin gönüllülük esasına bağlı olarak askeri eğitime alınmasını istedi.
Sistani'nin talimatı ilk olarak IŞİD'in en çok ele geçirmeyi istediği kentlerden Kerkük'te uygulandı. Kerkük'te bulunan öğrenciler, Şii Türkmen Gönüllü Milis Kuvvetleri 16'ncı Tugay Komutanlığı bünyesinde gönüllü olarak eğitime başladı. Çok sayıda öğrencinin gönüllü olarak başvuru yaptığı askeri ve silahlı eğitim programına ilk olarak 3 ayrı grupta 160 kişi kabul edildi. Tazehurmatu'da bir futbol sahasında toplanan Şii Türkmen öğrenciler 'Ya Hüseyin' diye bağırarak eğitime başlarken, programın Kerkük'ün diğer ilçe ve nahiyelerinde de uygulanacağı belirtildi.

TÜRKÇE MARŞ EŞLİĞİNDE YÜRÜYÜŞ

Program kapsamında eğitime alınan öğrenciler ilk olarak içtimaya alınırken, daha sonra yanaşık düzen ve askeri yürüyüş eğitimi verildi. Askeri düzende yürüyüş yapan öğrencilerin bir ağızdan, "Vatanım, vatanım sana kurbandır canım. Vatanım vatanım sensin dinim imanım" sözlerinin yer aldığı marşını söyledi.
Yürüyüş eğitimi ardından Kalaşnikof otomatik tüfek ile ilgili eğitim veren komutanlar, silahın sökülmesi ve takılması konularında öğrencileri teste tabi tuttu. Silah eğitiminin ardından öğrencilere tırmanma ve spor eğitimleri de verildi.
Öğrencilerin 12-15, 16-18 ile 19 ve üstü yaş gruplarına ayrıldığını belirten yetkililer, 3 gruba da yaşlarına uygun şekilde eğitim verildiğini söyledi. 'Ensar El Haşdi Şabi' ismi verilecek olan öğrenci gruplarına 20 günlük eğitim programı uygulanacağını vurgulayan yetkililer, önceliklerinin silah eğitimi olduğunu belirtti.

'DÜŞMAN HER TARAFTAN GELSE DE YURDUMUZU SAVUNURUZ'

Irak'ın kuzeyinde bulunan Şii Türkmen liderlerden Yılmaz Neccaroğlu, öğrencilerin askeri eğitime alınmasına dair emir aldıklarını belirterek, şunları söyledi:
"Haşdi Şabi bütün mıntıkalarımızda savaşta yardımcı olacaklara eğitim vermemizi istediler. Bizim burada eğitim merkezimiz var ve eğitime başladık. Gençler ve hocalar çok rağbet gösterdi. Şimdi yüzlerce kişi isim yazdırdı.Bir kısım devreler eğitime başladı. Bu devreler 3 yaş grubuna ayrıldı.Yaşları 12-15, 16-18 ve 19'dan yukarı olanları gruplara ayırdık. Bunlar 20 gün içinde bütün askeri ve silah eğitimlerini alacak. Öğrencilerin diğer kısımlarını da sonra eğitime alacağız. Bunların ünvanları Ensar El Haşdi Şahbi (Halk toplulukları yardımcıları)olacak. Eğitim bittikten sonra inşallah operasyonlarda göreceğiz. İhtiyaç olduğunda bize yardıma gelecekler. Bizim bölgelerimizi koruyacaklar. Ayrı bir mıntıkada Irak'ın ihtiyacı olursa orada da vatana hizmet için hazır oluruz. Eğer bir millette şehitlik olmazsa, kan verme olmazsa o millet ölü bir millettir. Bizim Türkmenler şimdi daha çok gelmeye başladılar. Bizim milletimiz kalacak ve yerlerini koruyacak. Heşdi Şahbi de şimdi Türkmen mıntıkalarında göreve başladı. Eskiden anne ve babalar çocuklarını göndermiyorlardı. Şimdi kendileri çocuklarının cepheye, savaşa gitmesini istiyor. Şimdi rakamlarımız binleri, hatta 5 bini geçti. İyi bir rağbet var. Madem ki bu fedakarlık var hiç kimse bizim yerlerimiz IŞİD'in elinde kalmasını kabul etmez. Düşman her taraftan gelse de yurdumuzu en iyi şekilde savunuruz."

'IRAK'I KORUMAYA HAZIRIZ'

Tazehurmatu'da öğrencilere eğitim veren komutanlardan Ali Yağmur Muhammed Ali, daha önce fetva verildiğinde harekete geçtiklerini belirterek, "Bu da inşallah ikinci kalkışmadır. Bunlar hepsi talebedir. Kendilerine eğitim veriyoruz. Kerkük, Teze, Beşir ve diğer Türkmen yerlerinden geliyorlar. Tatil olduğunda buraya geliyorlar ve biz onlara eğitim veriyoruz. Maneviyatları çok yüksektir" dedi.
Komutan Muhammed Ali, silah eğitimi de verdiklerini belirterek, "Üniversite ve diğer okullardan alıyoruz. Yaş şartı yoktur. Bugün kalaşnikof derslerine başladık. Diğer silahların da eğitimini vereceğiz. Biz bunların eğitimlerini verdik. Bize ihtiyaç olduğu zaman bu öğrenciler bize katılacak. Rağbet çok fazla. Bizim gençler hepsi geliyor. Merkezlerimizde bunlara ders verecek yer kalmadı" diye konuştu.
Eğitimcilerden Yusuf Baran ise bütün öğrencilerin eğitime katıldığını belirterek, "İnşallah hepsini eğitiriz. Ne zaman Irak'ın ihtiyacı olsa Irak'ı korumaya hazırız. Ne zaman Irakın savunmasına ihtiyaç olursa biz hazırız" dedi.
Eğitim programına katılan öğrencilerden 15 yaşındaki Hüseyin Abdullah ise,"Biz talimat ile buraya gelmişiz. Bizi eğitiyorlar. Silah eğitimi almaya başladık. Biz öğrenciyiz. Hedefimiz IŞİD'i yıkmaktır" diye kouştu.

"Asgari ücretli 83 kuruşla karnını doyurmak zorunda"

Posted: 02 Jul 2015 02:18 PM PDT



Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu Araştırma Enstitüsü DİSK-AR'ın hazırladığı Asgari Ücretle Yaşam Raporu'na göre, asgari ücretlinin, kişi başına bir öğün başına 83 kuruşla karnını doyurması, 1 buzdolabı için 26 ay çalışması, 348 TL'ye barınması ve ısınması, çocuk başına 3.45 TL'lik eğitim harcaması ile çocuklarını yetiştirmesi bekleniyor.
video haber
"Asgari ücretli 83 kuruşla karnını doyurmak zorunda"

Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu Araştırma Enstitüsü DİSK-AR olarak, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İstatistikleri üzerinden yaptığı Asgari Ücretle Yaşam Raporunu yayınladı.

ILAN
Rapora göre, eşi çalışmayan ve iki çocuklu bir asgari ücretli elde ettiği geliri ile gıdaya ancak 10 TL ayırabiliyor. Buna göre, asgari ücretlinin üç öğün için kişi başına ayırabildiği tutar 2.5 TL olurken, öğün başına bu tutar sadece 83 kuruş düzeyinde kalıyor.

En yoksul yüzde 20'lik kesim yaşamını sürdürebilmek için gelirinin ancak yüzde 29'unu gıda harcamalarına ayırabilirken, eşi çalışmayan ve 2 çocuklu bir asgari ücretli, asgari geçim indirimli aylık bin 45 TL'lik gelirinden gıda için günlük ayırdığı 10 TL ile hem eşinin hem kendinin hem de çocuklarının karnını doyurmak zorunda.

Barınma

TÜİK Madde Fiyatları istatistiklerine göre Mayıs 2014 tarihi itibari ile ortalama kira bedeli 639 TL'yi bulurken, asgari ücretlinin kira ve diğer konut harcamaları için ayırabildiği tutar sadece 348 TL.

Buna göre, asgari ücretli en sağlıksız çevrede, kentsel donatı hizmetlerinin en az olduğu, deprem riski altındaki konutlarda yaşamak zorunda bırakılıyor. Sefalet sadece sofrada değil, sağlıksız konutlarda da asgari ücretliyi buluyor.

Ulaşım

Rapora göre, asgari ücretlinin, çalıştığı işyerinin servis imkânı yoksa işyerine ulaşımı bile büyük bir sorun. Tek bir belediye otobüs biletinin Türkiye ortalamasında 1.78 lira olduğu koşullarda, asgari ücretlinin ulaşım için ayırabildiği günlük pay sadece 2.8 lira, bu gelirle bulunduğu yerden hareket etmesi bile imkansız.

Kültür ve eğlence harcamaları

Araştırmada, asgari ücretlinin kültür ve eğlence için ayırabildiği pay toplamda aylık sadece 16.9 TL'yi buluyor. Bu miktar ile sinemaya bir kişi bir kere gidebilirken, tiyatro ya da bir spor müsabakasına gidebilmek mümkün değil. Sinema bileti ortalama 13 lira, tiyatro 25, spor müsabakası 17 lira.

Eğitim

Isınma, bakım, onarım, temizlik ve hatta kadro eksikliği nedeni ile öğretmen ihtiyacı, kaynak yokluğu bahanesi ile velilerin ödediği katkı paylarına teslim edilen eğitim koşularında, asgari ücretli çocuğuna defter kalem bile alamayacak durumda.

Okul tercihleri büyük oranda, yoksul ve kaynak yokluğundan eğitim veremez durumdaki okullar. Yani asgari ücretlinin çocuğunu okutması, aylık çocuk başına 3.45 TL'lik ayrılan pay ile yokluktan dolayı neredeyse mucize.

Beyaz eşya

Rapora göre, asgari ücretlinin ortalama fiyatlı bir buzdolabını alması için, ev eşyası için ayırabildiği 58.9 TL ile başka hiçbir eşya almaksızın 26 ay çalışması gerekiyor. Raporda bu tablo karşısında, "Sonuç olarak asgari ücretin bu düzeyde belirlenmesi, sefalette ısrar anlamına geliyor" denilerek şu ifadelere yer verildi:

"İşçilerin talebi asgari ücretin, bir işçinin ailesi ile birlikte asgari olarak temel ihtiyaçlarını karşılayacak, işçiyi kimseye muhtaç etmeyecek bir düzeyde belirlenmesi ve sefaletin son bulmasıdır. 'Asgari ücretliyi enflasyona ezdirmedik' söylemi, aslında asgari ücretliyi daha da yoksullaştırmadık anlamına gelmektedir.

Dünyanın hiçbir yerinde hükümetler ücretlerde erimeye yol açmadık diye övünmezler. Asgari ücretin ekonomik büyüme ve verimlilik artışından pay almaması, üretilen kaynakların belirli ellerde toplanması anlamına gelmektedir.

Gelir dağılımını düzeltici bir rol oynaması beklenen asgari ücretin, açlık sınırının bile altında belirlenmesi vicdanları zedelemektedir. Asgari ücretin, temel gereksinimleri karşılayacak bir biçimde ele alınması gerekmektedir."

"Asgari ücret net 1800 TL olmalıdır"

DİSK olarak Aralık 2014'te asgari ücret tespit döneminde 1,800 lira olan net talebini kamuoyuna gerekçeleri ile paylaştıklarına dikkat çekilen açıklama şöyle devam etti:

"Seçim döneminde şu an TBMM'de bulunan ve mecliste çoğunluğu bulunan AKP hariç üç parti asgari ücretin 1,400 lira ile 1,800 lira arasında rakamlara çıkartılması vaadinde bulunmuştur. Söz konusu partilere vaatlerinin arkasında durma talebini dile getiriyoruz.

DİSK söz konusu vaatlerin takipçisi olacaktır. Aralık 2014 döneminde dile getirdiğimiz, ekonomistlerin, akademisyenlerin ve uzmanların katıldığı bir çalıştay sonrasında somutlaştırdığımız taleplerimizin gerekçelerini hatırlatıyoruz."

Atatürk 25-26 Ağustos 1922 - Afyonkarahisar Kocatepe'de

Posted: 02 Jul 2015 02:13 PM PDT



Gazi, 25-26 Ağustos 1922 gecesini
Afyonkarahisar-Kocatepe'de geçirdi.
Şimdi, o gece Kocatepe'de bulunmuş olan Osman Çavuş'u dinleyelim:


Başkomutan Mustafa Kemal Büyük Taaruzu Afyon Kocatepe'den yönetirken. (26 Ağustos 1922)
Sahra dürbününün başındaki subay generalliğe kadar yükselen Şahap Gürler'dir.
Gazi, 25-26 Ağustos gecesini Kocatepe'de geçirdi. Şimdi, o gece Kocatepe'de bulunmuş olan Osman Çavuş'u dinleyelim:
- "Gözlerinin içinden alevler saçıyordu. Yüzüne bakmaya korkuyorduk. En yakın dostları bile kendisine bir şeyler soramıyorlardı. Saldırı hazırlığı kesindi. Fakat saldırı ne zaman ve nerede başlayacak? Bunu bilen yoktu. Komutanlar hiç kimseye bir şey söylemiyor, herkesin ağzından aynı sözler işitiliyordu: "Çok yakında zafer bizimdir!" Ve bu sözün etkisine kapılarak günlerimizi iple çekiyorduk. Ama Gazi'nin Kocatepe'de geçirdiği o geceyi ömrüm oldukça unutmayacağım. O, gecenin karanlıklarını projektör gibi kuvvetli bakışlarıyla yarıyor ve karanlıklardan korkmuyordu. Şimdi kim olduğunu hatırlayamıyorum." Gazi uzun boylu bir arkadaşına soruyordu:
- "Hala Ankara'ya dönmekte ayak diretiyor musun?"
- "Evet... Çok yorgunum. Beş on gün dinlenmek istiyorum."
- "Beş on gün mü? Fakat, bu beş on gün içinde her şey bitecek, o zaman dinlenirsin!"
- "Üç beş yıl süren bir davanın, beş on günde sonuçlanması için mucize lazım!"
- "İnsanoğlu çok defa bu mucizeleri yaratabilmiştir. Sen de eğer burada kalırsan bu mucizelerden birine ve belki de sonuncusuna tanık olacaksın!"
İskender Fahri Sertelli
Kaynak: İskender Fahri Sertelli, Yenitürk Dergisi, 1941

Zafer Sabahı Yapılan Kahvaltı
Kurmay binbaşı Ethem Altan anlatıyor:
"Büyük Taarruz sabahı... Atatürk Kocatepe'de... Tanyeri ağarıyor.
Sabahın sessizliğini, gökleri yırtarak uçan bir top mermisi bozdu. Arkasından bütün Türk topları ateş püskürmeye başladı. Düşmanın, alınamaz denen mevzileri alt üst oluyordu. Bir an içinde her taraf ateş ve duman içinde kalmıştı. Her taraf yanıyordu. Manzara cidden ibretliydi: Ateş gittikçe şiddetleniyor; Türk Milleti'nin talihi ile birlikte güneş de nazlı nazlı yükseliyordu. Atatürk, pelerini altına topladı ve kayaların üstüne oturdu. Dalgınlığı kalmamıştı; gülümsüyordu. Sabah ışıklarının okşayarak aydınlattığı altın saçlarında, Türk Milletinin geleceği parlıyordu. Çok neşelenmişti.
"Şimdi kahvaltıyı getirin!.." diye seslendi.
Bir tepsinin içinde, iki dilim asker ekmeği, bir kaç zeytin, bir parça beyaz peynir geldi. İşte hepsi o kadar. Bunları büyük bir iştahla yedi. Evet, yedi düvelin azametine meydan okuyan, masun bir millete yeniden hayat veren komutan Atatürk, kahvaltı ediyordu. İsteseydi altın tepsiler içinde parlak ve yaldızlı salonlarda her bakımdan nelere sahip olmazdı. Hayır, o böylesini seviyor. Böyle istiyordu. Sadece Türk Milleti'ne değil, tarihlere, dünyalara örnek veriyor."

Kaynaklar:
Atatürk "Bugün" Olsaydı, Cemal Kutay, İklim Yayıncılık, 2. Baskı, 2005, ISBN: 975-98884-1-6, Sayfa: 428
Fotoğraf kaynağı: Atatürk, T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları, Hazırlayan Mehmet Özel (Güzel Sanatlar Genel Müdürü), Sayfa:93
İ.ş.t.e.a.t.a.t.ü.r.k.com

Derleyen; 30/06/2015-16:20

TÜRKİYE CUMHURİYETİ İÇİN EN BÜYÜK MESAJ
NUTUK'DUR
BİR MESAJDA BEN VERMEK İSTİYORUM
YÜCE ATATÜRK'ÜN
TÜRKİYE CUMHURİYETİ'Nİ KURAN
TÜRKİYE HALKINA YÜCE TÜRK MİLLETİ DEDİĞİ
YÜCE TÜRK MİLLETİNİN ASİL ÇOCUKLARI
CANIM KARDEŞLERİM
KANMAYIN ALLAH İLE ALDATAN ALLAHSIZLARA
KANMAYIN ASIRLARDIR PEŞİMİZDEKİ EMPERYALİSTLERE
KANMAYIN ŞEHİTLERİMİZİN KATİLLERİNE
BİZ HEPİMİZ KARDEŞİZ !...
Kandırmaya çalışıyorlar biz kardeşleri, kandırmaya çalışıyorlar lanetli iblisler. Hâlbuki din, dil, ırk, mezhep ayırmaksızın, omuz omuza bu ülkeyi kurtaran, omuz omuza can verip şehadet şerbetini içen biziz, biz yiğitleriz. Cennet vatanımız için aziz şehit ve gaziliği birlikte tadan, canla başla hep birlikte bu ülkeyi kurtaran, TÜRK, KÜRT, LAZ, ÇERKEZ, GÜRCÜ, BOŞNAK, ARNAVUT, ARAP, HEMŞİN, POMAK, ROMEN, ZAZA, GÜRCÜ, SÜRYANİ, ERMENİ, YAHUDİ, RUM, NASTURİ, KELDANİ, BAHAİ, LEH, MALAKAN, YEZİDİ ve daha adını sayamadığım nice asil etnik gruplarla kardeşlik içinde dünyaya en büyük ve en güzel, örnek yaşayan halkımızı kandırmaya çalışıyorlar. Sakın kanma bu soysuzlara !...

YÜCE TÜRK MİLLETİ
HASAN KEMAL DURGUT
(TCHKD)

Hiç yorum yok: