Sözcü Haber |
- Gazete satışlarında son durum
- İran izdihamdan Suudi yetkilileri sorumlu tuttu
- Havacılık sektöründe iş imkanı arttı
- ÖYP ile araştırma görevlisi alımı yapılmayacak
- Şırnak'a mühimmat sevkiyatı
- Bahçeli milli ve gayri milli vurgusu yaptı
- Esad'ın Rusya ve İran işbirliği
- Parti binasında oy pusulaları çıktı
- PKK'dan halk bize sırtını döndü itirafı
- Hac'da ölü sayısı artıyor
- Nur Tüccarları Pazara Çıktı, Kürt Said'i Pazarlıyorlar..
- Lice'de PKK mahkeme mi kurdu?
- Kıbrıs'ta otellerin konser kararı
- Terör örgütüne karşı yürütülen operasyonları engellemek suçtur
- "PKK silah bırakamaz" tartışması
- "AK Gençlik"ten beklenen yorum geldi
Posted: 24 Sep 2015 11:45 AM PDT
Gazetelerin 14/09/2015 ve 20/09/2015 tarihleri arasındaki ABONE satışları
* Veriler YAYSAT'ın haftalık ortalama satış verilerinden alınmıştır. | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
İran izdihamdan Suudi yetkilileri sorumlu tuttu Posted: 24 Sep 2015 11:02 AM PDT İran, Mekke Mina'da en az 753 kişinin ölümüne yol açan izdihamdan Suudi yetkilileri sorumlu tuttu. Şeytan taşlama alanına giden yollardan ikisinin kapalı olduğu belirtiliyor. İranlı yetkililer, Mekke Mina'da en az 753 kişinin ölümüne neden olan izdiham ile ilgili olarak Suudi Arabistan'ı sert bir şekilde eleştirdi. Faciada en az 15 İran vatandaşı hayatını kaybetti. İran Hac Organizasyon Komitesi Başkanı Said Ohadi, olayın meydana geldiği sembolik şeytan taşlama alanı yakınındaki iki yolun daha önce 'bilinmeyen nedenlerle' kapatılmış olduğunu belirterek, "Trajik kazaya bu neden oldu" diye konuştu. İran devlet televizyonuna konuşan Ohadi, iki yolun kapatılmış olması nedeniyle şeytan taşlama alanına giden sadece üç yol bulunduğunu kaydederek, "Bugünkü kaza hacıların güvenliğiyle ciddi bir şekilde ilgilenilmediğini ve kötü idareyi göstermektedir. Bunun başka bir açıklaması yok. Suudi yetkililerden hesap sorulmalıdır" diye konuştu. Ohadi ölü sayısının daha da artmasını beklediklerini söyledi. İran Dışişleri Bakan Yardımcısı Hüseyin Emir Abdullahiyan da Suudi Arabistan büyükelçisinin faciayla ilgili olarak Tahran'daki Dışişleri Bakanlığına çağrılacağını belirterek, "Suudi Arabistan'ın bu sorumsuzca tutumuna hiçbir şekilde kayıtsız kalamayız. Bu konu diplomatik kanallardan ele alınacaktır" diye konuştu. Devlet televizyonuna konuşan Abdullahiyan, Suudi yetkilileri hacdaki güvenlik konusunda düşüncesizlik ve ihmalkarlıkla suçlayarak, "Bu olayın sorumlusu Suudi yetkililerdir. Mevcut krizin üstesinden gelinebilmesi ve hacıların tam güvenliğinin sağlanabilmesi için etkili önlemleri derhal almaları gerekmektedir" diye konuştu. | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Havacılık sektöründe iş imkanı arttı Posted: 24 Sep 2015 10:51 AM PDT Havacılık sektöründeki gelişmeler hizmet faaliyetlerini de değiştirdi. Artan havayolu şirketleriyle birlikte yükselen rekabet kabin memurları için iş fırsatlarını çoğalttı. Sivil havacılık sektöründeki büyüme yoğun bir rekabete neden oldu. Rekabette fark yaratmak isteyen havayolu şirketleri kabin hizmetlerinde kalifiye elemanlara ihtiyaç duyuyor. Bu da Sivil Havacılık Kabin Hizmetleri Programı mezunlarına daha fazla iş imkanı sunuyor. Öğrencilere kariyer danışmanlığı yapan Nişantaşı Üniversitesi Kariyer ve Sektör İlişkileri Merkezi uzmanları, programın mezunlara oldukça fazla iş fırsatı sunduğunu belirtti. Uzmanlar iletişim becerileri kuvvetli mezunların sektörde önemli bir yere sahip olduğunu vurguladı. Nişantaşı Üniversitesi'nde uygulama ile teoriyi birleştirdiklerini ve böylece sektörün ihtiyaç duyduğu elemanları yetiştirdiklerini söyleyen Nişantaşı Üniversitesi Kariyer ve Sektör İlişkileri Merkezi uzmanları, program mezunlarının birden çok yabancı dile de hakim olması gerektiğini söyledi. Sivil Havacılık Kabin Hizmetleri Programı mezunları, havayolu işletmelerinin değişik faaliyet alanlarında, yurtiçi ve yurtdışı yolcu taşıyan özel havayolu şirketlerinde, yabancı havayolu şirketleri ve aynı zamanda havacılık sektörüyle ilişkide olan diğer tüm işletmelerde çalışabiliyorlar. | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
ÖYP ile araştırma görevlisi alımı yapılmayacak Posted: 24 Sep 2015 10:47 AM PDT Yükseköğretim Kurulu (YÖK), gelecek yıldan itibaren Öğretim Üyesi Yetiştirme Programı (ÖYP) uygulaması ile araştırma görevlisi alımı yapılmayacağını, cari usulle alımın ise süreceğini açıkladı. YÖK'ten yapılan yazılı açıklamada, Kurul'un gelecek yıldan itibaren ÖYP uygulamasına son verilmesi kararına ilişkin çıkan haberler üzerine açıklama yapılması gereğinin ortaya çıktığı ifade edildi. Üniversitelere 31 Temmuz 2008'den itibaren "Öğretim Üyesi Dışındaki Öğretim Elemanı Kadrolarına Naklen veya Açıktan Yapılacak Atamalarda Uygulanacak Merkezi Sınav ile Giriş Sınavlarına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik" kapsamında cari usulle araştırma görevlisi alımı yapıldığı belirtilerek, 20 Mart 2010'dan itibaren, yeni kurulan üniversitelerin öğretim üyesi ihtiyacını karşılamak ve bu nedenle yüksek lisans ve doktora eğitim programlarını geliştirmek üzere ÖYP uygulamasına geçildiği aktarıldı. Öğretim üyesi dışındaki öğretim elemanı kadrolarına yapılacak atama sayıları ile bunlardan ne kadarının ÖYP kapsamında, ne kadarının ise cari usulle atanacağının her yıl Merkezi Yönetim Bütçe Kanunları ile belirlendiği, ÖYP kapsamında atanacak araştırma görevlilerinin ise YÖK koordinasyonunda merkezi olarak yerleştirilmelerinin hükme bağlandığı kaydedildi. Üniversitelerin her geçen yıl YÖK'ten ÖYP araştırma görevlisi kadrosu talep etmekten kaçınmaya başladığı, bunun da çok sayıda ÖYP araştırma görevlisi kadrosunun kullanılamamasına yol açtığı ifade edilen açıklamada, şu bilgilere yer verildi: "2010-2014 yılları arasında yıllık Bütçe Kanunlarıyla bu amaçla tahsis edilen kadrolardan yaklaşık 3 bin 550'si boş kalmıştır. Diğer taraftan ise son dönemde artan üniversite sayısına paralel olarak öğretim elemanı ihtiyacı da artmış olup, bu kadroların üniversiteler tarafından kullanılmak istenilmemesi yükseköğretimimiz için bir zafiyet oluşturmaktadır. Aralarında ODTÜ ve Boğaziçi üniversitelerinin de olduğu uluslararası sıralamalarda başarı kaydeden bazı üniversitelerimiz, başkanlığımızdan hiçbir dönemde ÖYP kadrosu talep etmemiştir. Başkanlığımız her yıl bu kadroları tahsis etmek durumunda olduğundan, bu konu üniversitelerimizce bir nevi kadro dayatması olarak algılanmaktadır. ÖYP uygulaması üniversitelerimizde akademik teamüllerin bozulmasına neden olmuş, bu uygulama neticesinde 'hoca-araştırma görevlisi' ilişkilerinde bazı sorunlar yaşanmaya başlamıştır. Bu ve buna benzer gerekçelerden ve üniversitelerimizden gelen taleplerden dolayı ÖYP giriş şartlarına alan sınavı şartı konulduğu da malumdur." Açıklamada, bunun üzerine YÖK'ün 1 Eylül 2015 tarihli yazısı ile Maliye Bakanlığına "ÖYP kapsamında atanacak araştırma görevlisi kadrolarına, üniversitelerden yeterince talep gelmemesi nedeniyle atama yapılamadığını, söz konusu kadroların, üniversitelerden gelen talepler doğrultusunda cari usulle atama yapılacak atama sayısına ilave edilmesi" konusunu içeren bir yazı yazıldığı bildirildi. "Cari usulle araştırma görevlisi atamak torpil anlamını taşımamakta olup, atanma şartları ÖYP kapsamında atanacak araştırma görevlilerinden daha da ağırdır. Örneğin, ÖYP kadrolarına başvurularda yabancı dil şartı bulunmaz iken, cari usulle atanacak araştırma görevlilerinin başvurularında en az 50 yabancı dil puan şartı bulunmaktadır" ifadesine yer verilen açıklamada, şunlar kaydedildi: "Bu kararın alınmasının altında yatan nedenler, bazı medya organlarında yer aldığı gibi öğretim üyesi alımlarında torpilin ve kayırmacılığın önünün açılması değil, üniversitelerin ÖYP'nin kaldırılmasına yönelik talepleri, bu uygulamanın akademik camianın yapısıyla uyuşmaması ve üniversitelerce tercih edilmemesi neticesinde her yıl kullanılmayan çok sayıda kadrodur. Almış olduğumuz kararın 2016 yılı öncesinde programa dahil olan araştırma görevlilerini hiçbir şekilde etkilemeyeceğini belirtir, bu kararın öğretim üyesi alımlarında torpile ve kayırmacılığa yol açacağı şeklinde eleştirilmesinin doğru olmadığını, kararımızın açıklamamızda yer alan sebeplerden dolayı alındığını kamuoyunun bilgisine sunarız." | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Posted: 24 Sep 2015 10:29 AM PDT Mardin yönünden 200 araçlık konvoyla Şırnak'ın Cizre ilçesine gelen askeri birliklerin bir bölümü Şırnak merkeze, bir bölümü de İdil ilçesine gitti. Askeri konvoy için Cizre'de havadan helikopter, karadan da komandolar ve kobra tipi zırhlı araçlarla sıkı güvenlik önlemleri alındı. Konvoyun ilçeden geçişi sırasında polis ekiplerinin de bir çok noktada önlem aldığı görüldü. | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Bahçeli milli ve gayri milli vurgusu yaptı Posted: 24 Sep 2015 10:25 AM PDT MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Twitter'dan yaptığı açıklamada, "Millîliği küfür sayan, milliyetçiliği faşizm sanan bir dilden bize ait, bizi yansıtan, bizden bir hikaye çıkmaz, çıksa bile çakması çıkar. Sıkışınca bayrak, rahatlayınca çözüm; bunalınca millilik malum zihniyet eseridir" dedi. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, sosyal paylaşım sitesi Twitter hesabından açıklamalarda bulundu. Açıklamalarında, Cemil Meriç, Mehmet Emin Yurdakul ve Hüseyin Nihal Atsız'dan alıntılar kullanan Devlet Bahçeli, şu ifadeleri paylaştı: "Öncelikle tüm takipçilerimin, aziz milletimin ve Türk-İslam dünyasının mübarek Kurban Bayramı'nı tebrik ediyorum. Cemil Meriç, Kültür'den İrfan'a isimli eserinde özlemle yad ettiğimiz Aydın namusuyla kelimeleri konuşturur ve şöyle der: " Düşünce tarihimizin büyük faciası, birbirini anlamak için yaratılmış aydınların, bütün güçlerini birbirini yıkmaya harcamaları olmuştur. Ben de diyorum ki, siyaset hayatının bundan pek bir farkı yoktur. Zira siyaset, düşünce tarihinden bağımsız, bağlantısız değildir " MHP lideri Bahçeli, " Eğer yaşayacaksak, eğer dayanacaksak, eğer her külfete direneceksek bunun ilk şartı şuurla çevreye ve hayatın çevrimine bakmaktır. Bu bakış milli ile gayri milliyi ayırt etmemizi sağlayacaktır. Bu bakış hakikatte mankurtlaşanların, kozmopolitleşenlerin oyununu bozacaktır. Ahlak ve adalet saraylarını yıkıp; rüşvet, haram ve hıyanet sarayları dikenlerin millilik çağrıları, tilkinin kümes hakkındaki fikri kadardır. Bakıyorsunuz milliyetçiliği ayaklar altına alıyorlar, bakıyorsunuz milli ve yerli vekillerden bahsediyorlar. Siz kim, milli olmak kim? Milliği küfür sayan, milliyetçiliği faşizm sanan bir dilden bize ait, bizi yansıtan, bizden bir hikaye çıkmaz, çıksa bile çakması çıkar " ifadelerini kullandı. Açıklamasında, Yenikapı'da düzenlenen mitinge de değinen Bahçeli, " Terörün kaynağı olan şahıslar, bir saray imalatı olan Sivil Dayanışma Platformu kanalıyla miting düzenliyor. Baştan ayağa yalan, aldatma! Milli mücadele, milli edebiyat, milli tarih, milli ruh, milli ahlak, milli kimlik hasımlarının milli vekil tavsiyesi BOP'un kostümlü halidir. Mimarı ve işçisi cehalet, harcı ve hisarı felaket olan istismar ve inkar zindanlarında geçmişimiz unutturuluyor, kökümüzden kopartılıyoruz. Şimdi Merhum M. Emin Yurdakul'a kulak verme zamanıdır: "Milliyetler mazilerden akıp gelen sellerdir. Bu selin sürüklediği çer çöpün hak iddiası, millilik beklentisi, bir zamanlar tahrik unsuru gördüğü bayrağa bezenmesi arsız bir hezeyandır. Özden uzaklaşıp sonra öze dönmek için çırpınanların; centilmenlik talep edip, yine bu değere kurşun sıkanların son perdesi yakında inecektir. Saraya girenlerin, bırakınız emanetçiliği her yönden eriyip tükenen müstemleke kalıntılarının taş devri, ilkel çağı bitecektir" değerlendirmelerinde bulundu. | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Esad'ın Rusya ve İran işbirliği Posted: 24 Sep 2015 10:19 AM PDT Amerikan Wall Street Journal gazetesi, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad'ın ülkenin kıyı kesimindeki kontrolünü pekiştirmesini isteyen Rusya ile İran'ın işbirliğini hızlandırdıklarını belirtti. Gazete, "Rusya ile İran, son aylarda kıyıdaki Lazkiye'ye odaklandı" diye yazdı. Amerikan Wall Street Journal gazetesi, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad'ın ülkenin kıyı kesimindeki kontrolünü pekiştirmesini isteyen Rusya ile İran'ın işbirliğini hızlandırdıklarını yazdı. Gazete bu durumun, Washington'un diplomatik hedefleri açısından yeni sorunları da beraberinde getirdiği yorumunda bulundu. Gazetenin birinci sayfasındaki "Suriye'nin müttefikleri işbirliği yapıyor" başlıklı haberde Rus ve İranlı diplomatlar, generaller ve stratejistlerin geçen ay Moskova'da üst düzey görüşmeler yaptıkları belirtiliyor. Görüşmelere katılan yetkililerden bazıları gazeteye, Esad'ın nasıl savunulacağının ve Rusya'nın Suriye'deki askeri varlığının tartışıldığını açıkladı. Haber şöyle sürüyor: "Rusya ile İran'ın faaliyetlerinin önemli bölümü, Suriye'nin kıyı bölgesi Lazkiye'ye odaklandı. Lazkiye, Esad ailesinin ve mensubu oldukları Alevi cemaatinin merkez üssü. Muhalifler kuzeye ilerleyerek Lazkiye'yi baskı altına almış ve bölgenin başkent Şam'la bağlantısını kesme tehdidinde bulunmuşlardı. ABD'den yetkililer, İran'ın yurt dışındaki elit askeri birimi olan Kudüs Gücü'nün komutanı Korgeneral Kasım Süleymani'nin temmuzda gizlice Moskova'ya gittiğini söyledi. Süleymani, Tahran'ın Esad rejimine verdiği askeri desteği yöneten kişi. İranlı askeri danışmanların Şii Hizbullah güçleriyle birlikte Lazkiye civarında konuşlandığı belirtiliyor. | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Parti binasında oy pusulaları çıktı Posted: 24 Sep 2015 10:15 AM PDT HDP Salihli İlçe Teşkilatı'nda yapılan aramada mühürsüz siyah beyaz A3 kağıdına basılı oy pusulaları ele geçirildi. İlçe teşkilatına parti yetkililerinin nezaretinde İlçe Emniyet Müdürlüğü ekipleri tarafından yapılan aramada 164 adet mühürsüz siyah beyaz A3 kağıdına basılı oy pusulası ele geçirildi. "Terör örgütü propagandası" yaptıkları iddiasıyla polis ekiplerince dün gözaltına alınan 3 kişi, emniyetteki işlemlerin ardından savcılık talimatıyla salıverildi. AKP Genel Başkanı Yardımcısı ve Manisa Milletvekili Selçuk Özdağ, "Ben bu olayın tüm Türkiye'de ihbar olarak kabul edilmesini istiyorum. Bunlar tescilli hırsız, hile yapmada tescilli bir parti. Daha önce Güneydoğu Anadolu'da sandıklarda nasıl oy kullanıldığını biliyoruz" dedi. | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
PKK'dan halk bize sırtını döndü itirafı Posted: 24 Sep 2015 09:58 AM PDT Kandil'deki PKK liderlerinden Murat Karayılan'ın uzun yıllar en yakınındaki ve çok güvendiği isim, geçen hafta güvenlik kuvvetlerine teslim oldu. Örgüte son dönemde verilen ağır darbenin boyutuyla ilgili açıklamalarda bulunan isim, bu durum karşısında Karayılan'ın "T.C. kararlı, böyle devam edemeyiz. Yok olup gideriz" itirafında bulunduğunu açıkladı. Karayılan'ın en yakınında bulunan itirafçı, 22 Temmuz'da başlayan hava operasyonları ve sonrasında yapılan operasyonlar sonucu örgütte yaşanan paniği gözler önüne serdi. İtirafçı, operasyonların ardından Karayılan'ın ağzından çıkan sözleri sorgusunda paylaştı. İşte Karayılan'ın o sözleri: TC Ordusu 22 Temmuz'da başlayan hava harekatlarıyla gerek kırsaldaki, gerekse il ve ilçelerdeki komutanlıklarımıza ve unsurlarımıza hiç beklemediğimiz darbeyi vurmuştur. Bunu söylemekten utanıyor muyum? Hayır utanacak olan ben değilim, sizlersiniz. Size her şeyi verdik mi? Verdik. Bazı tavizler vererek dış unsurların desteğini sağladık mı? Sağladık. Hâlâ da veriyoruz şu yok anımızda bile. Sizin yönettiğiniz salaklar ne yapıyor? Bu yok zamanımızda leblebi gibi mermi atıyorlar. Atmayacak kardeşim, hedefi görecek ona atacak. Mühimmat tedarik edemiyoruz. Yurtiçine gönderecek mühimmatımız iyice azaldı. Bizim mühimmat fabrikalarımız yok. İçerdekiler seviyemiz iyi diyorlar ama bu gidişle onlar da tükenecek. Yeni katılanların çoğu ya öldü ya da kaçtı. Adamları elinizde tutamıyorsunuz, sahip olamıyorsunuz. Kış döneminde bu konuda herkes öz savunmasını yazmaya hazır olsun. Kimsenin gözyaşına bakmam, acımam. Son iki ayda verdiğimiz kayıplar bir yana bunların ailelerine ne denecek, onu düşünün. Çoğu evladını dağda sanıyor ama toprakta. Nereye gömüldüler, onun hesabı bile karıştı. Bunları da düşünün, bir yol bulun. Böyle olmaz. Herkes sorumluluğu HPG'nin üzerine atıyor. Her kademe sorumluluğu üstlenmeli. Bölgede HPG adı olmadan tek yönetim kurulmalı; her şehirde 6-7 kişiden oluşan üst bir komutanlık örgütlenmeli. Başta YDG-H birimleri olmak üzere bütün direnen güçler o komutanlık bünyesinde yer almalı. O komutanlığın emrinde, sevk ve idaresinde direnişe katılmalıdır. Herkes kendi kafasına göre takılır ve sorumluluğu HPG'ye yıkarsa şu an düştüğümüz durumdan da kötüye gideriz. TC kararlı, böyle devam edemeyiz. Yok olup gideriz. Güçler kendisini Sivil Direniş Unsurları olarak örgütleyebilirler. Artık bu ismi kullanacağız. "Şu HPG'dir, şu gençliktir, şu yerel birliktir' saçmalıklarını bir kenara bırakın. Oralarda HPG'den artık bahsetmemek gerekir. Oradaki (Türkiye'yi kast ediyor) herkes Sivil Direniş Unsurlarıdır. Önce kendi iç teşkilatımızı örgütleyelim. Şimdilik ismine Sivil Savunma, Sivil Direniş diyebiliriz. Tabii bunun neresi sivil bilemem. Halkın çoğunu kaybettiniz. YDG-H denen garabet halka niye saldırdı. Biz ezin dedik, korkutun dedik; adamlar halkın çatılarından içeri roket attılar, ambulansları yakarak acil hastaların ölümüne neden oldular, bebeği buzdolabında öldürdüler. Kim inanır size "TC yaptı" demenize. 20 sene öncesinde yaşamıyoruz, her şey anında ortaya çıkıyor. Halk bize sırtını döndü. Yüzünü bir daha ne zaman döner veya döner mi?" Artık YDG-H'nin PKK ile bağlantılı olduğu vurgulanmayacak. Hepsi Sivil Direniş Unsurları olacak. Sivil Direniş Unsurları, YDG-H'nin kendisini sivil direnişe dönüştürmesinin adıdır. YDG-H hezimete uğramıştır. Bunun hesabını kendileri verecektir. PKK onların başarısızlığını üstlenemez. YDG-H'nin HPG bağlantısını halkımıza unutturmalıyız. Her il kendi birimini kurmalıdır. Bu birimlere bundan sonra Sivil Direniş Unsurları ya da Sivil Savunma Birlikleri diyeceğiz. Şehirde emir komuta sistemine bağlı bir birim olmalı. Bu birimleri tek bir yerden yönetmemiz lazım. Yönetimdeki çok kritik isimler TC tarafından yok edildi, bir kısmı ellerine geçti. Aldıkları istihbarat bizi çözer, darmadağın eder. Bu sebeple yeni bir teşkilatlanma şarttır. | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Posted: 24 Sep 2015 09:05 AM PDT Kutsal topraklardan kahreden haber... Suudi Arabistan'ın Mekke şehrindeki Mina bölgesinde, "şeytan taşlama" sırasında yaşanan izdihamda en az 717 kişi öldü. 805 kişinin yaralandığı faciada, ölü sayısı maalesef giderek artıyor. Mekke'deki facianın şeytan taşlama alanındaki yürüyen merdivenlerde meydana geldiği öğrenildi. Anadolu Ajansı muhabirinin edindiği bilgiye göre; Mina'dan yürüyerek gelen ve şeytan taşlama alanına geçen hacılar, doğrudan 3'üncü kata çıkarak şeytan taşlama ibadetini yapıyorlar. Mina'daki izdihamın, şeytan taşlama ibadetini yapan hacıların 3'üncü kattaki şeytan taşlama alanından zemin kata inip Mekke'ye giden ana çıkışa ulaşmak istediği sırada yürüyen merdivenlerde meydana geldiği belirtildi. AFP'nin Suudi sivil savunma yetkililerine dayandırdığı habere göre; yaşanan izdiham sonrası kurtarma çalışmaları devam ediyor. Yaralıların Mina bölgesindeki dört ayrı hastaneye götürüldüğü bazılarınınsa helikopterlerle Mekke'deki hastanelere ulaştırıldığı öğrenildi. Olay yerindeki muhabirler, yerel saatle 09:00'da yaşanan izdiham sırasında bazı hacıların köprüden düşerek hayatını kaybettiğini bildiriyor. Facianın yaşandığı bölgeye 220'den fazla ambulans ve 4 bin kurtarma personeli gönderildiği belirtildi. İzdihamın yaşandığı 204 numaralı sokak, hacıların Mina'da "şeytan taşladığı" bölgeye giden iki anayoldan biri. Associated Press'in servis ettiği fotoğrafta, sağlık görevlileri izdihamda yaralananlara müdahale ederken görülüyor. Mekke'ye 5 kilometre mesafede bulunan Mina'da hacıların geceyi geçirdikleri 160 bin çadır bulunuyor. İzdihamın nedenine ilişkin resmi bir açıklama yapılmazken; İran, faciadan kısa süre önce kapatılan bir yol nedeniyle böyle bir olayın yaşandığını iddia etti. İran'dan Suudi Arabistan'a 'izdiham' suçlaması 2006 yılında yine aynı bölgede yaşanan izdihamda 360'tan fazla hacı hayatını kaybetmişti. Mekke'de Hac ibadetini yerine getirmek üzere 2 milyondan fazla Müslüman bulunuyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Mina'da yaşanan izdiham sonrası taziye mesajı yayımladı. Erdoğan, mesajında izdihamda hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet dilerken, derin bir teessür içinde olduğunu söyledi. Cumhurbaşkanlığı Basın Merkezi'nden alınan bilgiye göre; Erdoğan'ın mesajı şöyle: "Mina'da yaşanan izdihamda 200'ü aşkın hacının hayatını kaybetmesi dolayısıyla derin bir teessür içindeyim. Kâbe'deki kazanın ardından mübarek Kurban Bayramı'nın ilk gününde yaşanan bu elim facia, tüm İslam dünyasında büyük bir üzüntüye yol açmıştır. Hac vazifelerini ifa ettikleri sırada meydana gelen izdihamda hayatlarını kaybeden merhumlara Allah'tan rahmet, acılı ailelerine ve yakınlarına sabır, yaralı kardeşlerimize de acil şifalar diliyorum. Kâbe'deki vinç kazası da dâhil olmak üzere, bu Hac mevsiminde ahirete irtihal eden kardeşlerimizi rahmetle yad ediyor, tüm Müslümanlara taziyelerimi sunuyorum." Kâbe'de 11 Eylül günü genişletme projesi kapsamında Mescid-i Haram dışında bulunan bir vinç devrilmiş, yaşanan faciada aralarında 8 Türk'ün de bulunduğu 107 kişi hayatını kaybetmişti. Yüzlerce kişinin hayatını kaybettiği izdiham, hacıların "şeytan taşlamak" için Mina'ya gittiği sırada yaşandı. HAC'DA YAŞANAN FACİALAR 6 Ocak 2006: Mekke'de bir otel çöktü, 76 kişi hayatını kaybetti. 12 Ocak 2006: Mina'da "şeytan taşlama" esnasında 364 kişi öldü. 22 Ocak 2005: "Şeytan taşlama" sırasında üç hacı öldü. 1 Şubat 2004: Mina'da yaşanan izdiham ve "şeytan taşlama" sırasında 251 kişi öldü. 11 Şubat 2003: Aralarında altı kadının da bulunduğu 15 kişi öldü. 5 Mart 2001: Mina'da 23'ü kadın 35 hacı hayatını kaybetti. 9 Nisan 1998: Mina'da çıkan izdihamda 118'den fazla hacı öldü, 180'i aşkın insan yaralandı. 15 Nisan 1997: Mina'da hacıların konakladığı kampta gaz sobasından çıkan yangında, 343 kişi öldü, bin 500'ü aşkın hacı yaralandı. 7 Mayıs 1995: Mina'daki kampta çıkan yangında üç kişi öldü, 99 kişi yaralandı. 24 Mayıs 1994: "Şeytan taşlama" esnasında çıkan izdihamda 270 kişi öldü. 2 Temmuz 1990: Mina'daki tünelde havalandırma sisteminde çıkan arızanın akabinde yaşanan izdihamda bin 426 kişi hayatını kaybetti. 10 Temmuz 1989: Mescid-i Haram'ın dışında düzenlenen iki saldırıda bir kişi öldü, 16 kişi yaralandı. 16 Kuveytli Şii yakalandı ve haftalar sonra idam edildi. 31 Temmuz 1987: Suudi yetkililer, İranlı hacılar tarafından izinsiz düzenlenen protersto gösterilerini bastırdı. 275 İranlının da aralarında bulunduğu 400'ü aşkın hacı hayatını kaybetti. 20 Kasım 1979: Suudi hükümetine karşı olan yüzlerce silahlı kişi, Mescid-i Haram'ın içinde onlarca hacıyı rehin aldı. Yaşanan çatışmada 153 kişi ölürken, 560 kişi de yaralandı. Aralık 1975: Mekke'ye yakın bir kampta gaz bombasının tetiklediği büyük yangında 200 hacı hayatını kaybetti. Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez Mekke'den Hac'da meydana gelen felakatle açıklamalar yaptı. Görmez özel tur şirketleriyle gelen yaklaşık 18 hacıdan haber alınamadığını açıkladı. Görmez'in acı haberi verirken gözleri doldu ve konuşması bir süre kesildi. İşte Görmez'in açıklamalarından önemli açıklamalar; "Çok büyük bir hüzün duyduğumu ifade etmek isterim. Öncelikl İslam toplumlarının başı sağ olsun. Maalesef az önce geniş bir toplantı yaparak bizatihi hadisenin içerisinde bulunanların dinledikten sonra görgü tanıklarının verdikleri ifadeleri dikkate alarak sizlerle paylaşmak istiyorum. Arafat'tan Mina'ya doğru hacı adayları gelirken, Cemarat'da Şeytan taşlayan hacılar ile, henüz Cemarat'e doğru gelen hacıların karşılaşması neticesinde büyük bir izdiham yaşanmış. Ve bu izdihamda 717 hacı dünyadan gelen hacı kardeşimiz hayatını kaybetmiş. 836 hacının da yaralı olduğu bildirilmiştir. Bu sayılar an be an değişiyor. Diyanet İşleri Başkanlığı olarak biz 20 yıldır, hac ibadetinin güvenliği açısından, hac ibadetinin erkanı menasıki içerisinde görülen, Mina'da gecelemek konusunda sahab eden bazı sahabilerin çok daha kısa süre içerisinde hacı adaylarımızın araftan müzderifeye müzderifeden cemerata intikallerini sağlamaktadır. Böyle olduğu içindir ki, iyi ki Diyanet bu kararı almış. Bu saatler içerisinde bizim o bölgede bulunan herhangi bir hacımız olmamıştır. Yani diyanet işleri başkanlığı şemsiyesi altında gelen hacılarımızdan herhangi birisi bu üzücü hadisenin yaşandığı bölgede o saatlerde olmamıştır. Bizim kendi talimatnamemize göre herhangi bir hacı adayımızın o saatlerde orada olması yasaklanmıştır. Ancak buna rağmen iki seyahat acentamızın hacıları aynı saatte bu hadise içinde olmuş ve bu kardeşlerimizden henüz bazılarından haber alınamamıştır. Her iki seyahat acentamızın, az önce toplantı yaptyık. Her birisinden 9 hacımıza henüz ulaşılamamıştır. Dokuz, dokuz 18. İnşallah arkadaşımız hastanerde bu kardeşlerimizin tespiti için uğraşıyorlar. İnşallah herhangi birisinin vefat etmemiş olmasını yüce rabbimden niyaz ediyorum." | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Nur Tüccarları Pazara Çıktı, Kürt Said'i Pazarlıyorlar.. Posted: 24 Sep 2015 07:30 AM PDT Said Nursi siyaseti, "gaflet ve dalâletin en boğucu, aldatıcı, en geniş perdesi" olarak nitelendirir. (Emirdağ Lâhikası) Nur şakirtlerine "Sakın, sakın! Dünya cereyanları, hususan siyaset cereyanları ve bilhassa harice bakan cereyanlar sizi tefrikaya atmasın." (Kastamonu Lâhikası) diyerek siyasetten uzak durmalarını özellikle ister. Bu nedenle gerçek Nurcular siyasetten hep uzak durdular, hiçbir partiye girmediler. Ancak Said Nursi üzerinden, dünyalık edinmek, makam mevki kapmak, Türkiye Cumhuriyetinin tüm değerlerini yağmalamayanların aralarına katılmak için, Devleti hamudu ile götürenlere olmadık övgüler düzen NUR TÜCCARLARI piyasaya döküldü bu günlerde. İşte bu tüccarlardan birisi Isparta milletvekilliğine soyunmuş. Yani davasını satmış-vekilliği kapmış. "Hukukî ve fizikî varlığı olmayan", MİT ile birlikte kurduğu "Barla Platformu'nun Başkanı Said Yüce'den söz ediyoruz. Sait Yüce çok değil, yakın geçmişte, 09.01.2015 günlü Sabah Gazetesi'ne verdiği demeçte aynen şöyle demektedir. "Bir siyasî parti teşkilâtının ve hükûmetinin saç ayaklığını yapmak, onun iktidar imkânlarından faydalanarak devlet kademelerinde kadrolaşmak, sonra da bu kadroları seçimler için şantaj aracı yapmak gibi yöntemler ve entrikalarla Nur talebelerinin hiçbir işi olamaz" Peki; Said Yüce AKP'den vekil seçilmesi durumunda "bir siyasi partinin ve hükümetin saç ayaklığını" yapmayacak mı? Kesinlikle yapacak. Bu durum kendini inkâr etmek anlamına gelmez mi? Kesinlikle gelir. Bir şey daha paylaşalım.. Said Yüce, Nur cemaati içinde lider konumunda olanların arasındadır. Nur Cemaati içinde lider durumundaki bazı isimler "AKP'ye gözünün üstünde kaşın var diyemez." Said Yüce işte bu isimlerden biridir. Çünkü AKP, MİT'i ele geçirdiğinde ilk yaptığı işlerden biri İslami cenahtaki ajanların listesini istemek olmuştu. MİT'te herkesin dosyasını tek tek çalıştılar. Dosyası hayli kalabalık olan içinde hatta en önlerde Said Yüce'nin olduğu iddia ediliyor. İşte Bu dosyası kalabalık, sicili bozuk olanlar AKP'yi kayıtsız koşulsuz desteklemek, ne görev verilirse yerine getirmek zorundadırlar. Aksi durumda MİT te üzerinde çalışılan dosyalar açılır, etrafı öyle bir koku sarar ki dayanabilene aşk olsun.. Hükümetin Risale-i Nur Külliyatına el koyarak Diyanet'in tekeline vermesi sürecinde baş aktör olan ve Nurcu ağabeyleri her fırsatta hükümet üyeleriyle buluşturarak algı oluşturmada hizmet veren, Bediüzzaman'ın hizmetkârlarından Mehmet Fırıncı'nın Erdoğan ile buluşturulup el öpme girişiminde de başrolde olan Sait Yüce'nin AKP'den adaylığı bizler için hiç şaşırtıcı olmadı. Hükümetin Risale-i Nur Külliyatı'na el koyarak Diyanet'in tekeline vermesinde ne sakınca var diyeceksiniz? Buradaki sorun "DİN –DİYANET" değildir. Büyük bir "RANT" söz konusudur. Yıllarca külliyatı yayınlayan yayınevleri, elde ettikleri bu "büyük rantı" AKP yandaşları ila paylaşmaya yanaşmadılar. Bu yüksek ranttan pay almak isteyen yandaşlar "bir dümen" ile Risale-i Nur Külliyatının Diyanet'in tekeline geçmesini sağladılar. Diyanet ise YANDAŞ YAYIMCILAR dışında kimsenin Risale-i Nur Külliyatını yayınlayamayacağına ilişkin bir karar aldı. İşte bu rant kavgasında "minareye kılıfı" Said Yüce tezgâhladı. Said Yüce "Risale Nur'un hikâyesinin sadece bir kitabın veya sadece bir müellifin hikâyesi değildir.", "O içinde nice destanlar barındıran bir büyük davanın adıdır." Diyor. . PEKİ, O "BÜYÜK DAVANIN" AMACI NEDİR? "Özgür bir Kürdistan tohumu ekiyorum. Onu geliştirip büyütün" diyen, 31 Mart ayaklanmasına katılan, Milli mücadele döneminde Kürt Teali (Teali-i Kürdistan) Cemiyeti kurucuları arasında yer alan Said Nursi'dir. Arkasında İngiliz desteği olduğu resmi belgelerle kanıtlanmış olan Şeyh Sait isyanına katıldığı için İstiklal Mahkemesince yargılandı ve birçok ilde sürgün yaşadı. İngiliz destekli bağımsız Kürdistan isteyen bu ayaklanma birçok şehrin yıkımına, ordunun büyük ölçüde kayıp vermesine ve misak-ı Milli sınırlarımız içinde olan Musul ve Kerkük'ün İngilizlere kalması ile sonuçlandı. Nur Cemaati'nde Atatürk'ün "Öküz aleyhisselam", "Beton Kemal", "Deccal" gibi isimlerle anılmasının arkasında bu şeriatçı ayaklanmaların uğradığı hezimetler yatmaktadır. Kürt Sait risalelerinde" Ye'cüc Me'cüc denen ve dünyayı yok edecek olan korkunç yaratıkların Özbek, Tatar ve Kırgız gibi Türk boyları olduğunu söylemekte ve soydaşlarımızı *"akvâm-ı vahşiyye" (yani vahşi kavimler)" *olarak tabir etmektedir. "Ey Asurîler ve Keyânîlerin cihangirlik zamanından pişdar, kahraman askerleri olan Arslan Kürtler!... Beş yüz sene yattınız. Yeter artık. Uyanınız. Sabahtır. Yoksa sahrâ-i vahşette vahşet ve gaflet sizi vahşet sahrasında yağma edecektir" diyen de Said Nursi'dir. Kısaca Said Nursi azılı bir Türk Düşmanı ve bu gün güneydoğuda kan dökmeyi sürdüren katil sürüsü PKK'nın ilham aldığı bir Kürt Milliyetçisidir. Kurtarıcımız ve kurucumuz Mustafa Kemal Atatürk ' deccal, süfyan diyecek kadar sefil ve aşağılık bir haindir Said Nursi. Şöyle der; "Ben bir manevi âlemde, İslam Deccalini gördüm. Yalnız bir tek gözünde teshirce bir manyetizma gözümle müşahade ettim ve onu bütün bir münkir bildim. İşte bu inkârı mutlaktan çıkan bir cüret ve cesaretle mukaddesata hücum eder.(...) Fakat kahraman ve mücahit ordunun ve dindar milletin ruhundaki nur–u iman ve Kur'an ışığıyla hakikat–i hal–i göreceği ve o kumandanın çok dehşetli tahribatını tamire çalışacağı rivayetlerden anlaşılıyor." (Şualar458–459,Siracun Nur 247) İşte Said Yüce, Türk düşmanlığı, Kürt Milliyetçiliği üzerine inşa edilen " bir büyük davanın!" militanı olarak Ispartalılardan vekil seçilmek için oy isteyecektir. Her koşulda Atatürk düşmanlığı kimliği ön planda olan Said Yüce Atatürk'ün kurduğu Mecliste "Türk düşmanlığı, Kürt Milliyetçiliği " davasının elamanı olarak maaş alacak. Takdir sizlerin… Mahmut ÖZYÜREK | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Posted: 24 Sep 2015 07:17 AM PDT AKP'nin Açılımı PKK'nın önünü açtı. Diyarbakır Lice'de örgüt üyelerinin mezarlığının olduğu bölgeye bir bina inşa edildiği ve bu binanın altına mahkeme salonu yapıldığı ortaya çıktı PKK'nın daha önce heykel diktiği Lice'deki örgüt mezarlığının yakınına şimdi bir bina inşa ettiği öğrenildi. Bölge kaynaklarından edinilen ve güvenlik güçlerinin de doğruladığı bilgiye göre, inşaatın "misafirhane" olarak yapıldığı söylenirken, binanın altına mahkeme salonu kurulduğu da kaydedildi. Aydınlık'ın bölge kaynaklarından edindiği bilgiye göre, Diyarbakır'ın Lice ilçesinde Sise olarak bilinen Yolçatı köyü Serkis bölgesindeki örgüt mezarlığında son günlerde hummalı bir inşaat faaliyeti yürütülüyor. İnşaatı soranlara "Misafirhane" yanıtı veriliyor. Örgütün misafirhane gerekçesi, mezarlığa ve bölgeye ziyarete gelenlerin kalabileceği bir bina olması... Ancak bölge kaynakları binanın zemin katına, misafirhane haricinde büyük bir bölüm daha yapıldığı ve bu bölümün de örgütün yargılamalarını gerçekleştirmesi için mahkeme salonu olarak kullanılacağı bildirildi. Bölgedeki askeri kaynaklar da bu inşaatı doğruladı. İnşaatın otel, misafirhane şeklinde yapıldığı bilgisi paylaşılırken, askerin, bu tür durumlarda operasyon için valilik izni gerektiği hatırlatılıyor. Ancak açılım süreci nedeniyle operasyon izinleri verilmiyor. Örgütün Temmuz 2013'te "Şehitlik" adı altında açtığı mezarlık, geçen yılın ağustos ayında "Mahsum Korkmaz Heykeli" dikilince gündeme gelmişti. Örgütün hummalı bir faaliyetle diktiği heykel halkta ve güvenlik güçlerinde rahatsızlık yaratınca, askerin müdahalesiyle kaldırılmıştı. | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Kıbrıs'ta otellerin konser kararı Posted: 24 Sep 2015 02:45 AM PDT KKTC'deki 18 otel ve Casino, önceki gün bir basın açıklaması yaparak Kurban Bayramı'ndaki konser programlarını iptal ettiklerini açıklamıştı. Bu durum bayramda sahne alması planlanan Volkan Konak, Aşkın Nur Yengi, Funda Arar, Sibel Can, Ebru Gündeş, Muazzez Ersoy, Yıldız Tilbe, Hadise, Linet, Ferhat Göçer, Sıla, Selami Şahin, Candan Erçetin, Gülben Ergen ve Erol Evgin'i de şaşırtmıştı. Ancak bu kararın üstünden bir gün geçmeden yeni bir gelişme yaşandı. İddialara göre, 4 ünlü sanatçı peşin olarak aldıkları konser parasının yarısını geri ödemeyeceklerini bildirdi. Sibel Can 90 bin , Gülben Ergen 75 bin , Sıla 60 bin ve Yıldız Tilbe 50 bin lirayı geri vermeyince oteller de konserleri yapma kararı aldı. Diğer otellerin de bu gelişmeden etkilenerek konserleri yapması bekleniyor. CASİNOLAR BİRLİĞİ YAZILI AÇIKLAMA İLE KONSERLERİN İPTAL EDİLDİĞİNİ DUYURMUŞLARDI İŞTE O AÇIKLAMA: Mübarek Kurban Bayramı'nın yaklaştığı bu günlerde, Anavatanımızdaki terör olayları nedeniyle şehit olan kardeşlerimizin ailelerinin, yakınlarının ve sevenlerinin acılarını en içten duygularla paylaşırken, KKTC'de faaliyet gösteren Şans Oyunu Salonlarının büyük bir çoğunluğunun aldıkları prensip kararıyla, Kurban Bayramı süresince önceden planlamış oldukları konser etkinliklerini iptal ettiklerini tüm halkımıza duyururuz. Türkiye'mizde barış, birlik ve beraberlik içinde huzurun yeniden tesis edileceği günlerin bir an önce gelmesi dileğiyle, Yüce Atatürk'ün dile getirdiği "Yurtta Sulh Cihanda Sulh" ilkesine bağlılığın önemine işaret ederek, yapılan haince saldırıları şiddetle kınıyoruz. Anavatanımızın tüm renkleriyle oluşan birlik, beraberlik, bütünlük ve güzellikleri hiçbir terör örgütünün bozamayacağına; Milletimizin bu zor günleri tarihten gelen gücüyle aşacağına; Kahraman ordumuz Türk Silahlı Kuvvetleri'nin ve tüm güvenlik güçlerinin üstlendikleri asil görevleri başarı ile yerine getireceğine olan inancımızın tam olduğunu yinelerken, yeniden güzel günler görebilmek dileğiyle, hayatlarını vatanları uğruna feda eden tüm şehitlerimizi rahmetle anar, ailelerine, yakınlarına, sevenlerine ve tüm ulusumuza sabır ve başsağlığı dileriz. | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Terör örgütüne karşı yürütülen operasyonları engellemek suçtur Posted: 24 Sep 2015 02:23 AM PDT HDP milletvekillerinin son günlerde güvenlik güçlerinin PKK'ya karşı yürüttüğü operasyonları engellemeye dönük girişimleri dikkat çekiyor. Bir süre önce HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş'ın da bulunduğu HDP'li vekiller, sokağa çıkma yasağı ilan edilen Cizre'ye girmek istedi. Önceki gün de HDP'li Mehmet Ali Aslan, Enise Güneyli, Ferhat Encü, Leyla Birlik ve Aycan İrmez canlı kalkan olmak için çatışmaların yaşandığı Cudi Dağı'na ulaşmaya çalıştı. Aydınlık, HDP'li vekillerin PKK'ya yönelik operasyonları önleme girişimlerini hukukçulara ve hukukçu siyasetçilere yorumlattı: Yargıtay Onursal Başsavcısı Sabih Kanadoğlu: Herhangi bir şekilde bir terör örgütü mensubunu koruma, güvenlik güçlerinin elinden kaçırma veya delillerini ortadan kaldırma gibi hareket varsa bu suç olur. Bir soruşturmayı gerektiren ondan sonra kovuşturmaya kadar gitmesi gereken bir olay var. Eğer, gerekli soruşturma yapılmıyorsa, ihmal ediliyorsa ayrıca bir suç daha işleniyor demektir. Eski CHP Milletvekili, hukukçu Şahin Mengü: Terörle mücadele kolluk kuvvetleri arasına canlı kalkan olarak giriyorsan, sen teröristi himaye ediyorsun demektir. Bu düze düz bir partinin kapatılmasına kadar gider. Terörle arasına mesafe koymayan her parti kapatılabilir. Eski Adalet Bakanı Ertuğrul Yalçınbayır: Terörle mücadelenin evrensel kriterleri şudur: Terörü muhatap almamak ve onları cesaretlendirmemek. Terörle özdeşleşen partilere dünya siyasi partiler hukuku da izin vermez. | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
"PKK silah bırakamaz" tartışması Posted: 24 Sep 2015 02:10 AM PDT Eski CHP Milletvekili Onur Öymen, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun "PKK, Kandil'e çekilse dahi silah bırakamaz. Bu gerçeği görmemiz lazım. IŞİD ile çarpışıyorlar, ABD de destek veriyor" sözlerini eleştirdi. Öymen, "Ne demek, nasıl olsa silahı bırakmaz? Silahı bırakmaz demek, teröre karşı yenilgiyi kabul ediyoruz demektir. Bırakmak zorunda. Türkiye silahı bıraktıracak" dedi. Öymen, Kılıçdaroğlu'nun CNN Türk'te katıldığı bir programda terör sorunu ile ilgili sözlerini değerlendirdi. Kılıçdaroğlu'nun, Batılıların IŞİD'le mücadele ettiği için desteklediği PKK'yı hiçbir zaman bitmeyecek bir örgüt gibi gördüğünü belirten Öymen, "Hiçbir zaman sona ermeyecek bir örgüt olarak görüyor. Çünkü yabancılar bunu destekliyor, IŞİD ile mücadele ediyor, diye. IŞİD ortaya çıkmadan önce niye Kandil'den tasfiye edilemedi? Niye ABD, IŞİD ortaya çıkmadan önce, Irak'ta 170 bin askeri varken PKK'nın kılına dokunmadı? Niçin Türkiye bir defa kara harekatı yapınca Amerika 'Aman durdur harekatı, askeri geri çek' dedi" sorularını sordu. Öymen, büyük devletlerin terör konuda izledikleri politikaların ihmal edilmesi halinde bu konunun anlaşılamayacağını ifade ederek, "Sivil toplum örgütleri bir araya gelecek, PKK sorununu çözecek. Böyle bir şey olabilir mi? Daha IŞİD meselesi ortada yok iken Türkiye'nin PKK'yı tasfiyesine karşı çıktılar. 1 Mart tezkeresi görüşmelerinde Türkiye'nin Kandil'i tasfiyesine yeşil ışık yakmışlar mıydı? Bunları sormak lazım" ifadelerini kullandı. Dış boyutunu düşünmeden bu konuya sadece iç boyutuyla bakılırsa eksik ve yanlış değerlendirme yapılacağını vurgulayan Öymen, "Terör konusunun mutlaka dış boyutunu da düşünmeliyiz. Niçin yabancılar bizi PKK ile masaya oturmaya zorluyor?" diye konuştu. Kılıçdaroğlu'nun "PKK, Kandil'e çekilse bile silah bırakmaz" sözlerini eleştiren Öymen, "Ne demek, nasıl olsa silahı bırakmaz? Silahı bırakmaz demek, terörü karşı yenilgiyi kabul ediyoruz demektir. Silahı bırakacak? Bırakmak zorunda. Türkiye silahı bıraktıracak. Nasıl Suriye'de iken bıraktırdık, aynı şeyi burada da yapacağız. O bölge karışık değil iken de bırakıyor muydu silahı? Yabancı ülkeler silahı bırakma çağrısında bulundular mı? Hep Türkiye'ye masaya otur çağrısında bulunuyorlar? Bütün mesele şu: Yabancı ülkelerin bu işteki rolünün bir, farkında mısın? İki, bunlar tepki gösterecek gücün ve cesaretin var mı?" dedi. Kılıçdaroğlu'nun sorunu Meclis'te çözme önerisine karşı çıkan Öymen şunları söyledi: "Meclis'te çözüm deniliyor. Meclis ne yapacak? Meclis ABD'yi PKK'yı desteklemeyin, himaye etmeyin, onları tasfiye etmemize yardımcı olun diye ikna edebilir mi? Bu iş hükümetin işi. Hangi ülke terörle mücadele sorununu Meclis yoluyla çözmüş? Bu bir nevi işi komisyona havale etmektir. Bunun çözüm yeri hükümet. Ama hükümet yanlış yaparsa muhalefet doğrusunu söyler." Kılıçdaroğlu, CNN Türk'te Ahmet Hakan'ın programında şu ifadeleri kullanmıştı: "Terör sorunu TBMM'de çözülmeli. Terörle sorunun çözümünü ayırmamız lazım. Kim eline silah aldıysa kusura bakmasın. AKP gibi yapmayız biz. Kürt vatandaşlar var mı, temsilcileri var mı? Oturup konuşuruz. HDP de var, Diyarbakır'da geniş bir sivil toplum oluşumu da. Sizin muhatap alacağınız yapı var zaten. Fakat bunlar PKK'yı muhatap aldı, ona söz verdi. HDP'yi gayrimeşru organ ilan etmek doğru değil (...) HDP'yi eleştirebilir, düşüncelerini kabul etmiyor olabiliriz. Ama 80 milletvekili alan bir partiyi yok saymak doğru değil. HDP, bu süreçte iyi bir sınav vermedi. HDP, PKK ile arasına net bir mesafe koymak zorunda. Meşru organlar, gayrimeşru organlarla muhatap olmazlar. PKK'nın saldırıları durdurması lazım. 30-35 yıllık bir sorundur bu ve çözülemedi. Onlar yapamadılar. Onların hesabı Kürtlerin oyunu nasıl alırız üzerineydi. Bu sorunu ancak CHP çözer. PKK, Kandil'e çekilse dahi silah bırakamaz. Bu gerçeği görmemiz lazım. IŞİD'le çarpışıyorlar, ABD de destek veriyor. Eğer sorun uluslararası alana taşınırsa, çok daha zor bir hâl alacak. İstihbarat, hükümet, akil insanlar bunu önceden görmeliydi. Hep bir sonraki seçimi dikkate aldılar." | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
"AK Gençlik"ten beklenen yorum geldi Posted: 24 Sep 2015 02:02 AM PDT AKP Gençlik Kolları Genel Başkan Yardımcısı ve Teşkilat Başkanı Cengiz Sunar'ın, Rize'deki Atatürk heykelinin yerine çay bardağı konulmasıyla ilgili yaptığı yorum dikkat çekti. Sunar, Twitter hesabından paylaştığı açıklamada, "Kentsel peyzajın sabiti olmuş, şehrin merkezini belirleyen, rejimin mesajını meydandan ileten Atatürk heykeline değil çay bardağına lütfen" ifadesini kullandı. Cumhuriyet Meydanı'nın yeniden düzenlenmesi projesinde Atatürk heykeli yerine çay bardağı figürünün konulması ile ilgili tartışma sürüyor. Belediye, meydan inşaatı sırasında valilik önündeki tören alanına taşınacağını duyurduğu heykelin, tekrar yerine konulup konulmayacağına halk oylaması ile karar verileceğini açıkladı. Konuyla ilgili olarak Sunar'ın Twitter sayfasından yaptığı açıklama dikkat çekti. Sunar, "Rize'de 'Çay bardağı mı Atatürk mü?' diye referandum yapılacakmış. Bi adama bu kadar eziyet edilmez. Kentsel peyzajın sabiti olmuş, şehrin merkezini belirleyen, rejimin mesajını meydandan ileten Atatürk heykeline değil çay bardağına lütfen" ifadelerini kullandı. |
You are subscribed to email updates from Sözcü Haber. To stop receiving these emails, you may unsubscribe now. | Email delivery powered by Google |
Google Inc., 1600 Amphitheatre Parkway, Mountain View, CA 94043, United States |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder