GÜNDEM


More

YAZAR: Unknown
İngiliz güvenlik hizmetleri MI5 ve MI6 bildirildi Amerikalı gazeteci James Foley idam katil avı kilit zanlısı olarak İngiliz hip-hop sanatçısı belirledik.


Sunday Times gazetesi Abdel-Majed Abdel Bary'a dedi. Batı Londra Maida Vale, soruşturmanın önemli bir parçası haline gelmişti.

Kağıt için bilgi atfedilen "üst düzey hükümet kaynakları."



Bary'a 23, Kenya ve Tanzanya elçiliklerinin ölümcül 1998 bombalama bağlı New York'ta terör suçundan yargılanmayı bekleyen bir Mısır doğumlu militan oğludur.
Son zamanlarda kesik baş tutan bir fotoğraf twitter'da dolaşıyordu.Bary'a muhtemelen "John" olarak bilinen maskeli katil olarak tanımlanan üç İngilizler arasında oldu.
Haziran ayında, Sunday Times Twitter üzerinde Bary tarafından yapılan bir tehdit ortaya çıkardı. "Aslanlar yakında pis kafirler için geliyor," diye yazdı.
Posted on : 14 Ağustos 2014 Perşembe [0] comments Label: , , , , , , , ,

İsrail'den Korkutan Açıklama!

YAZAR: Unknown
İsrail Ordusu Sözcüsü Peter Lerner, bu gece sona erecek ateşkes öncesi ordunun gereken tüm önlemleri aldığını belirtti.

Lerner, sosyal paylaşım sitesi Twitter'daki hesabından yaptığı açıklamada, "72 saatlik ateşkesin sonuna yaklaşmamız nedeniyle düşman Hamas karşısında gereken tüm hazırlıkları yaptık" ifadesini kullandı.

İsrail basınında da ateşkesin sonuna yaklaşılması üzerine orduda hareketliliğin yaşandığı yönünde haberler yer almaya başladı.

KARA BİRLİKLERİ SINIRA SEVK EDİLDİ

İsrail'de yayın yapan Kanal 10 televizyonu, İsrail kara birliklerinin, Gazze sınırına sevk edildiğini ileri sürdü.

YEDEK ASKERLER GÖREVE ÇAĞRILDI


Haaretz gazetesi ise yedek askerlerin muhtemel bir saldırı karşısında göreve çağrıldığını yazdı.

Mısır'ın çağrısı üzerine İsrail ile Filistinli direniş gruplar arasında, 11 Ağustos gecesi 72 saatlik ateşkes kararı alınmıştı. Geçen hafta da Mısır'ın arabuluculuğuyla Kahire'de, Filistin ve İsrail heyetleri arasında kalıcı ateşkes sağlanması için dolaylı görüşmeler başlamıştı.

Mısır, bu gece 00.01'de sona erecek ateşkesin 72 saat daha uzatılmasını talep etmişti.
YAZAR: Unknown
Musul'u ele geçiren adını 'İslam Devleti' olarak değiştirdiğini bildiren Irak Şam İslam Devleti'ne (IŞİD) karşı operasyon yapan Kürdistan Bölgesel Yönetimi'ne bağlı peşmerge güçleri, dün gece Musul'un Kahire Mahallesi'ne girdi.
IŞİD'in ele geçirdiği Musul'un Sincar İlçesi'nde Ezidilerin kaçışları sürerken, sığındıkları dağlarda bazı çocukların açlık ve susuzluk yüzünden öldükleri ileri sürüldü.

IŞİD'in Musul ile Sincar İlçesi'ni ele geçirmesi ardından bölgedeki bazı yerleşim birimlerine saldırıları sürerken, peşmergelerin de karşı operasyonlar başlatması üzerine Musul ve çevresinde şiddetli çatışmalar çıktı. Peşmergeler, Musul'un kuzeydoğusundaki Kahire semtini top ateşine tuttuktan sonra bölgeye operasyon düzenledi.

Şiddetli çatışmaların olduğu haberi gelen bölgede peşmergelerin Kahire semtinde stratejik bazı noktaları ele geçirdiği ileri sürüldü. Kahire semtinde çatışmaların devam ettiğini ifade eden Kürt yetkililer, peşmerge güçlerinin IŞİD teröristlerine ait çok sayıda aracı imha ettiğini de iddia etti.

MAHMUR'DA ÇATIŞMA ÇIKTI, 16 IŞİD'LİNİN CESEDİ BULUNDU

Türkiye'nin bazı sınır köylerinden 1990'lı yıllarda göç eden ve PKK'nın etkili olduğu grubun barındığı kampın bulunduğu Musul'un Mahmur İlçesi çevresinde de peşmerge güçleri ve IŞİD militanları arasında çatışmalar çıktığı haberleri geldi. 

IŞİD'in 32 Türk şoförü kaçırdığı Musul'un Gayere bölgesi ile Mahmur İlçesi Giwer Nahiyesi'ne bağlı Koşefi Köyü'nde peşmerge güçleri ve IŞİD militanları arasında şiddetli çatışma çıktı. Çatışmada çok sayıda IŞİD militanının öldürüldüğü öne sürüldü. Çatışmanın ardından bölgede keşif yapan peşmerge güçleri 16 IŞİD militanının cesedini bulduklarını söyledi. Bölgede görevli bir peşmerge komutanı, IŞİD'in çok sayıda silah, mühimmat ve aracını bırakarak geri çekildiğini bildirdi. IŞİD'lilerin dün akşam saatlerinde Mahmur'a saldırı girişiminin püskültüldüğü ve Kürdistan Bölgesel Yönetimi'nin talimatı ile bu sabah Mahmur'un çevresinde IŞİD saldırılarına karşı hendek kazılmaya başlandığı bildirildi.

MÜLTECİ KAMPINA SIZAN IŞİD MİLİTANLARI YAKALANDI

Bölgesel Kürt yönetiminin başkenti Erbil'e bağlı Habat İlçesi Asayiş güçleri de dün gece Erbil- Musul karayolu üzerinde bulunan ve IŞİD saldırılarından kaçan mültecilerin yerleştirildiği Hazır mülteci kampına operasyon yaptı. Alınan istihbarat üzerine yapılan operasyonda mültecilerin arasına sızmış bir grup IŞİD militanı gözaltına alındı. Sığınmacı olarak kamufle edilip kampa sokulan IŞİD militanlarının Irak'taki Kürdistan bölgesine sızmak için hazırlık yaparken yakalandıkları belirtildi.

ÇEKİLEN KOMUTANLAR HAKKINDA SORUŞTURMA BAŞLATILDI 


Irak'taki Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesut Barzani, Şengal, Rabia ve Zummar bölgelerinde savaşmadan çekilen peşmerge komutanları hakkında soruşturma başlattı. Barzani, savaşmadan çekilen sorumluların askeri mahkemede yargılanarak cezalandırılmalarını istedi. Barzani'nin talimatı üzerine kurulan soruşturma heyetinin bölgeye giderek geri çekilen birlikler ve komutanlarını sorgulayacağı bildirildi.

BAĞDAT'I SADDAM'IN TÜNELLERİ İLE İŞGAL EDECEKLERDİ

IŞİD militanlarının Bağdat'ı işgal etme planı da Irak ordusu tarafından engellendi. Kürt güvenlik kaynaklarından alınan bilgiye göre, IŞİD Irak ordusunun kuşattığı başkent Bağdat'ı işgal etmek için bir sızma harekatı planladı. Saddam Hüseyin döneminde başkentin altında yapılan tünellere ulaşan IŞİD militanları, bunları kullanarak Bağdat'a sızıp şehri işgal etmek istedi. Irak merkezi hükümetine bağlı ordu birliklerinin sızma harekatını fark etmesi üzerine kısa süreli çatışma oldu. Bağdat'ı işgal etme planı Irak ordusu tarafından engellenen IŞİD'e bağlı güçler çekilerek Samarra kentine gittii. Sızma girişiminde bulunan IŞİD militanlarının Irak ordusu tarafından Bağdat'a 100 kilometre mesafedeki Samarra kentinde sıkıştığı öne sürüldü.

SİNCAR'DAN KAÇIŞ

IŞİD'in ele geçirdiği Sincar'daki Ezidi Kürtleri'nin de kaçışları sürüyor. Sincar'dan kaçan ve yaklaşık 30 bin kişi oldukları belirtilen Bunların bazı çocukların açlık ve susuzluktan öldükleri belirtildi. Peşmerge güçlerinin IŞİD saldırısından sonra Sincar'ı kuşatma altına aldığı ve örgüte Musul'dan takviye güç gelmesini engellemeye çalıştığı belirtilirken, Suriye'nin Rojava bölgesinde bulunan PYD'nin silahlı gücü YPG'nin ise Sincar Dağı'nda sığınanları IŞİD katliamından korumak için ilçeden dağa çıkan yolları tuttuğu belirtildi.

Peşmergenin büyük bir silahlı güç ile IŞİD'in elinde tuttuğu Sincar'a girmek için hazırlık yaptığı belirtirken, ilçe merkezinde bulunan Sünni Arapların IŞİD saflarına geçtikleri ve Ezidi Kürt ile Türkmen ve Şiilerin Sincar Dağı'na kaçtıkları kaydedildi.

IŞİD'in 9 Haziran'dan bu yana Kürt peşmergelerin denetimindeki bölgelere saldırması ve son olarak Sincar'a girmesinden sonra bütün gözler faaliyet gösteren Kürt siyasi partilerine çevrildi. Irak'ta yaşayan Kürtler, Suriye'nin kuzeyindeki Rojava ve Irak'ın kuzeyindeki Kürdistan bölgesindeki siyasi partilerin çıkarlarını bir kenara bırakmalarını ve hep birlikte IŞİD'e karşı koymalarını istedi.

YAZAR: Unknown

İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW), Gazze'ye ilişkin raporunu kendine ait internet sitesinde yayımladı. Raporda, İsrail'in, Gazze Şeridi'ndeki mevcut savaşta rolü olmayan sivilleri öldürdüğü ve gönüllü sağlık görevlilerinin üzerine ateş açtığı gerekçesiyle savaş suçu işlediği kaydedildi.

Dünya çapında insan haklarını savunan ve bu konuda araştırmalar yapıp yayınlayan uluslararası sivil toplum kuruluşu İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW), Gazze'ye ilişkin raporunu kendine ait internet sitesinde yayımladı. Raporda, İsrail'in, Gazze Şeridi'ndeki mevcut savaşta rolü olmayan sivilleri öldürdüğü ve gönüllü sağlık görevlilerinin üzerine ateş açtığı gerekçesiyle savaş suçu işlediği kaydedildi.

HRW'nin Filistinli görgü tanıklarının ifadelerine ve kendi yaptığı incelemelere dayanarak hazırladığı, raporunda, İsrail ordusunun 23-25 Temmuz tarihleri arasında Gazze'nin güneyinde bulunan Khuza'a kentinde bombardımandan kaçan sivilleri bilerek vurduğu ve bu nedenle savaş hukukunu ihlal ettiği belirtildi. HRW, İsrail ordusu tarafından savaş suçu işlendiğini belirttiği 3 farklı olayın yer aldığı raporunda, ordunun, kent sakinlerine evlerini boşaltmalarını söyledikten sonra evden çıkan sivillerin üzerine ateş açtığının öğrenildiğini yazdı.

Raporda bahsi geçen bir olayda 23 Temmuz sabahı yaklaşık 100 kişilik Filistinli bir gruba İsrail ordusu tarafından Khuza'a'daki evlerinden çıkmaları emrinin verildiği, evden çıkan ilk kişinin elleri havada ve silahsız olmasına rağmen bir İsrail askeri tarafından vurulduğu ve ciddi şekilde yaralandığı belirtildi. Daha sonra erkeklerin ve 15 yaş üstü erkek çocukların tutuklandığı ve Gazze'yi çevreleyen çitin yakınlarındaki bir bölgede tutulduğu, bazılarının ise sorgulanmak üzere İsrail'e götürüldüğü aktarıldı. Olayın devamında, İsrail ordusunun geri kalanları aynı gün ufak, ayrı gruplar halinde serbest bıraktığı ifade edilirken, Han Yunus'a silahsız bir şekilde giden bir grubun üzerine ateş açılması sonucu 1 kişinin öldüğü 2 kişinin de yaralandığı dile getirildi.

25 Temmuz'da gerçekleştiği kaydedilen bir diğer olayda ise yaklaşık 120 kişiyle birlikte bir evin bodrumunda saklanan ve aralarında 5 yaşında bir çocuğun da bulunduğu 3 Filistinli'nin hayatını kaybettiği 15 kişinin de yaralandığı ifade edildi. Olaya ilişkin detaylı bilgilerde, yerel Kızıl Haç yetkililerinin devam eden bombardımandan dolayı yaralılara ulaşmakta zorluk yaşadığı belirtilirken, yaralılara ulaşmaya çalışan bir Kızıl Haç gönüllüsünün İsrail ordusu tarafından yapılan bir saldırıda ölümcül şekilde yaralandığı ve kendisini kurtarmaya çalışan diğer gönüllülerin de üzerine ateş açıldığı dile getirildi. Raporda, savaş hukukunda sağlık görevlilerinin sivil konumunda bulunduğu ve saldırıların hedefi olamayacağının bulunduğu kaydedildi.

GAZZE'DE ÖLÜ SAYISI 1867


İsrail'in Gazze'nin güneyindeki Refah kentine düzenlediği bombardımanda 2 çocuk yaşamını yitirdi. İsrail'in saldırılarında ölenlerin sayısı bin 867'ye yükseldi.

Gazze'de görevini fiilen sürdüren eski Filistin Hükümeti Sağlık Bakanlığı Sözcüsü Eşref El-Kudra, AA muhabirine yaptığı açıklamada, "İsrail'in Refah kentine düzenlediği bombardımanda 12 yaşındaki Muhammed Emced Uveyda ve 5 yaşındaki kardeşi Emel Emced Uveyda hayatını kaybetti" dedi.

Saldırıların 29'uncu gününde 50'den fazla Filistinlinin yaşamını yitirdiğini belirten Kudra, ölü sayısının bin 867'ye ulaştığını, yaralıların ise 9 bin 470'i geçtiğini söyledi.

Kudra, sivil savunma ekiplerinin enkaz kaldırma çalışmalarını sürdürdüğünü kaydetti.

Batı Şeria'da 12 Haziran'da kaybolan 3 Yahudi yerleşimcinin 18 gün sonra ölü bulunmasının ardından Filistinli genç Muhammed Ebu Hudayr, 2 Temmuz'da Yahudi yerleşimciler tarafından kaçırılmış ve yakılarak öldürülmüştü. İsrail, olayların ardından 7 Temmuz'da Gazze'ye havadan, 17 Temmuz'da da karadan saldırıya geçmişti.
YAZAR: Unknown
Irak Kürt Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesut Barzani, peşmergelere IŞİD'e saldırı emri verdiğini bildirdi.

Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) Başkanı Mesut Barzani, yaptığı yazılı açıklamada, "Peşmerge komutanlarına, Kürdistan halkının düşmanlarına karşı savaşması emrini verdik. Düşmanlarımıza öldürücü darbeleri indirmek için saldıracağız" ifadesini kullandı. 

Çatışmaların yaşandığı bölgedeki durum hakkında da bilgi veren Barzani, sabah saatlerinden itibaren teröristlere yönelik operasyona başlayan peşmergelerin, sürekli ilerlediğini aktardı. 

Musul'un IŞİD'in eline geçmesinin ardından Kürt bölgesinin yalnızca kendini savunma pozisyonunda kaldığını hatırlatan Barzani, "Ancak teröristler, bize savaşı dayattı. Kürdistan'a saldırı düzenlediler ve son birkaç gün içinde üzüntü verici hadiselerin yaşanmasına neden oldular. Bu yüzden peşmergenin savunma pozisyonunu terk etmesi yönünde karar aldık. Peşmergelere son nefeslerine kadar savaşmaları emrini verdik" değerlendirmesinde bulundu. 

Barzani, Zummar, Sincar (Şengal) ve çevre bölgelerinde Yezidi Kürtlerin başına gelen olayların büyük üzüntü verici olduğunu dile getirerek, şunları kaydetti:

"Kürdistan toprağının tek karışını dahi düşmanlara terk etmeyeceğiz. Şengal'deki Yezidi kardeşlerimizi ve bacılarımızı gözümüz gibi koruyacağız. Onları tek tek korumak boynumuzun borcudur. Teröristlerin hedefindeki Şengal Dağı da onur ve direnişle ayakta kalacaktır."

Terörle mücadelelerinde yalnız bırakıldıklarına değinen Barzani, "dünyanın sorunu" olarak nitelendirdiği "terörle mücadele" için uluslararası bir çaba ve girişimin gerektiğini vurguladı. 

Kürt bölgesinin, yıllarca terörist saldırıların hedefi olduğuna işaret eden Barzani, "Üzülerek belirtmek lazım ki bu mücadelemizde yalnızdık. Hiç kimse, Kürdistan halkına yardım etmedi. Kürtlerin, terörizme karşı kendini koruması için hiçbir destek görmedik. Terörle savaşta sırtımızı Kürdistan halkına ve peşmerge güçlerine dayadık. Her zaman özgürlüğü amaç edinen bir çizgide olduk. Bunun yanında birlikte yaşama kültürünü hayata geçirdik. Kürdistan'ın affedici siyasetini uygulamada tuttuk. İşte bizi başarıya götüren ve düşmanlarımıza karşı zafer kazandıran güçlü noktamız da budur" görüşünü bildirdi. 

Açıklamasının sonunda Kürt halkından ulusal birliği ve milli dayanışmayı korumasını isteyen Barzani, halk olarak kahraman peşmergeyle gurur duyduklarını, başlarının dik olduğunu ifade etti.

IŞİD öncülüğündeki silahlı gruplar, önceki gün Musul'un Sincar ilçesiyle Rabia nahiyesini ve çevredeki bazı köyleri, peşmergeden almışlardı. IŞİD'in saldırıları sonucu bölgeden binlerce insan evlerini terkederek, Kürt bölgesine sığınmıştı. 
YAZAR: Unknown
KDP-PYD arasında yaşanan sorunların çözümüne yönelik görüşmeler kısa sürede etkisini gösterdi. Zaho'dan Suriye'nin Rojava bölgesine açılan Smelke sınır kapısı sivil gidiş gelişlere ve ticarete açılıyor. Kapının pazartesi günü açılması bekleniyor.

Rojava'da KDP paralelinde faaliyet gösteren parti ve grupların PYD tarafından engellenmesi üzerine KDP ve PKK arasında bir süredir gerginlik yaşanıyordu. Öcalan'ın Diyarbakır Bağımsız Milletvekili Leyla Zana ve HDP İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder aracılığıyla mektup gönderip Rojava’da IŞİD’le savaşan YPG’ye destek vermesini istemesi, Barzani’nin ise peşmergelerden Rojava’ya yardım etmeleri yönündeki çağrısı kısa sürede etkisini gösterdi.

PYD’yi cezalandırmak amacıyla KDP tarafından uzun süre kapalı tutulan Peşhabur-Smelka sınır kapısı, görüşmeler sonucu açılıyor. Rojava’nın Cizre Kantonu Ulaşım Komitesi Sorumlusu Tellal Mihemed, Pêşabur-Sêmêlka sınır kapısının pazartesi günü ulaşıma açılacağını söyledi. Basnews’e konuşan Mihemed, sınır kapısının Rojava ve Irak Kürdistan bölgesi yetkililerin ortak kararıyla ilk etapta ticaret, sivil gidiş gelişleri ve her iki taraftan heyetlerin ulaşımının sağlanması amacıyla açılacağını belirtti.

Mihemed, gidiş gelişlerin belli bir düzen ve yasaya kavuşturulması amacıyla iki taraf arasında anlaşma sağlandığını, Rojava halkının resmi belgelerle Irak Kürdistan bölgesine geçeceklerini ve her bir yurttaşın 15 günlük gezi hakkının olacağını söyledi.

Rojava ve Güney Kürdistan sınır kapılarının açılmasını olumlu bir adım olarak değerlendiren Mihemed, Öcalan’ın Kürdistan Bölge Başkanı Mesud Barzani’ye gönderdiği mektuba dikkat çekerek, bu mektubun ardından Rojava ve Irak Kürdistanı ile ilişkilerinin daha da iyileşeceğini tahmin ettiğini kaydetti.
YAZAR: Unknown
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) Başkanı Dr. Margaret Chan, yeterli önlem alınmadığı için Ebola'nın hızla yayıldığını söyledi.

Barack Obama, ABD-Afrika zirvesine katılanların virüs taramasından geçirileceğini söylerken, Avrupa Birliği, ABD, İngiltere ve Tayland gibi çok sayıda ülke, havaalanlarına termal kameralar yerleştirdi.

WHO Başkanı Chan, Gine, Liberya ve Sierre Leone'de gerekli önlem alınmış olduğu takdirde, ölü sayısının bu kadar çok olmayacağını söyledi. WHO'dan yapılan açıklamada, Dr Chan'ın Ebola ile mücadele için 100 milyon dolar fon oluşturulması için Gine, Liberya ve Sierre Leone liderleri ile görüştüğü belirtildi. 

ÖLÜ SAYISI 887, HIZLA ARTIYOR
Dünya Sağlık Örgütü (WHO), Ebola salgını nedeniyle ölenlerin sayısının 887'ye çıktığını bildirdi. 

WHO'nun açıklamasında, virüsün tehlikeli bir şekilde yayıldığı kaydedildi. Ebola salgınının başlamasından itibaren Gine'de bin 600 vaka tespit edildiği, Nijerya'dan da ölüm haberinin gelmeye başladığı bildirildi.

Bugüne kadar Gine'de 358, Liberya'da 255, Sierra Leone'de 273 ve Nijerya'da da 1 kişi olmak üzere 887 kişinin Ebola'dan hayatını kaybettiği açıklandı.

LİBERYA, DEVLET OFİSLERİNİ KLORLUYOR

Liberya hükümeti Ebola'ya karşı önlem için Cuma gününü tatil ilan ederek, bakanlık binalarını ve halkın toplandığı yerleri klorladı. Monrovia şehrinde bir polis aracının da "Virüsü taşıyorsan herkese söyle" yazılı afişle devriye gezdiği ve insanları panik yapmamaları için uyardığı bildirildi. 

EMİRATES, GİNE UÇUŞLARINI DURDURDU

Dubai merkezli havayolu şirketi Emirates, bugünden itibaren Gine uçuşlarını durdurduğunu duyurdu. Şirketin internet sitesinde, "Yolcularımızın ve mürettebatımızın güvenliği için, Gine uçuşlarımız ileri bir tarihe kadar durdurulmuştur" denildi. 

Batı Afrika'da Ebola'nın hızla yayılması üzerine Gana hükümeti Nijerya, Gine, Liberya ve Sierre Leone'den gelen bütün uçuşlara yasak getirdi. Gana ayrıca Nijerya'ya seyahat yasağı koyan ilk ülke oldu. Nijerya'da şu ana kadar sadece bir Liberyalı havaalanında Ebola'dan hayatını kaybetti. Afrika'nın en büyük ülkesine bazı ülkeler seyahat uyarısı yaptı. Öte yanda Nijerya'dan Avrupa ülkelerine uçuşlar devam ediyor.

İnsanlar arasında kan ve vücut sıvılarının teması ile yayılan Ebola virüsü, erken teşhis edildiği takdirde kurtulma şansı biraz yüksek. Kirli ortamları seven ve kurbanlarının yüzde 90'ını öldüren virüsün belirtileri ateş, bulantı, kusma, ishal, kas, baş ve boğaz ağrısı, halsizlik, kaşıntı ve böbrek ile karaciğer yetmezliği. Bazen 3 haftaya kadar anlaşılamayan virüs, organ yetmezliğine ve iç kanamalara yol açabiliyor.

İlk defa 1976' da rastlanan virüsün şu anda Afrika'nın en fakir bölgelerinde yayılması ve gerekli sağlık aletlerini kullanacak eğitimli insanların bulunmamasının virüsün hızla yayılmasına davetiye çıkardığı söyleniyor. Virüsün hızla yayılması üzerine yüzlerce Amerikalı gönüllü çalışanın Batı Afrika ülkelerinden tahliye edildiği duyuruldu.
YAZAR: Unknown

ABD Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi'nde Türkiye ve KKTC'deki Hristiyan mülklerinin ABD Dışişleri Bakanı'nca takip edilmesini öngören Türkiye aleyhtarı yasa tasarısı kabul edildi.

ABD Kongresi'nde geçtiğimiz hafta oylanması planlanan ancak Musul'da yaşanan kriz nedeniyle belirsiz bir tarihe ertelenen Türkiye'deki Hıristiyan mallarına dair 4347 sayılı "Türkiye Hıristiyan Kiliseleri Hesap Verme Yasası" adlı yasa tasarısı, Ermeni diasporasının yoğun baskıları sonucu, bugün tekrar Kongre gündemine alındı. Kongre'nin çalışma binalarından Rayburn'de oylanan tasarıda sesli oylama usülü kullanılırken tasarı, oy çokluğuyla kabul edildi. Tasarı için oylama dışında özel bir oturum yapılmadı.
“Olumlu adımlar görmezden gelindi”
Komite üyelerinin çoğunluğu tasarıyı desteklerken, Demokrat Parti Virginia milletvekili Gerald Connolly ile New York Milletvekili Gregory Meeks tasarıyı sert dille eleştirdi. Tasarının yazıldığı şekliyle ABD'nin, yakın ve güvenilir NATO müttefiki Türkiye ile olan dostluğunu yansıtmadığını dile getiren Connolly, tasarının Türkiye'nin dini mülklerin korunmasına yönelik son dönemde attığı olumlu adımları görmezden geldiğini belirtti.
Connolly, "Türkiye ile stratejik birlikteliğimizin korunmasının önceliğimiz olması gereken bir dönemde, bu yasa tasarısının geçmesi Türkiye ile ilişkilerimizi bozulmasına neden olacaktır. Türkiye, Suriye'deki savaştan kaçan 1 milyonu aşkın insana ev sahipliği yaparak bölgedeki insani krizde çok önemli ve beklenmedik bir rol oynadı. Irak daha fazla şiddete doğru sürüklenirken, bölgedeki güvenlik sorunlarında güvenilir ve değerli bir ortak, çoğunluğu Müslüman olan demokrasi ülkesi Türkiye'yi izole etmek bölgenin istikrarına uygun değil" diye konuştu. Connolly, tasarıya kendisinin karşı önerisini getiren bir değişiklik önerisinde bulundu ancak komite bu değişikliği yapılan oylamada reddetti.
Yunanistan'daki Müslümanlar da gündeme geldi
Öte yandan Cumhuriyetçi Parti California milletvekili Dana Rohrabacher, Yunanistan'da bulunan Müslümanların sıkıntılarını gündeme taşıdı. "Türkiye Hıristiyan Kiliseleri Hesap Verme Yasası"nı desteklediğini belirten Rohrabacher, sadece Türkiye'deki Hıristiyanların değil, Yunanistan'da ibadet yerleri sınırlı olan Müslüman toplumun da sorunlarına yönelik bir tasarının ele alınmasının gerekliliğine vurgu yaptı.
Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi Başkanı Cumhuriyetçi Parti milletvekili Ed Royce tarafından sunulan teklif, Türkiye'yi Hristiyan mülklerine el koyma konusunda ağır şekilde suçluyor. Cumhuriyetçi Parti'nin 24, Demokrat Parti'nin 21 üyesi bulunan 45 kişilik komiteden geçen tasarının, yasalaşma sürecinde daha fazla ilerlemesi beklenmiyor.
Yasa tasarısı, Kongre'nin hem Temsilciler Meclisi hem de Senato kanadından onay alması gerekiyor. Türkiye açısından herhangi bir bağlayıcılığı bulunmayan tasarı, sembolik bir anlam ifade ediyor.
Tasarının yasalaşması halinde ABD Dışişleri Bakanı, 2021'e kadar yıllık olarak Senato ve Temsilciler Meclisi'nin dış ilişkiler komitelerine rapor sunmak zorunda bırakılıyor.
 KAYNAK : HÜRRİYET
Posted on : 9 Haziran 2014 Pazartesi [0] comments Label: , ,

Mafya'ya seksi kadın lider

YAZAR: Unknown
Dünyanın en seksi mafya lideri
Meksikalı mafya lideri Claudia Ochoa Felix sosyal medyada fenomen oldu.

Meksika'da son yıllarda ABD istihbaratıyla birlikte yapılan operasyonlarda birçok mafya lideri öldürüldü ya da yakalanıp cezaevine gönderildi.

Liderlerini kaybeden Sinoloa karteline bağlı Antraks grubunun yeni kadın lideri ise Meksika ve Latin Amerika basınının ve sosyal medyanın yeni fenomeni olma yolunda.

Meksika basını, 'Antraks İmparatoriçesi' lakaplı Claudia Ochoa Felix'in Antrakslar çetesinin yeni lideri olduğunu yazıyor.

Claudia'nın bir anda fenomen olmasını sağlayan ise, her fırsatta twitter ve youtube hesabından paylaştığı, lüks hayatını gözler önüne seren kaleşnikoflu ve bikinili öz çekimleri.

Lüks takılarını ve araba koleksiyonunu da sosyal medyada takipçileriyle paylaşan Claudia'nın, kız arkadaşlarıyla lüks arabasında şarkı söylediği videosu tıklanma rekoru kırıyor.

Meksika'nın Culiacan bölgesinde faaliyet yürüten Antraxlar grubu, geçtiğimiz şubatta yakalanan 'bücür' adıyla bilinen Joaquien Guzman liderliğindeki Meksika'nın en korkutucu ve en büyük uyuşturucu kartellerinden Sinoloa'ya bağlı bulunuyor.

















Sözcü




Posted: 08 Jun 2014 05:30 PM PDT

Belçika'da yaşlıların katıldığı grup seks partisinde 7 kişi hayatını kaybetti

Belçika'da yalnızca 65 yaş üzerindeki kişilerin davetli olduğugrup seks partisinde 11 kişi kalp krizi geçirdi, 7 kişi yaşamını yitirdi. 200 kişinin katıldığı partinin asansörsüz bir binanın 4. katında düzenlendiği ve hastalara doğru müdahale yapılamadığı belirtiliyor.

YILIN EN BÜYÜK PARTİSİ

Radikal'in haberine göre, Jose Deflandre, 24 Mayıs'ta, Belçika'nın Charleroi şehrinde "yaşlıların" katıldığı yılın en büyükgrup seks partisini düzenlemeye karar verdi. Belçika'nın en büyükgrup seks partisinin yapılacağı yer gizli tutulurken, partiye katılmak için sadece 65 yaş üzerinde olmak yetiyordu.

HER YOLUNDA GİDERKEN FİNALE GELİNDİĞİNDE...

200 kişinin katıldığı, Belçika'nın ve Avrupa'nın bu en büyük yaşlılargrup seks partisinde her şey yolunda gidiyordu. Ancak partinin final bölümüne gelindiğinde, iki kişi göğüs kısmında ağrılar olduğu gerekçesiyle, partide hazır bulunan iki doktorun yanına geldi. Doktorlar,kalp krizi geçirdikleri tahmin edilen bu kişilere müdahale ederken, üçüncü bir kişi daha göğsündeki ağrılardan dolayı doktorların yanına geldi. Aynı anda fenalaşan, nefes almakta güçlük çeken ve şiddetli göğüs ağrılarından şikayet edenlere müdahale edemeyen doktorlar, çareyi ambulans çağırmakta buldular.

HASTANEYE YETİŞTİRİLEMEDİ

Asansörsüz bir binanın 4. katında düzenlenengrup seks partisinde, kriz geçirenlere doğru şekilde müdahale edilemedi. Hastaneye zamanında yetiştirilemeyen yaşlılardan üçü yaşamını yitirdi. Daha sonra, sekiz kişinin dahakalp krizi geçirdiği için hastaneye kaldırıldığı ve bunlardan dördünün daha yaşamını yitirdiği açıklandı.

Böylece, Belçika'nın ve Avrupa'nın en büyük yaşlılardan oluşangrup seks partisi 7 kişinin ölümüyle sonuçlandı.

Cumhuriyet


Posted: 08 Jun 2014 03:39 PM PDT

KONYA'da Suriye uyruklu kişiler tarafından iki otomobille bombalı eylem gerçekleştirilebileceği polis telsizlerinden duyuruldu.

Konya Emniyet Müdürlüğü haber merkezinin aldığı bir ihbara göre, Suriye uyruklu kişilerin Ankara'dan Konya'ya bomba yüklü kırmızı renkli ve gri renkli iki otomobil ile gelerek eylem gerçekleştirebilecekleri polis telsizlerinden duyuruldu. Telsizlerden geçen anonsta ekiplerin şehrin giriş ve çıkışlarında önlem almaları, ayrıca dikkatli ve duyarlı olmaları konusunda uyarılar yapıldı.

Hürriyet


Posted: 08 Jun 2014 03:30 PM PDT

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün oğlu Ahmet Münir Gül, enerji sektöründe 2 milyon 700 bin lira sermayeli yeni bir şirket kurdu

AKP İzmir Milletvekili Mehmet Tekelioğlu'nun oğlu Ali Ekrem Tekelioğlu'yla ortak olan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün oğlu Ahmet Münir Gül geçtiğimiz ekim ayında yeni bir şirket kurdu. 2011'de 50 bin TL sermayeli Kitoko isimli şirketten sonra aynı isimler, Ekim 2013'te 2 milyon 700 bin TL sermayeli Ventis Enerji Yatırımları Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi'ni kurdu.

Şehitlik'e santral

Gül ve Tekelioğlu, geçtiğimiz yıl kasım ayında olağanüstü toplanan şirketin yüzde 50'sini Katarlı Twind Energy Investments'a sattı. Ortaklar böylece eski şirketlerine oranla yeni şirkette sermayelerini 54 kat artırmış oldu. Gül ve Tekelioğlu 2011'de TAV'ın Tunus'ta inşa ettiği Zeynel Bin Ali Havaalanı'nın ışıklandırması işini de almıştı.

Sözcü'den Bora Erdin'in haberine göre, Gül ve ortakları Türkiye'nin rüzgar santrali kurmaya en uygun alanlarından biri olan Çanakkale'de yatırım yapmaya hazırlıyor. Geçtiğimiz günlerde Meclis'ten geçen ve Gelibolu Yarımadası'nı imara açacağı iddia edilen Çanakkale Savaşları Gelibolu Tarihi Alan Başkanlığı Kurulması Hakkındaki Kanun Tasarısı'yla birlikte Gül ve ortaklarının bu alanda rüzgar enerjisi santrali yatırımı yapacağı kulislerde konuşuluyor. Tasarının yasalaşması halinde Gelibolu Yarımadası, Tarihi Milli Park vasfını kaybedecek. Bundan sonra bölgedeki imarlara yeni kurul karar verecek.

Şirketinin künyesi

- Firma adı: Ventis Enerji Yatırımları Sanayi ve Ticaret AŞ
- Kuruluş tarihi: 3 Ekim 2013
- Sermayesi: 2.700.000 TL
- Sektörü: Enerji



Cumhuriyet


Posted: 08 Jun 2014 03:16 PM PDT

Suriye'de 4 yıldır süren savaşta tecavüze uğrayan çocukları yaşadıkları dramı anlattı: Anneme anlatamadım!

üzlerce çocuk rejim güçleri ve Şebbiha'nın elindeki kontrol noktalarında cinsel saldırıya maruz kaldı.

Bazı aileler, toplum baskısı ve rejim korkusundan dolayı bir çok kişinin bu tür olayları gizleme yolunu seçtiğini söyledi.

ANNEME SÖYLEYEMEDİM!

15 yaşındaki Fuad, Humus kırsalındaki Hule'de rejim güçlerinin elindeki bir kontrol noktasında yaşadıklarını anlattı.
Al Jazeera Türk'ün haberine göre, Fuad, Sabah komşu köyden yemek almak için yola çıktığını ve rejime ait bir kontrol noktasında iki asker tarafından bir odaya sokulduğunu ve tecavüze uğradığını söyledi.

Fuad yaşadıklarını şöyle anlattı:
"Bana şimdi köyden çıkmanın yasak olduğunu, birazdan yolun açılacağını söyleyerek odada beklememi istediler. Odaya girdiğimde 3 askerin ikisi arkamdan geldiler ve beni taciz etmeye başladılar. Biri beni tuttu, diğeri ise beni soydu ondan sonra bir şey hatırlayamıyorum başım döndü ve bayıldım. Uyandığımda, kendimi aynı odada yalnız buldum. Dışarıya çıktım. Köpekler.. Bakışıp gülüştüler. Ben koşmaya başladım ve evime döndüm. Fakat anneme bir şey anlatamadım ona bir şey olacağından korktum."

SİMALARINI ASLA UNUTMAM!

Tecavüze uğrayan kız çocuğu Meram ise yaşadıklarını anlatırken çok zorlandı. Meram, Humus'a giderken gözaltına alınmış.

Devamını şöyle anlatıyor:
"Kent girişinde askeri güvenlik beni tutukladı. Onlardan biri bana, devrimcileri tedavi ettiğim gerekçesiyle arandığımı söyledi."
Ardından iki askerin tecavüzüne uğradığını aktarıyor. Meram, o iki kişinin simasını asla unutmayacağını söylüyor. Aşırı kanama geçirdiğini, fenalaştığını söyleyen Meram, "Kendimi bir hastanede buldum. Doktor aneme tecavüze uğradığımı haber verdi" ifadelerini kullandı.

İŞKENCE TECAVÜZE ŞAHİT OLDUM!

Rejimden kopan bir asker olan Samir de, askerlerin çocuklara yönelik işkence ve tecavüzlerine şahit olduğunu söylüyor. Samir, Humus'un kuzey kırsalında rejim güçlerine ait bir kontrol noktasında hizmet ettiği sırada, rejime bağlı unsurların kurbanlarını küçük yaşlarda olanlardan seçtiğine şahit olduğunu belirtti.
Eski asker, 'Bu kontrol noktasında bir çocuk ya da genç kızın tutuklanmadığı günler nadirdi' diyerek cinsel tacizlerin sıklığına vurgu yapıyor. Samir, çocuklara karşı işlenen cinsel tacizlerin genç kızlara karşı işlenenlerden daha fazla olduğunu anlatıyor.

UTANÇ DUYUYORUM

16 yaşındaki Muhammed de askeri bir güvenlik noktasında tutuklandıktan sonra tecavüze ve işkenceye maruz kaldığını söyledi. Muhammed olayı her hatırlayışında utanç hissine kapıldığını belirtti.
Muhalifler, askerlerin çocuklara tecavüz vakalarının çoğunun güvenlik noktalarındaki tutuklamaların ardından yaşandığını söylüyor.


Cumhuriyet


Posted: 08 Jun 2014 03:14 PM PDT

Hindistan'da bir bakanın, tecavüzü savunması ülkeyi karıştırdı.

Madya Pradeş eyaletinin İçişleri Bakanı Babubal Gaur tecavüz olayları hakkında, "Bu kadın ve erkeğe dayanan sosyal bir suçtur. Bazen doğrudur bazen yanlıştır. Şikayet olmazsa hiçbir şey yapılamaz" diye açıklama yaptı.

Bakana tepkiler çığ gibi büyürken, kadınlar protesto için yeniden sokağa çıkacak.

Hindistan'da son dönemde çok sayıda kadının tecavüze uğraması ülkede büyük protestolara neden olmuştu. Özellikle de iki genç kızın tecavüze uğrayıp ağaca asılması sadece Hindistan değil tüm dünyada tepki toplamıştı.

Cumhuriyet


Posted: 08 Jun 2014 03:12 PM PDT

Irak'ın kuzeyindeki Musul kentindeki saldırılarda son 24 saatte resmi olmayan rakamlara göre 165 kişi hayatanı kaybetti.

İlk saldırı dün Musul'un doğusundeki Bartallah köyünde 2 bomba yüklü araçla düzenlendi. Saldırı Şebek kökenli sivil yerleşim bölgelerini hedef aldı, 2 saldırı sonucu 5 kişi öldü 48 kişi yaralandı. Öte yandan Musul kent merkezinde Irak emniyet birimlerine ait binalar ve kontrol noktaları sözde Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) militanları tarafından saldırıya maruz kaldı. Işid'in resmi twitter sayfasından yapılan açıklamaya göre Musul'un farklı noktalarında emniyet güçlerine karşı düzenlenen saldırılarda en az 60 polis ve asker'in öldüğü iddia edildi, ayrıca çatışmalarda 40 askeri araçın yakıldığı ve 1 askeri Helikopter'in düşürüldüğü kaydedildi. Olaylarla ilgili Musul Anti Terör şubesi sözcüsü Sabah Numan'dan yazılı bir açıklama geldi, aralarında üst düzey bir üyenin de olduğu 30 Irak ve Şam İslam Devleti (IŞİD) mensubunun Musul'daki çatışmalarda öldürüldüğünü açıkladı.
Ayrıca IŞİD üyesi yüzlerce silahlı kişinin kentin Zehra ve Arpacı semtlerini kontrol almaya çalıştıklarını söyledi. Bunun sonucunda bölgede bulunan Irak Ordusu güçleriyle çatışmalar çıktı.

Cumhuriyet


Posted: 08 Jun 2014 03:08 PM PDT

Danimarka'nın başkenti Kopenhag'da geleneksel hale gelen karnaval etkinlikleri bu yıl da Rio'yu aratmadı. 32'inci kez düzenlenen karnavalda, Samba, Rumba müzikleri eşliğinde dans eden gruplar, Hojbroplads Meydanı'nda başlayarak, Köbmagergade Caddesi'nden geçip DG Byen'e yürüdü.

Kentin en işlek kesimlerinden biri olan Köbmagergade Caddesi'nden geçen karnaval gruplarındaki kadınlar arasında hamile olanlar dikkat çekti.

Brezilya, Arjantin, Kolombiya gibi ülkelerden gelen müzik gruplarının çaldıkları Samba, Rumba müzikleri eşliğinden ilginç, renkli giysileri ile birbirinden kıvrak danslar eden seksi kadınlar izleyenler tarafından beğenildi.

Şehirde alışveriş eden Danimarkalılar, turist ve göçmenlerde de dansçılara ayak uydurmaya çalıştı. Caddenin iki kenarını dolduran izleyiciler, ellerindeki cep telefonları, fotoğraf ve video kameraları ile en iyi görüntüyü yakalayabilmek için çaba harcadı.

3 gün sürecek karnavalın ikinci günü olan bugün de çocuklardan oluşan dans grupları Vesterbrogade Caddesi'nde bir yürüyüş yaptı.

Karnaval komitesi üyeleri, her yıl Alışveriş caddesi Stroget ve Faelledparken parkında düzenlenen karnavalın bu yıl DG Byen'de gerçekleştirildiğini belirterek, pazartesi günü, karnavala katılan dans ve müzik grupları arasında en iyilerinin belirlenerek ödül verileceğini söyledi.

Karnavalın ilk akşamı olan Cumartesi akşamı, katılımcı dans ve müzik gruplarının elemanları ile onları izleyenler sabahlara kadar dans edip eğlendi.

Geçen yıl yaklaşık 150 bin kişinin izlediği karnavalı bu yıl DG Byen'e alınmasına rağmen 100 bin civarında katılımcı beklendiği bildirildi. Kopenhag'taki Kültür belediye Başkanı Carl Chrisan Ebbesen, "Karnaval her yıl, çocuk yaşlı her kültürden, milliyetten insanları bir araya getiriyor" dedi.













Cumhuriyet



Posted: 08 Jun 2014 03:00 PM PDT

Fuat Avni, danışmanlarının yandaş medyanın gerçek tirajları hahhında bir rapor hazırlattığını yazdı. Danışmanların raporuna göre, 400 bin civarı olduğu söylenen Sabah gazetesinin gerçek tirajı: 118 bin

Yandaş Medya'nın manşetten verdiği haberlerin bile etkili olmadığı MİT Başkanı Fidan tarafından Başbakan'a iletilince, Erdoğan danışmanlarına bir rapor hazırlattı. Danışmanlar Başbakan'a bir rapor verdi. Danışmanların raporuna göre, 400 bin civarı olduğu söylenen Sabah gazetesinin gerçek tirajı: 118 bin
Diğer yandaş gazetelerin gerçek tirajları da rapora göre şöyle sıralanıyor:
Vakit: 44 bin
Akşam: 38 bin 500
Yeni Şafak: 31 bin
Takvim: 26 bin
Star: 19 bin 800
Milat: bin 100 adet satıyor.

Yandaş Medya'nın şişirdikleri traj rakamının da ayrı bir fırça konusu olduğunu belirten Fuat Avni, Erdoğan'ın, danışmanlar'ın verdiği traj raporuyla genel yayın yönetmenlerinin verdiği rapor arasındaki farkı görünce Genel yayın yönetmenlerini 'Size verdiğimiz bütün imkanlara rağmen ana akım medyanın yarısı kadar etkin değilsiniz' dediğini yazdı.

İşte Fuat Avni'nin iddiaları



Cumhuriyet


Posted: 08 Jun 2014 02:49 PM PDT
ABD'nin dünyaca ünlü Harvard Üniversitesi'nde insan derisiyle ciltlenmiş bir kitap bulundu. Kitap 19. Yüzyılın sonlarında basılmış.


Ruhun kaderi adlı kitabın 1930'dan beri üniversitenin kütüphanesinde durduğu tahmin ediliyor. Yazar Arsen Husse, kitabı 1880'lerin ortasında arkadaşı Doktor Ludovic Bulanda'ya vermiş. Bulanda da kitabı doğal nedenlerle ölen bir kadın hastasının derisinden kitabı ciltlemiş. "İnsan ruhuyla ilgili bu kitap insan derisiyle ciltlenmeyi hakediyordu" diye bir not da yazmış.

Kitabın Harvard Üniversitesi'nde bu formda yer alan tek kitap olduğu sanılıyor.

Kitapları insan derisiyle ciltleme pratiği bir hayli eski. Geçmişi 16. Yüzyıla kadar gidiyor.

19. Yüzyılda idam edilen çok sayıda suçlunun kadavraları bilime sunulduğu, ardından da kitap ciltçilerine verildiği biliniyor.

CNNTÜRK


Posted: 08 Jun 2014 02:47 PM PDT

Karaman Vali Yardımcısı Mustafa Sarıkaya, Twitter'dan Başbakan Tayyip Erdoğan'a yönelik hakaret mesajları yayımladığı yönünde bir gazetede haber çıkması üzerine görevinden uzaklaştırıldı.

Karaman Vali Yardımcısı Mustafa Sarıkaya sosyal paylaşım sitesinden Başbakan Erdoğan'a yönelik hakaret mesajları yayımladığı gerekçesiyle görevinden uzaklaştırıldı. Karaman Valiliği resmi internet sitesinden yapılan açıklamada, Yeni Şafak Gazetesi'nin bugünkü nüshasında Karaman Vali Yardımcısı Mustafa Sarıkaya'nın, sosyal paylaşım sitesi Twitter'da 'içiYORUM' kullanıcı adını kullanarak Başbakan Erdoğan'a yönelik hakaret mesajları yayımlandığına dair haber yer aldığı hatırlatıldı.

Valilikçe, Vali Yardımcısı Mustafa Sarıkaya hakkında görevinden uzaklaştırma işlemi uygulandığı belirtilen açıklamada, konunun soruşturulması için İçişleri Bakanlığı'ndan mülkiye müfettişi görevlendirilmesi talebinde bulunulduğu bildirildi.

Cumhuriyet


Posted: 08 Jun 2014 02:46 PM PDT

Lice'de çıkan olayların ardından HDP kritik bir karar daha aldı ve yarın İmralı adasına gideceklerini açıkladı.

HDP heyetinin Abdullah Öcalan ile görüşmek üzere yarın İmralı Adası'na gideceği açıklandı. HDP'den yapılan açıklamada, "Haftalık grup toplantımız, 10 Haziran 2014 Salı günü Lice'de yapılacaktır." denilirken Kemal Kılıçdaroğlu ile yapılması planlanan görüşme de iptal edilmişti.


Cumhuriyet


Posted: 08 Jun 2014 02:41 PM PDT

Genelkurmay Başkanlığı, Lice'de 2 kişinin öldüğü olaylarla ilgili bugün resmi internet sitesinden açıklama yaptı.

Genelkurmay Başkanlığı, Lice'de 2 kişinin öldüğü olaylarla ilgili bugün resmi internet sitesinden açıklama yaptı.

Açıklamada, "Bölücü terör örgütüne müzahir bir grup tarafından, Diyarbakır-Bingöl karayolunun emniyetinin sağlanması maksadıyla, Diyarbakır'ın Lice İlçesi Çalıbükü Mahallesi mülki sınırları içerisinde bulunan Kevribel Tepe'de konuşlu Jandarma Komando Timlerine, ses bombası, molotof kokteyli, El Yapımı Patlayıcı (EYP) ve havai fişek ile saldırılmış, eşzamanlı olarak grup içerisindeki bölücü terör örgütü mensubu üç şahıs tarafından unsurlarımıza ateş açılmıştır. Saldırı sırasında saat 18.15 sularında atılan parça tesirli EYP'nin patlaması sonucu, bir Jandarma Astsubayımız hayati tehlikesi olmayacak şekilde yaralanmıştır. Yapılan saldırıya unsurlarımız tarafından karşılık verilmiş, açılan karşı ateş sırasında, bölücü terör örgütünün şehir yapılanmasında faaliyet gösteren bir terörist mevzilere sızma girişimi esnasında yaralanmıştır.

Yaralı personelimiz ve terörist, saat 19.00'da helikopterle Diyarbakır Dicle Üniversitesi Hastanesi'ne sevk edilmiş olup, yaralı terörist hastanede vefat etmiştir. Personelimizin tedavisine Diyarbakır Asker Hastanesi'nde devam edilmektedir" denildi.

Genelkurmay Başkanlığı'nın açıklamasında olay yerine giden olay yeri inceleme ekiplerine ateş açıldığı belirterek, şöyle denildi:

"Bölücü terör örgütü mensupları tarafından; Diyarbakır İl Jandarma Komutanlığı'nca, Cumhuriyet Savcılığının talimatıyla olay bölgesine sevk edilen Olay Yeri İnceleme Timine saat 19.10 sularında, uzun namlulu silahlarla ateş edilmiştir. Olay yerinde yapılan inceleme neticesinde, içerisinde EYP, molotof kokteyli ve boş Biksi kovanı bulunan ve saldırıda yaralanarak vefat eden şahsa ait bir adet sırt çantası bulunmuştur. Olayların aralıklı olarak devam ettiği esnada, saat 19.30 sularında, bir şahıs, ateşli silah yaralanması nedeniyle, Kevribel Tepe bölgesinden 112 Acil Servisle, Lice Devlet Hastanesi'ne sevk edildiği öğrenilmiştir. Söz konusu yaralı şahıs, helikopterle Diyarbakır Dicle Üniversitesi Hastanesine sevk edilmiş olup, hayati tehlikesi bulunmaktadır. Bir grup vatandaş tarafından, 08 Haziran 2014 tarihinde saat 00.20 sularında, anılan bölgede yaşanan olaylarda vurulduğu iddiasıyla bir erkek cesedi Lice Devlet Hastanesi'ne getirilmiştir. Lice Cumhuriyet Savcısının talimatıyla, anılan şahsın, otopsi işlemleri, 08 Haziran 2014 sabahı, Malatya Adli Tıp Kurumu'ndan, Lice İlçesine gelen uzman personel tarafından yapılmıştır. (Ailesi tarafından, şahsın Malatya Adli Tıp Kurumuna götürülmesi engellenmiştir."


Cumhuriyet


Posted: 08 Jun 2014 02:30 PM PDT

İstanbul Çatalca ve Beylikdüzü'nde, ''Sadık Hoca'' olarak bilinen Süleyman Sandıkcı,onlarca kişiyi farklı vaatlerle dolandırdı.

Sandıkcı, annesinin rahatsızlığı için kendisine gelen şikâyetçi Nurcan Y.'yi taciz etti. Sabah'ın haberine göre; fındıktan çıkan cıvayı cin diye yutturarak, kadından 600 euro aldı.

SÖZLÜ TACİZE UĞRADI

Sandıkcı'ya, albüm çıkarmak ve şarkıcı Justin Bieber'la arkadaş olmak istediğini belirterek giden Elif A. ise "Bunu halledebilirim" diyen Sandıkcı'nın sözlü tacizine uğradı.

HAKKINDA 23 ŞİKAYET VAR

Sandıkcı ve yardımcısı Selma Bilgin, şikâyet üzerine gözaltına alındı. Tutuksuz yargılanmak üzere serbest kalan Sandıkcı hakkında "Dini inanç istismarı suretiyle dolandırıcılık ve cinsel taciz" suçlarından, diğer şüpheli Bilgin hakkında ise "Dini inanç istismarı suretiyle dolandırıcılık" suçlarından dava açıldı. Hakkında 23 şikâyet bulunan Sandıkcı'nın 144 yıla kadar, Bilgin'in ise 28 yıla kadar hapsi istendi.

Cumhuriyet


Posted: 08 Jun 2014 02:00 PM PDT

"Gözdağı" çabaları boşa

Gezi Direnişi hepimize çok şey öğretti. Umutlandırdı. Ardında toprağa düşmüş gencecik yaşamlar ve onun kat kat fazlası aralılar ordusu bıraktığı için üzdü de... Can Dündar "Gözdağı" belgeselinde işte o yaralılardan altısının hikâyesini anlatıyor. Gözlerini kaybetmiş gençlerin yaşadıklarını, umutlarını taşıyor.

"Bize reva görülen müdahaleye pişmanım. Onların adına pişmanım. Buna utanmamalarına pişmanım" diyordu dimdik kameraya bakan 18 yaşındaki Semih Sağlam. O gözlerden biri görmüyordu oysa ki, sadece eşitlik, özgürlük, kimsenin hayatına karışmadığı, ağaçların kesilmediği bir dünya istediği için ondan gözünün birini almışlardı. Ama o hâlâ dimdik, dümdüz görüyordu olanca çıplaklığıyla gerçeği. Sonra ötekine geçti kamera Volkan Kesanbilici'ye; "Pişman mısın, diye bana değil de beni vuran polise sormak lazım". Başka bir genç; 1 Haziran'da Gezi Parkı'na girdiğinde yaşadıklarını "Ağaçlara sarıldım. Bağırdım. Deli gibi birbirimize sarıldık" diye anlattı; henüz o coşkuyu yaşarken cep telefonuyla kendi gözünün kaybını çekeceğini bilmiyordu Okan Özçelik. Onlar ayrı yaşamlardan geçip, farklı yerlerden çıkıp Gezi Parkı'nda bir ağacın etrafında birleşmişlerdi. Polisin attığı plastik mermi ya da gaz kapsülüyle gözlerinden vuruldular. Can Dündar, "Gözdağı" belgeseliyle onların yolunu bir kez daha birleştirdi.

- Biraz geriye götüreceğim sizi ama her şeyin başladığı güne dönersek, Gezi Direnişi'nin ilk günlerinde koca bir yıl sönmeyecek, bütün ülkeyi etkileyecek bir isyanın başladığını düşünmüş müydünüz?

- Çadırlar kurulduğunda böyle büyük bir şeye evrileceğini herhalde hiçbirimiz göremedik. Sırrı Süreyya'nın müdahalesine kadarki aşamada daha çok bir avuç gönüllünün hassasiyeti gibi görülüyordu. Bunun bir çevre eylemi olmanın ötesine taşındığını, bir itiraza, isyana dönüştüğünü adım adım gördük. Köşeye sıkıştırılmış bir toplum can havliyle "Yeter artık, üstüme gelme" dedi. Kimisi politik bir dozla, kimisi tamamen kişisel itirazlarla oradaydı. Kimisindeki etnik, kimisindeki cinsel, kimisindeki özel hayata, kimisindeki toplumsal yaşama dair itirazlar, bir ortak paydada buluştu. Ateşe eli değmiş insanların ani refleksiyle ve can havliyle gerçekleştirdiği bir kendiğilinden itiraz hareketiydi.

- Siz de bu hareketi, polis saldırısında gözlerini kaybetmiş altı gencin üzerinden anlatan bir belgesel çektiniz. Neden bu yolu seçtiniz?

- Gezi'nin görmek üzerine bir eylem olduğunu hissettim. Birçok anlamda görmekten bahsediyorum; birincisi insanların gözbağları çözüldü ve herkes gerçeği fark etmeye başladı. İkincisi çok yoğun bir görüntüleme çabası vardı. Görmeye çalışan bir toplumun gözünden vurulma esprisi bana doğru bir bakış açısı gibi geldi. Yaklaşık 10 bine ulaşan yaralılar ordusuna da dikkat çekmek istedim. Görmeye çalışan bir toplumun gözünden vurulması ama gözlerini kaybetmiş insanların hâlâ hepimizden daha iyi görmesi bana belgesel için aradığım belkemiğini verdi.

- Belgesel Gezi'nin ilk 48 saatinden bir kesit sunuyor...

- Gezi henüz bitmemiş bir süreç. Ne söyleseniz iki hafta sonra bayatlayacak. O yüzden şiddetin en çok tırmandığı, ölü ve yaralı sayısının en çok olduğu, Gezi'nin birinci yıldönümü olarak anılan 31 Mayıs ve 1 Haziran'ı kesit olarak almak doğru geldi. Gezi sürecinde anlatılması gereken ne varsa, o 48 saat içinde var. Naif eylem, ardından gelen polis şiddeti, kitleselleşmesi, yurt ve dünya çapına yayılması, şiddetin tırmanması, dayanışma, Gezi'de doğan birlik ruhu, bunun bir isyana dönüşmesi... Çoğu insan da o 48 saatte yaralandı.

- Belgeseldeki altı genci, nasıl belirlediniz?

- Tamamen gözünü kaybedenlerin yanı sıra görme kayıplarını da katınca 25 kişi gözünden yaralanmıştı. 26. kişi geçen hafta Ankara'da gözüne darbe aldı. Biz, Gezi'nin 48 saatinde yer alanlara gittik tek tek, konuşmak isteyenleri bulduk. Bir de tabi görüntüsü olanlara öncelik tanıdık. Hepsi son derece büyük bir bilinç ve olgunlukla konuştu. Bu süreci mücadelelerinin bir parçasıymış gibi ele almaları, büyük bir umutla oradan çıkmaları hayranlık verici.

- Zaten belgeselde onların bu umutlu halleriyle bitiyor...

- Aslında biraz da bunu arzuladım. Gezi bir yenilgi gibi gösterilmeye çalışılıyor Başbakan tarafından. Yıldönümüne katılım azdı, bu iş kapandı deniyor, ama bugün polis kuşatması altında olsa da o park orada duruyor! Gezi'den bize kalan yıkılmamış bir park ve yıktırmayan bir halk. Toplum açısından bir özgüven, "Biz varız, kalabalığız ve bir arada olursak geriletebiliyoruz" duygusu; iktidar açısından da, "Bunlar var, kalabalık ve geriletebiliyorlar" korkusu bırakması.

- Ya sizin kişisel olarak edindiğiniz öğreti nedir Gezi'den?

- Gezi benim için kişisel olarak bir devir teslim töreni gibiydi. Oğlum 18 yaşında oldu ve onla ilk kez bir eylemi bu kadar paylaştık. Ben onu götürürdüm eylemlere, bu sefer o beni götürdü. Onla aynı şeyleri paylaşmanın keyfini, heyecanını, coşkusunu yaşadım; endişesini de tabii zaman zaman. Sonra o yaz birlikte bir kitap yazabilir miyiz, diye bir meşgaleye giriştik. Gezi derslerini herkes kendi gözlüğüyle yazsın, dedik. Ucundan başladık. Kitabın bir tarafından ben kendi deneyimimi, gördüklerimi, 68'in deneyimi ne getirmişti, 78'in acıları burada ne kadar vardı, onları yazacağım. Diğer tarafından o 18 yaş bakış açısıyla ne gördü orada, ne bekliyordu, onu yazacak. Notlarımız duruyor. Belki ilerde güzel bir kitaba dönüşür.

- Nasıl bir farklılık vardı?

- Mesela biz eylemde hiç eğlenmeyen bir kuşaktık. Ben burada eğlenerek eylem yapılabileceğini öğrendim. Mizahın bir silah olduğunu keşfettik.

- Gezi'nin 1. yılını kutladık. Polis şiddeti giderek tırmanıyormuş gibi geliyor bana.

- Benim Gezi'ye ilişkin umudum hiç azalmadı.

Resmi rakamlar 2.5 milyon insandan bahsediyor. Artan şiddeti iktidarın korkusunun alameti olarak görüyorum. Her şeye rağmen insanların nasıl cesaretle direnç gösterdiğini de geçen hafta sonu gördük. Cesaret tehlikeli bir virüs gibi toplumda yayılırken, karşı tarafta da bir korku dalgası yarattı. İstediğiniz kadar TOMA alın, polis sayısını arttırın, bunu önlemek artık mümkün değil.

Umut hep vardır

- Siyasetçilerin televizyonlardaki söylemleriyle "Gezi Medyası"na yansıyanları yan yana getirerek bir medya eleştirisi de yapmışsınız belgeselde.

- Gezi'nin cephelerinden biri de medyaydı. Medyada ağır kayıplara yol açtı. Kimimiz mesleğinden, kimimiz itibarından oldu, medya halkın gözünden düştü, ama Gezi birçok insana alternatif mecralar bulma, yaratma iştahı verdi. Bu belgesel o mecralardan biri. Sözünü söyleyecek ekran yoksa, kendi ekranını yarat; kanal yoksa işte Çapul TV var. Sosyal medyayı kullan gibi.

- Belgeselin yayılışı da yine Gezi'ye uygun bir şekilde ücretsiz yapılıyor.

- Gezi Parkı sınırları içinde para geçmiyordu ya, acaba paranın geçmediği bir şey yapabilir miyiz, diye düşündük. Belgeselin yapım süreci de tamamen gönüllülerle gerçekleşti. Hayalim Gezi Parkı'na çadır kurup montajı orada yapmaktı. Bir gün bunu Gezi'de izleyeceğimize de inanıyorum. Bir televizyon kanalında yayınlanması zaten zordu, sert bir belgesel, biplensin, karartılsın istemiyorum, Gezi kadar özgür olsun istedim. İnternetten gönüllülere çağrı yaptık; isteyen istediği yerde gösterebilir diye. İnanılmaz ilgi var. Sadece dün aynı anda Tunceli'de, İstanbul'da, Ankara'da gösterildi. Oslo'da, Sdyney'de, Toronto'da, New York'ta, Londra'da izlendi. Global ölçekte yayılmış bir Gezi ruhu var ve onlar bir kanalın müsadesine gerek duymaksızın kendi mecralarından izliyorlar. Gezi bize nasıl belgesel dağıtılacağını öğretti.

- Yayınlayabilecek kanal bulmak zor dediniz, gazeteciliğe, haberciliğe dair umudunuz var mı hâlâ?

- Umudunuz var mı diye biten sorulara hep ilke olarak evet, derim. Umudumu kesmemeye çalışıyorum. Kanallarda çalışan birçok arkadaşımız "Biz yayınlayamıyoruz, elimizde şöyle görüntüler var" diye bana geldi. Bu bir umut ışığı. Demek ki içeride hâlâ sağlam insanlar var. Mesele medyanın kuruluş sistematiğinde, sahiplik yapısında, iktidarla, sermayeyle ilişkisinde. Gezi aynı zamanda bunları sorgulamamız ve dönüştürmemiz için bir fırsat. Ben bunun olacağına inanıyorum. Bizler nasıl bir medya düzeni kurulması gerektiği konusunda fikir üretmek, bir araya gelmek, sendikalaşmak zorundayız. Sadece bir iktidar değişikliği beklemeyeceğiz, aynı şekilde kendi içimizde dönüşüm için ne gerekiyorsa onu yapacağız.


Cumhuriyet


Posted: 08 Jun 2014 12:52 PM PDT

PKK'nin şehir yapılanması KCK, Lice'de iki kişinin öldüğü olaylarla ilgili bir açıklama yaparak "Gençleri bu saldırılara karşı meşru savunmayı güçlendirmek için gerillaya katılmaya çağırıyoruz." dedi.

Diyarbakır'ın Lice ilçesinde güvenlik güçlerinin, bölgedeki kalekol inşaatlarını protesto için yol kapatan göstericilere müdahalesinde iki kişinin ölmesinin ardından PKK 'nın çatı örgütü KCK bir açıklama yaptı.

"Savaş hazırlıklarına karşı asla geri adım atılmayacak" denilen açıklamada "direnişin Türkiye 'nin her tarafında yükseltme" çağrısında bulunuldu ve gençlerin dağa çıkması istendi.

KCK'dan yapılan açıklamada özetle şöyle denildi:

AKP devleti baştan beri Önderliğimizin ve hareketimizin attığı tek taraflı adımlar ve gösterdiği fedakarlık karşısında hiçbir olumlu adım atmadığı gibi, sürekli bir kirli propaganda ve savaş hazırlığı içinde olmuştur. Bir taraftan sahte ve ikiyüzlü bir biçimde süreçten bahsederken, öbür yandan yüzlerce yeni karakol ve kalekollar inşa edip askeri amaçlı barajlar yapmıştır…

AKP iktidarının çözüm dediği oyalama, zaman kazanma, kamuoyunu yanıltma, yeri ve zamanı geldiğinde ise, her türlü kirli savaş yöntemlerini devreye koyarak, hareketimizi darbelemekten başka bir şey değildir. Çalıştay adı altında yaptığı toplantıların ne kadar ikiyüzlü, içerik ve samimiyetten uzak, sahte arayışlar olduğu ortaya çıkmıştır.

AKP, çocukları gerillaya katılan anneleri yönlendirmekle özgürlük hareketini baskılamayı ve toplumda kendine göre bir algı yaratmayı hedeflemektedir.

AKP elinde hiçbir silah olmadığı halde, tamamen sivil ve barışçıl gösteri yapan halkımızın geliştirdiği demokratik tepkilere dahi tahammül etmemiştir. AKP devletinin hiçbir katliam ve saldırısının karşılıksız kalmayacağını belirtirken, Lice şehitlerini Kürdistan'ın ve Türkiye metropollerinin her tarafında en geniş ve radikal serhıldanlarla sahiplenmeye çağırıyoruz.

Yeni karakolların inşa edildiği her yerde, halkımızı Lice de gösterdiği onurlu direniş ruhuyla serhıldanlara çağırıyoruz.

Özgür ve onurlu bir yaşam için, Kürt halkının kendi özgür geleceğini belirlemesi için, halkıyla birlikte, Önder Apo'yla özgürleşmesi için tüm Kürt gençlerini, genç kadınlarını ve oğullarını ve Türkiyeli devrimci gençleri gerilla saflarına katılmaya çağırıyoruz.


Cumhuriyet


Posted: 08 Jun 2014 12:49 PM PDT

OSMANİYE'de 3 yıl önce iç çamaşırıyla boğularak öldürülen 22 yaşındaki Esma Güven'in cinayet şüphelisi 28 yaşındaki Serkan Özder yakalandı. 140 kişiden alınan DNA örneği sonucu kimliği belirlenen şüpheli, suçunu itiraf ederek ilişkiye giremeyince Esma'nın kendisine hakaret etmesi üzerine iç çamaşırıyla onu boğarak öldürdüğünü söyledi.

Olay, 10 Eylül 2011 günü saat 23.50 sıralarında Osmaniye'nin Ahmet Yesevi Mahallesi Güney Çevre Yolu üzeri kireç ocağı mevkiindeki boş arazide meydana geldi. İddiaya göre Amanos Dağları'ndaki terörist faaliyetleri denetleyen askerler, boş arazide hareketsiz yatan birini görünce polisi aradı. Olay yerine gelen polisler, bir kadının çıplak halde cesedini buldu.

140 KİŞİDEN DNA ÖRNEĞİ ALINDI

Parmak izinden, öldürülen kadının, 'fuhuş yapmak, ruhsatsız silah taşımak, suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, uyuşturucu madde satmak ve kullanmak' suçlarından poliste kaydı bulunan Esma Güven olduğu belirlenirken, cesetten alınan biyolojik örnekler de Ankara Kriminal Polis Laboratuarı'na gönderildi. Yapılan incelemelerde Esma'nın tırnaklarında bir erkek DNA'sı bulundu. Cinayeti aydınlatmak için geniş çaplı bir araştırma yapan Cinayet Büro Amirliği ekipleri, Osmaniye merkez ve ilçeleri ile Hatay'ın Erzin ve Dörtyol ilçelerinden toplam 550 kişinin ifadesini aldı. Polis, şüpheli olarak değerlendirdiği 140 kişiden DNA örneği alarak yine Ankara Kriminal Polis Laboratuarı'na gönderdi.

Burada yapılan incelemelerde katilin Serkan Özder olduğu tespit edildi. Elazığ'ın Ağın İlçesi'nde bir inşaat firmasında çalıştığı belirlenen Özder, polis tarafından yakalanarak Osmaniye'ye getirildi. GBT ve UYAP sorgularında da çeşitli suçlardan 7 suç kaydı bulunan Serkan Özder suçunu itiraf etti.

İLİŞKİYE GİREMEYİNCE ÖLDÜRMÜŞ

Özder, ifadesinde olay günü Esma Güven'i motosikletiyle şehir merkezinden alarak ilişkiye girmek için olay yerine geldiklerini belirterek, "İlişkiye giremeyince bana hakaret etti. Ben de önce boğazını sıktım daha sonra da üzerinde bulunan iç çamaşırıyla boğdum. Üzerinden çıkardığı elbiseleri de çöp konteynerine attım" dedi.

Olayın meydana geldiği arazide yer göstermesi yaparken cinayeti soğukkanlılıkla anlatan Özder, sevk edildiği Osmaniye Adliyesi'nde nöbetçi mahkemece tutuklanarak cezaevine konuldu.

DHA


Posted: 08 Jun 2014 12:40 PM PDT

MSP'nin CHP koalisyonu ve af yasası, MSP içerisindeki ilk iç kavganın önünü açtı.

14 Ekim 1973 seçimlerinde MSP büyük bir sürpriz yaptı ve 48 milletvekiliyle Meclis'e girdi. Senato seçimleri sonucunda ise 3 senatörlük kazandı. Bülent Ecevit ise aynı seçimlerde CHP'yi birinciliğe taşıdı. Eski Bakan Şevket Kazan, kendisinin de siyasete adım attığı o seçimleri şöyle yorumluyor: "Beklenmedik bir zamanda gerçekleştirmek istediğimiz hizmetleri gündeme getirme imkânı, fırsatı bulduk. Bizim hedefimiz ikiye ayrılıyordu. Önce manevi kalkınma. Bunun yanında bir de maddi kalkınma."

O seçimde CHP de 185 milletvekilliği kazandı ve birinci parti oldu. Ancak bu tek başına iktidar için yeterli değildi. Yaşanan onca tartışmanın ardından Ecevit 26 Ocak 1974'te Erbakan'la koalisyon hükümetini kurdu. Gazeteci Fehmi Çalmuk, koalisyona giden yolu şöyle anlatıyor: "MNP kapatıldıktan sonra işin rengi şu; devlet, laikliğe karşı eylemlerden dolayı kapattığı bir siyasi partiyi, CHP ile koalisyon ortağı yapmak istiyor. Hatta ben bunu Erbakan Hoca ile de konuştum. Hatta kendisinin askerlerle bağlantısını da Ecevit sağlıyor."

Süleymancılar ve Nurcular CHPMSP iktidarı boyunca bu ittifaka mesafeli durdu. Bu tavrı doğrulayan MNP'nin ilk Genel Başkanı Süleyman Arif Emre, "Şöyle mantık yürütüyorlardı; Said Nursi, sağ iken bize dedi ki 'DP'yi destekleyin' öyleyse o vefat ettikten sonra biz de onun gösterdiği yoldan gideceğiz diye kanaat ortaya koydular ve bazıları AP'yi desteklediler" diyor.

MSP'nin CHP ile koalisyonu ve arkasından Mayıs 1974'te gelen af yasası, MSP içerisindeki ilk iç kavganın da önünü açtı. MSP içerisindeki Nurcular, "komünistlerin salıverilmesini" istemiyordu. Onlara göre, af yalnızca dini propagandadan yatanları kapsamalı, "komünizmi getirme" düşüncesi ve eylemini cezalandıran maddeler kapsam dışında tutulmalıydı.

Çalmuk'a göre af tartışması Nurcularla Milli Görüşçüler arasında yaşanan en önemli siyasi kırılma noktalarından biriydi. Sonuçta, Genel Af Kanunu'na MSP'li 20 milletvekili ret oyu verdi, 141 ve 142 mahkûmları af dışı kaldı. Bunun üzerine Ecevit af konusunu Anayasa Mahkemesi'ne götürdü ve mahkemenin kararıyla, bu maddeler de kapsama alındı.



3 kişilik özel ekip

Dönemin Adalet Bakanı Şevket Kazan, parti içerisindeki Nurcuları ikna etmek için kendisinin de özel bir çalışma yaptığını şöyle anlatıyor: "Bizim grupta meşhur on dört vardı. Bunlar o müzakerelerde dediler ki 'Efendim böyle böyle bizim Af Kanunu çıkarma yetkimiz yoktur.' Yani dini açıdan değerlendiriyorlar... Hoca üç kişiye görev verdi. Bir tanesi bendim, bir çalışma başlattım. Önce kanuna göre suç olup İslamda suç olmayanları ayırdım. Sonra bunların nasıl af kapsamına alınacağının yollarına baktık. Bütün şıkları inceleyerek af kanununu hazırladık. Hemen her suçu affın kapsamına soktuk. Bir maddeyi affın kapsamı dışında tuttuk. Onda da devlete karşı isyan vardı. Onu daha sonra Ecevit Anayasa Mahkemesi'ne götürdü."

Ülke af gündemiyle çalkalanırken Kıbrıs harekâtı geldi ancak Ecevit'in karizmasını artıran bu olay bile hükümetteki ayrışmayı önleyemedi. Ecevit, 18 Eylül 1974'te CHP-MSP hükümetinin istifasını verdi.



Nakşibendileri deviremediler

Hükümet belirsizliği sürerken, MSP'de de "aile kavgası" başladı. Kasım 1974'te yapılan kongrede partinin Nurcu kanadı, Nakşibendi ağırlığını kırmaya çalıştı ancak başarılı olamadı. Ecevit'in istifasının ardından başlayan hükümet bunalımı ancak 12 Nisan 1975'te sona erdi.

Demirel'in başbakanlığında AP, MSP, MHP ve CGP, I. Milliyetçi Cephe Hükümeti kuruldu. Erbakan partide bir uzlaşma olması amacıyla, Nurcuların önderi Tevfik Paksu'yu, Çalışma Bakanı yaptı. Ancak MSP'deki Nurcu-Nakşi ayrışması giderek derinleşti. MSP'nin 24 Ekim 1976 tarihli kongresine de Nakşibendiler damga vurdu. Hemen ardından Paksu ile MSP'li TBMM Başkanvekili Rasim Hancıoğlu, partiden istifa etti. İstifaların arkası çorap söküğü gibi gelmeye başladı.

Gün geçtikçe partiden uzaklaşan muhalif milletvekilleri, Erbakan'a gönderdikleri mektupta "Mümin yalan söylemez düsturunu ihlal ettiniz" diyerek kılıçları çekti. Mektubun ardından MSP'deki Nurcu-Kadiri-Nakşibendi ittifakı bozuldu. Art arda partiden istifa eden vekiller kâğıt üstünde kurulan Nizam Partisi'nde buluşuyordu.



Yıldızımız barışmadı

Dönemin en önemli siyasi aktörlerinden eski Bakan Şevket Kazan, Nurcu ayrışmasını "Gittiler, rahatladık" diye yorumlarken şunları söylüyor: "Yıllarca AP bünyesinde siyaset yapmış olan bu insanlar MSP'ye alışamadılar. 1977 seçimlerinde 14 Nurcu arkadaş seçime 5 kala ayrıldılar. İki tanesi istifa ediyor. Ertesi gün bir iki tanesi daha gidiyor... Yani partiyi yıprata yıprata istifa ettiler. Ondan sonra bizim bunlarla yıldızımız barışmadı."

Kavganın alevlendiği günlerde, Yeni Asya gazetesi, MSP'li Bakan Korkut Özal'ın "içki içerken" çekildiği savunulan bir fotoğrafını bile yayımladı. Yeni Asya cemaati, bu yayınların ötesinde gruplar halinde köy köy, ev ev dolaşıp AP'yi öven, CHP ve MSP'yi yeren propagandalara başladı.



Bağımsızlığını ilan ediyor

Bu zamana kadar MSP'lilerin tam desteğini alan, maddi açıdan güçlenen, başka cemaatlerden de taraftar kazanan Gülen, 1977'de cemaatini Yeni Asya'dan ayırdı. Cemaatlerin, mevcut düzene karşı, ideal düzeni savunan yapılar olarak ortaya çıktıklarına işaret eden ODTÜ Felsefe Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yasin Ceylan, güçlenen bu yeni cemaatin yapısını şöyle anlatıyor: "Cemaatler hep mevcut sisteme karşı daha iyi bir sistemi İslam adına savunduklarını söyleyen yapılar olarak ortaya çıkmışlardır. Fethullah Gülen cemaati, ilk kez devleti değiştirmeye çalışmakla birlikte, devleti destekleyen hatta onunla özdeşleşen bir yapıya dönüştü. Cemaatin zaten işleyiş tarzı da geleneksel cemaatlere benzemiyor. Bunlar, tabanda halkı kazanıp bir güç oluşturmak yerine bizzat devletin kurumlarına sızmaya başladılar."

Nurcu kavgasıyla yıpranan MSP, 1977 seçiminde milletvekillerinin yarısını kaybederek, ancak 24 milletvekilliği kazanabildi. Aynı seçimde CHP oyların yüzde 41.8'ini alarak tarihinin en büyük başarısını gösterdi. İktidardaki CHP, iki sene içinde yıprandı. Demirel, bu kez MSP'nin desteğiyle azınlık hükümeti kurdu. Erbakan 70'li yılların sonunda yeniden toparlanmaya başladı. Özellikle 1979'da İran'daki İslam devrimi tabanı hareketlendirdi.

Erbakan'ın yaptığı çıkışlar da kemik bir seçmen kitlesi oluşturmaya başlıyordu. MSP bir kanattan, Gülen cemaati bir kanattan büyüyordu. Cemaat, Şubat 1978'de, meşhur "ağlayan çocuk" resmiyle yayına başlayan ve "Sızıntı" adını taşıyan dergiyi çıkarmaya başladı. Ama Gülen, bir süre sonra MSP ile ters düşmeye başladı.



Gülen-Evren kol kola

12 Eylül 1980'de tüm planlar altüst oldu... MSP, 12 Eylül yönetimi tarafından diğer partiler gibi kapatıldı. Erbakan, 15 Ekim 1980'de 21 MSP yöneticisiyle birlikte tutuklandı. Siyasiler 10 yıl siyaset yapma yasağı almıştı...

12 Eylül, İslamcı çevrelerde başta büyük tedirginliğe yol açsa da Kenan Evren, yurt gezilerinde yaptığı konuşmalarda ayetler, hadisler okuyor, İslamı övüyordu. Din eğitimi zorunlu hale geliyor, felsefe dersi seçmeli oluyordu. Gülen, yeni yönetimle arasını bozmamak için onlara sıcak mesajlar gönderiyordu.

1 Ekim 1980'de Sızıntı dergisinde Gülen'in imzasıyla yayımlanan "Son Karakol" başlıklı yazısında, "Ümidimizin tükendiği yerde, Hızır gibi imdadımıza yetişen Mehmetçiğe bir kere daha selam duruyoruz" diyordu.

Gülen, ertesi ay da "Merhamet" başlıklı başyazıyla darbecilere çağrıda bulunarak "hem deli hem de kanlı"ya merhametin "mazlumlara" karşı korkunç bir merhametsizlik olacağını savunuyor ve "adalet tevzii vazifesini" (adalet dağıtma görevini) üstlenenlerin, "müteyakkız" (uyanık, tetikte) olmaları gerektiğini söylüyordu.

Araştırmacı yazar Faik Bulut, siyaseti tırpanlayan darbeye karşı Gülen'in bu tutumunu şöyle niteliyor: "Gülen çok kuvvetli bir devletçidir. Fakat hem militarizme yatkın hem de katı devletçidir. Özellikle bu darbe ya da sıkıyönetim dönemlerinde çok sıcak bakar. Cemaat, pragmatist olma anlamında reel politikayı iyi takip eder. Erbakan ise yine devletçidir, fakat Erbakan'ın militarizmi Kemalist ve laik ağırlıklı bir militarizm, askerciliği değil, Osmanlı askerciliğidir."



ANAP'la yeni sayfa

Darbeden üç yıl sonra siyasi partilerin kurulmasına izin verildi. O partilerden birisi de Turgut Özal'ın ANAP'ıydı... Özal'ın arkasında da yine geniş bir cemaat- tarikat yelpazesi vardı. Gazeteci Fehmi Çalmuk, o yelpazeyi şöyle tarif ediyor: "ANAP'ın kuruluşuyla Türkiye'de hatırı sayılır cemaatlerin hepsi, İskenderpaşa dışında hepsi ANAP'ı desteklediler."

6 Kasım 1983'te ANAP büyük bir çoğunlukla tek başına iktidar oldu. MSP yöneticileri ile birlikte Ankara'da Merkez Komutanlığı Tutukevi'nde on ay tutuklu kalan Erbakan ise beraat edip hapisten çıkar çıkmaz yeni parti için harekete geçti. Kendisi siyasi yasaklı olduğu için bir grup arkadaşına 19 Temmuz 1983'te Refah Partisi'ni kurdurttu. Ama RP, MGK'den aldığı veto yüzünden 6 Kasım 1983 seçimlerine giremedi.

Özal iktidarı da cemaatler ve tarikatlar için rahat bir dönem oldu. Gülen de, hakkında açılan soruşturmalardan Özal sayesinde kurtulduktan sonra yoluna daha güçlü bir şekilde devam etmeye başladı.



'Doçentlik tezi ANAP profesörlüğü AKP'

"Gülen'in doçentlik tezi Anavatan Partisi, profesörlüğü Ak Parti'dir" diyen gazeteci Fehmi Çalmuk, Gülen'in atılım dönemini şöyle anlatıyor: "O zaman çok ciddi güçlenmiştir. 1980'den önce dershane aracılığıyla yürütülen eğitim çalışmaları, Özal'la birlikte özel okullara evrildi."



Cumhuriyet


Posted: 08 Jun 2014 12:32 PM PDT

AKP, 28 Şubat döneminde türban nedeniyle üniversiteden atılan ancak daha sonra çıkarılan eğitim affından yararlanıp eğitimini tamamlayanlara KPSS'siz memur olma kıyağı hazırlıyor. Düzenlenmenin taşeron ve maden ile ilgili torba yasaya eklenmesi bekleniyor. Ancak kıyak sadece türbanlıları kapsayacak. Aynı dönemde üniversiteden herhangi bir nedenle atılan diğer yurttaşları kapsamayacak. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Başörtüsünden dolayı kızlarımız okulların kapısından atıldılar. Şimdi kızlarımız başörtüsüyle okullarına rahatlıkla giriyorlar. Daha da iyi olacak" demişti.

AKP hükümeti, Soma faciasının ardından hazırlanan madencilik ve taşeron çalışma ile ilgili yasa taslağına bir düzenleme daha eklemeye hazırlanıyor. Düzenlemeden, 28 Şubat 1997'de kılık kıyafet nedeniyle yani türban gerekçesiyle üniversiteden atılan, ancak eğitimini daha sonra çıkarılan aftan yararlanarak tamamlayanlar yararlanacak. Bu kişiler devlet memuru olmak isterlerse KPSS'ye girmeyecek. Bu kişilerin başvuracağı kurumlar, ihtiyaçlarına göre yazılı ve sözlü sınav yapacaklar.

Düzenlemeden, aynı dönemde kılık kıyafet dışında bir nedenle üniversiteden atılanlar yararlanmayacak. Türbanlıların bu ayrıcalıktan yararlanmaları için YÖK'ten "Kılık kıyafet mevzuatına aykırı hareket ettiği gerekçesiyle atıldığını" belirtir bir belge almaları gerekecek. Böylece bu kişilerde memur olmak için gereken 40 yaş barajı da aranmayacak.

'Daha iyi olacak' demişti

Sık sık "Başörtüsünden dolayı kızlarımız okulların kapısından atıldılar. Mücadelemizi sabırla yürüttük, şimdi kızlarımız başörtüsüyle okullarına rahatlıkla giriyorlar. Daha da iyi olacak, bu ülkenin normalleşmesi lazım" açıklamasını yaparak birçok kişinin 28 Şubat mağduru olduğunu anlatan Başbakan Tayyip Erdoğan'ın aksine, bu düzenlemeden yararlanacakların sayısının 50-100 kişi olduğu belirtiliyor.


Cumhuriyet


Posted: 08 Jun 2014 12:31 PM PDT

Konya'da Selçuk Üniversitesi'nde Doç.Dr. Celalettin Öztürk'ü boğazını keserek öldürdüğü iddiasıyla tutuklanan Prof.Dr. Ahmet G.'nin, Cumhuriyet Savcılığı'ndaki ifadesinin ardından tutuklanma talebiyle mahkemeye sevk edilirken, ''Ne yapalım, hayırlısı böyleymiş'' dediği öğrenildi.

Geçen pazartesi günü cinayeti işlediktenh sonra bir otele yerleşen Prof. Dr. Ahmet G.'nin burada, yakalandığı perşembe gününe kadar otelden çıkmadığı ve en iyi ağır ceza avukatını bulmak için araştırma yaptığı öğrenildi. Dün adliyede yaklaşık 8 saat sorgulanan Prof. Dr. Ahmet G.'nin tutuklanma talebiyle mahkemeye sevk edildikten sonra, ''Ne yapalım, hayırlısı böyleymiş'' dediği ileri sürüldü. Mahkemede ifadesi tamamlanan Prof.Dr. Ahmet G., 'Kasten adam öldürme' suçundan tutuklanarak, cezaevine kondu.

Cinayetin ardından emeklilik dilekçesini üniversite yönetimine sunduğu öğrenilen Prof.Dr. Ahmet G.'nin dilekçesinin Sosyal Güvenlik Kurulu'na gönderildiği bildirildi. Eşi Mühendislik Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Handan G.'nin de geçen çarşamba günü rapor aldığı ve önümüzdeki hafta içi göreve başlayacağı öğrenildi.

SEKRETER İKİNCİ EVLİLİĞİNİ YAPMIŞ

'Cinayete iştirak suçundan' gözaltına alınan çıkarıldığı mahkemece 'adli kontrol' kararıyla serbest bırakılan sekreter Asuman S. de evinine kapandı, basın mensuplarının görüşme talebini reddetti.

İkinci evliliğini yaptığı öğrenilen Asuman S.'nin, cinayetin ardından Prof. Dr. Ahmet G. ile buluştuğu öne sürülürken, ifadesinde cinayetle bilgisinin ve ilgisini olmadığını söylediği iddia edildi.

Olay, geçen pazartesi günü Selçuk Üniversitesi Mühendislik Fakültesi'nde meydana geldi. Mühendislik Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Handan G.'nin eşi 1 çocuk babası 55 yaşındaki Kimya Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ahmet G., Çevre Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi 2 çocuk babası 42 yaşındaki Doç. Dr. Celalettin Özdemir'i, ilgi duydukları sekreter 1 çocuk annesi 35 yaşındaki Asuman S. nedeniyle tartışma sonucu odasında boğazından keserek öldürdü. Özdemir'in cesedi olaydan 2 gün sonra kendisinden haber alamayan ailesinin fakülte yönetimini bildirmesi ve kilitli olan odasından koku gelmesi sonucu bulundu.

DHA


Posted: 08 Jun 2014 12:20 PM PDT

İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu, 3. havalimanıyla ilgili twitter hesabında mesaj paylaştı.

İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu, "Uçuyooor, uçuyooor İSTANBUL uçuyooor.150 milyon yolcu kapasiteli Dünyanın en büyük havaalanı temeli atıldı. Hayırlı olsun, yakalayana aşk olsun" yazdı.


DHA


Posted: 08 Jun 2014 12:15 PM PDT

Türkiye Barolar Birliği Başkanı Prof.Dr. Metin Feyzioğlu, muhalefet partilerinin çatı aday formülünün, çift aşamalı seçimleri incelemeden, mantığını ve matematiğini anlamadan öylesine söylenmiş tehlikeli bir öneri olarak değerlendirdi.

Bandırma Belediye Başkanlığı'nın düzenlediği 25'inci Kuşcenneti Kültür ve Turizm Festivali kapsamında düzenlenen, 'Hukuk Devleti ve Demokrasi' konulu panele, Türkiye Barolar Birliği Başkanı Prof.Dr. Metin Feyzioğlu, konuşmacı olarak katıldı. Konuşmasına sıcak nedeniyle, "Cübbemi değil ceketimi çıkartarak başlıyorum" diyerek başlayan Prof.Dr. Feyzioğlu, cumhurbaşkanlığı konusunda sürenin hızla işlediğini, ancak sürecin hızlı bir şekilde işlediğini göremediğini söyledi.

'ARKADAŞLARLA İSTİŞARE EDERİM'

Muhalefet partilerinin çatı aday formülünü çift aşamalı seçimleri incelemeden, mantığını ve matematiğini zerre kadar anlamadan, öylesine söylenmiş çok tehlikeli bir öneri olarak görüyordüğünü söyleyen Prof.Dr. Feyzioğlu, "Cumhurbaşkanlığı, düşünerek olacak bir şey değildir. Siyasi partilerin aday göstermesi gerekiyor. Benim böyle bir düşüncem yok. Bana böyle bir teklif gelmedi. Gelirse, ne 'evet' deme ne de 'hayır' deme hakkım var. Ben bir kadronun başıyım. Bugüne kadar kararlarımı kendi başıma vermedim. Arkadaşlarımızla istişare eder 'evet' ise 'evet'tir 'hayır' ise 'hayırdır' İnsanların belli anlardan sonra kendi gelecekleriyle ilgili karar verme yetkisini, kadrolarına ve halka devredeler" dedi.

DHA


Posted: 08 Jun 2014 12:11 PM PDT

Başbakan Erdoğan ve Bilal Erdoğan, Halk Arenası sunucusu Uğur Dündar hakkında suç duyurusunda bulundu.

Halk Arenası sunucusu gazeteci Uğur Dündar'a Başbakan Erdoğan ve oğlu Bilal Erdoğan tarafından dava açıldı. Haberi bugün köşesinden duyuran Dündar, "Çağ­rı gel­di, de­ğer­li avu­ka­tım İs­ma­il Yıl­ma­z'­la bir­lik­te ifa­de ver­mek için sav­cı­lı­ğa gittik. Baş­ba­kan Er­do­ğan ve oğ­lu Bi­lal, hak­kım­da şi­ka­yetçi ol­muş­lar" dedi.

NEDEN DAVA AÇTILAR?

Erdoğan ve oğlu Bilal Erdoğan'ın Uğur Dündar'a "CHP Li­de­ri Ke­mal Kı­lıç­da­roğ­lu­'nun Mec­li­s'­te yap­tı­ğı bir ko­nuş­ma­yı alın­tı­la­yıp ken­di­le­ri­ne ha­ka­ret edildiği" iddiasıyla dava açtığı öğrenildi. Kılıçdaroğlu o konuşmasında Suu­di Ara­bis­ta­n'­dan TÜR­GE­V'­e ge­len 99 mil­yon, 999 bin 990 do­lar­lık pa­ra iddiasını anlatmıştı.

KAMUOYUNA AÇIKLAMA YAPSINLAR

Dündar yazdıklarını ve Burak Erdoğan ile ilgili de ortaya çıkan ses kayıtlarını hatırlatarak, "Burak Erdoğan'ın özel yaşamı, İsviçreli kadın arkadaşı falan beni zerrece ilgilendirmiyor. Ama kardeşiyle birlikte yaptıkları gizemli İsviçre seyahatleri fena halde ilgimi çekiyor. O nedenle savcılığa suç duyurusu yapmalarını değil, kamuoyuna net bir açıklamada bulunmalarını bekliyorum!" ifadelerine yer verdi.

Cumhuriyet


Posted: 08 Jun 2014 12:03 PM PDT

Ala, sadece azınlıkları değil, tüm nüfusun 'kodlarla' tanımlı hale getirildiğini açıkladı.

İçişleri Bakanı Efkan Ala'nın, CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün'ün soru önergesine verdiği yanıt, Türkiye'de tüm yurttaşların George Orwell'in ünlü romanı "1984"teki gibi"kodlanarak" fişlendiğini ortaya koydu. Ala, Türkiye'deki "azınlık" statüsündeki yurttaşların "soy kodu" ile ilgili kodlandığı iddialarına ilişkin sorusu üzerine, "sadece azınlıklar değil, tüm nüfus kodlarla tanımlı" yanıtını verdi.

CHP'li Aygün, özellikle azınlıklara yönelik "fişleme" iddialarını soru önergesi ile Meclis gündemine taşıdı. Nüfus kayıtlarında "Rumlar 1, Ermeniler 2, Yahudiler 3, Süryaniler 4 ve 'diğerleri' başlığı ile 5 kodu" verildiği yönünde iddialar bulunduğunu belirten Aygün, "Azınlık statüsündeki toplumsal kesimlerin soy kodu" ile kodlanmasının ne zamandan beri yapıldığını ve "diğerleri"ni kimlerin oluşturduğunu sordu. Kodlamanın gerekçesini ve kodlar ile tanımlanan yurttaşların devlet kademelerinde görev ve derecelendirme verilirken bu "kodlardan yararlanılıp yararlanılmadığı" konusunda da bilgi isteyen Aygün ayrıca, "Devlet nezdinde toplumsal azınlık statüsünde bulunmayan toplumsal kesimlere yönelik bir doklama sistemi var mıdır?" sorusuna yanıt istedi. İçişleri Bakanı Ala, soru önergesine verdiği "tek cümlelik" yanıtta ise "kod" uygulamasını doğrularken, bunun 1999'dan bu yana uygulamaya konulan MERNİS kapsamında yapıldığını belirtti. Ala'nın, "Kod uygulaması sadece azınlıklar için yapılan bir uygulama değildir. MERNİS ile birlikte tüm nüfus olay bilgileri kodlarla tanımlı hale getirilmiştir. Her nüfus olay bilgisinin sayısal (Kod) karşılığı mevcuttur" diyerek uygulamayı olağanlaştırması dikkat çekti.

İçişleri Bakanı, fişlemeyi kabul etti, 'adres güncellemesi için yaptık' dedi

Fişlemeye itiraf gibi savunma

İçişleri Bakanı Efkan Ala, bakanlığın YÖK aracılığıyla yurtlarda kalan öğrencilerin isim ve kimlik numaralarının toplandığını doğruladı. Ala, "fişleme" eleştirilerini beraberinde getiren uygulamanın "Yurtlarda kalan öğrencilerin adrese kayıt sistemine dahil edilmesi amacıyla" yapıldığını savundu. Konuyu TBMM gündemine taşıyan CHP Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek ise "İçişleri Bakanlığı öğrencileri fişlemek için bilgi istemekte ve bunu da adres kayıt sistemi ile açıklamaya çalışmaktadır. YÖK de bu illegal isteği tüm üniversitelere yollayarak illegal işe ortak olmaktadır" dedi.

Gezi Parkı eylemlerine katılan bazı öğrencilerin kaldıkları yurtlarda fişlenmeleri ve yurtlarından atılmaları kamuoyunda tartışma yaratmıştı. Ardından Başbakan Tayyip Erdoğan'ın, kızlı-erkekli öğrenci evlerine müdahale edeceklerini açıklamasıyla birlikte çeşitli kentlerde öğrenci evlerine yönelik polis baskınlarının örnekleri gündeme gelmişti. Tüm bu tartışmalar ardından Cumhuriyet'in ulaştığı bir belge, öğrenci yurtlarında kalan tüm üniversitelilerin tek tek fişlendiklerini ortaya çıkarmıştı.

İçişleri Bakanlığı Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü, 23 Ağustos 2013'te YÖK'e gönderdiği yazıda, öğrenci yurtlarının adresleri ile bu adreslerde kalan öğrencilerin bilgilerinin toplanmasını istemişti. YÖK ise yazıyı 6 Eylül'de "ivedi" notuyla tüm üniversitelere göndermişti. Yazıda istenen bilgilerin "yürütülmekte olan bir çalışmaya esas olacağı" gibi muğlak bir ifadeye yer verilmesi tartışmaları da beraberinde getirmişti.

Konuyu TBMM gündemine taşıyan CHP'li Dibek, dönemin İçişleri Bakanı Muammer Güler'e "Yürütülmekte olan çalışma nedir? Bakanlığınız somut gerekçe olmaksızın yurtta kalan öğrencilerin bilgilerini hangi mevzuat hükümleri çerçevesinde talep etmektedir?" sorularını yöneltmişti.

Dibek'in bu sorularına yanıt, yeni Bakan Efkan Ala'dan geldi. Ala, öğrenci bilgilerinin yurtlarda kalan öğrencilerin adres kayıt sistemine dahil edilmesi ve diğer adres bilgilerinin güncellenmesi amacıyla istenildiğini savundu.

'İstek illegal, YÖK suça ortak'

Bakan'ın verdiği yanıta tepki gösteren Turgut Dibek, "Resmi yazıda 'yürütülmekte olan bir çalışmaya esas olacağı' denmektedir. Adres Kayıt Sistemi resmi bir sistemdir ve resmi yazıda belirtilmesinde bir sakınca yoktur. İçişleri Bakanlığı öğrencileri fişlemek için bilgi istemekte ve bunu da Adres Kayıt Sistemi ile açıklamaya çalışmaktadır. YÖK de bu illegal isteği tüm üniversitelere yollayarak illegal işe ortak olmaktadır" dedi.


Cumhuriyet


Posted: 08 Jun 2014 11:59 AM PDT

Başbakan Erdoğan, hazırlanan 25 Aralık fezlekesi hakkında yeni bir çarpıcı bir ayrıntıyı açıkladı.25 Aralık fezlekesi hakkında konuşan Başbakan Erdoğan, "Üzerinde durdukları şahıs, malum gazetenin abonesiyse fezlekeye almıyorlar, gazeteyi almıyorsa fezlekeye alıyorlar." dedi.

Başbakan Erdoğan , Haliç Kongre Merkezi'nde Türkiye İhracatçılar Meclisi 21. Olağan Genel Kurulu'nda konuştu..

Erdoğan'ın konuşmasının satırbaşları şöyle:

Salı günü 2014'ün ilk çeyrek büyüme oranları açıklanacak. İhracat ve büyümedeki olumlu seyirle birlikte ekonominin diğer alanlarındaki güzel gelişmelere şahit oluyoruz. İstanbul Borsası 2013'ün Mayıs ayında tarihinin en yüksek seviyesine ulaşmıştı.

Mayıs'ın sonunda başlayan malum sokak eylemleri, Aralık ayındaki darbe girişimleri borsayı düşürdü. Hükümetimizin dik duruşu ekonomimizin sarsılmasını ve zarar görmesini önledi. Dün İstanbul Borsası ilk kez 1 senede 80 bin seviyesinin üstüne çıktı. merkez bankası Rezervleri geçen yıl Mayıs ayında 135 milyar dolar seviyesini gördü. Son bir yıl içinde dalgalanan rezerv son aylarda yeniden artmaya başladı. Bu sene tekrar 131 milyar dolar seviyesini gördük.

'GEZİ NEDENİYLE FAİZLER YÜKSELDİ'

Gezi olayları nedeniyle faiz yükseldi ve bir ara yüzde 12'lere çıktı. Şu anda bu faiz oranı düşüş eğiliminde ve yüzde 8'lere kadar geriledi. 12 yılda 8 seçim yaşadık. Mali disiplinden asla taviz vermedik. Büyüme ve istikrarda oldukça başarılı bir seyir izliyoruz.

2008 küresel krizinin ardından gelişmiş ekonomilerin tersine büyümemiz devam etti. İşsizlikte bırakın artış düşüş eğilimi devam ediyor. Bütün engelleme çabalarına rağmen Türkiye 2023 hedeflerine doğru ilerliyor. Son 12 yılda Türkiye ekonomisi çok ciddi sınavlardan geçti.

Darbe girişimleri ekonomi için imtihandı. Bunlardan başarıyla çıktı. Danıştay saldırısı, Gezi olayları, 17 ve 25 aralık darbe girişimleri, terör saldırıları.. Bunlar ekonomi için zorlu bir imtihandı. Bunları geride bıraktık. Kriz ve kaos birileri için çok ciddi rant kaynağı haline gelmişti. ABD sarsılırken Türkiye de bununla beraber batacak diye manşetler atanlar oldu. Şahsım 'Bu kriz Türkiye'yi teğet geçecek' derken dalga geçenler oldu. Ama dediğimiz gibi oldu.

Çeteler, mafyatik örgütlenmeler milletin alın terini gasp ettiler. Seçkinci zümrelere milletin alın terini hortumla akıttılar. Sermaye çevrelerinin emir ve talimatlarıyla hareket eden belli çevreler var. Hiçbir zaman doğruyu yansıtmadılar. Milletin heyecanını yok eden başlıklarla çıktılar.

Dünyada muhalefet çoğu yerde iktidarın karşısında olmayı kendisine görev telakki etmez. Ülkem bundan ne kazanır diye hesap yapar. Oturur, iktidara desteğini verir. Ülkemizde güzel bir tezgah kurulmuştu. Hiçbir darbe girişiminde bu çarkın parçaları zarar görmemiştir. Enflasyon yükselmiş, kazanan bunlar olmuştur.

Bu ülkede yatırım yapanların sayısını arttırdık. Anadolu sermayesi denilen yeni bir oluşumun çıkışını sağladık. Sermayenin belli ellerde toplanması değil dağılmasını sağladık. Benden bize geçiş çok önemliydi. Biz dediğimiz anda, bunu başardığımız anda Türkiye'yi tutabilene aşk olsun 3 Kasım'dan çıkan sonuç şudur: Artık herkes kazanacak.

O günlerde bir gazete 3 Kasım sonuçları için 'Anadolu ihtilali' diye başlık atmıştı. 79 yılda 6100 km bölünmüş yol vardı. 12 yılda 17 bin km bölünmüş yol inşa ettik. Bu yollar bizden önce neden inşa edilmedi? Milleti daracık yolarda karda kışta ölüme mahkum ettiler. Yol için kullanılması gereken parayı da yüksek faize de peşkeş çektiler

Ha söyleyeyim. Şu andaki faiz politikasından memnun musunuz? Ben değilim. Allahtan piyasa faizi kendisi oluşturup olgunlaştırıyor. Piyasanın olgunlaştırdığı faiz MB'nin çok önünde.

Avrupa dün yarım puan düşürdü. Piyasalardaki gelişmeyi görüyorsunuz. Olumlu gelişti. Yatırımcı bu ülkede adımını atacaksa düşük faizle atacak. Yüksek faiz yatırımcının cesaretini ortadan kaldırır. Gelişmiş ülkelere bakıyorsunuz. ABD'de bir puan, Japonya'da eksi, İsrail'de hakeza. Bizde niçin bütün masraflarıyla 13-14-15'lere çıkıyor. Böyle şey olmaz.

Finansmanın maliyeti ne kadar düşerse yatırım bu ülkede o kadar artar. 2 kere 2 dört… Her bir puana ödediğimiz faiz yılda 2.5 milyar dolar. Biz bunu ödemek mecbur değiliz. Bunun getirisini ve olmadığı takdirde kaybının ne olduğunu da düşünün.

Gezi'deki gençlerin o çirkin görüntülerini aldılar, dünyaya ülkede kaos var gibi servis ettiler. Ne oldu onlar evine döndü. Ama fabrikadaki işçi, ihracatçı aylar boyunca bunun bedelini ödemek zorunda kaldı. Ama biz o dönemde dimdik durmasaydık ödenen bedel daha ağır olacaktı.

Mısır, Suriye, Ukrayna'yı görüyorsunuz. Gençler evlerine döndü. Arkalarında enkaza dönmüş bir ülke ve binlerce ölü bıraktı.

Ukrayna'da sosyal medyanın tahriklerine kapılıp sokağa çıkan gençler evlerine döndü ama arkada çok ağır bir fatura kaldı.

O günlerde dimdik durmasaydık şu anda eski Türkiye'de yaşıyor olacaktık. Aynı senaryoyu 17 ve 25 Aralık'ta yaşadılar. Bir dosya ile ortaya iddialar attılar. Halkbank'la ilgili hesapları vardı onu görmeye kalkıştılar.

'VATAN HAİNLERİ'

3. havalimanı ile ilgili hesapları vardı. Onun hızını kesmeye kalkıyorlardı. Eğer hızımızı kesebiliyorlarsa kessinler. Şimdi saat 4'te gidip temel atacağım. Hızlı treni provoke etmeye kalktılar. 250 noktada kablolar kesildi. Ha bu bunu durduracak mı? Hayır. Ama bu ülkede bu tür vatan hainlerinin olduğunu görmeniz için bunu söylüyorum.

Paralel yargı da aynısını yaptı. Ammenin, kamunun, bu milletin.. İdari yargı yardımcı olmaya çalışan bir oluşumdur. Ama bunlar hep önünü kesmeye çalıştılar. Marmaray'da da yaptılar bunu. Öyle de olsa böyle de olsa gecikmeyle de olsa yaptık. Kötü mü oldu? Dünya şu anda bizi konuşuyor. 3. Köprü'nün de önünü kesmeye çalışıyorlar.

Yeni Başbakanlık binası yapıyoruz

Ankara'da Başbakanlık binası yapıyoruz. Çünkü mevcut Başbakanlık binası bize yetmiyor. Başbakanlık binasının dünyada yeri, unutulmazlığı olması lazım. Ben de dedim ki ''Biz orayı bitireceğiz, Başbakanlık oraya taşınacak. Bunun önüne geçemezsiniz." Her şeye uygun, yasalara uygun yola çıkıyorsun, birileri çıkıp önünü kesiyor. Halkbank büyüdüğü için hedef yapıldı.

'TIR'LAR NEDEN DURDURULUR?'

Adana'da çevrilen TIR'ları bu ülke henüz sorgulamadı. Bir ülkenin istihbarat teşkilatının Suriye'ye yardım taşıyan TIR'ları neden durdurulur? Neden bunlar dünya ile paylaşılır. Burada amaç ne? Türkiye'nin bu yardım operasyonundan Türkiye düşmanları dışında kim rahatsız olur.

'BURADA İLK KEZ AÇIKLIYORUM'

Burada ilk kez açıklıyorum. 25 Aralık'ta hükümeti yargılamak için kullanılacak fezlekede kriter olarak malum bir gazetenin aboneliğini kullanıyorlar. Abone değilse zanlı olarak belirtiyorlar. Benim çalışma arkadaşlarımı duydukları kinden dolayı o dosyaya koyuyorlar.

Bunların belgeleri var. Hepsi ortaya çıkacak. Malum gazete sahte ihbar mektuplarıyla senaryo yazıyor.

AVRUPA'DA PLATO HAZIR

Bir Avrupa ülkesinde hazırlıklar yapılıyor. Platolar hazır. Artist arıyorlarmış bana benzer. Buldukları anda çekime başlayacaklar. Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde piyasaya sürmek. Hayırlı olsun. Reklamın iyisi kötüsü olmaz. Kaçıp saklandıkları inlerde her birini bulup adalete teslim edeceğiz. Bu darbe giirşiminin içinde kim varsa her birinden bunun hesabını soracağız.


Cumhuriyet