GÜNDEM


More

Sözcü Haber

Unknown on : 28 Ocak 2017 Cumartesi 0 YORUMLAR
Unknown
ETİKETLER :

Sözcü Haber


Reina'nın durumu ne olacak?

Posted: 27 Jan 2017 04:33 AM PST




Tam da yeni yıla girmiştik. Güzel umutlarımız, hayallerimiz vardı. 2017 tüm sıkıntılarımızı unuttuğumuz bir yıl olacaktı. Ama yeni yıla girdiğimiz ilk saatlerde umutlarımız bir anda yok oldu.

 Korkunç bir olay yaşadık. Dünyanın tanıdığı, bildiği Reina'ya bir cani girdi ve umutlarımızı yok etti. Hâlâ yaralar sarılamamış ve birçok şey normale dönememişken o cani "Bugün olsa yine yaparım" diyerek insanları daha da yaraladı.


Peki o olaydan gece hayatı ne kadar etkilendi? Ve tabii herkesin merak ettiği konu: Reina açılacak mı? Tüm merak edilenleri sormak için Reina'nın ortağı Ali Ünal'ı aradım.Olayın ertesinde konuştuğum gibi sesi çok kötü geliyordu. Ruh hali hâlâ kötü durumda. Ama sorularıma yanıt verdi. 


Nasılsın Ali?

Nasıl olayım. O kadar müşterimiz, personelimiz öldü. Nasıl olayım? Azılı teröristler hepimizi mahvetti. Uyuyamıyorum. Kendi acımız büyük ama onu bir kenara bıraktık. Cenazeler, yaralıların aileleri. Hepsine ulaşıyoruz. Ulaşmaya devam ediyoruz.

Herkesin merak ettiği ve konuştuğu konu şu: Reina açılacak mı?

O kadar insanın öldüğü yerde eğlence satmak istemiyorum. Orada tekrar müzik çalıp insanları ağırlayamam. Caniler yüzünden dünyanın her yerine cenaze yolladık. 

Bir o kadar da yaralı var. Dünyanın en büyük markalarından biri Reina. Bu markayı yaratmışız, evet bu markanın yaşaması lazım ama bize 'Yaşatın' diyen de olmadı.

Kimi kastediyorsun, devlet büyükleri mi? Turizm bakanı mı?

Mehmet Koçarslan'ı arayan oldu mu bilmiyorum ama beni arayan olmadı. Evet Turizm Bakanlığı'ndan bile arayan olmadı.

Peki sizin şahsi fikriniz nedir?

Neticede ben kapıdaydım. Ateş açıldı. Düştüğümü görünce öldüğümü düşündü. Ben orada arkadaşlarımı ve müşterilerimi kaybettim. Ben o metrekarede o işi yapamam. Mehmet Koçarslan yapar mı yapamaz mı bilemem.

Peki tamamen bırakacak mısın bu işleri?

Hayır, mecburen yapacağım. Bu işi yapıyorum, bu işten anlıyorum. Bu işten para kazanıyorum. Yiyecek içecek sektörü ile ilgili her şeyi yapıyorum. Düğün-davet yapıyorum. Büfe de işletebilirim. Ama Reina'yı o arazide yapmak istemiyorum.

Doktordan yardım alıyor musun?

Uyuyamıyorum ama her zaman ilaca karşı bir insanım. Doktorun vereceği ilaçlar belli. Bir şekilde üstesinden geleceğimi düşünüyorum. Ailem ve sorumlu olduğum insanlar var. Gözümün içine bakan yüzlerce personelim var. Ailem dışında bakmam gereken insanlar var.

Mekânın içi ne durumda?

Açıyorum desem bu akşam açarım. Bu konuda bir sorun yok. Sorun bizim ruh halimizde ve psikolojimizde. Orada ölen insanlar gözümün önünde duruyor. Orada nasıl müzik çaldırırım?

O geceden birkaç görüntü yayıldı ve herkes hâlâ o görüntüleri konuşuyor.
Ben ne tek kare fotoğraf çektim ne de çekilmesine izin verdim. Tek aldığım görüntü üzerime ateş açıldığı anın görüntüsü. Onu da kendim için aldım. Sürekli bakıyorum.

 Esin yaşadığıma sevinemiyorum, o kadar ağır bir şey ki. Bir tek oğlum için seviniyorum yaşadığıma, çocuğum babasız büyümesin. Tadım yok. Yediğim içtiğim de belli değil. Şu an sadece nefes alıyorum. 

Peki Reina başka yere açılır mı?

Başka yerde belki ama o metrekarede Reina açılmayacak. Açılsa bile içinde ben olmayacağım. Maddiyatı geçtim artık bu başka bir durum.

Torun bakan büyükanneye verilecek maaş belli oldu

Posted: 27 Jan 2017 04:27 AM PST


Torununa bakan büyükanne ne kadar maaş alacak?

Kamuoyunda büyük yankı uyandıran 'Büyükanne Projesi'nin Şubat ayında başlayacağını söyleyen Bakan Müezzinoğlu, büyük annelere asgari ücretin yüzde 30'u gibi bir rakamın ödeneceğini açıkladı.

Emekliler için promosyon konusunun haftaya netleşmiş olacağını söyleyen Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, "Promosyon bildiğiniz gibi Başbakan'ın açıklamasıyla yılsonu itibariyle deklare edildi. Özel ve kamu bankalarıyla yaptığımız görüşmeleri son aşamaya getirdik. salı ya da Çarşamba imza atacağız. 600 milyon promosyon için 20 gündür çalışıyoruz. Önümüzdeki hafta protokolü imzalayacağız" açıklamasını yaptı.

İLK ETAPTA BEŞ BİN AİLE

Kadın istihdamıyla ilgili olarak, yarı zamanlı çalışma hakkını getirdiklerini söyleyen Müezzinoğlu, "Yarı zamanlı çalışmanın yönetmeliğini hazırlarken, karşımıza yönetmelik dinamiklerini belirlerken bir özel sektörde yarı zamanlı çalışmayı iki boyutlu getirdik. Biri günün biri haftanın yarı zamanı. İlkinde öğle öncesi ya da sonrası. Çalışan anneler için servis sorunu yaşanabilir. Sabah gitti öğlen nasıl dönecek? "Bir gün gitsin, bir gün ara versin" dedik. "Öğleden sonra gitti, sabah gitmedi" gibi durumlarda kadın istihdamında olumsuzluğa sebep olacak diye İSO'da yaptığımız toplantılarda gündeme gelince "Ailede bir büyükanneden istifade edilebilir mi?" önerisi geldi. Bunun üzerinde istişareler yaptık" dedi.

Konuyla ilgili protokolün salı ya da çarşamba imzalanacağını söyleyen Bakan Müezzinoğlu, "Bir anne yarı zamanlı çalışarak maaşı yarıya inmesin, maaşını tam alabileceği çalışmasını devam ettirsin, evladıyla olan hukukunu da ailesiyle değerlendirsin. Biz de büyükanneye bir destek verelim ki kadın istihdamını teşvik edelim. Bunun için pilot uygulama çalışmalarını başlattık. İSO ile hedefimiz 1 milyon aileydi. Şimdilik 5 bin aileyi planlıyoruz. 1 sene boyunca uygulama değerlendirmesi yapacağız. Bu projenin kalıcı olup olmayacağını 1 sene sonra netleştireceğiz. Önümüzdeki hafta protokolleri imzaladıktan sonra Şubat sonuna kadar talepleri alacağız. Kriterlere uygun ailelerle projeyi başlatacağız" diye konuştu.

ANNENİN MAAŞI 2 ASGARİ ÜCRETİ GEÇMEYECEK

65 yaş kriterinin olacağını kaydeden Müezzinoğlu, şunları söyledi: Emekli veya değil, o hizmeti vermesinin karşılığında bir destek olacak. Büyükannenin ekonomik koşulları bizim gündemimiz dışında. Büyükannenin, çocuğuna bakıyor mu bakmıyor mu, sağlık koşulları yeterli mi çocuk için. Hekim raporuna göre karar verilecek. Bir de hak etme taleplerinde annenin asgari ücretin 2 mislinden fazla maaş almıyor olması. 4 asgari ücret düzeyinde maaşı olan aileden ziyade, iki asgari ücreti geçmeyecek şekilde dengelenecek. Anne talep ediyor, annenin maaşı 2 asgari ücreti geçmeyecek. Büyükanneye net asgari ücretin yüzde 30'u gibi ücret düşünüyoruz. 65 yaşı düşünüyoruz ama kararı vermiş değiliz.

BÜYÜKANNEYE 420 LİRA

Son rakamlara göre net asgari ücret bin 404 lira. Bakan Müezzinoğlu, büyükannelere net asgari ücretin yüzde30'u kadar verileceğini söyledi. Hesaplamalara göre büyükannelere 420 lira gibi bir rakam ödenecek. Annenin maaşı ise iki net asgari ücreti geçmeyecek. Yani annenin maaşı 2 bin 808'in üzerinde olmayacak. Müezzinoğlu, büyükanneler için yaş kriterinin 65 yaş olarak düşünüldüğünü söyleyerek, "Çocuğun kimin evinde bakılacağı ailenin özel koşullarına bağlı. İki ya da üç çocuk içinse ayrı rakam yok. Her aileye tek maaş verilecek" dedi.

5 İLDE DENEME

İstanbul ve Bursa'da pilot uygulama yapılacağını dile getiren Mehmet Müezzinoğlu, "Biz Kayseri, Denizli, Konya'yı da ilave etmeye çalışıyoruz. İl dağılımları da Pazartesi netleşecek. 5 bin aileye destek yapacağız. Paydaşlardan talepler geliyor. Daha farklı noktalarda uygulayacağız. Değişik illerden gelen talepleri inceleyeceğiz" diye konuştu.

Osmanlı'nın ABD'ye yardımı belgelendi

Posted: 27 Jan 2017 04:25 AM PST


Sağlık Bilimleri Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Cevdet Erdöl, "2. Abdülhamid Han'ın yapmış olduğu bu insani yardımın belgelerini Osmanlı Arşivleri'nde bulduk ve kamuoyu ile paylaşıyoruz" dedi

Sağlık Bilimleri Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Cevdet Erdöl, 2. Abdülhamid'in orman yangınları nedeniyle mağdur olan Amerikan halkına gönderdiği yardımın belgesini Osmanlı Arşivleri'nde bulduklarını kaydetti.

Sağlık Bilimleri Üniversitesinden yapılan yazılı açıklamaya göre, Yıldız Arşivleri'nde bulunan Sadaret makamına yazılı evrakta, ABD'ye 300 Osmanlı lirasının gönderilmesinin Sultan 2. Abdülhamid'in emri olduğu ve emrin acilen yerine getirilmesi isteniyor. İkinci belgede ise New York Belediye Başkanının, 2. Abdülhamid'e gönderdiği yardım nedeniyle teşekkür ettiği belirtiliyor.

Erdöl, yardımın, Sultan 2. Abdülhamid'in insani diplomasiye verdiği önemin göstergelerinden biri olduğunu ifade ederek, şunları kaydetti:

"Amerika 1894 yılında büyük bir orman yangını felaketi yaşar. Minnesota ve Wisconsin bölge halkı bu yangın nedeniyle zor günler geçirir. Yangın haberini alan dönemin Osmanlı Padişahı Cennetmekan Abdülhamid Han, bölge halkına insani yardım olarak 300 Osmanlı lirası gönderir. O gün o parayla İstanbul'un en gözde semti Bebek'te yaklaşık 60 orta halli ev alınabiliyordu. Abdülhamid Han'ın bu insani yaklaşımı sonrasında tüm Amerika gazetelerinde Abdülhamid Han'dan övgüyle söz edilmiştir. 2. Abdülhamid Han'ın yapmış olduğu bu insani yardımın belgelerini Osmanlı Arşivleri'nde bulduk ve kamuoyu ile paylaşıyoruz."

2. Abdülhamid'in ve Osmanlı'nın yürüttüğü insani diplomasiyi bugün Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın sürdürdüğünü kaydeden Erdöl "Köken, inanç, dil ve meşrep ayrımı gözetmeden, sadece kendi vatandaşlarının değil, dünyada kendine uzanacak bir yardım eli arayan tüm mazlumların ve mağdurların yanında olan bir Cumhurbaşkanımız var. Sayın Cumhurbaşkanımız, mazlum milletlerin ortak değeridir. Abdülhamid Han dönemini iyi anlayıp bugün Sayın Cumhurbaşkanımıza sahip çıkmak necip milletimiz için tarihsel bir görevdir" değerlendirmesini yaptı.

Arşivden çıkan yazı şöyle:

"Amerika'nın kuzeybatı tarafındaki ormanların yanmasından dolayı zarar görenlere yardım için Osmanlı Hükümeti tarafından 300 lira gönderilmesi Sultan II. Abdülhamid'in emri gereğidir. Emir Maliye ve Hariciye Nezaretlerine tebliğ edilmiştir. Emrin acilen yerine getirilmesi hususunda yazılan 9 Eylül 1894 tarih ve 1775 numaralı Sadaret tezkeresi üzerine havale edildiği Muhasebe'den yazılan derkenardaki bilgi üzerine, söz konusu meblağın ödenmesi için Maliye Nezareti tarafından işlemde bulunulması tabiidir. Ancak Dahiliye Nezareti bütçesine dahil edilen atiyye tertibi bitmiştir. Bu yüzden bahse konu olan meblağın bu seneki bütçe açığına ve tertibi fazlasına ilave edilerek karşılanması hususunda izin vermenizi talep ediyoruz. 20 Eylül 1894"

Osmanlı'nın Washington Büyükelçiliğinden gönderilen ikinci belge ise "Washington Büyükelçiliğinden gelen 225 numaralı telgrafın tercümesidir. New York Belediye Başkanı, orman yangınlarında zarar görenlere yardım amacıyla Sultan 2. Abdülhamid tarafından ihsan edilen paradan dolayı teşekkürlerini padişah hazretlerine arz edip bildirmemi rica etti. Amerika gazetelerinin hepsi bu ihsandan bahsediyorlar." ifadelerine yer veriliyor.

Atatürk'ün bilinmeyen özellikleri

Posted: 27 Jan 2017 03:18 AM PST


1. "Ata" lafını sevmezdi

"Atatürk" lafını ilk kez dönemin Türk Dil Kurumu Başkanı bir konuşmasında kullanmış, Mustafa Kemal'de çok beğenerek soyadı olarak almıştı. Kendisine "Ata" diye hitap edilmesinden hiç hoşlanmazdı.

2. En sevdiği yemek kuru fasulye ve pilavdır.

Manastır Askeri Lisesi yıllarından kalan bir alışkanlıkla hayatı boyunca en sevdiği yemek kuru fasulye ve pilav olarak kaldı. Tatlıya düşkün değildi ama canı istediğinde çok sevdiği gül reçelini tercih ederdi.

3. En büyük hayali dünya turuna çıkmaktı
Ömrü yetseydi bir dünya turuna çıkıp Türk dili ve tarihi üzerindeki çalışmalarını genişletmek en büyük hayaliydi.

4. Başucu kitabı Çalıkuşu'ydu
Binlerce kitabı vardı. Ama bunların arasında bir tanesini hayatı boyunca hatta cephede bile başucundan ayırmadı. Reşat Nuri Güntekin´in ünlü "Çalıkuşu" romanını hep yanında taşır, her gün rast gele bir yerinden acar, birkaç sayfa okurdu.



5. Kabul salonundaki at yavrusu
Atlardan sonra en sevdiği hayvan köpekti. "Fox" adını verdiği köpeği, Gazi`nin yatağının ayak ucunda uyurdu. Hayvanlara düşkünlüğü o dereceydi ki bir gün misafirlerinin de görebilmesi için yeni doğmuş bir tayla annesinin Çankaya Köşkü kabul salonuna getirilmesini bile emretmişti.

6. Tam bir salon adamıydı
En sevdiği dans valsti. Müzik zevki çeşitlilik gösteriyordu. Klasik Batı müziği dışında Anadolu ezgilerini de severek dinlerdi.


7. Gömleklerinin tümü beyazdı
Gömleklerinin hepsi beyazdı. Bu gömlekler ilk yıllarda İsviçrede özel olarak dikilirken sonra yerli malı kullanma kampanyasına öncülük edebilmek için Beyoğlunda bir terziye diktirilmeye başlanmıştı.

8. Lacivert takım elbise giymezdi
Takım elbiselerinin tasarımlarını hep kendisi çizerdi. Lacivert takım giymeyi sevmezdi.

9. Beden ölçüleri
Boyu 1.74 idi. Hayatinin son dönemlerine kadar 76 olan kilosu hastalığının ilerlemeye başlamasıyla 46´ya kadar düşmüştü. 43 numara siyah rugan ayakkabı giyerdi.

10. Rumeli şivesi
Özenli ve temiz bir Türkçe konuşurdu. Ancak bazı kelimeleri Rumeli şivesiyle telaffuz ederdi.

11. Hazin bir hikaye
Hayatında bir dönem çok önemli yer tutan Mustafa Kemal'in evlenmesinden sonra hayatına trajik bir şekilde son veren Fikriye Hanımın mezarının nerede olduğu bilinmiyor.

12. Cumhurbaşkanlığından sıkılıyordu
Hayatının çoğunu geçirdiği savaş cephelerinden sonra Cumhurbaşkanı olarak geçirdiği yıllar ona bir tecrit yaşantısı gibi geliyor, çok sevdiği halkından ve sade bir vatandaş yaşamından uzaklaştığını düşünüyordu.

13. Papa'nın elçisine kendi elleriyle kıyafet hazırlatmıştır
Kıyafet Kanunu çerçevesinde tüm din adamlarının dini kıyafetleriyle sokağa çıkmaları yasaklanınca, Monsenyör Roncalli`ye kendi terzisi Kemal Milaslı eliyle bir koleksiyon hazırlattı.

14. Kendi başına traş olmazdı
Sabah kahvaltılarıyla arası hiç hoş değildi.Yataktan kalkar kalkmaz odasındaki divanın üzerine bağdaş kurarak oturur, günün ilk kahvesini sigarasını içerdi. Bir özelliği de kendi kendine tıraş olmamasıydı.


15. Düzen takıntısı vardı
Evinde, çevresinde hatta konuk olduğu evlerde bile eğri duran eşyaları düzeltmeden rahat edemezdi.

16. Hoşgörülüydü
Köylünün birinin gazete kağıdına sardığı tütünü içmeye çalışırken eli yanmış, "Alın bunu kendi içsin" diyerek Atatürk`e küfretmişti. Mahkemeye çıkarılacaktı. Atatürk olayı dinledikten sonra "Onu mahkemeye vereceğinize doğru dürüst sigara içmesini temin edin" dedi.

17. Sigara pazarlığı
Hastalığının başlangıcında kendisini muayene eden Dr. Fissinger günde kaç paket sigara içtiğini sormuş, Atatürk "sekiz" demişti. Doktor bunu günde iki pakete indirmesi gerektiğini söyleyince gülümseyerek cevap vermişti: "Ben zaten iki paket içiyorum. Bundan sonra bunu sizin izninizle yapacağım".

18. "Bu nasıl halkçılık?"
Bir sabah milletvekilleri ile trene binmişti. Kondüktörün milletvekillerinden bilet parası almamasına şaşırmış nedenini sormuştu. Trenin milletvekillerine bedava olduğunu öğrenince epey sinirlenmiş, "Ne de güzel halkçılık ama" demişti.

19. "Laiklik adam olmaktır!"
İlk mecliste bir oturum sırasında üyelerden biri laikliğin ne manaya geldiğini anlamadığını söyleyince Gazi çok sinirlenmiş ve elini kürsüye vurarak bir din bilgini olan üyeye cevap vermişti: "Adam olmak demektir hocam, adam olmak!"

20. Kurbanları bağışlardı
Gittiği yurt gezilerinde kendisi için kurban edilen hayvanlara bakamaz böyle durumlarda sırtını döner yada kesilmelerini engellerdi.

21. Yabancı dile meraklıydı
Askeri lisede öğrenmeye başladığı Fransızca´yı sonraki yıllarda geliştirdi. Zengin bir kelime bilgisi vardı. Konuşurken araya Fransızca sözcükler de eklerdi.

22. Fasulyesine poker oynardı
Kumardan hoşlanmaz ama arkadaşlarıyla fasulyesine poker oynardı. Oyun sonunda kazandıklarını iade ederdi.


23. Kan görmeye dayanamazdı
Cephelerde düşmanla göğüs göğüse savaşmış biri olarak en ilginç özelliği savaş meydanları dışında kan görünce fenalaşmasıydı.

24. Kulakları duyan tek kişi
Fransız tarihçisi Herriot Ankara'ya geldiğinde Gazinin kulaklarının duyuyor olmasına şaşırmış anılarında bunu esprili bir dille anlatmıştı: "T.C`de bir tane kulakları duyan kişi var onu da Cumhurbaşkanı yapmışlar".

25. Bir ricası baş tacıdır
Bir gün halk arasında dolaşırken çarşaflı bir kadına rastlamış, "Hafız Hanım benim hatırım için başındaki örtüyü acar mısın?" diye sormuştu. Kadın baş örtüsünü açarak, Atatürk`ün önünde eğildi ve ellerini öptü.

26. Bilardo ve yüzme sevdası
Sportmen kişiliği vardı. Her gün at biner, yüzmeye gider ve bilardo oynardı.

27. En başarılı olduğu ders matematikti
Eğitim hayatı boyunca en başarılı dersi matematikti. Pozitif bilimlere ilgisi hayatı boyunca sürdü.

28. Yağcılara çok kızardı
Yağcılara çok kızardı. Bir akşam sofrasında kendisine gereksiz şekilde iltifat eden Abdülhak Hamit`e müdahale etti.

29. Son yılbaşı gecesi
1937yi 1938e bağlayan son yılbaşı gecesini Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras ile baş başa geçirmişti. O gece dolabındaki bazı elbiseleri bakana hediye etmişti.

30. Köşkteki güvercinlik
Kuşları çok severdi.Çankaya Köşkü`nde özel bir bakıcının ilgilendiği güvercinliği vardı.

15 tatil ne zaman bitiyor? Okullar ne zaman açılacak?

Posted: 26 Jan 2017 10:39 PM PST

2016-2017 eğitim öğretim yılının ilk dönemi 20 Ocak'ta sona erdi. Peki 15 tatil ne zaman bitiyor? Okullar ne zaman açılacak?

"Okullar ne zaman açılıyor?" sorusu tatil yapan öğrencilerin merak ettiği konular arasında. Milli Eğitim Bakanlığı'nın (MEB) çalışma takvimine göre 19 Eylül 2016 tarihinde başlayan 2016-2017 eğitim öğretim yılının ilk dönemi 20 Ocak 2017 tarihinde sona erdi. Yaklaşık dört ay süren ilk dönem sürecinin ardından tatil sevincini yaşayan öğrenciler, "Okullar ne zaman açılıyor?" sorusuna yanıt arıyor. Peki 15 tatil (sömestr) ne zaman bitiyor? Okullar ne zaman açılacak? İşte cevabı...

OKULLAR NE ZAMAN AÇILIYOR?

Öğretmenler ve öğrenciler için birinci kanaat dönemi 20 Ocak 2017 tarihinde sona erdi. 15 gün sömestr tatilinin mutluluğunu yaşayan öğrenciler ikinci dönemin ne zaman başlayacağı sorusuna yanıt arıyor. MEB'in yayımladığı 2016-2017 iş takvimine göre yarıyıl tatili, 3 Şubat 2017 tarihide sona erecek. İkinci kanaat dönemi ise 6 Şubat 2017 Pazartesi günü başlayacak.


ZAYIF KARNENİN NEDENLERİ NELERDİR?

Dersler ve sınavlarla geçen yoğun bir dönemin ardından milyonlarca öğrenci Cuma günü karne heyecanı yaşayacak. Karnedeki zayıf notların çocuktaki mental bir problemin habercisi olabileceğine dikkat çeken uzmanlar, öğrenme güçlüğü ve dikkat eksikliği gibi sorunların okul başarısını olumsuz etkileyebildiğinin altını çiziyor.

Çocuk ve Ergen Psikiyatristi Dr. Emel Sarı Gökten, zayıf notlarla dolu bir karnenin çocuktaki mental sorunların habercisi olabileceğini söyledi. Bu durumun anne ve babalar için bir uyarı işareti olması gerektiğini kaydeden Gökten, "Kırıklarla dolu bir karne her zaman çocuğunuzun sadece tembellik ettiğini ve dersleri sevmediğini göstermez. Bazen bu durum anne ve babalar için bir uyarı işaretidir. Çünkü birçok mental problem çocuğun ders başarısını olumsuz etkileyebilir" dedi.

GEÇ KONUŞAN ÇOCUKTA ÖĞRENME GÜÇLÜĞÜ GELİŞEBİLİR

Gökten, şu değerlendirmelerde bulundu: "Çok zeki olduğunu düşündüğünüz, bazen sizin bile cevaplayamadığınız soruları bir çırpıda cevaplayan çocuğunuz ilkokula başladığında okumayı öğrenmekte zorlanabilir. Harfleri ayna görüntüsüyle yazabilir, büyük ve küçük harfleri karıştırabilir, basitçe anlaması gereken aritmetik işlemleri kavramakta zorlanabilir. Bu durum bize halk arasında 'disleksi' denen öğrenme güçlüğünü düşündürebilir. Bu tanıya sahip birçok çocuğun konuşmaya başlamasının akranlarından daha geç dönemde olduğu bilgisi alınır. Anne ve babalar geçmişte geç konuşma öyküsü olan çocukta öğrenme güçlüğünü akıllarına getirmeliler. Çünkü öğrenme güçlüğü, erken tanı konulması ve çocuğun uygun eğitimi alması halinde akademik başarısı ve kendine olan güvenini çok bozmadan ortadan kaldırılabilir."

ÇOCUK 'TEMBEL' DİYE ETİKETLENEBİLİR

Öğrenme güçlüğünün zamanında farkına varılmaması, kendi haline bırakılması durumunda çocuğun tembel olmakla etiketlenebileceğine dikkat çeken Emel Sarı Gökten, çocuğun akademik başarı ile birlikte hayatının birçok alanında yenilgilerle hayata adım atabileceğini söyledi.

DERSE ODAKLANMADA GÜÇLÜK YAŞIYORSA

Mental sorunlardan biri olan dikkat eksikliğine de dikkat çeken Gökten, "Bazen de çok enerjik, leb demeden leblebiyi anlayan, sempatik çocuğunuzun karnesinde ondan beklenmeyecek notlarla karşılaşabilirsiniz. Evde anlatılan ya da birlikte yapılan ödevlerde gayet başarılı olup aynı başarıyı sınavlarda gösteremeyen çocuğunuzda dikkat dağınıklığından şüphelenmek gerekir. Bilgisayar karşısında saatlerce oturabiliyor ama ders söz konusu olunca yerinde duramıyor, bunu bilerek yapıyor diye düşünebilirsiniz. Aslında dikkat dağınıklığı olan çocukların büyük kısmı bilgisayar ve televizyon karşısında saatlerce oturabilir, bu durum çocukta bir sorun olmadığı anlamına gelmez. Derste dikkati hemen dağılan, ödev yaparken odaklanmakta güçlük çeken ve yarım saat sürecek ödevi üç saatte tamamlayan bir çocuk mutlaka dikkat eksikliği yönünden değerlendirilmelidir. Çünkü dikkat eksikliği, tedavi ile çocuğun ders başarısını olumsuz etkilemeden kontrol altına alınabilir" diye konuştu.

Karnesi kötü olan her çocuğun hasta kabul edilmediğini vurgulayan Emel Sarı Gökten, "Sonuçta çocuklarımızın her türlü özelliği kendine has ve farklıdır. Her konu ve derste aynı başarıyı ve ilgiyi göstermeleri beklenmeyebilir. Ama altta yatan mental bir problem söz konusu olduğunda uygun zamanda, uygun tedavi ile müdahale kritik bir öneme sahiptir" uyarısında bulundu.

Vahşet! Mahkumlar rakip çete üyesini öldürüp yemiş

Posted: 27 Jan 2017 03:02 AM PST


Brezilya'da 26 mahkumun öldüğü cezaevi isyanlarında 56 kişi firar ederken, mahkumların birbirlerini öldürüp uzuvlarını yediği ortaya çıktı.

Brezilya'da hapishanelerde yılın başından bu yana devam eden şiddet olaylarına kan donduran bir tane daha eklendi. Alcacuz'da 10 gün önce çıkan ayaklanmada 26 mahkum ölmüş, çok sayıda mahkumun cesedi, kafaları kesilmiş halde bulunmuştu. Mahkumların birbirini öldürüp yediği iddia edildi.

MAHKUMLAR RAKİP ÇETE ÜYESİNİ ÖLDÜRÜP, YEMİŞ

Natal kentindeki Alcacuz Hapishanesi'nde çekilen bir videoda, mahkumların rakip çete üyesini öldürüp uzuvlarını ızgara yapıp yediği görüldü.

56 MAHKUM FİRAR ETMİŞ

SAO Brezilya'da isyanlar sırasında 26 mahkumun yaşamını yitirdiği Rio Grande do Norte eyaletindeki Alcaçuz Cezaevi'nde yeni bir operasyonla sayım yapan güvenlik güçleri, en az 56 mahkumun firar ettiğini belirledi. Emniyet güçleri ve özel operasyon birlikleri, mahkumları saymak, cep telefonu ve silahları toplamak, tutuklu ve hükümlüleri ayıracak konteynerlerin montajını tamamlamak ve binalardaki yıkıntıları temizlemek için operasyon düzenledi. Operasyonun tamamlanmasının ardından mahkumlar, ellerinde yakın dövüş silahları ve cep telefonlarıyla tekrar cezaevi binalarının çatılarına çıktı.

MAHKUMLARIN YAPTIĞI TÜNELLERİN SAYISI 8 'E YÜKSELDİ

Güvenlik güçleri, yeni bir operasyon düzenleyerek yaptıkları sayımda Alcaçuz'dan en az 56 mahkumun kaçtığını tespit etti. Adli Tıp Kurumu yetkilileri de daha fazla sayıda ölüyle karşılaşmama umuduyla çalışmalarını sürdüklerini ifade etti. Karşıt suç çetelerinin tutulduğu bölümleri konteynerlerden oluşturulan duvarlarla birbirinden ayırma çalışmalarının sürdüğü cezaevinde bulunan tünel sayısının ise 8'e yükseldiği duyuruldu.

3 EYALETTEN 78 ÖZEL EĞİTİMLİ MEMUR GÖREV ALACAK

Brezilya Adalet ve Vatandaşlık Bakanlığından yapılan açıklamada, 3 eyaletten 78 özel eğitimli cezaevi müdahale görev gücü memurunun Alcaçuz'a gönderildiği bildirildi. Açıklamada, Rio de Janeiro, Ceara ve Sao Paulo eyaletlerinden memurların Eyalet Kamu Güvenliği ve Sosyal Savunma Bakanlığının koordinasyonunda cezaevi memurlarıyla entegre şekilde çalışacağı kaydedildi.

TOPLAMDA 100'Ü AŞKIN MAHKUM YAŞAMINI YİTİRDİ, 300 MAHKUM FİRAR ETTİ

Brezilya'da yeni yıl ile başlayan cezaevi isyanlarında 100'ü aşkın mahkum yaşamını yitirmiş, 300'den fazla mahkum firar etmişti. Son olarak geçen salı günü Sao Paulo'daki isyanda 152 mahkum kaçmıştı. Şu ana kadar bu mahkumlardan 109'unu yakalamayı başaran emniyet güçleri, 43 mahkumu arama çalışmalarını sürdürüyor.

Bir milyon solucanın aylık bir ton gübre ürettiği bir tesis kurdu

Posted: 26 Jan 2017 10:31 PM PST


Ankara'da salatalık yetiştiren dedesine yardım etmek için başladığı solucan gübresi üretme işini büyüten İbrahim Özkan, aylık bir ton gübre üretilen bir tesis kurdu.

Ankara'nın Çubuk ilçesinde turşuluk salatalık yetiştiren dedesinin üretimine katkı sunmak için başladığı solucan gübresi üretme işini büyüten Halil İbrahim Özkan, bir milyon solucanın aylık bir ton gübre ürettiği bir tesis kurdu.

Özkan, AA muhabirine yaptığı açıklamada, sağlık meslek yüksek okulundan mezun olduktan sonra atanmayı beklerken bir yandan sınavlara hazırlandığını, bir yandan da dedesi Nurettin Kurt'a yardım etmek amacıyla küçük çapta solucan gübresi üretmeye başladığını, olumlu sonuçlar üzerine de işini büyütmeye karar verdiğini söyledi.

Verimi artırmak için araştırmalar yaptığı sırada internette solucan gübresini gördüğünü anlatan Özkan, salatalık üretiminde denemek için solucan alarak küçük bir yerde solucan gübresi üretimine başladığını ifade etti.

"İKİ KAT ÜRÜN ALDIK"

Özkan, solucan gübresinin, üretimlerini iki kat artırdığına şahit olduklarını belirterek, "Solucan gübresi üzerine araştırma yaptım. Daha sonra bizzat denemek istedim. Çevremizde salatalık üretimi yapan herkes istemeye başladı. Yettiği kadar herkese vermeye başladık ve çok iyi geri dönüşler aldık. Örneğin dedem iki kat ürün almaya başladı. Çevremizdeki birçok üreticinin salatalıklarının yaprakları sararırken bizim ürünler yem yeşil durmaya başladı. Bunun üzerine bir arkadaşımla birlikte bu tesisi kurmaya karar verdik" diye konuştu.

"AYLIK BİR TON GÜBRE ÜRETİYORUZ"

Aylık bir ton gübre üretecek kapasiteye ulaştıklarını anlatan Özkan, "100 bin solucandan, 1 milyon solucan sayısına ulaştık. Isı yalıtımlı büyük bir çadırdan bu gördüğünüz üretim tesisini kurduk. Bir taraftan da solucanlarımızın sayısı arttı. Ayrıca bu işi yapmak isteyenlere de solucan satmaya başladık. Kapasite büyüdükçe insan gücünü azaltmak için makine yapmaya karar verdik. Şu anda aylık kapasitemiz bir ton gübreye ulaştı. İnşallah kısa zamanda bu kapasiteyi de artıracağız." ifadelerini kullandı.

KİMYASAL GÜBRE YERİNE HAYVANSAL GÜBRE

Özkan, tesisin kendileri için ikinci bir meslek olduğunu belirterek, şunları kaydetti:

"Özellikle makine sistemine geçtikten sonra solucan gübresi üretmek bizim çok fazla zamanımızı almıyor. İki haftada bir tesise gelerek hem yemleme yapıyoruz, hem de makineyi çalıştırarak ürettikleri gübreleri alıyoruz. Öncelikle kendi ailelerimizin gübre ihtiyacını karşılıyoruz. Kalan kısmı da çevremizdeki salatalık üretimi yapanlardan aldığımız siparişleri yetiştirmeye çalışıyoruz. Tarım için en ideal gübre, solucandan elde ediliyor. Bir sağlıkçı olarak kimyasal gübre yerine hayvansal gübreyi tercih edilmesini istiyorum. En büyük amacımız ise üretim kapasitemizi artırarak tarımda kullanılan kimyasal gübreyi ilçeden arındırmak."

Terör propagandası yapılan kaçak etüt merkezleri kapatılacak

Posted: 26 Jan 2017 10:29 PM PST


Etüt merkezi, eğitim danışmanı gibi isimlerle kaçak çalışan merkezler belirlendi. Terör propagandasının da yapıldığı kaçak etüt merkezleri kapatılacak.

Dershanelerin kapatılmasının ardından şehirlerde mantar gibi çoğalan ödev evi, eğitim danışmanı, ödev koçu, ödev merkezi, kariyer rehberi gibi isimlerle açılan merkezlerde terör propagandası yapıldığı ortaya çıktı. FETÖ, DHKP-C ve PKK gibi terör örgütlerinin çocukların beynini yıkamak için bu tür merkezlerde 'eğitim' adı altında faaliyet yürüttükleri tespit edildi.

KAPATMA CEZASI UYGULANACAK

Milli Eğitim Bakanlığı Özel Öğretim Kurumları yönetmeliğinde yapılan değişiklikle izinsiz faaliyet yürüten merkezlerle ilgili olarak valiliklere para cezası ile birlikte kapatma işleminin uygulama yetkisi verildi. Maliye Bakanlığı ise bundan sonra her ne isimle olursa olsun eğitim faaliyeti yürütecek merkezlere MEB onayı olmadan işyeri açma izni vermeyecek.

FETÖ'cüler 3 bin kişilik fuhuş ordusu kurmuş

Posted: 26 Jan 2017 10:27 PM PST


FETÖ Çatı Davası kapsamında tanık olarak dinlenen örgütün eski eğitimcisi Çetin Acar, ''FETÖ'cüler 3 bin kişilik fuhuş ordusu kurmuş. Ben bunları duyduğumda ölesim geldi.'' dedi.

Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) çatı davası kapsamında tanık olarak ifadesi dinlenilen Çetin Acar, 15 Temmuz darbe girişiminde rol oynayan 80 civarında generalin FETÖ'nün kaset şantajıyla darbe girişimine karıştığını belirterek, "FETÖ'cüler 3 bin kişilik fuhuş ordusu kurmuş. Ben bunu duyduğumda ölesim geldi. Bunların bin civarı Gülen evlerinde kalanlar. Bunlar bakanların, milletvekillerinin, generallerin koynuna sokuluyordu ve kayıt altına alınıyordu" dedi.

''ABD İLE İSRAİL'İN OYUNU OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYORUM''

Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen davanın 7. celsesinde tanıklardan cemaatin eski eğitimcilerinden Çetin Acar dinlenildi. Çarpıcı ifadeler veren Acar, örgütün bütün kirli çamaşırlarını gözler önüne serdi. Konuşmasına bu davayı Fetullah Gülen-Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan kavgası diye değerlendirmediğini belirten Acar, "Bu Türk milletini ortadan kaldırma, Türk ordusunu ele geçirme ve ABD ile İsrail'in oyunu olduğunu düşünüyorum. Birinci ifademde 78 sayfa ifade verdim. Arkasından birkaç ifade daha verdim. Bütün ifademin arkasındayım. Ben verdim kimsenin zorlaması ile bunu yapmadım" dedi.

''FETÖ'NÜN ASKERİ GÖREVİNİ ÜSTLENDİM''

Acar, orta 1'e giderken ağabeyinin yönlendirmesi ile cemaate dahil olduğunu belirterek, 1980 darbesinin olmasıyla birlikte evlerinin basıldığını ve böylelikle cemaat ile bağının kesildiğini kaydetti. Liseyi bitirdikten sonra üniversiteye hazırlık aşamasında tekrardan cemaat ile irtibat kurduğunu anlatan Acar, "Üniversiteyi kazanıp Hacettepe Üniversitesine geldiğimde hazır yetişmiş eleman olarak geldiğimden dolayı doğrudan bana 'askeri hizmetler' görevi verildi. Ben bu örgütün 1986 yılında üniversiteye başladığım günden bu yana Fetullahçı Terör Örgütü'nün askeri görevini üstlendim" diye konuştu.

''CEMAAT, ASKERİ OKUL SORULARINI BANA VERDİ'

Askeri okul sınav sorularının cemaat tarafından kendisine ulaştırıldığını ifade eden Acar, "Sınav soruları bana geldi, gösterildi. Gençliğime verin soruları kullandık. Benim öğrencilikte ikinci yılım. Fen lisesi soruları bize geldi. Ben gelen soruları şuanda deniz kuvvetlerinde yarbay rütbesinde olan Buser Tok'a ve, karacı olduğunu bildiğim Oğuz Karaduman'a verdim. O gün fen lisesi soruları geldi, ben bunların her ikisine verdim. Abiliğim dönemimde benim kod adım 'Ammar'dı. İsmin söylenmesi sıkıntı olunca örgüt bana 'Yıldırım' kod adını verdi. Beni Çetin Acar diye bilmezler. Son dönemlerde 'Yıldırım' olarak bilirlerdi. Daha sonra Kazım Avcı ile samimi oldum. Beraber gezdiğim dönemlerde o tarihlerde Milli Eğitim Bakanlığının soru hazırlama fen lisesi komisyonu idarecisi Latif Çiçek isimli arkadaşı ile birlikte soruları ele geçirip örgüte verdiğini söyledi. Ben 2009'da bunlar tarafından atıldım. 2002-2009 yılları arasında Kazım Avcı ile birlikteydim. Kazım Avcı, o zamanlarda Türkiye imamı olan Mustafa Özcan ve ekibine karşı başka şeyler düşünüyordu. Ben de o zamanlar Fetullah Gülen'i masum, Mustafa Özcan ve ekibini hain bilip onların aleyhine yazı yazıyordum. Daha sonra ben Fetullah Gülen'in hain olduğunu öğrendim. Mavi Marmara olayı olduğunda Fetullah Gülen hakkındaki düşüncelerim bardağın taştığı noktadır " diye konuştu.

''YALAN SÖYLÜYORSAM KAFİRLİĞİ KABUL EDİYORUM''

Tutuklu sanıklara doğru dönüp seslenen Acar, "Ben burada yeminlen söylüyorum. Eğer ben yazdığım ifadelerde yalan söylüyorsam kafirliği kabul ediyorum. Siz de var mısınız inkar etmeye? Ben Müslümanlığımı, ahiretimi ortaya koyuyorum" dedi.

''FETÖ'NÜN TSK'YA SOKTUĞU EN KRİTİK İSİM METİN ÇETİNER''

Acar, "Askeriyeden atılan Metin Çetiner önce askeri lise harp okulu örgütlenmesi, daha sonra mezun olan subayların abiliğini yapmıştır. Fetullah Gülen'in TSK'ya soktuğu en kritik isim Metin Çetiner. Metin Çetiner'in babasının evinde ilk yıldız takma töreni yapıldığında, Gülen ilk yıldız taktığında askeriyeden atıldığı için Metin hüzünlendi. Fethullah Gülen, Metin'e 'Senin yıldızını gelecekte ben takacağım' dedi. Allah'a şükür takamayacak. Geçti o günler" ifadelerini kullandı.

''ASKERİ HİZMET, ÖRGÜTÜN EN KRİTİK MAHREM GÖREVİ''

Örgütün en önemli hizmetini yaptığını dile getiren Acar, askeri hizmetin örgütün en kritik mahrem görevi olduğunu vurguladı. Yaklaşık 10 kişiyi askeriyenin içine soktuğunu söyleyen Acar şöyle devam etti:

"Bunlar şimdi binbaşı, albay seviyesinde. Bunlardan bir tanesi 'Önder Avcı' diye bir arkadaş. Kendisi ODTÜ matematikte okuyordu. Üniversiteyi Türkiye'de ellinci olarak kazanmıştır. İlhan İşbilen iyi bilir onu. Bu arkadaş çok zeki olduğu için bunu gören kişiler Fetullah Gülen'e haber göndermişler, 'böyle bir eleman bulduk' demişler. Gülen bu kişiye 'Sadık' ismini kendi verdi. Gülen'in emri ile ODTÜ matematik yazdı. O arkadaşın 7 numara gözlüğü vardı. GATA'da onun yerine şerefsizlik yaptım ben girdim göz muayenesine ve bu şekilde kazandı okulu. Bu arkadaş tıp okusaydı, mühendislik okusaydı hem Türkiye adına hem vatanımıza, milletimiz adına önemli işler yapabilirdi. Belki şimdi ihraç edildi. Fetullah Gülen deccalı yavalara ateş soktu. Önder Avcı, deniz kuvvetlerine öğretmen subay olarak girdi, deniz lisesinin hocalarından oldu. Ben 10 civarında asker yetiştirdim. Huzurunuzda onlardan özür diliyorum. Gülen herkesi kandırdığı gibi beni de kandırdı. Fethullah Gülen ile mücadelede ben zirveysem 10 tane eleman sokmada da ben zirveydim. Mahrem imamlığında küçüklüğünden talebeyi alıp askeri okula sokma bir yada iki tanedir. Üçü geçmek zordur. Ben 10 tane eleman sokmakla zirveydim. Milletimden özür diliyorum. Cezam neyse çekmeye hazırım."

''FETULLAH GÜLEN, İSHAK ALATON'UN EMRİNDE''

Fetullah Gülen'in Amerika ve Siyonizm için adam yetiştirdiğini dile getiren Acar, "Kazım Gülek barondur. Baron, derin devlet üyesidir. Derin devletin millisi de var, şerri de var. Fetullah Gülen, İshak Alaton'un emrindedir. Gülen, Üzeyir Garih'ten de emir almıştır. İshak Alaton ve Üzeyir Garih derin devlet baronu. İshak Alaton, 12 Eylül darbesi dahil bütün sol hareketlerin bir numarası. Hepsi ondan emir alıyor. Üzeyir Garih'in görevi bütün sağ hareketler. Bütün sağ hareketler Üzeyir Garih'ten sorumlu. İshak Alaton, Fetullah Gülen'e abilik yapmıştır. Kemalettin Özdemir, Amerika'da Fetullah Gülen'e oturum alma meselesinde Ahmet Kara ve Ekrem Dumanlı ile birlikte 30'un üzerinde ziyaret yapıyor. Gülen'e oturma izni verilsin diye. Bunların hepsi bana anlatıldı" ifadelerini kullandı.

Gülen'e dava açan dönemin DGM Başsavcısı Nuh Mete Yüksel'e komplo kurulduğunu anlatan Acar, şöyle devam etti:

"Bunu bilipte gerçekleri saklayan Abdülkadir Aksoy Allah'a hesap veremez. Nuh Mete Yüksel'in davasını takip ederken, Kazım Avcı ile birlikte et alır Abdülkadir Aksoy'un çiftliğine giderdik. Orhan Erdemli de gelirdi. Ben epeydir görmediğim birini gördüm. Kemalettin Özdemir oradaydı. Geldiğinde Nuh Mete Yüksel ile alakalı bir CD getirmişti ve bunların yüzü gülmüştü. Benim de yüzüm gülmüştü. Çağdaş Yaşamı Destekleme ile alakalı olarak da Kemalettin Özdemir'in komiserleri gizli çekim çekmişler, Işık TV'de bu yayınlandı. Abdülkadir Aksoy'un yüzü gülmeye başladı. Ankara'ya geldiğimden beri 2 tane kullandığım telefon var. İkisi de benim üzerime değil örgütün telefonudur. Kazım Avcı'nın da kullandığı telefon kendi üstüne değildir. Abdülkadir Aksoy'un benim dönemimde kullandığı telefon var. Teknik olarak HTS kayıtlarından mümkünse bakılsın. Kazım Avcı ve Gülen ailesi bana ailenin temsilcisi olarak mahkemeye katılmam için görev verdiler. O günkü hakim kararında '5 yıl aynı suçu işlememek üzere beraatına' dedi ben de dışarı çıktım Kazım Avcı'yı aradım abi beraat etti hoca efendi diye müjde verdim. Vermez olaydım. Benim telefon HTS kayıtlarımda Kazım Avcı ile birlikte havayolundaki Abdülkadir Aksoy'un çiftliğine gitmem hepsi çıkar. Nuh Mete Yüksel'in davasında Gülen şu haberi yolluyordu; 'Allah ve Resulü yargılanıyordu o davada' dedi Gülen. Burada ne Allah yargılanıyor ne Resulü yargılanıyor. Burada Siyonizm ve Amerika'ya köpeklik yapanlar yargılanıyor."

''15 TEMMUZ'DA DARBEYE ADAM YETİŞTİRİYORMUŞUZ BİZ''

Gülen'in mahrem imamlığına çok önem gösterdiğini vurgulayan Acar, "Gülen, 'bin tane doktoru bir tane teğmene değiştirmem' diyor. Kemalettin Özdemir Ankara imamı olarak mahrem hizmetler imamlarıyla toplantı yaptı Dikimevi tarafındaki bir yurtta. Kemalettin Özdemir orada bize, 'Öyle mübarek öyle güzel iş yapıyorsunuz ki bilemezsiniz. Bir göreviniz var dünyadan cennete adam taşıyorsunuz' diyordu. Ne güzel işi 15 Temmuz'da darbeye adam yetiştiriyormuşuz biz. Bu gazı alan Çetin Acar sınav sorularını verdi. Yanılmışım cezam neyse verilsin. Bana 'gizli tanık' diyorlar. Ben gizli tanık değilim" diye konuştu.

''ASKERİYEYİ KAZANAN CEMAAT ÜYELERİ GİZLENİRDİ''

Acar, askeri sınav sorularının bazen geldiğini bazen de gelmediğini anlatarak, "O tarihlerde dershanelerde tek sınav olurdu. İnternet falan olmadığından gazeteden ilanını yaparlardı. Benim en son imamım Selçuk isimli birisiydi. Selçuk'tan aldım ben soruları ve talebelerime verdim" dedi. Askeriye okulunu kazanan cemaat üyelerinin kendilerini gizlediğini ifade eden Acar, cemaat mensubu askerlerin namazlarını kılmadığını, oruç tutmadığını söyledi. Acar, gizlenmeden namaz kılarak kendini belli eden cemaat üyelerinin diğer cemaat üyeleri tarafından bildirildiğini anlattı. Acar, örgütten gidip ayrılanların olduğunu ve hiç örgüte bulaşmamış ancak askeriye içindeki elemanlar tarafından bazı kişilerin örgütün içine itildiğini dile getirdi.

1980 darbesinin ardından FETÖ mensubu askerlerden çok az kısmının atıldığını vurgulayan Acar, "Gizli kalanlar 15 Temmuz'da albay rütbesinde darbe yaptılar. Örnek olarak Özel Kuvvetler İstihbarat Müdürü Kurmay Albay Fırat Karakuş. Genelkurmay Başkanı darbe gecesi için verdiği ifadede korkunç bir kişinin kapının önünde olduğunu söylemişti. İşte o kişi Fırat Karakuş'tur. 15 Temmuz'da Genelkurmay Başkanını tutuklamaya gitmiştir" dedi.

"FETÖ'CÜLER 3 BİN KİŞİLİK CEMAAT ORDUSU KURMUŞ"

15 Temmuz darbesi itibariyle çok sayıda generalin tutuklu olduğunu ifade eden Acar, "Bunların 80 civarının FETÖ'cü olduğuna inanmıyorum. Bunların bir kısmı 'kız görüntüsüyle' tehdit ve şantajla kumpasa sokulan insanlar. FETÖ'cüler 3 bin kişilik fuhuş ordusu kurmuş. Ben bunu duyduğumda ölesim geldi. Bunların bin civarı Gülen evlerinde kalanlar. Bunlar bakanların, milletvekillerinin, generallerin koynuna sokuluyordu ve kayıt altına alınıyordu. Bunların arkasındaki de eski Emniyet Terörle Mücadele Başkanı Cihangir Çelik'tir. Bunun kullandığı 'Zehra' isminde bir 'fahişe imamı' vardır. Okumaya gelen bin civarında kişi Gülen'in evinde fahişe olarak kullanılıyor" iddiasında bulundu.

"FETÖ'CÜLERE SINAV SORULARINI BARONLAR VERDİ"

Acar, FETÖ'cülerin sınav sorularını çalmadığını, bunlara soruları 'baronların' verdiğini öne sürerek, "1980'den sonra bu sorular nasıl geldi. İshak Alaton'un derin devleti bunlara soru verdi 15 Temmuz'da kullanmak için. 'Sünni ordu' yetiştirmek için benim gibileri de kullandılar bunlar. 1995-2000'e kadar bir gücü olduğuna inanmıyorum. 2000'den sonra ÖSYM'deki elemanları verdi. Buna sadece sınavdan ibaret bakmayın. Bunun mülakatı var, sağlık kontrolü var. Bu yüzden GATA'ya eleman soktular. Murat Akarca şuanda kurmay yarbay. Bu çocuk İstanbul'daki Kuleli'nin sağlığında kaybetti. Yanıma geldi üzgün. Çokta severdim kendisini. Murat Ankara'ya git dedim ben pazartesi geleceğim. Pazartesi geldim GATA'yı aldattım. Patates mühürle bu çocuk iki hastaneden geçti ve şimdi kurmay yarbay. Sadece soru vermek diye değerlendirmeyin bunu. Mülakat ve sağlıkta da oyun oynadık" ifadelerini kullandı.

Mahkeme Başkanı Selfet Giray, duruşmaya öğle arası verdi. Öğle arasının ardından Çetin Acar'ın ifadesinin dinlenilmesine devam edilecek.

YPG, Ellerinde Türk Bayrağı Olan Suriyelilere Ateş Açtı: 7 Ölü, 3 Yaralı

Posted: 26 Jan 2017 10:25 PM PST


Suriye'de köylerine dönmek isteyen sivillere YPG unsurlarınca ateş açılması sonucunda 7 kişi hayatını kaybetti, 3 kişi yaralandı.

YÜRÜYÜŞE GEÇTİLER

Askeri kaynaklardan alınan bilgilere göre; Fırat Nehri'nin doğusunda bulunan Şiyuk Köyü'nü DEAŞ'tan koruyacaklarını söyleyen YPG unsurlarına terk ederek Cerablus'a yerleşen Suriyeli siviller, bölgede DEAŞ tehdidinin kalmadığını ileri sürerek 25 Ocak 2017 günü saat 13.30'da köylerine geri dönmek istediklerini beyan etti. Sosyal medya üzerinden organize olan yaklaşık 100 köylü, Fırat Nehri üzerindeki köprünün batı ayağında toplandı. İçlerinde kadın ve çocukların da bulunduğu köylüler, protestoya devam ederek daha önce YPG tarafından yıkılan Şiyuk Köprüsü'ne doğru yürüyüşe geçti.

ELLERİNDE TÜRK BAYRAKLARI VARDI

Ellerindeki Türk ve Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) bayraklarıyla YPG karşıtı protestolarını sürdüren köylülere, saat 15.30 sıralarında köprünün doğu ayağındaki An Nasiriyah bölgesinde bulunan YPG unsurlarınca uzun namlulu silahlarla ateş açıldı. Açılan ateş sonucunda 7 kişi hayatını kaybederken, 3 kişi de yaralandı. Üzerlerine ateş açılması üzerine bölgeyi terk eden köylüler, Cerablus merkezine döndü. Yaralılar Cerablus'ta tedavi altına alındı.

Erdoğan'dan El Bab Yorumu: Daha Derine Gitmemek Lazım

Posted: 26 Jan 2017 10:23 PM PST


Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriye'deki operasyonla ilgili "El Bab'da bundan sonraki süreçte süratle mesafe almak suretiyle oradaki işi bitirmek, daha derinliğine gitmemek lazım." dedi.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, ABD Başkanı Trump ile görüşme konusunda çalışmaların sürdüğünü belirterek, öncelikli konunun Türkiye-ABD ilişkilerinin yeniden değerlendirilmesi olduğunu söyledi. "Su uyur düşman uyumaz" diyerek FETÖ ile mücadele için gerekli adımların atıldığını da kaydeden Erdoğan, OHAL konusunda da "Netice alana kadar yola devam edeceğiz" dedi. El Bab operasyonuyla ilgili de konuşan Erdoğan, "El Bab'da bundan sonraki süreçte süratle mesafe almak suretiyle oradaki işi bitirmek, daha derinliğine gitmemek lazım." dedi.

"OHAL'İ KESELİM DÜŞÜNCEMİZ YOK"

Afrika gezisi dönüşü gazetecilerin sorularını yanıtlayan Erdoğan, özetle şunları söyledi:

"(FETÖ ile mücadele, itirafçılar) Bizim güzel sözümüz var: Su uyur düşman uyumaz! Bunlar bu milletin, bu vatanın düşmanları. Tüm tedbirlerimizi alıyoruz. Şu anda yargının, güvenlik güçlerimizin yaptığı nedir? Bu anlamda gerekli adımları atmaktır. Burada şu kadar kişi alınsın sonra duralım, asla böyle bir şey söz konusu değil. Aynı şekilde OHAL ile ilgili olarak da, 'şurada keselim' diye bir şey de yok. Biz burada netice alana kadar yola devam edeceğiz.

"OHAL RAHAT ZEMİN HAZIRLAYABİLİR"

(Referanduma OHAL ile gidilmesi) OHAL ile gidilmesi çok daha rahat bir zemin de hazırlayabilir. Hükümetin de bu inançta olduğu kanaatindeyim. Çünkü OHAL ile seçim olmaz diye bir şey yok. Hatırlayın biz iktidara gelmeden önce de Türkiye'de OHAL vardı; seçim de OHAL ortamında yapılmıştı. OHAL'i o dönemde biz iktidara geldikten sonra kaldırdık.

"MİLLET KENDİ GÖBEĞİNİ KESER"

Avrupa Konseyi'nin, Avrupa Parlamentosu'nun, 'Şunu şöyle yapsanız, yoksa sizinle ilgili bir gözlemci süreci başlatacağız' şeklindeki yaklaşımları da hoş değil. Neticede bu millet kendi göbeğini kendi keser. Benim şehitlerimin hesabını onlar mı verecek? Bizim millete ve Allah'a hesap vermek dışında, hiçbir merciye hesap verme durumumuz yoktur. Yunanistan oraya sığınan sekiz alçağı hâlâ bize vermiyor. Ben kendilerini daha ilk akşam aradım, bana verdiği söz '15-20 gün içerisinde biz çözeriz'. Bunlar, Türkiye'de terör eylemi yapmışlar, burada yargılanmaları gerekir. İade işlemindeki gecikme, tabii ki güvenin de sarsılmasına neden olur.

"SAMİMİ OLANLAR ÇIKABİLİR"

(İtirafçıların açıklamaları) İtirafçılar içerisinde elbette samimi olanlar çıkabilir. Ama geneli itibariyle hepsinin samimi oldukları da söylenemez. Aralarında 'Buradan bir şey çıkar mı ya da ben buradan yırtar mıyım' düşüncesiyle itirafçı olmaya kalkmış olanlar da bulunabilir. Yargı mensubu arkadaşlar, itirafçıların anlattıklarından, önümüzü açacak bazı şeyleri de yakaladıklarını söylüyorlar. Dolayısıyla onların bakışı çok daha farklı. Hakikaten itiraflar sayesinde ön açıcı ve yararlı bazı bilgilere de ulaşmış olabilirler.

"GEREKİRSE MEYDANLARA ÇIKARIZ"

(Genel başkanlığa dönme) Öncelikle onu bağlayıcı bir şey aslında yok. Seçim noktasına gelince, seçim noktasında konu 2019. Hükümette ya da parlamentoda seçimi erkene almak söz konusu mu? Şu anda öyle bir şey söz konusu değil. Bence milletimizin kararını görmemizde çok büyük fayda var. Bunu gördükten sonra, bunların değerlendirmesi de yapılabilir. Şu anda görünen o ki, millet kararlı. 7 Şubat itibariyle herhalde kampanyalar başlayacak, meydanlar hareketlenecek, Meydanların dili her zaman farklı olmuştur. Burada da yine meydanlara saygı duymak, meydanların dilini hep birlikte takip etmekte fayda var.(Meydanlarda olacak mı?) Benim meydanlara inip inmeyeceğim konusunu arkadaşlarımla istişare eder ona göre karar veririm. İstişare neticesinde gerekli olduğuna inanırsak, meydanlara çıkarız. Zira bizim de bu konuyla ilgili olarak, ta belediye başkanlığımızdan bu yana söylediklerimiz var. Bundan sonra da söyleyeceklerimiz olabilir.

"TEMENNİM GECİKMEDEN GÖRÜŞMEYİ YAPMAK"

(ABD Başkanı Donald Trump ile yüz yüze görüşme) Telefon görüşmesini ilk akşam yapmıştık. Elbette resmi ziyaretimizi de yapalım istiyoruz. Dışişleri Bakanlığımızın bu konudaki çalışmaları sürüyor. Temennim fazla gecikmeden sayın Trump ile görüşmeyi yapabilmektir. Görüştüğümüzde ele alacağımız en önemli konuların başında, Türkiye-ABD ilişkilerini gerçekten stratejik anlamda yeniden bir değerlendirmesini yapmak yer alıyor. Şu an itibariyle stratejik anlamda ilişkilerimiz çok sağlıklı yürüyor mu? Hayır. Bunu sağlıklı bir hale getirmemiz lazım. Ortadoğu'da Türkiye-ABD ilişkilerini sağlıklı bir konuma getirmemiz lazım. İki NATO ülkesiyiz ama Ortadoğu meselesinde iki NATO ülkesine yakışır bir dayanışma içinde olduğumuz da söylenemez. Tabii burada Sayın Trump'ın NATO ile ilgili yapmış olduğu bazı açıklamalar da var, bunlar neyi kapsar, neyi kapsamaz bunu ikili görüşmemizde çok daha yakından öğrenmiş olacağız.

"AKIBETİNİ SORACAĞIZ"

(Gülen'in iadesi) Yüz yüze yapacağımız ikili görüşmelerimizde elbette bu konu da gündeme gelecektir. Bu meselenin görüşeceğimiz en önemli konulardan biri olacağı muhakkak. Arzumuz, bu işin bir an önce neticelendirilmesidir. Verdiğimiz dosyaların, klasörlerin -85 koli verdik- akıbetini soracağız, şu anda soruşturulmakta olan dosyaları da göndermeye devam edeceğiz.

EL BAB YANITI: DAHA DERİNLİĞE GİTMEMEK LAZIM

YİNE koalisyon güçleri ki başını ABD çekiyor, Suriye'de de Libya'da da şu ana kadar bizim beklediğimiz atılımı ortaya koyabilmiş değil. Son Astana zirvesiyle bir süreç başladı, Cenevre'de de devam edecek. Görüşmeler nereye varır onu tabii şu anda bilemiyoruz. Bu olumlu adım, temennim odur ki kısa sürede meyvesini verir. Bu konuda Sayın Putin ile görüşme yapmayı düşünüyorum. Bu konuda, Trump ile de yüz yüze görüşmeden önce de belki bir telefon görüşmesi olabilir. El Bab'daki gelişmeler malum, Mümbiç ve Rakka olayı var. Bizim burada eli bağlı durmamız mümkün değil, atılacak adımları bir an önce atmamız gerekiyor.

Hiç yorum yok: