GÜNDEM


More

Sözcü Haber

Unknown on : 30 Ocak 2017 Pazartesi 0 YORUMLAR
Unknown
ETİKETLER :

Sözcü Haber


İşinin, sevebileceğin bir yanını bul...

Posted: 29 Jan 2017 07:00 PM PST

Ntv'de Arka Koltuk diye bir program var. Bu programda, her hafta, iş dünyasında başarılı olmuş kişiler konuk ediliyor. Programın sunucusu, Berfu Güven. Programın bu haftaki konuğu, Opet'in kurucusu Nurten Öztürk'tü. Bu programı her hafta takip ettiğimi söyleyemem. Ama denk gelirsem, izlerim. Bu hafta da denk geldim, izledim. Her zaman, başarıya giden yolda neler yapmış insanlar, hep merak etmişimdir. O yüzden, bu program ilgimi çekiyor. Öyle süresi fazla uzun da değil. Yarım saatlik bir program. Bu yazımın konusu, bu programda öğrendiklerimden oluşacak. Konu döndü dolaştı, her zamanki klasik tartışmaya geldi. Sevdiğin işi yapmak muhabbeti. "Bakalım Nurten Öztürk'ün bu konuya bakışı nasılmış?" dedim.


                 SEVDİĞİN İŞİ YAP SÖYLEMİ
     Aynen şöyle dedi: "Ya sevdiğiniz işi yapacaksınız. Eğer ki sevdiğiniz işi yapamıyorsanız, yaptığınız işte seveceğiniz bir yan bulacaksınız". Daha önce böyle bir bakış açısı duymamıştım. Bu konuyla ilgili duyduğum bir söz daha vardı. Kimin söylediğini şu an hatırlamıyorum. Oda şöyle diyordu: "Sevdiğin işi yapacağım diye vakit kaybetme. Yaptığın işi sev". Bu sözde beni etkilemişti. Tamam bu söz, iyi güzel bir sözdü de. Yaptığım işi nasıl seveceğimi anlatmıyordu. Ama Nurten Hanım, bu sorunun cevabını verdi. Evet, çoğumuz sevmediğimiz işlerde çalışıyoruz. Sabahları ayaklarımızı sürüyerek işe gidiyoruz. Çıkış saati gelince de, çocuklar gibi şen oluyoruz. Yaptığın işte sevdiğin bir yan bulmak. Kulağa hoş geliyor.

               KOÇ'LA ORTAKLIĞA GİDEN BAŞARI
     Nurten Hanım, akaryakıt sektörüne girdiklerinde daha fatura nedir bilmiyormuş. "Ama benim de işin ucundan tutmam gerekiyordu. Ben de bildiğim yerden, temizlikten girdim olaya" diyor. Peki bu soruyu kendinize sormanızı istiyorum. Yaptığınız işte, sevdiğiniz bir yan var mı? Hiç işinize bu açıdan bakmış mıydınız? Nurten Hanım ile ilgili birkaç bilgi daha vereyim. Aslında eşi ve kendisi öğretmenmiş. Sonradan akaryakıt sektörüne girmişler. Şirketin ilk ismi Öztürkler petrolmüş. Sonradan Opet olmuş.  Bu arada Opet'teki temiz tuvalet kampanyasının mimarı da kendisiymiş. Sonradan Koç Holding ortaklık teklif etmiş. Şimdi Koç Holding'le yüzde 50 ortaklar. Daha sonradan otel işine de girmişler. Otel işinde de o kadar başarılı olmuşlar ki. Antalya'da yapılan G-20 zirvesi, onların otelinde yapılmış. Orada da bir ayrıntı verdi kendisi. Obama'nın korumaları, zirveden önce müşteri gibi otele gelmişler. Otelin hizmetinden memnun kalmışlar. Ondan sonra o otelde karar kılınmış.  Çok güzel bir programdı. Programın tamamını buradan izleyebilirsiniz.





Cem Kazan
Yaşamdan Yazılar
hakikat.cem@gmail.com

Tek adamlık, Başkanlık, Firavunluk

Posted: 29 Jan 2017 05:30 AM PST



Tele1 (Kültür Türk) TV'de Tuncay Mollaveisoğlu sunduğu Anında Manşet programı

"-Tayyip Erdoğan abdestli diktatör görüntüsü veriyor. Bu ülkenin dindarlarından beklediği bu değildi"

"- Uyarıyorum! Rantçılık ve cemaat taassubu AKP iktidarını bitirecek"

"- AKP'de rant coşkusu görüyorum. Rant kokusunu almazlarsa 3 km bile yol yapmazlar"

"- Okullara Kuran dersi konularak Kuran'a hizmet edilemez. Unutmayın! din dersini zorunlu hale getiren de 80 darbesinin mimarlarıydı"




Sandıktan hayır çıkacak

Posted: 29 Jan 2017 05:00 AM PST


Türkiye Barolar Birliği Başkanı Prof. Dr. Metin Feyzioğlu, Anayasa teklifi ve olası referanduma ilişkin çarpıcı açıklamalarda bulundu. İşte Hakan Çelenk'in gerçekleştirdiği o röportaj...

 Barolar Birliği anayasa teklifini anlatmak için kampanya mı başlattı?

Bunu halka anlatmak herkesten önce bizim konumuz. 60 saniyeyi geçmeyecek videolar hazırladık. İçeriğini ben anlatıyorum. "Ne düşünüyorsunuz?" diye soruyorum. Bir empoze yok. Çok basit animasyonlar da hazırladık. Anayasa değişikliğini makyajından, boyalarından arındırıp anlatıyoruz. İlk videoyu 20 milyon kişi izledi.

Hukukçu olarak hassasiyetinizin sebebi nedir?

Aslında vatandaş olarak hassasız. Çünkü bir ülkede hakimler, bir siyasi parti genel başkanı tarafından atanırsa o mahkemelerde artık adalet dağıtılmaz. Mahkemeler de kapısında 'Mahkeme' yazan, ancak siyasi parti şubeleri gibi çalışan yapılara dönüşür.

Hangi partinin şubesine dönüşecek?

Burada anlatmak istediğimiz mesele A partisi B partisi meselesi değil. Zaten kimin başkan olacağı da belli değil. Başkan 2019'da seçilecek. Bizi kimin başkan olacağı değil, sistemin yanlışlığı ilgilendiriyor. Avukatları kaygılandıran da bu. Biz 100 bin avukatız. İçimizde her siyasi görüşten insan var. Konu siyasi parti yarışı değil. Doğacak torunlarımız 30 sene sonra nasıl yaşayacak, onu konuşuyoruz. Sivil toplum ve özellikle ana muhalefete düşen görev, konuyu asla parti eksenine sokmamaktır. Tayyip Erdoğan karşıtlığı formatına oturtmak yanlış.

'BUGÜNÜ ARARIZ'

Referandumdan 'Evet' çıkarsa ne olur?

Öncelikle çıkmayacak, onu söyleyeyim. Ama şunu da çok açık söyleyeyim 'Evet' çıkarsa Türkiye'yi büyük tehlike bekliyor. O da şu: Yarın öbür gün dolar almış başını gitmiş, terör iyice tırmanmış... Bir taraftan da ekonomik sıkıntı. Ultra radikal bir ekip çıkar "Daha da radikal, daha keskin olmanız lazım" der. Radikalizmin önünü bir açarsanız bugünleri dahi mumla aratacak yapılar gelir. Getirilmek istenen sistem, radikalleşmeye prim veriyor.

Teklif istikrar getirmez mi?

Getirmez. Türkiye'de kriz zamanlarında cumhurbaşkanları halkı kucakladığında herkes sakinleşir. Yenikapı ruhu neydi? Erdoğan tarafsız cumhurbaşkanı görüntüsüyle herkesi kucakladı. Herkes sakinleşti. Eğer devlet başkanı aynı zamanda parti genel başkanı olursa sadece kendi tabanını kucaklayabilir. Bu başlı başına bir istikrarsızlık. Başlı başına parçalanma sebebi.

'UYARMAYI GÖREV BİLİRİM'

Bölünme tehlikesi mi var?

Bir devlet başkanının sadece kendi tabanını kucaklaması tartışmasız toplumun bölünmesidir. Halk bölündüğünde bir sonraki aşama toprakların çatırdamasıdır. Türkiye bölücü terör örgütü PKK'nın, vahşi terör örgütü IŞİD'in, kemirgen gibi devlete işlemiş FETÖ ve arkasındaki küresel güçlerin saldırısı altındadır. Buna dayanabilmemizin tek bir yolu milli birlik. İkinci bir yol yok. Cumhurbaşkanı, sadece partisinin kemik tabanını temsil eder konuma düşürülürse birliği sağlayamaz.

 Anayasa değişikliği geçerse, Türkiye'nin bölünmesini isteyenlere altın tepsi içinde hediye sunulmuş olur. Bu konuda Türk milletini uyarmayı görev bilirim.

'Teklife hayır çıkar' derken veri ile mi konuşuyorsunuz sezgiyle mi?

Hem ciddi bir sezgi ve hem veriyle, geri dönüşle söylüyorum. Referandum partiler arası bir yarış olarak ele alınmazsa, merkez sağ, milliyetçi ve muhafazakar seçmenin çok büyük kaygıları var ve bu değişikliğe destek vermez. Milletimiz inanılmayacak kadar sağduyuludur. Milletimize güveniyorum.

AKP'lilere de anlattınız mı?

Herkese anlatıyoruz. Herkesten "Haklısın" cevabı geliyor. Bugün 'Hayır'ın önde olduğunu biliyorum. Referanduma yanlış stratejiler hakim olmazsa 'Hayır'ın daha da artacağını düşünüyorum.

Meclis'teki durumla ilgili yorumunuz nedir?

Maalesef milletvekili iradesi üzerinde ipotek var. Oylarını kabinden çıkıp göstermek zorunda hissediyorlar kendilerini. Bu diğer milletvekillerine baskıdır. Bu da kesin oylamayı iptal sebebidir. Anayasa Mahkemesi ne yapar bilmem. Halk istemiyor ama bu teklife Meclis doludizgin koşuyor. Halk koşmuyor. Meclis halktan tamamen koptu. Hiç bu kadar kopmamıştı.

 Bu teklifte yargının durumu nedir?

Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu'nun  12 üyesi var. 7'sini iktidar partisinin genel başkanı atıyor. 5'ini de iktidarın çoğunlukta olduğu Meclis atıyor. Sonra o hakimin iktidarın ilçe başkanından bağımsız karar vermesini bekliyorsunuz. Sonra da "Cumhurbaşkanı sıfatıyla atadı onları" diyoruz. Alay mı ediyorlar?

'150 YIL BOŞA GİDECEK'

Teklifte TBMM'nin durumu ne?

TBMM'nin cumhurbaşkanını görevden alması hayal, ama cumhurbaşkanının sabah kalkıp 'Meclis'i feshedeyim' demesi sınırlamaya bağlı değil. Meşrutiyet zamanında padişaha verilmişti bu yetki. Meşrutiyetin yaşamama sebebi de budur. Padişah feshetmiştir. Türkiye 150 yıllık demokrasi yolculuğunun 1'inci basamağına geri dönüyor. 150 yıllık tecrübeyi boşuna yaşamış oluyoruz.

'Hayır'dan umutsuz olanlara ne dersiniz?

Umutsuzluğa kapılmayıp sosyal medyada çalışmaya devam etsin. Sosyal medyayı iyi kullanan 18-35 yaş arası insanlar tek adam sistemine çok büyük oranda karşı. Bu referandumun sonucunu sosyal medya belirleyecek. Klavyesinin başındaki herkes sorumluluk altındadır. Bir tıkla görüşünü paylaşmalı. Ama sorumluluk içinde paylaşmalı. Bu değişikliğe 'Evet' ya da 'Hayır' demeyi düşünen birbirinin düşmanı değildir. Biz hep birlikte Türk milletiyiz. Konuşarak anlaşacağız.

HALKA 3 SORU

Türkiye Barolar Birliği halka şu üç soruyu sorup yanıtını düşünmesini isteyecek:

1 - Bir kişiye, bu A olur B olur, hem cumhurbaşkanı hem iktidar partisi genel başkanı olma yetkisi verecek miyiz?

2 - Aynı parti genel başkanına "Meclis'i feshediyorum ve parti genel başkanı sıfatıyla yeni milletvekillerini belirliyorum" deme yetkisi veriyor muyuz?

3 - Aynı parti genel başkanına, hakimleri işe alma hakimleri işten atma, yüksek mahkemeye atama yetkisi verecek miyiz?

Erdal Beşikçioğlu 'hayır'

Posted: 29 Jan 2017 05:00 AM PST


Erdal Beşikçioğlu da anayasa değişiklik referandumunda "hayır" oyu kullanacağını belirterek "Dünyanın en güzel rejimi Cumhuriyet varken başka bir rejime düşünülemez. Artık son söz halkın yani bizimdir. Ülkemizin geleceği için , çocuklarımızın geleceği için karar bizim. Bu iş parti meselesi değil. İyi düşün Türkiye" notunu paylaştı. "Hayır" oyu vereceğini açıklayan Beşikçioğlu, Instagram hesabından bir piyesi Arda Turan'ı etiketleyerek paylaştı. Beşikçioğlu piyesin sözleriyle evet kampanyasına destek veren Arda Turan'a eleştirel bir gönderme yaptı.

"HAYIRDA EVET Mİ SUÇLU, EVETTE HAYIR MI"

İşte Beşikçioğlu'nun paylaştığı piyesin sözleri:
Şeytan sözcüklerin dizilişinde gizli. Ne konular, ne insanlar, ne de istekler suçlu.Çünkü sözcükler sıralanırken şeytan yanlarına sokulur. Sonra söylendikleri an, kanlı bir bıçak gibi saplanırlar insanın yüreğine. Hayırda evet mi suçlu, yoksa evette hayır mı suçlu? Düşünün bunu!

Sinan Meydan 'hayır'

Posted: 29 Jan 2017 05:00 AM PST


Başkanlık geçerse,başkanı halife yapmak isteyecekler.Anayasadan Türk'ü,Atatürk'ü ve laikliği atıp dinsel bir federasyon kurmayı deneyecekler

Aslan hakkında 'cumhurbaşkanına hakaret' suçundan soruşturma

Posted: 29 Jan 2017 03:56 AM PST


Oyuncu Mehmet Aslan, Reina saldırısının ardından attığı tweetler nedeniyle hakkında 'Cumhurbaşkanına hakaret' suçlamasıyla başlatılan soruşturma kapsamında gözaltına alındı. Savcıya ifade verdikten sonra serbest kalan oyuncu, söz konusu tweetleri kendisinin değil şoförünün attığını ileri sürdü

Mehmet Aslan, Ortaköy'de 39 kişinin hayatını kaybettiği gece kulübü saldırısının ardından attığı tweetle dikkat çekmişti.

Tweetleri incelemeye alan İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Basın Suçları Bürosu, Aslan hakkında 'cumhurbaşkanına hakaret' suçundan soruşturma başlattı.

Soruşturma kapsamında hakkında gözaltı kararı çıkarılan Mehmet Aslan bugün avukatıyla birlikte Vatan Caddesi'ndeki İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne giderek teslim oldu.  Gözaltına alınan Mehmet Aslan'ın öğleden sonra Çağlayan'daki İstanbul Adalet Sarayı'na sevk edildi. Savcıya ifade veren Mehmet Aslan saat 15,30 sıralarında serbest bırakıldı.

Referandum sürecinden her durumda başarılı çıkmanın yolu

Posted: 29 Jan 2017 03:07 AM PST



Latin Amerika Çalışmaları'nda yüksek lisansımı Şili'de, Allende ve Pinochet üzerine yaparken, Türkiye'de yaşadıklarımız ile Şili'de yaşanan süreçlerin benzerliği şaşırtıcıydı. Aslında şaşıracak bir şey yoktu. Neoliberal politikaların ilk uygulama alanı Şili'ydi. Şili bir laboratuvar işlevi gördü. Şili'de uygulanan politikalar, düzenli olarak yapılan anket ve değerlendirmeler, halkın verdiği tepkilerle geliştirildi ve tüm ülkelere transfer edildi. Kimi ülkelerde askeri darbelerle kimi ülkelerde otoriter rejimlerle uluslararası sermaye yaşamlarımızı ele geçirmeye çalıştı. Şili'de Pinochet projesi askeri darbe ile birlikte neoliberal politikaları yaşama geçirdi.

Türkiye'de ise '24 Ocak Ekonomik Kararları'nın uygulanması için yapılan 12 Eylül faşist darbesi ile neoliberal politikaların 1'inci kuşak yapılandırılması uygulandı. Ortadoğu'daki egemenlik sürecinde Türkiye'de siyasal İslam hem bu egemenliğin sağlanmasında hem de neoliberal politikaların 2'inci kuşak yapılandırması olan eğitim, sağlık, sosyal güvenlik, kentleşme süreci AKP Hükümeti ile birlikte şekillendi. Şu anda Türkiye neoliberal politikalar ile siyasal İslam kıskacı arasında pres haline getirilmeye çalışılıyor. Önümüzdeki günlerde gerçekleşecek referandumla yapılması planlanan Anayasa değişikliğinin özü, ülkenin geleceğine ilişkin karar verilecek süreçte halkın aklının ve iradesinin tasfiye edilerek bütün yetkilerin tek elde toplanmasıyla istenilen her şeyin kolayca yaptırılmasıdır. Dış mihrak gerçeği işte buradadır. Halkın iradesinin dışında, uluslararası güçlerin isteklerine boyun eğecek bir rejimin kurulmasıdır.

REFERANDUMDA HAYIR OYU VERMEK HEPİMİZ İÇİN BİR NEFES ALANI

Anayasa değişikliğine doğru gerçekleşecek referandum süreci bu nedenle partilerüstü bir durumdur. Bu ülkede birlik içerisinde, adalet içerisinde, birbirimize saygı duyarak aklımıza ve irademize sahip çıkarak yaşamak istiyorsak referandumda #HAYIR oyu vermek hepimiz için bir nefes alanı olacaktır. Bugün ülkemizin derin bir nefes almaya, aldığı nefesi hesapsızca geri vermeye ihtiyacı var.

Böylesi bir süreçte iş hepimizin başına düştü. Söz konusu aynı topraklarda birlikte insanca nefes almaksa hepimizin bu süreçte sorumluluğu ağır. Umutsuzluk, başka bir yerden medet umma dönemi bu sürecin ilacı değildir. Referandum sürecinden #HAYIR çıkarak başarıya ulaşması hepimizle ilgilidir. Diktatörlüklerin sandıkta yenilebileceğini Şili Halkı tüm dünyaya gösterdi. Pinochet'e karşı sandıkta birlik oldular #HAYIR dediler. Burada Pinochet bir kişi değildi. Pinochet, neoliberal politikaların yaşama geçirilmesinde halkın ve Şili'nin baskıyla teslim alınmasında uluslararası güçlerin bir simgesiydi.

Şili halkı bu uluslararası güçlere karşı Şili gerçeğinde birlik olarak umudu yaygınlaştırdı, cesareti ortaya çıkararak tüm dünya halklarına halkların gücünü gösterdi. Yıllar öncesinde Şili'de yürütülen NO(#HAYIR) kampanyası ağır baskılar altında gerçekleşti. Bugün de Türkiye'de OHAL sürecinde gerçekleşecek ve yasaklamaların yaygınlaştığı bir süreçte gidilecek referandumda izleyeceğimiz yol oldukça önemli. Şili halkının deneyimiyle referandum sürecinden başarıyla çıkmanın kurallarını birlikte alt alta yazalım.

1) Umut ve Cesareti Bulaştırma: Umut ve umutsuzluk, korku ve cesaret aynı anda insan bünyesinde bulunur. İkisini de kontrol eden beynimiz ve yüreğimizdir. Korkunun ve umutsuzluğun bedenimizi ve yüreğimizi ele geçirmesine izin vermemeliyiz. Pozitif söylemlerle bardağın dolu tarafını görerek cesareti ve umudu herkese bulaştırmalıyız.

2) Aklın tutsaklığına karşı yüreklerin özgürlüğünü kullanmak: Bugün bir algı yönetimiyle karşı karşıya olduğumuz bir süreçteyiz. Akıl tutulmalarının yaşandığı, en temel insani değerlerin bile yok olduğu, insanlığın harcının bozulduğu bir noktada çıkış yolu yine insanlıktır. En temel insani değerleri #HAYIR kampanyasında yeniden keşfetmek en önemli kazanım olacaktır. Yürekler geçirgendir, hepimiz duygusalız, hepimiz bu duygudaşlığımızı yaşayacak dili ve yolu yüreklerimizde referandum sürecinde yeniden bulmalıyız.

3) Hepimiz Türkiyeyiz: Aynı topraklarda yaşıyoruz, hepimiz farklıyız hepimizi bu topraklarda var eden ortak değerler, simgeler var. Dil, din, ırk farkı olmadan ayağımızı bastığımız yere anlam katan bizim birlikteliğimiz, ortak sahip olduklarımızdır. Bir arada yaşamamızı sağlayan ortak değerlerimiz, ortak ezgilerimiz, ortak kültürlerimiz ve simgelerimiz bu kampanyanın en önemli kaynaklarıdır.

4) Muhalefetin parçalı yapısına karşı HAYIR'ın birleştiriciliği: Toplumsal muhalefetin parçalı yapısının Şili'deki gibi bir araya gelerek irade göstermesinin zor olduğu açıktır. Ancak bu birlikteliğin en güçlü argümanı, Türkiye'ye farklı noktalardan tutunan yaklaşımların, tutunduğu noktadan söylediği HAYIR'dır. Neden HAYIR dediği değil HAYIR demek hepimizin ortak birleştirici noktasıdır. Bu ülkede farklılıklarımıza rağmen bir arada barış ve huzur içerisinde yaşam birlikteliğimizin bütünleştirici gücü referandum sandığından çıkacaktır. Türkiye cephesi sandıkta kurulacaktır.

5) HAYIR'dan POZİTİF Bir Kampanya: Gerilimli bir süreçten geçiyoruz, belki de daha gerilimli ortamları yaşayacağız referandum sürecinde. Otoriter rejimlerini sürdürmek isteyenler, mağduru oynamak içi her türlü yolu deneyeceklerdir. Bu gerilim ortamı üzerinden, kaybedeceklerimizi değil #HAYIR dediğimizde neyi kazanacağımızı toplumla paylaşmak önemli. Nitekim Şili'de yürütülen kampanyanın en önemli argümanları gerilim üzerinden değil iyilik üzerinden örgütlendi. Hepimizin yeniden gülmeyi keşfetmesi bu kampanyanın pozitifliğine bağlıdır.

6) Müzik ruhları besler: Referandum kampanyasında seçilecek müzikler ortak ezgilerimiz, yüreğimizi hoplatacak, pozitif enerji yükleyecek ritmlerle coşmalıdır. Müziğin dayanılmaz çekiciliği birleştiricidir. Sokaklar şenlenmelidir. İnsanlığın birleştirici müzikleri ile ülkenin birleştirici müzikleri, herkesi bir araya getirecek güçtedir. Her durumda acıya gülebilmeyi öğrenmek ve sokakları gerilime teslim etmemek zorunluluğumuzdur.

7) Ortak değerlerimiz: Şili kampanyasında, ülkenin kendisi, bayrağı, rengi ve kurtarıcıları herkesin tartışmasız ortak değeriydi.

8) Kampanyanın simgesi: Bizim gibi toplumlarda, görmenin önemi büyük. Sürekli unutma üzerinden yürütülen bir politika içerisinde hafızayı diri tutmak için hatırlatma simgelerinin olması önemlidir. Gezi direnişindeki merdiven boyama böyle bir görselliğin mekânsallaşmasıdır. Tek başına da olsanız boyanmış renkli merdivenleri görmek hepimize özgürlük hissi verdi. Renkli merdivenler haklı kuvvetimizin kudreti olarak simgeselleşmişti. #HAYIR kampanyasında öyle bir simge ve obje bulunmalı ki, onu gördüğümüz her an aklımıza yalnız olmadığımız gelmeli. Hem neden hayır dediğimizi bize yeniden hatırlatmalı hem hayır dediğimizde neyi kazanacağımız hatırlatmalı.

9) Yaratıcı ve Barışçıl Gösteriler, Flashmobeylemler: Otoriter baskının yoğun olduğu dönemleri insanlık tarihi yaratıcı, barışçıl gösterilerle ve anlık eylemliliklerle aşabilmiştir. Türkiye'de toplumsal muhalefet açısından yaratıcı eylem deneyimleri vardır. Aydınlık için bir dakika karanlık eylemi, Gezi direnişinde çalınan tencere ve tavalar Şili'den deneyimlediğimiz eylemliliklerdi. Türkçe'nin ağdalı kullanımı üzerinden yola çıkan "Saltanata Son" kampanyası ise internet üzerinden örgütlenen anlık eylemlilikleri (flashmob) ile göze çarptı. "Altın günü değil, Üstün günü", "Kızılay Meydanında toplanalım" gibi etkinlikler yaratıcılıklarıyla ezber bozdu. Başkent Dayanışmasının, sanatçı desteğiyle, simgesel hatırlatmalarla bir üst boyuta taşıdığı "Gözüne gözlük", "Maskeli Balo", "Rögar Kapağı Açılışı" eylemlilikleri, etki gücü yüksek yaratıcı eylemlilikler olarak literatüre geçti. Gezi direnişindeki sosyal medyanın kullanılması ve mizahın gücü ise yüreklere geçirgenlik sağladı. Anayasa değişikliğine karşı ayağa kalkma, kırmızı kart gösterme, sosyal medyayı hareketlendirme, eylemlilikleri başlangıç aşamasında olsa da yaratıcı eylemliliklerin arayışları olarak değerlendirilmelidir. Yapılan hiç bir işin küçümsenmemesi, sokağa çıkan herkesin sayısının azlığına bakmadan teşvik edilmesi, pozitif söylemlerle ele alınması kaçınılmazdır.

10) Teknolojik ve Geleneksel Medya Kanalları: Ana akım medyanın kontrol altında tutulduğu bir süreçte referandum sürecinin medya örgütlenmesi iki şekilde yürütülmek durumundadır. Bir, teknolojik; iki, geleneksel. İnternet ve sosyal medya teknolojik açıdan en önemli medya arenasıdır. Baskının yoğun olduğu ve tek elden yönetildiği süreçlerde halka doğrudan ulaşmanın en önemli medyası ise geleneksel olandır. Bu noktada fısıltı gazeteciliği, mekâna bağlı paylaşım yerleri: pazaryerleri, kahvehaneler, kafeler, yemekhaneler, sinema salonları, stadyumlar, günler, marketler, AVM'ler, toplu taşıma durakları yani insanın gündelik yaşantısının geçtiği her yer, bilginin yaygınlaşmasının ana mekânlarıdır.

SONUÇ YERİNE: SÜREKLİLİK ve RİTM

Şili halkı otoriter bir rejime karşı kendi ortak değerleri ile bir kampanya sürecini başardı. Elbette ki zaman o zaman, yer o yer değil. Ancak halkların mücadele deneyimleri ve başarı öyküleri insanlığın ortak mirasıdır. Onu korumak, geliştirmek en önemlisi uzlaşma kültürünün zor yakalandığı topraklarda referandum süreci bizim için paha biçilmez bir olanak sunuyor. Kendimizi, toplumsal muhalefet yapma biçimlerimizi, söylemlerimizi, bir arada yaşama kararlılığımızı ve gelecek hayallerimizi tazelemek yeniden keşfetmek için.

Ancak yaşam ve mücadele sadece bir referandumdan ibaret değil. Referandum sürecinde yakalanan ritmin sürekliliği referandumdan ne çıkarsa çıksın sürdürülmek zorundadır. Bu noktada hepimizin en büyük eksikliği, bir noktaya odaklanıp, olunca rahatlamak, olmayınca yıkılmak üzerinden şekilleniyor. Sonuç ne olursa olsun bütün olasılıklar üzerinden fikrî takip ve ritmin sürekliliğinin sağlanması başarıya götürecektir.

Referandum sürecinde, #HAYIR dediğimizde neyi kazanacağımızı paylaşmak, en temel insani değerlerimizi yeniden keşfetmek, pozitif bir sürecin başlangıcı olan bu süreci geleceğimiz açısından bize sunulmuş bir fırsat olarak değerlendirmek inancıyla… Şili halkı başardı biz de başaracağız.

* Tezcan Karakuş Candan'ın 2014 yılında yayınlanan, Neoliberal Laboratuvar Şili-Türkiye ile Benzerlikler, Farklar, Kıyaslar adlı bir kitabı bulunmaktadır.

Tezcan Karakuş Candan
Mimarlar Odası Ankara Şb. Bşk.
ADD BDK Üyesi

Eğitim-Bir-Sen, MEB’in hazırladığı müfredat taslağını da beğenmedi

Posted: 29 Jan 2017 03:00 AM PST


Milli eğitim Bakanlığı'nın (MEB) yetkili sendikası Eğitim-Bir-Sen, MEB'in hazırladığı müfredat taslağını da beğenmedi.

İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük dersinin ortaokul ve lise müfredatlarından çıkarılması talebi ile tartışma yaratan Milli eğitim Bakanlığı'nın (MEB) yetkili sendikası Eğitim-Bir-Sen, MEB'in hazırladığı müfredat taslağını da beğenmedi.

Eğitim-Bir-Sen, hazırladığı yeni müfredat taslağı raporunda ilginç ifadelere yer verdi. Daha önceki raporunda ortaokul ve liselerin öğretim programından inkılap tarihi ve Atatürkçülük derslerinin kaldırılmasını isteyen Eğitim-Bir-Sen, "Atatürk inkılaplarının bir çoğu, düşünce ve kanaat hürriyetinin, düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin, din ve vicdan hürriyetinin, örgütlenme ve eğitim hakkının ihlalidir. İnkılap tarihi ve Atatürkçülük ders programında yer alan Atatürk ilkelerinden bazıları günümüzde geçerliliği kalmadığı halde derslerde anlatılmaya devam etmektedir. İnkılap tarihi ve Atatürkçülük dersi, ortaokul ve lisede müfredattan çıkarılmalıdır. Din ve ahlak eğitimi, 1. sınıftan itibaren verilmelidir" demişti. Sendika dün yayımladığı raporda ise şunları kaydetti:

'Aynen duruyor'

"T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük dersinde eski programda amaç olarak tanımlanan 14 husus hemen hemen aynı ifadelerle yeni programda da yer almaktadır. Taslak programlarda, beklentileri karşılayacak bir değişiklik bulunmamaktadır. Öğretim programlarında, eğitim içeriği, aktarılan değerler konusunda pek bir değişiklik yaşanmamıştır. Eğitim-Bir-Sen'in öteden beri talep ettiği üzere, çoğulcu, farklılıklara izin ve imkân veren, daha empatik ve eleştirel bir tarih anlayışı, toplumsal taleplere duyarlı, tarihi ve kültürü ile barışık bir müfredatın oluşturulduğunu söylemek güçtür. Bu anlamıyla müfredattaki değişim daha çok şekli olmuştur. Zaten ciddi bir değişim yaşanmayacağı, Bakan Yılmaz'ın açıklamalarında ve sonraki günlerde bakanlık tarafından kamuoyuna yapılan açıklamalarda görülmüştür."

Türklerin tarihi ve kültürü ile daha barışık bir müfredatın hazırlanmadığı savunulan raporda, "Eğitim-Bir-Sen olarak, baskıcı, aşırı ideolojik, tek tipçi ve farklılıklara izin vermeyen bir eğitim sistemi yerine; öğrencilerimizin kendi değerleriyle barışık yetişmesini istiyoruz. Maalesef taslak programlar bu talepleri karşılamaktan uzaktır. Müfredat reformunun tanıtımında, 'Beyaz Kitap'a atıfta bulunulması ve söz konusu kitabın belli bir ideolojinin öğretilmesinde temel olarak alındığının ifade edilmesi, müfredatlarda bir ilerlemenin olmadığının/olmayacağının göstergesidir. Biz, Atatürk'ün efsanelerden, mitlerden ve tarihsel yanlışlardan arınmış bir şekilde, tarihsel gerçeklere uygun olarak öğretilmesinden yanayız" denildi.

Din dersinin 1. sınıftan itibaren verilmesini isteyen sendikanın rporunda, "Atatürk'ün tarihsel gerçeklere uygun öğretilmesinden yanayız" denildi.

Sinan Meydan ile 'Yeni Anayasa ve Başkanlık Sistemi' konulu söyleşi

Posted: 29 Jan 2017 02:28 AM PST



Sinan Meydan, 
"Yeni Anayasa ve Başkanlık Sistemi" konulu söyleşimiz ile  7 Şubat Salı  saat 19:30 da, Koşuyolu Mahalle evinde bizlerle.

"Dün, düşman işgali ile başaramayanlar, bugün anayasa değişikliği ile başarmak istiyorlar"

Kojima, gelecekte oyunlar ve filmlerin hatta kitapların içiçe geçeceğini söyledi

Posted: 29 Jan 2017 02:11 AM PST


Efsanevi oyun tasarımcısı Hideo Kojima, oyunlar, kitaplar ve filmlerin "birleşerek tek bir tip eğlence aracına dönüşeceğini" söyledi.

Oyun dünyasının Spielberg'i olarak tanımlanan tasarımcı, Tokyo'daki yeni stüdyosunda özel bir tur düzenleyerek Radio 1 Newsbeat'e roportaj verdi.

Kojima gelecekte oyunlar ve filmlerin hatta kitapların içiçe geçeceğini vurgulayarak "O zaman geldiğinde orada olmak, insanlara yeni bir tecrübe sunmaya yardımcı olmak istiyoruz." dedi.

"O geleceğe şimdiden hazırlanmaya başladık ancak onun öncesinde sıradaki oyunumuza odaklandık." diyen kült Metal Gear serisinin ardındaki isim olan Kojima, eski işvereni Konami'yle birkaç yıl süren tartışmalı ayrılığının ardından gelecekteki projelerinden bahsetti.

2015 yılının aralık ayında Konami'den ayrıldıktan sonra yeni stüdyosu Kojima Productions'ı kuran Kojima, "Önceki şirketimde 30 yıl çalıştım. Orada çok tecrübe edindim ve o tecrübenin bana sağladığı her şeyden ötürü çok minnettarım. Artık çok daha özgürüm; çünkü nihai kararı artık ben veriyorum. Bu şirket, borsada yer almıyor; bu nedenle yatırımcıları memnun etmek gibi endişelere sahip değiliz. Sadece iyi oyun yapmaya odaklanabiliriz." dedi

Ancak 1987'de gizlilik temalı oyunların yaratıcısı kabul edilen Kojima için oyunlar yalnızca bir başlangıç. Metal Gear markası, Assassin's Creed, Uncharted ve Hitman gibi çok satan serilere ilham kaynağı oldu.
"Hangi eğlence türünü tecrübe edeceğinize dair seçim yapma zamanı geride kalmaya başladı. Gittikçe daha fazla insan, farklı eğlence türlerinin sağladığı öğeleri aynı potada eriten medya türlerine yöneliyor. Sadece bir oyun yaparsak insanların, yapımlarımızı tercih etme olasılıklarını azaltırız. Çabalarımızı bu kesişim üzerine odaklamamız şart." diyen Kojima, filmlerin oynanabilir olduğu, oyunların ise daha kapsamlı film benzeri içeriğe erişim olanağı tanıdığı bir gelecek hayal ediyor. Ancak bu hayalini gerçeğe dönüştürmeden önce Sony'nin konsoluna özel Death Stranding oyununun yapımına odaklanmış durumda. Geçen yıl çarpıcı bir kampanya ile duyurulan çok gizli oyunu hakkında ise pek bir bilgi yok.

Kojima bu konuda bilgi vermekten kaçınıyor, oyunun ayrıntılarına dair soru sorulduğunda "Yorum yok" diye gülerek geçiştiriyor. Şirketin mevcut projesi, Playstation'a özel oyunu Death Stranding, hakkında ise "Ne yazık ki şu anda oyun hakkında bir şey söyleyemeyiz." diyerek şunları kaydediyor: "Bunun, insanların kolayca içine gireceği bir oyun olmasını ancak başında geçirdikleri bir iki saatin ardından farklı bir deneyim olduğunu fark etmelerini; önceki oynadıkları hiçbir şeye benzemediğini görmelerini istiyoruz. Herkesin hatırladığı müzik grupları, riskler alır. Önceki albümlerindeki tarzlarını sürekli değiştirerek çağa uyum sağlayıp evrimleşirler. Bu yolda hayranlarından bazılarını kaybetseler de yenilerini kazanırlar. Yeni oyunumda benim de izlemek istediğim yaklaşım bu."

Kojima verdiği röportajda ayrıca oyun dünyasındaki diğer büyük meselelerden de bahsetti. Bazı oyuncuların önceki oyunlarındaki kadın karakterleri "fazlasıyla cinselleştirdikleri" eleştirilerine karşı oyunlarda kadınların tasvir edilme tarzını savundu.

"Sıradaki oyunum için farklı bir yaklaşım izleyeceğim," diye belirten Kojima, "Benim yapmak istediğim, bazı oyunlarda gördüğünüzün aksine, arka planda bir hikâyesi olmayan kadın karakterlerden kaçınmak. İlk bakışta göze o şekilde görünen bir karakter yaptıysam, neden o görünüşe sahip olduğuna dair derin de bir arka plan hikâyesi olacak."

Sanal gerçeklik, oyunculuğun geleceği olarak görülse de Kojima, VR oyunlarının gelişmesi gerektiğine dair imada bulunuyor. "Bu, bazı insanları kızdırabilir," diyor Kojima. "Ancak çoğu yapımın, VR'ın potansiyelinden yararlandığını düşünmüyorum. Sanal gerçeklik, insanların bir oyun oynar ya da film izlerken daha önce tecrübe etmediği duyguları açığa çıkarma potansiyeline sahip."

Oyun dünyasının en çok satan yapımları, Call of Duty ya da Assassin's Creed gibi büyük markaların devam oyunları. Bu büyük markalardan biriyle yakından bağlı bir geçmişi olmasına rağmen Kojima, yeni stüdyosundan bu yaklaşımı benimsemesini beklemememizi söylüyor. "Kullanılmış malzeme ve fikirleri yeniden kullanan, devam oyunları yapan bir stüdyo olmak istemiyoruz. İnsanların her oyunumuzda yeni bir deneyim yaşamalarını istiyoruz." 53 yaşındaki tasarımcı, yakın zamanda emekli olmayı planlamıyor. Aksine her şeye daha yeni başladığını belirtiyor. "Yapmayı en çok sevdiğim şey, bir şeyler üretmek. Ölüm döşeğindeyken bile hâlâ bir şeyler üretiyor olacağım. Çünkü benim için hayatın anlamı bu."

Şeyma Subaşı'na evlilik sorusu

Posted: 29 Jan 2017 02:09 AM PST


Türkiye, Şeyma Subaşı'yı 'Var Mısın Yok Musun?' yarışmasıyla tanıdı. Katıldığı yarışmanın ardından Acun Ilıcalı'yla sevgili olan ve bu birliktelikten bir kızı olan modacı Şeyma Subaşı, instagramda adeta fenomen haline geldi. İnstagram'da 777 bin takipçisi bulunan Subaşı'nın gittiği yerler, giydiği kıyafetler kısacası tüm paylaşımları anında binlerce beğeni alıyor... Kendisini severek takip edenler kadar eleştirenler de çıkıyor. 'Survivor' için gittiği Dominik'te yakında takipçilerine sürpriz yapmaya hazırlanan Subaşı, kimilerinin eleştirdiği kimilerinin de hayranlıkla takip ettiği hayatına dair detayları, Acun'la evlenip evlenmeyeceklerini Milliyet'ten Ali Eyüboğlu'na anlattı...

"HEDEFLERİ OLAN BİRİ DEĞİLİM"

SOSYAL MEDYA FENOMENİ OLMAK GİBİ BİR HEDEFİNİZ VAR MIYDI?

Fenomen olduğumu düşünmüyorum ama büyük ilgi gördüğümü söyleyebilirim. Şu yaşıma kadar hiçbir zaman bir şeyleri hedef yapıp yönelmedim. Bu iyi bir şey diye söylemiyorum ama hedefleri ve hırsları olan biri değilim. Sadece bana güzel gelen şeyleri paylaşmayı seviyorum.

YAPILAN YORUMLARA BAKARAK, ONCA İNSANIN SİZİ NİYE TAKİP ETTİĞİ VE BEĞENDİĞİ KONUSUNDA DÜŞÜNCELERİNİZ NELER?

Allah güzel şartlarda yaşamayı nasip etti. Gezmeye ve yeni yerler görmeye karşı ciddi bir merakım var. Pek çok insan değişik yerler görmek için beni takip ediyor. Ayrıca maddi durumu olan da vakit bulamadığı için benimle geziyor gibi oluyor herhalde.

SOSYAL MEDYADA ARTIK DAHA AZ PAYLAŞIM YAPIYORSUNUZ, NEDEN?

Orada beni seven belli bir kesimle güzel iletişim kurdum. Ne zaman sokağa çıksam, pozitif enerji verdiğimi söylüyorlar. Bu, beni çok mutlu ediyor. Daha önce de söylediğim gibi bu konuda çok büyük bir kararlılığım yok. Eskiden çok paylaşmayı seviyordum şimdi artık daha az... Belki de yarın öbür gün hiç paylaşmam. Sosyal medya benim için tek kelimeyle; eğlence.

"ACUN SAYESİNDE GEZİYORUM"

BAZILARININ, "ACUN SAYESİNDE GEZİYOR DÜNYAYI" DEMESİNDEN RAHATSIZ MISINIZ?
Acun sayesinde geziyorum, bunun söylenmesinden neden rahatsız olayım ki? Kusura bakmayın, ama Melania Trump da Donald Trump sayesinde First Lady oldu. Ne yapalım yani kadına düşman mı olalım?

KISKANANLARIN HAMLELERİNDEN NASIL KORUYORSUNUZ KENDİNİZİ?

Kıskanılmam çok normal. Yaşadığım şartlar bazı insanları rahatsız ediyor olabilir. Bu konuda Acun'un tavsiyesini dinlediğim her dakika rahat ediyorum. O her zaman şöyle der: "Dünyada hiçbir şey kolay değil. Her şeyin güzel olduğu bir dünya da yok. Popülerliğin avantajlarını yaşıyorsan, dezavantajlarını da yaşamak zorundasın."

Acun'un bu konudaki taktiği, hep pozitif olanlara odaklanmak ve negatiften uzak durmak. Ben de öyle yapmaya çalışıyorum.

ACUN ILICALI'NIN SEVGİLİSİ VE KIZININ ANNESİ OLMANIN AVANTAJ VE DEZAVANTAJLARI NELER?

Avantajları tabii ki de saymakla bitmez. Dezavantajlarından bahsetmem gerekirse insanlarda ister istemez ön yargı yaratıyorsun. Benim hiçbir zaman hayalimde popüler biriyle olmak yoktu. Ama böyle birinin benimle beraber olmayı tercih etmesi tabii ki mutlu ediyor.

"HAYATI POZİTİF YAŞARIM"

ACUN ILICALI OLMASA MADDİ VE MANEVİ OLARAK AYAKTA KALACAK BİRİ Mİ ŞEYMA SUBAŞI?

Acun olmasa bu şartlarda yaşayamazdım ama tahmin ediyorum, çok daha düşük şartlarda da kendimi mutlu edebilecek bir dünya kurabilirim. Ben de birçok insan gibi içinde olduğum şartlara adapte olan bir yapıya sahibim. Acun'la tanışmadan önce nasıl pozitif bir hayat yaşıyorsam, yine aynı pozitiflikte bir hayat yaşayabilirim.

EVLİLİK SORUSU

NİKAH GÖRÜNÜYOR MU UFUKTA?

İnsanların kaderlerinde yazılanları yaşadığını düşünüyorum. Eğer bizim kaderimizde evlilik varsa, ileride olabilir.

"MELİSE BU YAŞTA GEZGİN OLDU"

MELİSA, ANNESİNE Mİ ÇEKTİ BABASINA MI?

Bana çektiğini söyleyebilirim. Babasından tabii ki bazı özellikleri almış olabilir, ama kız çocukları genelde annelerinin kopyalarıdır. Günümün önemli kısmını Melisa'yla geçiriyorum. Karşısında bu kadar hiperaktif bir anne varken çocuk ne yapsın? Mecburen bana benzedi.

MELİSA'YI DA GÖTÜRÜYOR MUSUNUZ HER GİTTİĞİNİZ YERE?
Melisa bu yaşta gezgin oldu. Her Sabah "Anne nereye gidiyoruz?" diyor. Geçen gün Dominik'e geldiğimizde, "Burası Çeşme mi?" diye sordu. Hemen hemen bütün seyahatlerime onu da mutlaka götürürüm. Çünkü onun özlemine dayanmam çok zor. Kısacası annesi nereye, Melisa oraya diyebiliriz.

"SEYAHAT ROTAMI MÜZİK BELİRLİYOR"
"Elektronik müziği çok seviyorum. Dünyadaki birçok önemli DJ'i dinleme şansına sahip oldum. Sevmeyenlere hep aynı müzik gibi gelebilir, ama dikkatli dinlediğinizde her DJ'in kendine has bir tarzı olduğunu anlayabiliyorsunuz. Vaktim oldukça sevdiğim DJ'lerin yer aldığı festivalleri takip etmeye çalışıyorum.Açıkcası rotamı müzik belirliyor diyebilirim. Yarın nerede olacağımı ben de bilmiyorum, ama önümüzdeki aylarda Coachella ve Burning Man'e gideceğimi şimdiden söyleyebilirim."

Bütçeden özel şirketlere garanti edilen yolcu sayısına ulaşılamadığı için 47,4 milyon lira ödeme yapıldı

Posted: 29 Jan 2017 02:04 AM PST


Sayıştay raporları havalimanlarında yolcu garantilerinin tutmaması nedeniyle şirketlere bütçeden 47,4 milyon TL ödeme yapıldığını ortaya koydu.

Osmangazi ve Yavuz Sultan Selim köprüleri için verilen ve kamu kaynaklarının uzun yıllar boyunca şirketlerin cebine akmasına neden olacak yolcu garantisi yönteminin benzeri havalimanlarında da tutmadı. 2015 yılında bütçeden özel şirketlere garanti edilen yolcu sayısına ulaşılamadığı için 47,4 milyon lira ödeme yapıldı.
Sayıştay'ın Devlet Hava Meydanları İşletmesi'nin (DHMİ) 2015 yılı hesaplarını denetleme raporunda, yolcu garantileri ve tazminat karşılık giderleri için şirketlere yapılan harcamalar da yer aldı. Buna göre, Yap İşlet Devret (YİD) modeli ile işletilen havalimanlarındaki yolcu sayılarının garanti edilen yolcu sayılarının altında kalması sonucu sözleşmeler gereği şirketlere toplam 47,4 milyon lira tazminat ödendi. Bunun, 16,5 milyon TL'si Ankara Esenboğa Havalimanı garanti yolcu sayısı nedeniyle işletmeci şirket TAV'a, 14,1 milyon TL'si Milas-Bodrum Havalimanı için işletici firma Mondial Milas-Bodrum Havalimanı Uluslararası Terminal İşletmeciliği ve Yatırım AŞ' ye, 16,7 milyon TL'si de Zafer Havalimanındaki garanti yolcu sayıları karşılığı işletici şirket IC-İçtaş firmasına, 34 bin TL de yine garanti yolcu karşılığı olarak işletici şirket TAV'a aktarıldı.
Böylelikle geçen yıl 34.5 milyon TL olan garanti ve tazminat karşılığı giderler 12.8 milyon TL artışla 47.4 milyon TL'ye ulaştı.

Garantinin yüzde 4'ü yolcu uçtu

Kütahya-Afyon-Uşak bölgesinde bulunan Zafer Bölgesel Havalimanı da yolcu garantisine ulaşılamayan havalimanlarından biri oldu. 2012-2015 yılları arasında 2 milyon 989 bin 813 yolcunun garanti edildiği havalimanından sadece 129 bin 346 yolcu yararlandı. Ortalama yüzde 4 seviyesinde kalan gerçekleşme karşılığında bu sürede şirkete 15 milyon 275 bin 238 Avro tazminat ödendi. Sayıştay iç hatlarda yüzde 5, dış hatlarda yüzde 3 olan yolcu gerçekleşme rakamlarına dikkati çekerek daha uzun bir süre finansman yükü ile karşı karşıya kalınmaması için projeler gerçekleştirilmesini istedi. Proje yatırım bedeli 50 milyon avro olan ve şimdiden 12 milyon Avro ödenen şirkete 2044 yılına kadar verilen yolcu garantisi için ödeme yapılacak.

Yolcu başına 15 Avro

Bodrum-Milas Havalimanı'nda garanti edilen yolcu sayısına ulaşılamaması dolayısıyla bu yıl 14,1 milyon TL tazminat ödenen Mondial Milas-Bodrum Havalimanı Uluslararası Terminal İşletmeciliği ve Yatırım AŞ, YİD modeli ile ihaleyi 84.5 milyon avro karşılığı 2006 yılında kazandı. Tesisin hizmete girdiği 16 Mayıs 2015 ile 22 Kasım 2015 tarihleri arasında garanti edilen yolcu sayısı 3 milyon 26 bin 787 olmasına karşın 2 milyon 771 bin 88 yolcuya ulaşılabildi. Aradaki fark yolcu başına 15 Avro üzerinden şirkete ödendi.

İstanbul'a yeni havalimanı uyarısı

Denetim raporunda işletmeye, YİD yöntemi ile LİMAK-Kolin-Cengiz-MAPA-Kalyon Ortak Girişimine ihale edilen ve yatırımı devam eden İstanbul Yeni Havalimanı için de yolcu garantisi uyarısında bulunuldu.
Garantinin dış hat yolcu toplamında 342,7 milyon yolcuyu aşmayacak şekilde belirlenmesi ve dış hat giden yolcu ücretinin 20 Avro'yu, dış hatlar arası transfer yolcu ücretinin 5 Avro'yu, iç hat giden yolcu ücretinin 3 Avro'yu aşmaması ve iç hat yolcu garantisi verilmemesi önerildi.
Ayrıca garanti edilen ücret tarifelerinin para birimi ve tutarlarında işletme döneminde meydana gelebilecek değişiklikler konusunda kamuya ilave yük getirmeyecek düzenlemelerin yapılması istendi.

Krizin ayak sesleri

Posted: 29 Jan 2017 02:03 AM PST


Fitch'in Türkiye'nin notunu indirmesi, Türkiye ekonomisi için sonun başlangıcından daha fazlasına tekabül ediyor.

Fitch'in üç dikkate alınan kuruluştan sonuncusu olarak notu indirmesi, Merkez Bankası'nın sınırlı rezervi, yurtdışı fon ihtiyacı ve özel şirketlerin borcu gibi ciddi yumuşak karnı olan Türkiye ekonomisi için sonun başlangıcından daha fazlasına tekabül ediyor.

Yatırımcıların, bir ülkede yatırım yapmak için dikkate aldığı üç derecelendirme kuruluşundan üçüncüsü de önceki gece geç vakitlerler Türkiye'nin notunu yaptırım yapılabilir seviyesinin altına indirdi. Daha önce bu seviyenin altına indiren Moody's ve S&P'nin ardından Fitch'in de ülkeyi izlemeye başladığı 1994'ten 18 yıl sonra 2012'de yatırım yapılabilir notu verdiği Türkiye'yi dün itibariyle yatırım yapılamaz statüsine çekti.
Konuyu değerlendirmesini rica ettiğimiz Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu, bunun her ne kadar beklenen bir karar olduğunu söylese de etkileri açısından sessiz sedasız geçiştirilecek bir durum olmadığı görülüyor. Kozanoğlu'nun özetliği kadarıyla ülke artık bir dizi ekonomik sorunu görmezden gelemeyecek bir noktada. Tablo özetle şöyle; Türkiye artık üç rating kuruluşunun üçünde de yatırım yapılabilir statüsü dışına çıktı. Bu aslında beklenen bir karardı, ülkede sıcak para tabir edilen borsa ve borçlanma senetlerine yatırım yapanlar zaten büyük ölçüde ülkeyi terketmişlerdi. Bu kararla bu cephede önemli bir sarsıntı yaşanmaz. Ancak Türkiye ekonomisinin üç önemli yumuşaka karnı var ki bunlar neredeyse krizin habercileri gibi... Kozanoğlu'na göre ilk yumuşak karın; Fitch'in de raporunda belirttiği gibi Merkez Bankası'nın döviz rezervleri... Merkezin rezervleri böyle sıkıntılı bir dönemi atlatabilecek bir düzeyde değil. En son açıklanan verilere göre 107 milyar dolar civarındaki rezervlerin kullanıbilir net revzervi 30 milyar dolar civarında.

Borç hızla arttı

İkinci yumuşak karın ise yenilenmesi gereken yurt dışı fon ihtiyacı. Bu da bir yıl içerisinde vadesi dolacak olan boçrlarla 163 milyar dolar. Buna olası cari işlemler açığı 32 milyar dolar da eklenince toplam miktar 195 milyar dolara ulaşıyor. Üçüncü ve belki de en hassas noktayı da şirketlerin 312 milyar dolar seviyesine ulaşmış borçları oluşturuyor. Bu miktar, 2012'den bu yana, 87 milyar dolar artış durumda. Özellikle yurtiçi bankalara olan 172 milyar dolarlık döviz borçu çok ciddi bir risk nedeni...

Kamu yeterli değil

Kamu ekonomi politikası yetkililerinin, kamu borçlarının sırılı olduğunu öner sürerek önemli bir risk bulunmadığını iddia ettiklerini anlatan Kozanoğlu, "Oysa yakın dönemde yaşanan küresel kriz sırasında Avrupa'nın kamu borcu en az olan iki ülkesi İspanya ve İrlanda idi. Bu iki ülke özel sektör borçları nedeniyle ciddi bir bankacılık krizine sürüklenmeşlerdi" diye konuştu. Hem Fitch hem de S&P'un raporunda da Meclis'ten geçen Anasaya taslağının onaylanması halinde denge ve denetim mekanizmalarını ortadan kaladırdığını, demokrasi ve buna bağlı olarak ekonomi ekonomi için büyük bi risk oluştuduğuna dikkat çekildiğini vurgulayan Kozanoğlu, yurt dışı borçlanmalarının giderek zorlaşacağını, referandumda bu gidrişe dur denilmezse ekonominin daha ciddi bir krize sürükleneceğini dile getirdi.

Anayasa değişikliği onaylanırsa kontrol ve denge mekanizmalarının sarsıldığı sistem sağlamlaşmış olacak
Uluslararası derecelendirme kuruluşu Fitch'in daha önce Türkiye'yi "BBB- " olarak değerlendirken önceki gece geç saatlerde yaptığı açıklama ile ülkenin notunun BB+ olarak revize edildiğini açıkladı. Görünüm ise durağan olarak değiştirdi. Kurum notu neden indirdğini de bir raporla açıkladı. Öne çıkan nedenler özetle şöyle;

*Siyaset ve güvenlikle ilgili endişeler ekonomik performansı ve kurumsal bağımsızlığı gölgeledi.
*Siyaset dengelenebilir, ancak güvenlikle ilgili önemli sıkıntılar devam edecektir.
*Anayasa değişikliği süreci devam ediyor ve Fitch'in düşüncesine göre, değişiklik paketinin Mart veya Nisan aylarında yapılması beklenen referadumda onaylanması durumunda, kontrol ve denge mekanizmalarının sarsıldığı bir sistem sağlamlaşmış olacak.
*Kamuda olağanüst hal durumu sürüyor.
*Büyük terör olaylarının devam etmesi tüketici güveni ve turizm sektörü üzerinde olumsuz etki yarattı.
*Uzun soluklu dış kırılganlıkların giderilmemesi kendini kurda yaşanan sert düşüşle gösterdi.
*Fitch finansal istikrarı zor sokacak veya bir ödemeler dengesi krizi yaratacak sistemik sorunlar beklemese de özel sektör üzerinde hasar yaratıcı etkisi olacağını düşünüyor.
*Kısıtlı uluslararası likidite pozisyonu, ülkeyi yatırımcı algısındaki değişimlere karşı kırılgan yapıyor.
*Ekonomik büyüme 2016'nın ikinci yarısında keskin şekilde düştü.
*Ekonomik büyümenin son yıllardaki perfonmansın oldukça altında bir hızla toparlanması bekleniyor.
*Devam eden güvenlik endişeleri, turizm gelirlerinin tahmin döneminde 2013-2015 döneminin oldukça altında olacağı anlamına geliyor.
*Enflasyon benzer ülkelerdeki seviyeyi aştı ve 2017'nin ilk yarısında geçici olarak çift haneli rakamlara geri dönecek.
*Yapısal reformlar daha hızlı devreye sokulmazsa yatırımların toparlanması beklenmiyor. 4 Bankalar ekonomideki yavaşlamadan zarar görüyor.
*Takipteki kredi oranları düşük ve dengeli; ancak turizm ve enerji sektörleri de dahil olmak üzere yeniden yapılandırılan riskli kredilerin hacmi arttı ve yeniden yapılandırmaların daha da devam etmesi bekleniyor, muhtemelen artan döviz maliyetlerinin de etkisiyle.
*Zayıflayan büyüme varlık kalitesi üzerinde de baskı yaratabilir.

Hafta içi stres olur

Fitch'in kararı öncesinde de 20 Temmuz'da Türkiye'nin 'BB+' seviyesindeki notunu 'BB'ye düşüren ve not görünümünü negatif yapan ve kasımda görünümü durağana çeviren diğer bir kredi derecelendir- me kuruluşu Standard&Poor's'un kararı geldi. S&P Türkiye'nin görünümünü yeniden negatife indirdi. KapitalFX Araştırma Müdür Yardımcısı Enver Erkan karar sonrasında Cumhuriyet'e yaptığı değerlendirmede, "Bu not indirimi baz senaryo olarak belirlenmişti, piyasanın önemli bir kısmı tarafından bekleniyordu. Not indiriminin para piyasalarının kapanmasına çok yakın bir zaman diliminde gelmesi itibariyle çok net hareketler görülmemekte. Ancak Pazar akşamı Asya kotasyonlarıyla beraber daha belirgin bir fiyatlama görebiliriz. Geçen haftanın ortasından itibaren kurdaki yükselişin bir kısmı not indirimi endişesini de içermekteydi. Ancak geniş resimde hafta içinde bir stres durumu yaşanacak ve Türk finansal varlıkları üzerinde negatif etki yaşanacaktır" dedi.

Bankalar etkilenecek

Işık FX Başanalisti Gizmen Nalbantlı da, söz konusu değerlendirme ile Türkiye'nin son yatırım yapılabilir notu da kaybettiğini hatırlatarak, "Fitch'den önce sürpriz bir şekilde görünümü düşüren S&P ise zayıf büyüme ve para politikası adımlarının enflasyon ve kur baskıları karşı yetersiz olduğunu savundu. Karar piyasadan çok bankalar üzerinde etkili olabilir. Not indirimi sonrası bankaların sermaye yeterlilik rasyoları düşecek. Kredi maliyetleri bir miktar yükselebilir.
ETİKETLER :

Hiç yorum yok: