Sözcü Haber |
- Hayaller uyku hayatlar iş!
- Dur demek için buradayız bu barajı yaptırmayacağız
- Çatışmada 1 binbaşı şehit
- "AK Parti Store" alkollü içecek de satacak
- Dinlenen konuşmalar MOSSAD’la da paylaşılmış
- “Yeni Suriyeli Güçler” silahlarını Nusra'ya vermiş
- Yıldız Holding, cola ve su markalarını satıyor
- Hac faciasında ölü sayısı daha fazla iddiası
- Kerkük petrolü de dahil 700 bin varili Türkiye’ye gönderiyoruz
- PKK'dan "Kürdistan" cüreti
- Ben hiç kimseye öyle bir şey demedim
- PKK kesinlikle koşulsuz silah bırakmalı
- Robotlar kimleri işsiz bırakacak?
- Türkiye Sanatçılar Birliği: “Teröre hayır, kardeşliğe evet”
- Avcı, "terör örgütünü kurma ve yönetme" suçuyla tutuklandı
- HDP, İzmir'de yok oluyor
- ‘İzmir Kültür Pla+formu Girişimi’ hedef iletişimi güçlendirmek
- Organ bağışla hayat kurtar
- 83.Türk Dil Bayramı
Posted: 26 Sep 2015 02:42 PM PDT Ey insanlık dünyevi konulardan konuşacak olunca en çok sevdiğimiz şeylerin arasında hatta 'bağzı'larımız için en ön sırada olan şeyin adı 'uyku'dur. Yoğun çalışma temposu özel sektörlerin vazgeçilmez kabusuyken özellikle büyükşehirlerde trafik, yaz aylarında ter kokusu, stres derken en önemli ihtiyaç uyku! Her sabah yolda, iş yerinde, trafikte hatta radyoda hemen hemen herkesin şikayet ettiği 'yeterince uyuyamıyorum' serzenişlerine kulaklar aşinayken kendinizi de bu serzenişin tam anlamıyla kendisi olarak görüyorsanız daha çok uyumanın yollarını bulun! Bilim insanlarının dile getirdiği uyku saatleri, kişinin uyku ihtiyacı listesini asla ve kat'a kendinize uygun bulmuyor ve kendinizi küçük bir mayışkan ilan ediyorsanız bu yazı size yeni bir bilgi deposu demek! Yapılan araştırmalar kişilerin uyku pozisyonunda karakterlerini ortaya koyduğunu söylüyor. Sevgili uykuseverler bakın bakalım siz uykuda hangisisiniz? 1- Bir Direkten Farksız! Yatağı yerinden kaldırsalar bir direğe benzenecek bu pozisyonda uyuyan kişiler çift özelliği kendi bünyelerinde barındırıyor! Yapılan çalışmalar sonucu eller yanda sağa ve ya sola dönüş pozisyonunda uyuyan kişilere 'sosyal kelebek' deniyor. Eğer bu şekilde uyuyorsanız; – Çevrenize kolay güveniyor, tanımadığınız insanları bile kendinizle kıyaslaran saf bir tarafınız var. Bu saf tarafsa sizi iyi bir insan yapmanın yanı sıra bazı durumlarda mutsuz kılıyor çünkü bol bol hayal kırıklığına uğruyorsunuz. – Sağlık açısından bu pozisyonda uyumaksa omurgayı dik tuttuğundan sırt, bel ve omurga ağrılarınızın az olduğunu söylemek mümkün. 2- Çayda Çıra Pozisyonu! Eyyy uyurken sağa ve ya sola dönük olduğu farketmeksizin elleri serbest bırakan mayışkan senin adın 'yenilik' ve 'şüphe'! Pek mühim araştırmalar sonucu bu pozisyonda uyuyan kişiler bir çok özelliğe sahip olabiliyor. Eğer bu şekilde uyuyorsanız; – Yenilik sizin adınız! Yeni fikirler, yeni yerler, yeni bir hayat sizin vazgeçilmeziniz. – E bu kadar yeniliği barındıran bünyenin kuşku ve şüpheciliği barındırmadan yaşaması na mümkün! – Hedef varsa yüksektir, hele hele ikna olunursa o zaman vay o hedefin haline! Yapılan araştırmalar bu pozisyonda uyuyan kişilerin hedeflerinde zirveyi görmek için sadece 'ikna' olmaları gerektiğini ortaya koyuyor. – 'Hata varsa var pişmanlık olmaz' fikrini tamamen benimseyen bu arkadaşlar aldıkları kararın sonucuna tamamen katlanıyorlar! – Gel gelelim Çayda Çıra mide yaktırıyor. Bu pozisyonda uyuyan kişilerde en sık görülen hastalıklar mide asidinin yükselmesi ve uyku apnesi olarak belirlendi. 3- Esas Duruş (Temsili) Esas duruşta uyuyabilen kişiler soğuk ve sakin olmalarıyla biliniyorlar. Malum pozisyon sırt üstü yatış pozisyonunda eller yanda uykudan hazır ol komutunu almışçasına esas duruştur. Eğer bu şekilde uyuyorsanız; – Soğukkanlı ve sakin duruşundan ödün vermeden hayata devam eden kişilikler imiş. Ayrıca esas duruş pozisyonunda uyuyan kişilerin iyi bir lider, amir önder olabilme özellikleri de bünyelerinde barınıyor. – İyi bir lider olabilirsiniz ama sağlıklı asla! Bu pozisyon sağlığı ciddi anlamda tehdit ediyor. Araştırmalara göre bu pozisyonda yatanların horlamarında artma, uyku apnesinin azması ve kötü bir uyku gibi sorunları ortaya çıkıyor. 4- Kendimden Geçtim Sana Geliyorum Sırt üstü uyurken eller ayaklar serbestse eğer sempatik tam manasıyla sizin adınız! Eğer bu şekilde uyuyorsanız; – Sevecen, arkadaş canlısı, dinleyen, insan sever gibi özellikleri bünyesinde barındıran bu kişilerin adı 'iyi dost'tur. – Zor durumda olanların Hızır'ı olma özelliğine sahip olan bu arkadaşları koruma ve kollama derneği açılabilir. – Fazla iyilikten maraz doğar misali bu kişilerin etrafındakilere faydası çok kendilerine de zararı. Bu pozisyonda uyuyan kişilerin uyku apnesi, nefes darlığı ve bunların getirdiği hastalıklara yakalanma ihtimali çok yüksek. Ne derler 'kötülerinsin sen dünya' 5- Amerikan tipi teslimiyet! Yüz üstü eller yanda yatış pozisyonuna sahip olan kişiler sanılanın tam aksine dışa dönük ve atılgan özelliklerine sahip imiş. Eğer bu şekilde uyuyorsanız; – Heyecan sizin göbek adınız! Atılgan ve girişkenlik özelliğiniz heyecanınızdan ileri geliyor. – Bu heyecanın altında yatan eleştirmen tarafı da cabası! Muhteşem bir eleştirmen olan bu arkadaşlar dışa dönük ruh hali içinde yerli yersiz eleştirilerde bulunurken eleştirdikleri kişi kendileri de olsa asla vazgeçmiyorlar. – Stresi yoğun yaşamalarının yanı sıra da gizli bir duygusallık içeren bu bünyelerde kalp, sinir vb hastalıkların olma ihtimali yüksek kabul ediliyor. Bu pozisyonda uyumanın tek karı ise sindirim sistemine dost olması. 6- Hiçbiri / Hepsi! İşte tam bir mayışkana göre bir yanıttır bu ki o hiçbiri ya da hepsi metropolden, işten, yorgunluktan ve ağır sorumluluktan ileri gelmekte… Zira 'Nasıl uyuduğum değil nasıl uyuyacağım?' önceliğim diyorsanız sizlere kolay gelsin. |
Dur demek için buradayız bu barajı yaptırmayacağız Posted: 26 Sep 2015 12:03 PM PDT Kandıra'da 18 köyü ve tarım arazilerini tehdit eden Sungurlu Baraj Projesine karşı köylüler dün eylem yaptı. Her yaştan vatandaş köy meydanında topladı. Köylülerden Fatma Altınbay'ın "Barajı yaptırmayacağız" diye çıkışı büyük alkış aldı. İstanbul'un su ihtiyacını karşılayacağı iddiasıyla yapılmak istenen ancak Kandıra'da tarım yapılan 18 köyü sular altında bırakacak olan Sungurlu Baraj Projesine tepki var. Bölgede yaşayan köylüler bir araya gelerek barajın inşa edilmemesi için eylem yaptı. Akçaova Köy Meydanında yapılan eylemde köylüler, verimli tarım arazilerinin ve yaşam alanlarının baraj nedeniyle sular altında kalacak olmasına tepki gösterdi. Köylüler biran önce projenin iptal edilmesini talep etti. Eyleme, Kuzey Ormanları Savunma Platformu, Halkevleri, Kocaeli Ekolojik Yaşam Derneği, Türk Tabipleri Birliği, Çevre Mühendisleri gibi sivil toplum örgütleri de destek verdi. Eylemdeki ilk konuşmayı Akçaova Köy Muhtarı Remzi Yüce yaptı. Bir traktörün üzerine çıkarak konuşan Yüce, "Bugün baraj yapılması planan topraklarımız verimli topraklarımızdır. İnsanlarımız burada kimseye ihtiyaç duymadan yaşamını devam ettirmektedir. Biz, Sungurlu Barajının yapılmasını istemiyoruz. Barajın yılda 200 ürün alınan verimli topraklarımız, 15 bin dönüm civarında verimli topraklarımız ve evlerimiz su altında kalıyor. Bu haklı olarak insanlarımız tepkisin sebep oluyoruz. Barajın yapılmasını istemiyoruz. Barajın inşa edilmesi halinde köylerimiz haritadan silinecektir" diye konuştu. Köy sakinlerinde Fatma Altınbay ise tepkisini 'Barajı yaptırmayacağız' diyerek tepkisini gösterdi. Alyınbay. "Sevgili dostlar, köylerimiz yaşam alanlarımız tehdit altında. Bugün buraya, bölgemizi yok etme projesine dur demek için buradayız. Bu barajı yaptırmayacağız. Biz bu topraklardan gelin verip gelin aldık. Bu topraklarda ağladık ve yine bu topraklarda büyüdük acımızı. Bir çok şeyi paylaştık. Şimdi bize diyorlar ki, 'gidin nerede ölürseniz ölün' Biz de burada diyoruz ki Köylerimizi size yedirtmeyeceğiz. Yaşam alanlarımızı yok etmenize sokmanıza izin vermeyeceğiz. Köylerimize sahip çıkalım, bu yolun dönüşü yok, unutmayalım" diye devam etti. |
Posted: 26 Sep 2015 11:41 AM PDT Tunceli'nin kırsal kesiminde terör örgütlerine karşı yürütülen operasyonda çıkan çatışmada yaralanan binbaşı, hastanede yapılan tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadı. Tunceli merkeze bağlı Çiçekli ve Demirkapı köyü kırsal alanında yürütülen operasyon sırasında çıkan çatışmada yaralanan binbaşı, askeri helikopterle Elazığ Askeri Hastanesine getirildi. Burada bekleyen 112 Acil Sağlık ambulansıyla Elazığ Fırat Üniversitesi Hastanesine kaldırılan binbaşı, müdahaleye rağmen kurtarılamayarak, şehit oldu. Elazığ Valisi Murat Zorluoğlu, hastane gelerek yetkililerden bilgi aldı. |
"AK Parti Store" alkollü içecek de satacak Posted: 26 Sep 2015 08:48 AM PDT Konya'da bir yurttaş "AK Parti Store" ismini tescillerken internette satışa başladı. Kurulan şirketin ürün çeşitleri arasında alkollü içecekler de bulunuyor. 2 Eylül'de Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı'na bağlı Türk Patent Enstitüsü'ne marka başvurusu yapıldı. Sözcü'den Bora Erdin'in haberine göre, Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun memleketi Konya'da kurulan şirket yaklaşık iki haftadır internet üzerinde 'AK Parti' logolu ürünler satıyor. İnternet üzerinde faaliyet gösteren şirketin alanı ise oldukça geniş. "Ak Parti Store" ismi ile ticaret hayatına giren sitenin satacağı ürünler arasında; "alkollü içecekler, şaraplar, rakılar, viskiler, likörler, alkol içeren kokteyller, tütün, çiğneme tütünleri, sigaralar, purolar" da yer alıyor. |
Dinlenen konuşmalar MOSSAD’la da paylaşılmış Posted: 26 Sep 2015 08:44 AM PDT ABD istihbaratının 2007'deki BM Genel Kurulu'nda İran Devlet Başkanı Mahmud Ahmedinejad ve 143 İranlı yetkilinin telefon konuşmaları ve odalarını dinlediği ortaya çıktı. Meclis Başkan Yardımcısı Hüseyin Şeyhülislam, bilgilerin MOSSAD'la da paylaşıldığını söyledi. ABD Ulusal Güvenlik Ajansı'nın (NSA) 2007'deki Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu sırasında New York'ta bulunan dönemim İran Devlet Başkanı Mahmud Ahmedinejad ve 143 İranlı yetkilinin telefonlarını ve odalarını dinlediği ve yazışmalarını okuduğu açığa çıktı. ABD'de yayın yapan NBC televizyonunun gizli bir hükümet belgesine dayandırdığı haber, BM Genel Kurulu öncesinde İran'da rahatsızlık yarattı. Konuyla ilgili Sputnik'e açıklamalarda bulunan ve dinlenen kişiler arasında yer alan İran Meclisi Uluslararası İlişkilerden Sorumlu Başkan Yardımcısı Hüseyin Şeyhülislam, NSA'nın topladığı bilgileri İsrail istihbaratıyla da paylaştığını söyledi. Şeyhülislam, "Güvenlik servisimiz, bizi izleyecekleri ve dinleyebilecekleri konusunda uyarıda bulunmuştu. Elbette, buna hazırdık ve gerekli önlemleri almıştık. Bu hikaye, iki gerçeği birden sergiliyor. Birincisi NSA, topladığı bilgileri MOSSAD'a veriyor. İkincisi de bugün Amerikan ve İsrail gizli servisleri arasındaki karşılıklı güven maksimum düzeyde değil." diye konuştu. Şeyhülislam bu yıl Viyana'da P5+1 ile yapılan görüşmelerde İranlı diplomatların hem ABD hem de İsrail istihbaratı tarafından ayrı ayrı dinlendiğini ifade ederek, MOSSAD'ın bu amaçla bir bilgisayar virüsü geliştirdiğini sözlerine ekledi. Şeyhülislam sözlerini, "Bu olay, Amerikan ve İsrail istihbaratı arasında güvenin olmadığını gözler önüne seriyor. İsrail, virüsü kullanarak, okyanus ötesindeki ortaklarına tam olarak güvenemeyeceğini ortaya koyuyor. Bu yüzden İsrail gizli servisleri, gizli bilgileri kendi olanaklarıyla, kelimenin tam anlamıyla Amerikalıların burunlarının dibinde, toplamak zorunda. Ancak bu titiz çalışmaları bile sonuç vermiyor. MOSSAD, Viyana'da yeni bir şey bulmadı." diye sürdürdü. |
“Yeni Suriyeli Güçler” silahlarını Nusra'ya vermiş Posted: 26 Sep 2015 08:43 AM PDT ABD Merkez Komutanlığı, eğitip silahlandırdığı "Yeni Suriyeli Güçler" adı verilen muhaliflerin, silahlarını Nusra Cephesi'ne verdiğini açıkladı. ABD Merkez Komutanlığı CENTCOM sözcülerinden Yarbay Patrik Ryder yayınladığı yazılı açıklamada IŞİD ile mücadele kapsamında "Yeni Suriyeli Güçler" adı verilen eğitilen muhalif askerlerin; 21-22 Eylül tarihlerinde 6 kamyonetin, silah ve mühimmatlarının bir kısmını Nusra Cephesi'ne verdiğini açıkladı. Verilen ekipmanın, bütün teçhizatın yüzde 25'lik kısmına denk geldiğinin belirtildiği açıklamada, birliklerin Nusra Cephesi'nin kontrolü altında olan bölgeye güvenli geçiş için silah ve ekipmanları verdikleri bildirildi. "Eğer doğruysa, Yeni Suriyeli Güçler üyelerinin mühimmat sağlaması çok kaygı verici ve Suriye'deki eğitim programının ihlalidir" ifadelerini kullanan Ryder, Nusra Cephesi'ndekilerin Twitter'da koalisyon güçlerinin verdiği silahlarla poz verdikleri fotoğrafları analiz ettiklerini ve bunların daha önce farklı bir eğitim programına katılmış olan Yeni Suriyeli Güçler savaşçısının hesabından alınan eski fotoğraflar olduğunu açıkladı. Pentagon ve CENTCOM daha önce koalisyon güçlerine ait bütün silahların eğit-donat programı kapsamında eğitilen militanların elinde kontrol altında olduğunu açıklamış ve iddiaları yalanlamıştı. |
Yıldız Holding, cola ve su markalarını satıyor Posted: 26 Sep 2015 08:25 AM PDT Yıldız Holding, bünyesindeki Cola Turka, Çamlıca Gazoz ve Saka Suyu isimli içecek markalarını Japon DyDo DRINCO'ya satıyor. Bünyesinde Ülker'i de barındıran Yıldız Holding, önemli bir satış kararı aldı. Yıldız Holding, bünyesinde bulunan içecek markaları Cola Turka, Çamlıca Gazoz ve Saka Suyu, Japon DyDo DRINCO'ya satma kararı aldı. Holding, geçtiğimiz mayıs ayında da Ak Gıda A.Ş.'yi ( BİM marketleri ile ortak olduğu Dost markalı süt ürünleri şirketi) Fransız gıda devi Groupe Lactalis'e satmıştı. 335 MİLYON TL Geçtiğimiz yıl Kasım ayında United Biscuits'i satın alarak dünyanın 3. büyük bisküvi şirketi olan Yıldız Holding, ana işi atıştırmalık kategorisine yönelik odaklanma çalışmalarına devam ediyor. Yeniden yapılanma kapsamında, Yıldız Holding'in içecek şirketleri Della Gıda, Bahar Su ve İlk Mevsim Mevye Suları'nın % 90 hissesinin, 335 milyon TL karşılığında Japon içecek şirketi DyDo DRINCO'a satılmasına karar verildi. Hisse devri sonrasında şirketler Türkiye operasyonlarını sürdürecek. Cola Turka, Çamlıca, Saka Su, Sunny, Maltana, Eskipazar, Flores ve Link markaları ise DyDo DRINCO çatısı altında tüketicileri ile buluşmaya devam edecek. DyDo DRINCO HAKKINDA 1975 yılında kurulan Japonya merkezli içecek üreticisi DyDo DRINCO, Japonya içecek pazarının en önemli oyuncularından biri. Otomat ülkesi olarak bilinen Japonya'da 280.0000'in üzerinde otomatı kapsayan dev satış ağı ile tüketicilere alkolsüz içecek çeşitleri sunan şirket, bu alanda üçüncü sırada yer alıyor. DyDO DRINCO bünyesinde Daido Pharmaceutical Corporation isimli, Japon pazarının bir numaralı içecek üretici şirketi ile, Tarami Corporation isimli sektör lideri kuru meyve reçeli/tatlı üreticisi bulunuyor. Bu grup şirketlerine ait ürünlerin ise, otomatlar aracılığı ile satışı yapılıyor. |
Hac faciasında ölü sayısı daha fazla iddiası Posted: 26 Sep 2015 08:11 AM PDT Hac ve Umre Hizmetleri Genel Müdürü, Perşembe günü şeytan taşlama yerinde meydana gelen izdihamda 2 Türk'ün hayatını kaybettiğini, 6'sının ise kayıp olduğunu açıkladı. Suudi Arabistan resmi kaynakları ölü sayısını 769 olarak açıklarken, Katar merkezli El Cezire'ye konuşan kaynaklar ise ölü sayısını 1184 olarak açıkladı. El Cezire'nin haberine göre, Suudi Arabistan Sağlık Bakanlığı ise ölen hacıların toplam sayısının 769 olduğunu açıkladı. Diyanet İşleri Başkanlığı Hac ve Umre Hizmetleri Genel Müdürü Enver Günenç, Mina'daki izdihamda 2 Türk hacının hayatını kaybettiğini, 8 hacının yaralı, 6'sının da kayıp olduğunu bildirdi. Hayatını kaybedenler 1947 Yozgat doğumlu Sahure Coşkun ile yine 1945 Yozgat doğumlu Cemaynur Bozkurt. Suudi Arabistan Sağlık Bakanı Halid bin Abdülaziz Felih ise Kurban Bayramı'nın ilk günü Mina'da yaşanan izdiham sonucu ölenlerin sayısının 769 olduğunu açıkladı. Bakanlığın basın toplantısında Suudi Arabistan Kralı Selman'ın soruşturma emri verdiği söylendi. Al Jazeera'ye konuşan Suudi Arabistanlı bir hastane kaynağının verdiği bilgiye göre, Kurban Bayramı'nın ilk günü Mina'da yaşanan izdiham sonucu ölenlerin sayısı 1100'ü geçti. İsmini vermek istemeyen kaynak, perşembe günü meydana gelen faciada en az 1184 kişinin hayatını kaybettiğini söyledi. Suudi Arabistan Başmüftüsü Şeyh Abdül Aziz Şeyh yaşananların önlenemeyeceğini söylemiş, İçişleri Bakanı ve Veliaht Prens Muhammed bin Naif'e, "Yaşananlardan sorumlu değilsiniz, kaderden kaçınılamaz" demişti. |
Kerkük petrolü de dahil 700 bin varili Türkiye’ye gönderiyoruz Posted: 26 Sep 2015 08:05 AM PDT IKBY Parlamentosu Petrol ve Gaz Komisyonu Başkanı Yardımcısı Şaban, Kerkük petrolü de dahil günlük 700 bin varili Türkiye'ye gönderdiklerini ifade ederek, "Bu miktarın yıl sonuna kadar 900 bine çıkabileceğini düşünüyoruz" dedi Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY-Barzani Yönetimi) Parlamentosu Petrol ve Gaz Komisyonu Başkanı Yardımcısı Dilşad Şaban, yıl sonuna kadar Türkiye'ye gönderdikleri petrol miktarının 900 bin varile çıkabileceğini söyledi. Şaban, Erbil-Bağdat petrol anlaşması, IKBY'nin sevk ettiği petrol miktarına ilişkin açıklamalarda bulundu. Türkiye'ye IKBY'den sevk edilen petrol miktarı hakkında Şaban, "Kerkük petrolü de dahil günlük 700 bin varili Türkiye'ye gönderiyoruz. Bu miktarın yıl sonuna kadar 900 bine çıkabileceğini düşünüyoruz" dedi. Irak merkezi yönetimine gönderilen petrol konusunda ise "Kerkük'ten çıkarılan günlük 150 bin varil petrolün, Ceyhan Limanı'nda Irak hükümetine ait SOMO şirketine teslim edildiğini" aktardı. Türkiye, geçmişte Kerkük petrollerinin Kürt grupların eline geçmesini 'kırmızı çizgisi' olarak görmekteydi. Merkezi yönetimle bütçe tartışması sürüyor Merkezi yönetimin bütçe konusunu baskı aracı yapmak istediğini savunan Şaban, "Irak, Kürdistan bölgesinin bütçesini göndermiyor ve anlaşmaya bağlı kalmıyor. Bağdat, bütçe meselesini Erbil'e karşı baskı aracı olarak kullanmak istiyor. O nedenle Kürdistan bölgesi de bağımsız bir şekilde petrol satmaya devam edecek" ifadelerini kullandı. Irak'ın 2016 bütçesinde IKBY'nin payına düşen 11 milyar doları da göndermeyeceğini savunan Şaban, sözlerini şöyle tamamladı: "Bağdat 2015 bütçe anlaşmasına bağlı kalmadı. Sadece Kürdistan bölgesinin değil, vilayetlerin de bütçesini vermedi. Bunlar, yasaları uygulamıyor. 2016 bütçe yasasını da uygulayacaklarına inanmıyorum. Kürdistan bölgesinin payının, 2016 bütçesinde belirtilmesi tamamen formalitedir. Bu içeriye dönük bir mesajdır. Söylemek istedikleriyse 'Bakın Kürdistan bölgesi bağımsızlık için referandum yapmak istiyor fakat biz onu Irak'ın bir parçası gibi görüyoruz'. Ancak Kürdistan, Irak'a karşı sorumluluklarını 2003 yılından bu yana yerine getirmiştir." |
Posted: 26 Sep 2015 04:13 AM PDT Kürdistan Ulusal Kongresi (KNK)'nın Belçika'nın başkenti Brüksel'de devam eden 15'nci Genel Kuruluna bir mesaj gönderen PKK'nın Kandil'deki Liderlerinden Murat Karayılan, özgür Kürdistan'ı kurma sürecinde olduklarını söyledi. Örgütün yayını Fırat Haber Ajansı tarafından aktarılan mesajında Karayılan "İçinden geçtiğimiz süreç özgür Kürdistan'ı kurma sürecidir. Onun için her zamankinden daha çok birliğe ihtiyacımız var" dedi. Kürdistan Ulusal Kongresi'nin (KNK) 15'inci Genel Kuruluna yazılı bir mesaj gönderen KCK Yürütme Kurulu Üyesi Murat Karayılan: "Beni KNK üyeliğine laik gördüğünüz için Hazırlık Komitesi ve KNK üyelerine teşekkür ediyorum. Kürdistan Özgürlük mücadelesi içerisinde, Apocu bir fedai olarak yer alıp Demokratik Ulusal Birliğin prensiplerini uygulayacağıma, Özgür, demokratik ve başarılı Kürdistan için tüm gücümle mücadele edeceğime dair tüm kutsal değerlerim üzerine söz veriyorum" dedi. Karayılan mesajında "Kuzey Kürdistan'daki demokratik özerklik ilanı, Kürdistan Özgürlük Mücadelesi içinde yeni bir aşamanın da başlangıcı oldu. Bu süreç büyük başarıların süreci, özgür Kürdistanı kurma sürecidir" dedi. |
Ben hiç kimseye öyle bir şey demedim Posted: 26 Sep 2015 04:06 AM PDT Doğan Holding Onursal Başkanı Aydın Doğan, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a açık mektup yazdı. Hürriyet'in birinci sayfasında yayınlanan mektupta Aydın Doğan, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kendisi ile ilgili iddialarını yalanladı. Aydın Doğan, kendisine atfedilen "Öyle dönemler oldu ki, biz hükümet getirdik, hükümet götürdük." Şeklindeki ifadeyi yalanlarken, her fırsatta Kasımpaşalı olduğunu vurgulayan Erdoğan'a, "Eğer doğup büyüdüğümüz yerler hepimizin söyledikleri için bir referans ise ben de doğma büyüme Kelkitliyim. Ben de doğup büyüdüğüm Anadolu yaylasının yiğit delikanlılarının yetiştiği Kelkit'ten geliyorum." Diye yanıt verdi. İşte o mektup: "Sayın Cumhurbaşkanı, Millet olarak Kurban Bayramını kutladığımız bugünlerde size böyle bir açık mektup yazmak durumunda kaldığım için gerçekten üzgünüm. Ama hayatta karşılaştığınız bazı şeyler, uğranılan büyük haksızlıklar, ne yazık ki, insanın duygularını ertelemesine imkân bırakmıyor. Bu mektubumu işte böyle bir haksızlığın bende yarattığı üzüntüyle yazıyorum. 22 Eylül akşamı Kanal 7 televizyonundaki mülakatınızda doğrudan şahsımı kastederek, yıllar önce İstanbul Conrad Oteli'nde yaptığımız bir görüşmeyi yeniden gündeme getirdiniz. Bu görüşmede benim daha önce cumhurbaşkanlığı ve başbakanlık yapmış üç değerli devlet şahsiyeti hakkında size şu ifadeyi kullandığımı ileri sürdünüz: "Öyle dönemler oldu ki, biz hükümet getirdik, hükümet götürdük." Benim bu sözleri rahmetli cumhurbaşkanları Turgut Özal ve Süleyman Demirel ile eski başbakan Tansu Çiller için söylediğimi belirttiniz. Aynı mülakat sırasında Conrad'daki görüşmede bana şunu söylediğinizi de eklediniz: "Kusura bakma. Ben doğma büyüme Kasımpaşalıyım. Hak bildiğimiz şeyden taviz vermeyiz." BEN DE DOĞMA BÜYÜME KELKİTLİYİM Sayın Cumhurbaşkanı, Eğer doğup büyüdüğümüz yerler hepimizin söyledikleri için bir referans ise ben de doğma büyüme Kelkitliyim. Ben de doğup büyüdüğüm Anadolu yaylasının yiğit delikanlılarının yetiştiği Kelkit'ten geliyorum . Hayatım boyunca seçilmiş hiçbir lidere, hiçbir devlet insanına böyle veya bu manaya gelecek bir şey söylemedim. Asla söylemem. Yine doğma büyüme bir Kelkitli olarak şunu da eklemek isterim: Conrad Oteli'ndeki görüşmede size de böyle bir şey söylemedim, bu manaya gelecek bir söz sarf etmedim. DEMİREL'İN MEKTUBUNU MİLLETİMİZİN TAKDİRİNE SUNUYORUM Sayın Cumhurbaşkanı, Konuşmanızda Dokuzuncu Cumhurbaşkanımız rahmetli Süleyman Demirel'e de bu yönde sözler sarf ettiğimi öne sürüyorsunuz. Madem doğup büyüdüğümüz yerler bizim şahidimiz oluyor, o zaman ben de İslamköylü Süleyman Demirel'in vefatından beş ay önce bana gönderdiği bir mektupta şahsımla ilgili söylediği şu sözleri sizin ve milletimizin takdirine sunuyorum: "Seni 40 yıldır tanırım. Bu 40 yılda benden hiçbir talebin olmadı. Ben de senden hiçbir ricada bulunmadım. Gazetelerinin yayınları sebebiyle zaman zaman sana kızdığım günler oldu. Ancak bunları insani münasebetlerime hiç karıştırmadım. Küsmedim, darılmadım. Devletin kudreti ile senin üzerine gelmeyi aklıma bile getirmedim… Neticede sen basın olarak doğru bildiğin şekilde yayın yapıyordun, ben ise devlet sorumluluğu, tarafsızlığı ve hoşgörüsü ile davranmak mecburiyetindeydim." Sayın Cumhurbaşkanı, Aynı şekilde kendimi çok mağdur hissettiğim bir başka konuyu da dile getirmek isterim. Söz konusu mülakatta da olduğu gibi çeşitli konuşmalarınızda beni ve grubumu terör örgütlerine yardım etmekle suçluyorsunuz. Bu benim asla altında kalamayacağım, kalmayacağım ve son nefesime kadar bütün kalbimle reddedeceğim bir suçlamadır. Terörün her türlüsü, özellikle de ülkemin bütünlüğüne yönelmiş terör, Türkiye Cumhuriyeti'nin ülkesini seven her vatandaşı gibi benim de bir numaralı düşmanımdır. PKK Terör örgütü dahil her tür terör örgütüyle vatandaş olarak da, yayıncı kimliğimle de sonuna kadar mücadele ettim, ediyorum ve etmeye devam edeceğim. Eğer milliyetçilik Türkiye sevdası ise, Türkiye'ye bağlılık ise, Türkiye'nin birliğini, kardeşliği ve barışı savunmak ise bu konuda herkesle yarışmaya hazırım. Ben doğma büyüme, katıksız milliyetçiyim... MAĞDUR BİR VATANDAŞ OLARAK SİZE YAZIYORUM Sayın Cumhurbaşkanı, Bu mektubu size sadece mağdur bir vatandaş olarak yazıyorum. Çünkü son zamanlarda sizi destekleyen medya kuruluşlarının da insafsızca ve vicdansızca yürüttükleri bir saldırı karşısındayım. Bunlarla mücadelemi hukuki sınırlar içinde sonuna kadar, yılmadan yürütüyorum ve yürütmeye devam edeceğim. Ama siz Türkiye Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanısınız. Sizden gelecek bir suçlama karşısında kendimi size ifade etmenin ve hissiyatımı anlatmanın bir vatandaşlık hakkı olduğuna inanıyorum. Sizin de hepimizin Cumhurbaşkanı olarak benim hissiyatıma hassasiyet göstereceğinizden emin olmak istiyorum. Bu vesileyle merhum Cumhurbaşkanlarımız Turgut Özal ve Süleyman Demirel'e Cenab-ı Allah gani gani rahmet eylesin diyor, eski başbakanımız Sayın Tansu Çiller'e de sağlıklar diliyorum. Saygılarımla AYDIN DOĞAN" |
PKK kesinlikle koşulsuz silah bırakmalı Posted: 26 Sep 2015 03:08 AM PDT Brüksel'de konuşan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, PKK'nın bir terör örgütü olduğunu PKK'nın kesinlikle koşulsuz silah bırakması gerektiğini söyledi. Brüksel'de konuşan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, PKK'nın bir terör örgütü olduğunu PKK'nın kesinlikle koşulsuz silah bırakması gerektiğini söyledi. Avrupa'da çeşitle temaslarda bulunan Kılıçdaroğlu, Brüksel'deki CHP Avrupa Birliği Temsilciliğinde, Avrupa Parlamentosu Başkanı Martin Schulz, Avrupa Parlamentosu Türkiye Raportörü Kati Piri ve AP Yeşiller Grubu Başkanı Rebecca Harms ile görüşmelerinin ardından basın toplantısı düzenledi. Brüksel'de yaptığı görüşmelerde yetkililerin Türkiye'deki terör ortamından ciddi endişe duyduklarını belirten Kılıçdaroğlu, şu ifadeleri kullandı: "Terörün özellikle 7 Haziran seçimleri sonrası giderek şiddetlenmesi, ortaya çıkması can ve mal kayıplarına yol açması, seçimin güvenliği konusunda da kendilerinde endişe yarattığını bize ifade ettiler. Kendilerine PKK'nın bir terör örgütü olduğunu, PKK'nın kesinlikle koşulsuz silah bırakması gerektiğini, mevcut terör ortamının birilerine hizmet ettiğini, bunun sonlandırılırsa Türkiye'de pek çok sorunun daha kolaylıkla anlaşarak uzlaşarak çözülebileceğini ifade ettik." Kılıçdaroğlu, görüşmelerde mülteci sorununun da gündeme geldiğini belirtti. AB üyeleri arasında mülteciler konusunda bir görüş birliğinin bulunmadığına işaret eden Kılıçdaroğlu, "Ben, toplantılarda mülteci sorununun artık bir Avrupa sorununa dönüştüğünü, Avrupa'nın bu konuda toplantılar yapmanın ötesinde sağlıklı ve süratli karar alması ve bu konuya çözüm üretmesi gerektiğini ifade ettim" dedi. |
Robotlar kimleri işsiz bırakacak? Posted: 26 Sep 2015 03:00 AM PDT Bir masada oturarak mı çalışıyorsunuz? Yoksa taksi şoförü müsünüz? İşiniz ağır yükleri taşımak mı? Bir dakika durun ve kendinize sorun, sizin yerinizde bir robot ya da makine olsaydı, bu işi daha mı iyi yapardı? Maalesef cevap muhtemelen "Evet". Robotların insan gücünün yerini alacağı ve insanları işlerinden edeceği öngörüsü artık yalnızca akademik bir tartışma değil. Boston Danışma Grubu 2025'te bugünkü işlerin yaklaşık dörtte birinin akıllı yazılımlar veya robotlar tarafından yapılır hale geleceğini söylüyor. Oxford Üniversitesi'nde yapılan bir araştırmaya göre ise İngiltere'deki işlerin %35'i 20 yıl içinde makineleşebilir. Kendini tekrarlayan işler yapan ya da hesap çizelgeleriyle uğraşan ofis çalışanlarının işleri kolaylıkla yazılımlarla yapılabiliyor. Peki tehlike altındaki diğer işler hangileri? BBC halihazırda makinelerle yapılan bazı işleri mercek altına aldı. Taksi şoförleri Tüm dünyadaki taksiciler, Uber'in piyasaya girmesiyle bir keşmekeş içine girdiler. Akıllı telefon uygulaması olan Uber ile taksi çağırılabiliyor. Ancak taksi şoförleri, Uber taksilerinin daha az hukuki düzenlemeye tabi tutulduklarını öne sürüyor. Ancak Uber ve Google, şoförleri dahi devreden çıkaracak bir taksi sistemi kurmak üzerine çalışıyor. Yönetim Kurulu Başkanı Travis Kalanick bu durumu "Arabadaki diğer kişi olmazsa, taksi daha ucuza gelir" diye yorumluyor. Bu yıl sonuna doğru İngiltere sokaklarında şoförsüz taksiler hizmet verecek. İngiliz hükümeti şoförsüz araçlar için otoyolları yeniliyor. Lisanslı Taksiciler Derneği Başkanı Steve McNamara ise şoförsüz araçların işlerini tehdit etmediğini savunuyor. McNamara, robotlaşmış araçların İngiltere sokaklarına çıkabilmesi için hukuki bir düzenleme gerektiğine dikkat çekiyor ve "Bu yeni bir teknoloji ve henüz kent çevrelerinde denenmemiş ve test edilmemiş bir teknoloji. Bir yıla kadar da denenmeyecek. Şoförsüz araçların geleneksel araçların olduğu yollarda çalışıp çalışmayacağı da henüz bilinmiyor" değerlendirmesinde bulunuyor. Fabrika çalışanları Çin'de çalışanlar, gelecekte işlerini ellerinden alacak robotlar üretiyor. Ülkede sadece robotların çalıştığı ilk fabrika Dongguan fabrika bölgesinde kurulmuştu. ehnzhen Evenwin Precision Technology adlı şirket tarafından kurulan fabrika halihazırdaki iş gücünü yüzde 90 azaltmayı hedefliyordu. Ancak Çinlilerin robot iş gücü konusundaki hırsları bunun da ötesine gidiyor. Geçen yıl Eylül ayından bu yana Dongguan'daki 505 fabrika robotlara yaklaşık 4.2 yen (yaklaşık 2 milyar TL) yatırım yaptı. Dongguan Ekonomi ve Bilgi Bürosu, fabrikaların yaklaşık 30 bin çalışan yerine robot kullanmayı planladığını söylüyor. Apple'ın iPhone'u gibi elektrik cihazların üreticisi Foxconn ise gelecek 5 yılda çalışanlarının yüzde 30'unun robotlardan oluşmasını amaçlıyor. Bu rakam, diğer fabrikalarla karşılaştırıldığında "mütevazi" kalıyor. Gazeteciler Eğer son dönemde Forbes dergisinde yayımlanan bir şirket mali raporuna ya da Associated Press'te yayımlanan bir spor haberine denk geldiyseniz, onun bir robot tarafından yazılmış olduğunu tahmin edebilir miydiniz? Bazı şirketler verileri yükleyince anlaşılır kılan yazılımlar sunuyor. Quill de bu yazılımlardan biri. Mali verilerinin açıklanmasından evvel Quill şirket raporlarını yazabiliyor. Yazılımı üreten Narrative Science şirketi de bunun Forbes dergisine binlerce şirketin raporunu yazabilme olanağı tanıdığını söylüyor. Oysa bir insan bu konuda çalıştığında, aynı sürede ancak birkaç şirketin raporunu yazabiliyor. Narrative Science'ın baş bilim insanı Kristian Hammond, önümüzdeki 15 yılda haberlerin yüzde 90'ının makineler tarafından yazılacağını belirtiyor ancak bunun "gazetecilerin yüzde 90'ının işini kaybedeceği" anlamına gelmediğinin de altını çiziyor: "Bunun anlamı gazetecilerin erişim alanı genişleyecek. Haber sahası genişleyecek. Gazeteciler verilerden haber yapmayacak. Belirsizliğe mahal vermeyen, kesin ve yoruma kapalı işler makineler tarafından yapılacak." Doktorlar Robotların yatak başında durması kulağa hoş gelmeyebilir ancak çok sayıda veriyi tarayıp hastalığı tedavi etmekte oldukça başarılılar. IBM'in süper bilgisayarı Watson, Amerika Birleşik Devletleri'nde (ABD) bir düzine hastane ile işbirliği yaparak, çeşitli kanser vakalarında en iyi tedavileri öneriyor. Şirketin ürettiği görüntülü yazılım, aynı zamanda erken seviyedeki cilt kanserlerini de tespit edebiliyor. Üstelik robotlar yıllardır doktorlara ameliyat sırasında yardımcı oluyor. Örneğin İngiliz Ulusal Sağlık Sistemi'ne bağlı Guy's and St Thomas hastanesinde böbrek bağışı ameliyatlarında robotları kullanıyor. Bu tür cerrahi operasyonlarda en önemli konu yeterince hızlı olabilmek. Robotlar, donörlerin böbreği alındıktan sonra damarları insanlardan daha hızlı dikiyor ve bu da ameliyatların riskini azaltıyor. Ancak robotların da tam anlamıyla güvenli olduğu söylenemiyor. ABD'de son on yılda cerrahi operasyonlarda hayatını kaybeden 144 kişinin ölümü robot kullanımına bağlanıyor. Bugün ise doktorlar robotlar ve diğer makinelerle birlikte hastalara bakıyor. Human Needs Not Apply (İnsanların uygulamasına gerek yok) adlı kitabın yazarı Jerry Kaplan, "Doktorlar özellikle hastalarının kontrolünü yapay zekaya bırakmaya yanaşmıyor" değerlendirmesinde bulunuyor ve "Ancak eninde sonunda, yapay zekanın daha iyi sonuçlar verdiği ortaya çıkarsa, hastalar doktor yerine robotu görmek isteyeceklerdir" diyor. Kokteyl garsonları Lüks tatil gemisi Anthem of the Seas (Denizlerin Marşı), ABD'nin önde gelen mühendislikokullarından Massachusetts Institute of Technology'de birkaç yıl önce üretilen bir robotu satın aldı. Shakr Makr adlı bu robottan bir tablet ile içki siparişi verilebiliyor. Ancak içkiler menüyle sınırlı değil. Dileyen müşteriler kendi kokteyllerini kendileri yaratabiliyor. Robot şeklindeki kol kokteyli karıştırıyor ve kırılmasın diye plastik bir bardağa koyuyor. Bardak bir bölmeye yerleştiriliyor çünkü robot içkiyi dökerken zaman zaman taşırabiliyor. Bunu biraz gösterişle yapan robot, bazen kokteyli dökmeden önce çalkalıyor da. Tüm bu örnekler robot çalışanların sınırlarını ve yapabileceklerini ortaya koyuyor. Bu meslekler yerine kamyon şoförleri, otel çalışanları ya da avukatlar da olabilirdi. Aslında tüm bu tartışma bir soruyu doğuruyor: İnsanlar, yeteneklerini kullanamaz hale geldiklerinde ne yapacaklar? İşsiz kalanlar ne yapacak? Rise of Robots (Robotların yükselişi) adlı kitabın yazarı Martin Ford, radikal değişimler yapılmadığı sürece yaygın işsizlik ve ekonomik krizler göreceğimizi söylüyor. Ford, söz konusu radikal değişimlerle asgari ücreti, garanti altına alınmış maaşı kast ediyor. Peki böyle bir durumda insanlar boş kalan vakitlerde ne yapacak? Bunu öngörmek daha da zor. Bazıları insanların daha fazla plaja gideceğini söylerken, diğerleri iş yerlerinde insan etkisinin sürdürülmesi gerektiğini savunuyor. Bristol Üniversitesi'nden öğretim görevlisi Nello Cristianini, BBC'ye yaptığı değerlendirmede "Umarım öğretmenler, doktorlar ve hakimler insan olarak kalırlar. Çünkü bazen konuşacak birine ihtiyaç duyuyorsunuz" diyor. Sonuçta bugün yaptığımız işler de, işi halletmenin yanı sıra onun hakkında konuşabilmekle de alakalı. Robotlar birçok şeyde başarılı olabilirler ancak yakın zamanda ofis muhabbetine dahil olabilecek gibi görünmüyorlar. |
Türkiye Sanatçılar Birliği: “Teröre hayır, kardeşliğe evet” Posted: 26 Sep 2015 02:13 AM PDT Daha önce yaptıkları açıklama ve eylemlerle Mehmetçiğe sahip çıkan "Türkiye Sanatçılar Birliği" şimdi de bir imza kampanyası başlattı. "Teröre hayır, kardeşliğe evet" başlığı altında başlatılan imza kampanyasıyla sanatçılar teröre bir kez daha tepki gösterecekler. Daha önce yaptıkları açıklama ve eylemlerle Mehmetçiğe sahip çıkan "Türkiye Sanatçılar Birliği" şimdi de bir imza kampanyası başlattı. "Teröre hayır, kardeşliğe evet" başlığı altında başlatılan imza kampanyasıyla sanatçılar teröre bir kez daha tepki gösterecekler. Kampanyayla ilgili olarak yapılan açıklamada, "Her gün gelmekte olan şehit haberleriyle acı, yüreğimize alev alev düşmektedir. Terörü yok etme konusunda Türk Silahlı Kuvvetlerimizin ve halkımızın kararlı duruşu Mehmetçiğimize kuvvet vermekte, teröre karşı vatan savunmasında büyük başarılar kazanmaktadır. Bu bir vatan savaşıdır. Terörle barış, teröristle müzakere olmaz. Ülkemizi böldürtmeyeceğiz. Bölücüye, teröriste, yobaza, hırsıza bu milleti ezdirmeyeceğiz" denildi. Saltanat düşkünlerine, diktatör özentilerine boyun eğilmeyeceği belirtilen açıklamada, "Bizler hürriyet aşığı Tevfik Fikretler, vatan şairi Namık Kemaller, İstiklal Marşı'nın yazarı Mehmet Akifler, Kuva-yi Milliye destanının yaratıcısı Nazım Hikmetleriz. Mustafa Kemal Atatürk'ün devrim ve ilkelerine bağlı, Cumhuriyetimizi ve halkımızı sanatçı varlığımızla 150 yıldır alnımızdaki ışıkla aydınlatanlarız. Mustafa Kemal'in sanatçılarıyız. Vatan savaşı aynı zamanda sanatçının vicdan, onur ve var olma savaşıdır. Biz, sanatçılar tarihte hep tereddütsüz yanıt verdik. Bir kez daha kararlılığımızı ilan ediyoruz" ifadeleri kullanıldı. |
Avcı, "terör örgütünü kurma ve yönetme" suçuyla tutuklandı Posted: 26 Sep 2015 02:11 AM PDT Bugün gazetesi yazarı, Samanyolu Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Hidayet Karaca'nın avukatı Gültekin Avcı çıkarıldığı İstanbul 2. Sulh Ceza Hakimliği'nin kararıyla bugün tutuklandı. F tipi örgüte yönelik soruşturma kapsamında üç gün önce gözaltına alınan Bugün gazetesi yazarı eski savcı Gültekin Avcı 'Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'nin Görevini Kısmen veya Tamamen Yapmasını Engellemeye Teşebbüs, Terör Örgütü Yöneticisi Olmak, Siyasi ve Askeri Casusluk' suçları kapsamında tutuklama talebiyle Nöbetçi Sulh Ceza Hakimliği'ne sevkedildi. Selam Tevhid soruşturmasında usulsüzlük yapıldığı iddialarına ilişkin F tipi örgüte yönelik yürütülen soruşturma kapsamında geçen cuma İzmir'de gözaltına alınan Gültekin Avcı, İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne getirilmişti. İki gündür emniyette olan Avcı, polise ifade vermedi. Gözaltına alınan diğer 7 şüphelinin işlemleri tamamlanırken, Avcı'nın savcılık sorgusunu engellediği iddia edildi. Avcı ile 6 emniyet personeli, ifadelerinin alınmasının ardından tutuklanmaları talebiyle mahkemeye sevk edildi. İstanbul Nöbetçi 2. Sulh Ceza Hakimliği, Gültekin Avcı ile 3 emniyet personelinin tutuklanmasına karar verdi. Diğer 3 şüpheli ise adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı. Gültekin Avcı'nın "Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'ni ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs", "terör örgütünü kurma ve yönetme" ve "devletin gizli kalması gereken belgelerini temin etme" suçlarından tutuklandığı belirtildi. Soruşturmayı yürüten Başsavcı Vekili İrfan Fidan'ın sorguya başlamak istemesine rağmen Avcı'nın avukatlarıyla toplantı yaptığını gerekçe göstererek sorguya çıkmadığı iddia edildi. Avcı'nın sorguyu engelleyerek gözaltı süresinin dolmasını planladığı ve böylelikle 'yasal süre doldu' diyerek savcı karşısına çıkmadan serbest bırakılmayı amaçladığı ileri sürüldü. Bu iddialar üzerine Twitter hesabından açıklama yapan avukat Fikret Duran, müvekillinin saatlerce Emniyet'te ifade alma işlemi için savcıyı beklediğini, savcının ise ifade almadan adliyeye gittiğini savundu. Avcı için dün ek gözaltı kararı alınarak gözaltı süresi bir gün uzatılmıştı. Bugün gazetesi yazarı Gültekin Avcı gözaltında bulunduğu sırada avukatı aracılığıyla Twitter'dan paylaştığı el yazılı mesajında "basın özgürlüğü" vurgusu yaptı. Avcı, "Gazeteciler bedel ödemeye devam ediyor. Bedel ödemeyi göze alan herkes özgürdür. Keşke özgür basın için kimsenin bedel ödemesi gerekmeseydi. Özgürlük ve namus için bedel ödenen bir ülkede basından ve hukuktan bahsetmek fantezidir" ifadelerini kullandı. Avcı, diğer bir mesajında ise "Gazetecilerin özgürce düşünebileceği ve yazabileceği bir Türkiye istedim. Hukuk ve namus gereği hakkı ve doğruyu yazmak ve konuşmak zorundayım. Benim bu halim kimseyi korkutmamalı. Karamsarlığa ve kedere sevk etmemeli. Basına yönelik haksız saldırılar karşısında kimse boyun eğmemeli. Zulüm ve baskılar karşısında bir kez başınızı eğerseniz daha sonraki tepkilerinizin manası kalmaz" sözlerine yer verdi. Avcı'nın bugün "basın özgürlüğü"ne dikkat çekmesi akıllara Ergenekon davası sürecinde gazetecilerin tutuklanması sırasında yazdıklarını getirdi. Avcı, Bugün gazetesinde yayımlanan 7 Mart 2011 tarihli "Ergenekon'da medya fetişizmi" başlıklı yazısında şu ifadeleri kullanmıştı: "Basın özgürlüğü özellikle basının üzerinde bir baskı olmamasıyla ilgilidir. Basın faaliyetinin dolaylı olarak illegal gruplara peşkeş çekilmesine izin vermez. Yani basın özgürlüğü 'dolaylı terörizm'i korumaz...Önemli olan gazetecinin kulağına yazması ve yapması gerekenleri illegal bir aktörün fısıldamamış olması...Odatv dalgasının basın özgürlüğüyle hiçbir ilgisi yoktur." |
Posted: 26 Sep 2015 02:06 AM PDT PKK terörüne sessiz kalan ve son dönem artan terör olaylarının sorumlusu olarak gösterilen HDP'de gerginlik hızla tırmandı. Geçen aylarda İzmir'de HDP önderliğinde düzenlenen 'Barış Bloku' etkinliklerinin sönük geçmesi üzerine, Selahattin Demirtaş, İzmir milletvekili Ertuğrul Kürkçü'ye "Bu İzmir bizi niye istemiyor, inceleyin" talimatı vermişti. Kürkçü ve bir grup milletvekilinin "PKK ile aramıza mesafe koyan açıklamalarda bulunulmalıdır" şeklinde özetlenecek görüşleri rapor halinde HDP genel merkezine iletildi. İzmir'in yerel Ege'nin Sesi Son Dakika gazetesinde yer alan raporda, Kürkçü, Demirtaş'a HDP'nin İzmir'de sıfıra yaklaştığını bildirdi. Raporda şu ifadeler yer aldı: "İzmir çok fazla coğrafi bölgeden insana sahip... Yerliler, göçmenler diğer bölgelerden insanlar ve azımsanamayacak kadar da HDP sempatizanı olan Kürtler var. 7 Haziran seçimlerinde hepsinden oy aldık. Özellikle de yerliler ile İzmir'de yaşayan HDP sempatizanı Kürtlerden aldığımız oylar bize iki milletvekili verdi. Bu seçim İzmir'den milletvekili çıkarmak mümkün değil, oylarımız gittikçe düşüyor. 'Sıfıra doğru yaklaşıyoruz' desek yanlış bir kaygı olmaz. Ne yapmak gerekiyor bilemiyorum. İzmir'e ziyaret gerçekleştirmeniz gerekebilir. 'HDP, PKK'ya niye terörist demiyor?' sorusuna cevap vermeniz gerekebilir. İzmir'de kan kaybediyoruz." HDP merkezinin çeşitli kesimlerdeki güçlerinin yürüttüğü propaganda dilinde taktik değiştirdiğini kaydetti. Buna göre, sosyal medyada HDP'ye açık övgü ve doğrudan propaganda kalkacak, bunun yerine kendi memleketlerinin resimler ve yerel kültür öğeleri paylaşılacak. Propagandada TSK karşıtlığından kaçınılacak, asker ve polis şehitler için zafer sevinci ve kutlama içeren mesajlar yer almayacak. |
‘İzmir Kültür Pla+formu Girişimi’ hedef iletişimi güçlendirmek Posted: 26 Sep 2015 02:07 AM PDT 'İzmir Kültür Pla+formu Girişimi' temel olarak kültür üreticilerinin hem birbirleri hem de kültür tüketicileriyle iletişimini güçlendirmeyi, kültürel üretimin görünürlüğünü arttırmayı hedefliyor 'İzmir Kültür Pla+formu Girişimi' fikri, 2012 yılında 'Kıyı Tasarım Projesi Etkinlik Grubu' tarafından çok aktörlü bir yönetişim modeli olarak önerilmişti. İzmir Büyükşehir Belediyesi İzmir Akdeniz Akademisi'nin kurumsallaşmasıyla, Doç. Dr. Serhan Ada'nın öncülüğünde, kültür sanat birimi bünyesinde bir oluşturulan çalışma grubunda yer alma fırsatı buldum geçtiğimiz günlerde. Ağaçkakan Kukla Atölyesi, Geçici Müdahale Platformu, Mahzen Photos, Kağan Kiriş, Hakan Kırdar, İFOD, Ertekin Akpınar gibi katılımcıların yer aldığı toplantıda; İzmir'de rehavet kültürünün etkileri, seyirciyi / izleyicinin nicelik ve nitelik bazında geliştirilmesi ve kültür sanat üretiminin ekonomik sürdürülebilirliği başlıkları etrafında tartışmalar yürüttük. Uzun vadede Pla+form, İzmir Kültür İletişim Toplantıları yoluyla iletişim halinde olan kültür sanat aktörlerinin fihristlenmesine devam edecek. Şehrin nitelik üreten, kente katkı koyan kültür üreticilerini ve etkinliklerini tanıtmaya, yaygınlaştırmaya, hem kültür üreticileri hem de tüketicileriyle iletişimlerini güçlendirmeye çalışacak. Ayrıca temel hedef olarak, 'İzmir Kültür Pla+formu Girişimi' ağının ve karar mekanizmalarının genişlemesi ve pla+formun kurumsallaşması önemli bir öncelik olarak düşünülmüş. 'İzmir Kültür Pla+formu Girişimi' ağındaki kültür sanat aktörlerinin tüm kente yayılan bir etkinlik tasarlaması, bir yaz kampı düzenlenmesi fikri de planlar arasında. İzmir Akdeniz Akademisi'nin tarih, tasarım, kültür sanat ve ekoloji yani dört çalışma alanı için de, "Şehrin entelektüel kapasitesini harekete geçirerek yenilikçi modeller yaratmak" gibi bir vizyonu var. Demokratik ve katılımcı bir anlayışla, şehirdeki sivil alanların potansiyelini görünür kılmak hedefleniyor. 'İzmir Kültür Pla+formu Girişimi' fikri şehirdeki entelektüel kapasiteyi harekete geçirecek yenilikçi bir model. Düzenli olarak yapılan İzmir Kültür İletişim Toplantıları'yla şehirdeki kültür aktörleri sunum formatıyla önce kendilerini tanıtıyor daha sonra belirlenen başlıklarda bir forum ortamına geçiliyor. İzmir'in kültür sanat üretiminin niteliğinden izleyici hattına, kamusal alanların kullanımından mekânsal çözümlere, kurumsallaşmaya kadar geniş bir yelpazede kültür üreticileri/aktörleri birbirleriyle deneyimlerini paylaşıyor, tartışıyorlar. 'İzmir Kültür Pla+formu Girişimi' giderek genişleyen bir ağda, temel olarak kültür üreticilerinin hem birbirleri hem de kültür tüketicileriyle iletişimini güçlendirmeyi, kültürel üretimin görünürlüğünü arttırmayı, kültür sanat üreticilerinin kolektif düşünme ve eyleme kapasitelerine katkı koymayı, İzmir'in Akdeniz kültür ağında etkin bir rol oynayacak konuma gelmesinde etken olmayı hedefliyor. Ayrıca bu tartışmalar Pla+form adlı üç ayda bir çıkması planlanan yayınla da kayıt altına alınacak. Yıl sonunda da İzmir Kültür İletişim Toplantıları'na dâhil olan kültür üreticisi kişi, kuruluş ve kolektiflerin daha detaylı bir profillerinin yanı sıra, forumlardaki başlıkların yer alacağı yıllık bir toplamın çıkarılacağını da şimdiden müjdeleyelim. |
Posted: 26 Sep 2015 01:59 AM PDT Son yıllarda artan duyarlılığa rağmen Türkiye hâlâ organ bağışında çok gerilerde. Beyin ölümü gerçekleşenlerin bile çok azının organları ihtiyaç sahiplerine bağışlanıyor Yaşamak için süren umutlu bir bekleyiş. Bağışlayacağınız bir kalp, böbrek, ya da bir karaciğer binlerce kişiye hayat verebilir. Şu anda Türkiye'de böbrek nakli bekleyen kişi sayısı 25 bin. 2012 yılının rakamlarına göre ise beyin ölümü gerçekleşen bin 189 kişiden sadece 284'ünün ailesi organ bağışına izin veriyor. Organ nakli sorununun en önemli nedenlerinden biri beyin ölümü olgularının saptanamaması ve bağış oranlarının düşük kalması. Nakil oranının istenilen düzeyde olmamasının sebebi ise aile onayı. Şu an Türkiye'de böbrek nakli bekleyen hasta sayısı 25 bin. Özel Memorial Hizmet Hastanesi Organ Nakli Koordinatörü Meral Palta ile organ bağışı oranının düşük olma nedenlerini, ailelerin nakil konusundaki endişelerini konuştuk. Türkiye'de organ bağışı oranının diğer ülkelere göre çok düşük olduğuna dikkat çeken Palta, 2012 yılında ülke genelinde bin 189 beyin ölümü tespiti yapıldığını ancak sadece 284 ailenin organ bağışına onay verdiğini söyledi. Palta, ailelerin bağış konusunda yaşadıkları endişelere de açıklama getirdi. Palta şunları söyledi: Aileler; vücut bütünlüğünün bozulması, organların para karşılığı satılması, ölmeden önce organ alınır korkusu gibi birçok nedenden dolayı endişeleniyor ve organ bağışına onay vermek istemiyor. Dini açıdan sakıncalı olduğu düşüncesi de organ bağışının önündeki büyük bir engel. Diyanet İşleri Başkanlığı da organ naklinin caiz olduğunu açıklamıştı. Organlar alınırken vücut bütünlüğü bozulmuyor. Tüm endişelere mantıklı bir açıklama yapılabilse de aileler içinde bulundukları duygusal durum, o anki psikolojileri nedeniyle bağışa onay vermek istemiyor. Kadavraların ve organların bağışlandığı kişilerin kimliklerinin açıklanmaması gerektiğinin de altını çizen Palta sözlerini şöyle sürdürdü: "Organ bağışı konusunda bizim ülkemizde İspanya modeli uygulanıyor. Bu modele göre bağışa onay verecek kişinin 4. dereceden yakını olması gerekiyor. Kişi yasal bağını kanıtlayabilmeli. Etik Kurul da kişiler arası bağı araştırıyor. Ayrıca kadavraların ve organların bağışlandığı kişilerin de kimliklerinin açıklanmaması gerekiyor." Palta, Türk vatandaşların yanı sıra son zamanlarda Suriyelilerin de hastaneyi arayıp organlarını para karşılığında satmak istediğini belirterek "Her gün 'benim borcum var organımı satmak istiyorum' diyenlerden telefon alıyorum. Öte yandan bir de Suriyeliler geliyor, 'benim çocuğum hasta ameliyat olması gerekiyor organımı satmak istiyorum' diyorlar" diye konuştu. |
Posted: 26 Sep 2015 12:00 AM PDT Atatürk; milletlerin doğuşu, sürekliliği, bağımsızlığı ve yükselişi ile dil arasındaki bağı çok iyi gördüğü içindir ki tarih konusuna olduğu gibi dil konusuna da büyük önem vermiştir. Dili, siyasal bağımsızlığın bir parçası sayan Büyük Önder, Türk dilinin, kendi benliğine, aslındaki güzellik ve zenginliğine kavuşması için bütün devlet kuruluşlarının dikkatli ve ilgili olmasını istemiştir. Milli kültürün geliştirilmesi için milleti oluşturan kişiler arasında konuşulan dilin sade, anlaşılır ve zengin olması gerektiğine inanan Atatürk, Türk dilinin yabancı sözcük ve kuralların istilasından kurtarılıp milli ve çağdaş bir dil haline getirilmesi amacıyla 12 Temmuz 1932'de Türk Dili Tetkik Cemiyeti (Türk Dil Kurumu)'ni kurmuştur. Cemiyetin kuruluşuyla birlikte çalışmalara hızla devam edilmiş, 26 Eylül 1932'de İstanbul Dolmabahçe Sarayı'nda Birinci Türk Dil Kurultayı toplanmıştır. Kurultaya, çok sayıda bilim adamı, yazar, öğretmen, gazeteci, sanatçı ve devlet adamı katılmış, Atatürk, kurultayı baştan sona kadar izlemiştir. Türk Dil Kurultayı'nın toplandığı tarih olan 26 Eylül, ülkemizde Türk Dil Bayramı olarak kutlanmaktadır. |
You are subscribed to email updates from Sözcü Haber. To stop receiving these emails, you may unsubscribe now. | Email delivery powered by Google |
Google Inc., 1600 Amphitheatre Parkway, Mountain View, CA 94043, United States |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder